sarı-lacivertlilerin doğan türk birliği ile yapacağı maç alaka uyandırdı
fikret kırcan lefkoşa'dan bildiriyor
fenerbahçe profesyonel futbol takımı bugün kıbrıs'ın en kuvvetli kulüplerinden biri olan doğan türk birliğiyle karşılaşacaktır.
sarı-lacivertliler, lefkoşe havalanına gece saat 23'de inmelerine rağmen binlerce taraftarın coşkun tezahüratı ile karşılaşmışlardır. iki yüzden fazla hususi araba ve otobüslerle, büyük bir kervan halinde ve devamlı surette çalan korno sesleri altında şehre giren kafile, sokakları dolduran hlk tarafından çılgınca alkışlanmıştır. çağlayan barda sıcak çorba içen fenerbahçeliler, müteakiben saar 2'de kendileri için ayrılmış bulunan ankara palas oteline yerleşmişlerdir.
dün sabah otobüslerle limosal'a gezmeye giden sar-lacivertliler, orada da türkler tarafından tezahüratla karşılaşmışlardır. kafile akşam üzeri lefkoşa'ya dönmüşlerdir.
fenerbahçe takımı, yegane karşılaşmasını bugün lefkoşa'nın taksim stadında takviyeli kıbrıs lig şampiyobu doğan türk birliği ile yapacaktır. maça büyük rağbet gösterilmektedir. fenerbahçe bugün sahaya şu tertiple çıkacaktır: özcan - osman, basri - avni, naci, akgün - mustafa, ergun, şeref, lefter, niyazi.
sarı-lacivertliler, kendilerine yapılan ikinci bir maç teklifini, pazar günü oynayacakları istanbulspor maçı münasebetiyle kabul etmemişlerdir.
maçı 10 bin türk takip etti. golerin dördünü lafter, birini şeref, birini de şükrü penaltıdan attı
ikinci devrede d. türk birliği kalesinde oynayan özcan, büyük takdir topladı
fikret kırcan
fenerbahçe profesyonel takımının dün 10 bin kıbrıslı türk'ün takip ettiği karşılaşmada, kıbrıs ligi şampiyonu doğan türk birligi'ni güzel bir oyundan sonra 6-0 mağlûp etmiştir. |
müsabakayı kıbrıs türkleri lideri dr. fazıl küçük de takip etmiştir. baştan sona kadar sarı-lacivertli takımın hâkimiyeti altında geçen karşılaşmada 6 golün dördünü lefter, birini şeref ve birini de ikinci devre doğan türk birliği kalecisi müdafaa eden özcan'a penaltıdan şükrü atmıştır. gollerin kahramanı lefter sayılmakla beraber kıbrıslıların gönüllerini fevkalâde bir oyun çıkaran kaleci özcan kazanmıştır. fenerbahçe takımının sahaya ellerinde türk bayrağı ile çıkışı taksim stadını dolduran binlerce seyircinin büyük tezahüratına bir vesile teşkil etmiştir.
maçın cereyanı ve goller
oyuna sarı-lacivertlilerin vuruşu ile başlanmıştır. fenerbahçeliler kısa zamanda hücum insiyatifini ellerine almışlar ve enerjik türk birliği takımı kalesini müşkül duruma sokmaya başlamışlardır. fakat galibiyeti temin eden ilk sayıyı ancak 20. dakikada şahsi gayreti ile lefter kaydetmiştir. bunu beş dakika sonra şeref'in çok sert bir şütle attığı ikinci gol takip etmiştir. fenerbahçe takımı bundan sonra sahaya tamamen hâkim olmuştur. 27. ve 28. dakikalarda lefter kıvrak hareketleri ile üçüncü ve dördüncü golleri kaydetmiştir, ilk devre bu netice ile sona ermiştir.
özcan, kıbrıs kalesini korudu
ikinci devrede fenerbahçe kalecisi özcan, kıbrıs doğan türk birliği kalesine geçmiş ve onun yerine de kaleci şükrü alınmıştır. samimi bir hava içinde cereyan eden müsabakada fenerbahçeliler daha ziyade neticeye rıza gösteren bir oyun oynamışlardır. bu devrenin en enteresan hâdisesi kaleci şükrü'nün, kaleci özcan'a attığı penaltıdır. şükrü'nün ilk defa yaptığı atışı özcan, kurtarmaya muvaffak olmuşta da hakem bu atışı özcan hareket ettiği için tekrarlatmıştır.
ikinci atışta şükrü, özcan'ı mağlup etmeye muvaffak olmuştur. müsabakanın sonlarına doğru tekrar canlanan fenerbahçe forvetinin sağlı sollu attığı şütleri kaleci özcan bir kedi çevikliği ile çelmiştir. maçın bitmesine iki dakika kala lefter takım arkadaşı özcan'ı mağlup etmeye muvaffak olmuş ve müsabaka da böylece 6-0 sarı-lacivertli takım lehine sona ermiştir. fenerbahçe takımı yarın uçakla memlekete dönecektir.
“barış”a bir adım olsa “taksim stadı”! dr. okan dağlı 27/10/2011 yenidüzen gazetesi
geçmişte lefkoşa ve futbol dediniz miydi akla gelen taksim stadı idi. oranın atmosferi bir başkaydı her zaman.
kendi kendime deplasman maçlarına gidecek yaşlarda olmadığım yıllardı.
ama gazeteler ve radyolar o zaman bizim televizyonumuz sayılırdı. oradaki atmosferi hissedebilmek için iki fotoğraf ile radyodan gelen sesleri dinlemek yeterli olurdu çoğu zamanlar!
yıllarca “enosis ve taksim” politikaları arasında sıkışmış toplumlarımız, bu politikaların yansımalarını futbolda da hissetmişler yada yaşamışlardır. en büyük yarayı da bu politikaların arkasında sığınan yada gölgesinde yaşamayı yeğleyen kıbrıslı türkler ve futbolumuz görmüştür.
nitekim ne enosis nede taksim olmuş günün sonunda. ikisi ortası bir yerde duruyoruz işte. aynen “taksim stadı” gibi! ikisi ortası bir yerde...
ne kuzeye ait, ne de güneye... ne senindir nede benim. antrenmana evet ama maça hayır! her işimiz gibi o da. hem var hem yok sanki de.
taksim stadında niye futbol maçı oynanmasın?
20 bin kişilik atatürk stadında yüz kişi ile maç seyretmek hepsimize daha mı keyifli geliyor yoksa!
herkesin yürüme mesafesinde, lefkoşa’nın göbeğinde taksim stadı bir “barış projesi” niye olmasın?
kırk yıllık savaşın izlerini silmeye niye başlamayalım başkentin merkezinden?
orda maç oynayan ve futbolumuzda efsane olan zihniler, enverler, özkanlar, raifler ve daha niceleri torunlarının ellerinden tutup maça niye gitmesinler yarım asır önce top koşturdukları bu sahaya? niye anlatmasınlar onlara geçmişten bugüne kendilerini?
erdoğan niye anlatmasın türkiye milli takımı ve galatasarayın gelmiş geçmiş en büyük kalecisi, “berlin panter”i turgay’a attığı golleri taksim stadında?
lefkeliler tarihlerinde kazandıkları tek kupanın yani kıbrıs kupası’nın finalini oynadıkları bu sahaya gelip niye anmasınlar o günleri?
yoksa efsaneler ve çocukları, torunları, lefkelisi, mağusalısı, limasollusu, baflısı buraya gelirse “müzakere süreci” zarar mı görür bundan? yoksa “bütünlüklü çözüm”ü engellemiş mi olurlar?
yada dünyanın tek bölünmüş başkenti ünvanını elinde bulunduran lefkoşa bu ünvanını mı yitirir ansızdan?
bölünmüş lefkoşa’ya karşı, taksim’e karşı “taksim stadı”nda bir “barış projesi” çok mu ağırına gider birleşmiş milletlerin?
1963'te toplumlararası çatışmalar yeniden patlak verdiğinde rum tarafından atılan ilk havan mermisi çetinkaya'nın kulüp binasını hedef alıyordu. iki toplumu birbirinden ayıran yeşil hat'tın tam üzerindeki kulüp binasının hemen yanındaki sahanın adıysa taksim stadı'ydı. 1974 yılında ada ikiye bölündüğünde taksim stadı da kendisini boylamasına kesen sınır çizgisiyle ironik bir şekilde "taksim"in sembolü gibi duracaktı onca sene. ikiye ayrılan türk ve rumlar uzun yıllar futbol maçı yapmak bir yana telefon görüşmesi bile yapamayacaklardı.
2002 yılında kıbrıs'ta büyük yaygara koparan bir futbol hadisesi gerçekleşti. binatlı kulübünün "kıbrıs'ın beckham"ı olarak tanınan, sabri selden gizlice rum tarafına geçmiş ve futbol hayatına bundan böyle anorthosis takımında sürdüreceğini açıklamıştı. transfer tam oldu denirken küçük bir pürüz çıktı ortaya. selden'in annesi 1974 sonrası ada'ya göç edenlerdendi. anorthosis'in sağ görüşlü taraftarları bunu öğrendiklerinde öyle bir tepki gösterdiler ki, kulüp yönetimi geri adım atarak trasferi iptal etmek zorunda kaldı.
daha iyi bir yaşam bulma umuduyla güney'e geçen genç futbolcu geriye dönerse yargılanacaktı. imdada, yakın bir geçmişte esrarengiz bir cinayete kurban giden bankacı elmas güzelyurtlu yetişti. güzelyurtlu, everestbank adlı bankası battıktan sonra güney'e kaçmış bir işadamıydı ve iddialara göre anorthosis'in tarnsferden vazgeçmesi üzerine aek takımıyla anlaşan futbolcunun transferinde başından itibaren rol oynamıştı.
anorthosis ve aek kulüplerinin başkanları selden'i "futbolculuğundan ziyade türk tarafındaki yönetimin kötülüğünü dünyaya göstermek için transfer ettiklerini" açıkça söyleyeceklerdi. kuzey'de ise farklı bir hava vardı. sağ gazetelere göre selden bir vatan hainiyken, sol yayınlar kendisini destekleyen manşetler attılar. sonunda selden, kuzey'e geri döndü. çünkü cumhurbaşkanı rauf denktaş, hakkında hiçbir kanuni işlem yapılmayacağı taahhüdünde bulunarak genç oyuncuyu geri çağırmıştı. selden'in rum takımında oynamadan geriye gelmesi denktaş ve sağ kesim için bir zafer olarak algılanacaktı.
rivayete göre ingilizler ada'dan çekilme kararı aldıklarında sömürge yönetimi yetkililerinden bir tanesi "burası zaten futbol oynamak için çok küçüktü, top sürekli denize kaçıyordu" diye espri yapmıştı. "dar alanda kısa paslaşmalar" (yön: serdar akar) adlı filmin sloganıydı; "hayat futbola fena halde benzer". hayat futbola benzer mi, bilinmez, ama kıbrıs'ta futbol fena halde ada'nın tarihine benziyor. sadece kıbrıs futbolunun tarihi bile bunca senelik kıbrıs sorunun bu noktaya nasıl geldiğini özetleyen ipuçlarıyla dolu. "oyun"u izlemesini bilenler için...
mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
kıbrıs'la futbol üzerinden ilişki kuruluyor
türkiye'nin yakın dönem siyasal tarihinde kıbrıs'ın önemi açıktır. ikinci dünya savaşı sonrasında giderek çetrefilleşen kıbrıs sorunu, her zaman türkiye'nin dış ve belki ondan da fazla iç politikasında geniş yer kaplamıştır. izolasyonist yaklaşımın geçerli olduğu ve sömürgecilik politikalarının tüm haşmetiyle sürdüğü günlerde kıbrıs, doğrudan bir sorun teşkil etmemişti. ancak atfedilen stratejik önem ve bir türk topluluğunun varlığı dolayısıyla ada, türkiye'nin ilgi alanında yer almıştı.
ikinci dünya savaşı sonrasında ise büyük sömürge imparatorluklarının son kalıntılarının dağılır ve birçok bağımsız devlet peş peşe doğarken, kıbrıs'a olan bakış da değişmişti. ellili yıllarda ingiltere'nin adadaki siyasal ve askerî varlığım korumasına rağmen, yavaş yavaş kıbrıs'ın da bağımsız bir devlet olmaya doğru gitmesi, türkiye'nin ada ile daha yakından ilgilenmesine neden olmuştu. askerî ve siyasal nitelikli birçok projenin devreye konularak, türkiye'nin kıbrıs'taki koruması -veya bir etkinlik kurması- yönünde adımların atıldığı bu günlerde, kültürel ve sportif ilişkiler vasıtasıyla türkiye ile kıbrıs arasındaki bağların korunması ve güçlendirilmesi düşüncesi de gündeme gelmişti.
aslında türkiye ile kıbrıs arasında ilk sportif temaslar daha 1934 yılında yapılmıştı. kıbrıs'taki ilk türk spor kulübü olan çetinkaya, 1934 mart ayında adana'ya gelmiş ve adana karması'yla 3-3 berabere biten bir maç yapmıştı. adanalı iş adamı sabri çıtak, bu maçın anısına çetinkayalılara bir kupa da vermişti. ancak iyi niyet jestleri temelindeki bu temaslar, ikinci dünya savaşı sonrası siyasal gelişmeler ve ada'nın yunanistan'a bağlanması ihtimalinin gündeme gelmesi üzerine farklı bir şekil almıştı. konumuz açısından en çarpıcı yeni gelişme, kıbrıslı türklerin spor kulüpleri kurmasının türkiye tarafından teşvik edilmesi ve kurulmuş olanlarının da koşullar elverdiğince desteklenmesiydi.
futbol, 1890'larda ada'ya, hemen her yerde olduğu gibi, ingilizler tararından getirilmişti. birinci dünya savaşı yıllarında ingilizleri ve ada'daki rumları takiben türkler de kulüp kurmuştu. 1934 yılında kıbrıs futbol federasyonu'nun kurulmasıyla ada'daki futbol faaliyetleri belirli bir düzen içinde yürütülmeye başlarken, türkler tarafından ilk futbol kulübü de çetinkaya adıyla resmen kurulmuştu. sarı-kırmızı renklere sahip olduğu için kıbrıs'ın galatasaray'ı olarak da adlandırılan çetinkaya, rum takımlarıyla yaptığı maçlara ise artan "milli hassasiyet" dolayısıyla kırmızı-beyaz formalarla çıkıyordu. sonraki yıllarda kıbrıs'taki futbol ortamı, sayıları artan türk kulüpleriyle renklenmişti.
1950'li yıllardan itibaren, türkiye'den bazı eski futbolcular da bu kulüplerde görev almaya başlıyordu. bunun ilk örneği, galatasaraylı ünlü futbolcu naci özkaya'nın kıbrıs'a giderek çetinkaya futbol takımının antrenörlüğünü yapması olmuştu. naci özkaya, 1952 ile 1961 yılları arasında antrenörlüğün yanında kıbrıs'ta lokanta işletmişti. yine galatasaraylı eski futbolculardan bülent giz de '60'h yılların başında türk gençlikgücü kulübü'nde teknik direktörlük yapmıştı. kıbrıs kulüplerinin yurt dışından teknik adam getirtecek bir maddi kaynağa sahip olmadıkları o dönemde, muhtemelen işin finansmanı da tıpkı ada'ya yönelik siyasal girişimlerdeki gibi türkiye tarafından karşılanmış olsa gerektir.
türkiye'nin kıbrıs'taki spor faaliyetlerine ilgisi bu kadarla kalmamıştı. galatasaray voleybol takımı, 1963 yılında avrupa şampiyon kulüpler kupası maçı için israil'e gitmiş ve hapoel negba takımıyla oynamıştı. kafile bu maç dönüşünde, kıbns türk alay komutanı kurmay albay necdet üruğ tarafından kıbrıs'a davet edilmiş, galatasaray kıbrıs sorununun kritik günlerinin yaşandığı bir dönemde ada'ya gitmişti. bu ziyarette galatasaraylıların her türlü işi ile bülent giz ilgilenmişti. sonrasında, o zamanki galatasaray başkanı ulvi yenal, hem necdet ûruğ'a hem de bülent giz'e birer mektup yazarak, göstermiş olduklan konukseverlikten dolayı teşekkür etmişti.
1950'lerin sonuna doğru kıbrıs'ta gerilimin artmasına paralel olarak temaslar sıklaştırılmış, türk futbol takımları ada'ya giderek kıbrıslı türk takımlarıyla maçlar yapmaya başlamış lardı. öncesinde, 1956 yılında yine çetinkaya futbol takımı
türkiye'ye gelerek ankara'da hacettepe ve ankaragücü takımlarıyla dostluk maçları yapmıştı. bu maçların ilkini hacettepe 6-4, ikinci maçı ise ankaragücü 4-1 kazanmıştı. kıbrıs'a giden ilk türk takımının muhafızgücü olması da anlamlıdır. askerî bir kulüp olan muhafızgücü'nün 1959 yılının mayıs ayında kıbns'a yaptığı bu ziyaret ve orada oynadığı 4 maç basında fazla yankı bulmamıştı.
bunun ardından aynı günlerde fenerbahçe kulübü'ne kıbrıs'a gelmesi için bir davet yapılmış, onlar da herhangi bir maddi karşılık beklemeksizin bu daveti kabul ettiklerini açıklamışlardı. fenerbahçeli yöneticilerden ismet uluğ, kıbrıs'ı ziyaret eden ilk türk takımı olma şerefinin kendileri için yeterli olacağını söylemiş ve hasılattan herhangi bir pay talep etmeyeceklerini belirtmişti.37 fenerbahçeliler, "milli bir görev" olarak algıladıkları bu kıbrıs ziyaretini, galatasaray ile çok çekişmeli bir şampiyonluk mücadelesi verdikleri lig maçlarının arasında gerçekleştirmişlerdi. fenerbahçeliler, haziran ayı başında gittikleri kıbrıs'ta önce atatürk anıtına çelenk koymuşlar, sonrasındaysa türk toplumunun başkanı fazıl küçük'ü ziyaret etmişlerdi. 3 haziran günü oynanan maçı fenerbahçe, doğan türk spor karşısında 6-0 kazanmıştı. yoğun bir ilginin olduğu ve binlerce kişinin izlediği maçta iki bin sterlin hasılat elde edilmişti.
fenerbahçe'nin kıbrıs'a yaptığı bu kısa gezi, donemin önde gelen gazetelerinin ada'ya gönderdikleri muhabirleri tarafından izlenmiş ve gezi sonrasında hem kıbrıs'a hem de kıbrıs'taki sportif gelişmelere dair izlenimler, okuyucuya detaylı bir şekilde aktarılmıştı. doğan türk spor'un başkanı ziya rızkı de yayımladığı bildiride ada'ya gelip giden yunan takımlarının ardından ünlü bir türk takımının ziyaretini şu sözlerle değerlendirmişti: "fenerbahçeliler, türk'ün eşsiz spor kabiliyetinin türk'e has vakar ve centilmenliğin hayranı olduğumuz güzel örneklerini verdiler."
kısa bir zaman sonra bu kez doğan türk spor türkiye'yi ziyaret etmiş, önce kayseri'de sümerspor'la, ardından istanbul'da fenerbahçe ile özel maçlar yapmıştı. kıbns'a ziyaret miyasma 1961 yılında galatasaray da katılmış ve ada'ya giderek iki özel maç oynamıştı. kıbrıs'taki gerilimin giderek çatışmaya dönüşmesi ve kanlı olayların yaşanmaya başlaması, futbolu geri plana itecekti. türk futbol takımlarının kıbrıs sahalarında tekrar görülmeleri ancak 1974 yılındaki askerî müdahale sonrasında olacaktı. ancak, bu temaslar da kısa süreli olacak, kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti'nin ilanından sonra, türkiye dışında dünyanın hiçbir devleti tarafından tanınmayan bu ülkeye fifa'nın koyduğu yasak ve yaptırımlar dolayısıyla türk takımları bir daha kıbrıs'a gidemeyeceklerdi. bağımsız kıbrıs cumhuriyeti'nin var olduğu dönemde daha çok "kıbrıslı türklerin izolasyonunun ve asimilasyonunun önüne geçmek" düşüncesiyle başlatılan sportif etkinlikler, doğal olarak mevcut sorunun çözümüne yönelik katkı sağlamamış ancak türkiye kamuoyunun dikkatinin kıbrıs'a dönmesinde belki biraz pay sahibi olmuştu.