ilk 11'de kalede hopf yerine ferhat'ı görünce sezonun ilk maçı heyecanı sezonun ilk gerginliğiyle yer değiştirdi ki bu gerginlik 15. dakikada stancu'nun sakatlanıp çıkmasıyla epey pekişti. ilk yarıda ahmet oğuz ve el kabir'in birkaç pozisyonu dışında pek keyifli değildi, atta ve spelmann'ın genel olarak kendinden emin olamayan duruşlarıyla zaten 45+1'de yine saçma bir gol yedik.
ikinci yarı başlarken yanımda uzun zamandır maç izlemeyen ve ilk defa gençlerbirliği lig maçı izleyen arkadaşlarıma da söylediğim gibi gençlerbirliği gerideyken öne geçmeyi, öndeyken geriye düşmeyi gayet iyi bilir, o yüzden pek umutsuz değildim başlarda. özellikle spelmann-berat değişikliğinden sonra gol beklemeye başladım açıkçası, tomic'in 60. dakikada attığı güzel golle baya sevindim. irfan'ın şahane vuruşunun ardından latovlevici ve dimitriadis'in dokunuşu da ilaç gibi geldi ve mükemmel bir gol hasıl oldu. "haklıymışsın" diyen arkadaşlara "durun maç 90 dakika" dedim, çünkü gençlerbirlikli olmak bir yandan bunu gerektirir, maç bitmeden tam olarak sevinilmez, sevinince kursağımızda kalır. lakin yine de çaykur rizespor'un kazandığı penaltıya dek içten içe sevinmiyor da değildim, temennim maçın üstüne yatmamak yönündeydi, derken kweuke'nin bir bize, bir de hikmet karaman'a attığı gol de bir nevi tarihin cilvesiydi, üstelik yine öndeyken geriye düşmüştük.