maçın ertesi haftasında, taraftar fanzinine yazdığım yazı:
reksan reklam sunar…
siyah bir kutu olsun…adı radyo olsun. artık modası geçmiş olmanın verdiği hüzün ve hayal kırıklığıyla, evin en izbe köşesinde oturup, vefasız dostlarının sabitlenmiş bir şekilde nasıl da radyonun görüntülü olanına bakıp durduklarına baksın mahzun mahzun.. eskiden beni de severlerdi, nereden çıktı şu vizontele denen şey diye kendini yesin bitirsin köşesinde..
sonra hafta sonu gelsin.. ya da kupa maçı varsa çarşamba günleri.. vefasız dostlardan biri elini uzatıp çıkarıversin seni tozlandığın köşeden.. tabi evde dici dici türk yok.. eh olsa bile ne fark eder ki.. senin takımının maçını kim versin haramilerin maçları dururken.. sonra şehirlerarası yollarda giderken değişen frekansını belirtmek için tabelalar koyup “trt fm-89.7” yazan radyo kanalını açmak için, elini uzatsın evin delikanlı taraftarı.. yer angara o zaman doğru frekans 93.3’tür.. “türk halk müziği’nden seçmeler dinlediniz” desin bir trt fm çalışanı o güzel diksiyonuyla.. sonra “futbol saati” sesi gelsin radyoya..işte günün en kutsal saatleri başlamak üzere..
tabi bizim gariban radyo en çıkmaz ikilemler denizinde boğulmamak için kulaç atmaktadır.. 2 hafta boyunca hiç kullanılmayan sayın radyo, birden baş tacı edilmiş, evin en güzel yerinde, en yüksek sesiyle dinlenmektedir.. acaba o anın zevkini mi çıkarmalıdır yoksa vefasız dostlarına rest çekip bozuldum numarası mı yapmalıdır karar veremez.. ama en sonunda vazife bilinci ağır basar ve görevine devam eder..
eğer aynı saatte 2-3 maç varsa hemen hesaplamaya başlarsın.. 90 dakika sürüyor maç.. üçte biri reksan reklama gitse, geriye kalır 60 dakika.. eğer bir maç haramilerin ise sana kalır en fazla 10 dakika.. eğer hepsi anadolu takımının maçıysa şanslısın.. daha çok duyarsın kendi takımının maçını...
maç başlar.. tek tek statlara bağlanırlar.. bir tarafta tansu polatkanlar, alper bakırcıgiller diğer yanda orhan ayhanlar… önce takım kadrolarını verirler.. hava sıcaklığı falan derken “dakika 5 durum 0-0” deyip sözü bizim hiçbir zaman neresi olduğunu bilemeyeceğimiz “merkeze” bırakırlar.. mikrofonlarımız sivas’a uzanır.. gençlerbirliğimiz ordadır bu hafta.. kadroları falan verirken sen kafanda şekillendirmeye başlarsın dizilişi, eğer maçın oynandığı stadı biliyorsan, spikerin dediği “bilmem ne meydanı tarafındaki kaleye hücum ediyor gençlerbirliği” lafı, kafandaki belirsizliği yok etmeye yeter.. sonra diğer maçlara geçerler.. sen üzülürsün..çocuğuna “bu kadar yeter hadi artık uyu” diyen anneye “nolur” der gibi bakarsın radyona..
dakikalar geçer.. sen kayseri’deki sivas’taki, manisa’daki bilumum yerel marketlerin, kuyumcuların, mobilyacıların promosyonlarından haberdar olursun.. bizim maç 1-1’dir. maç bitmek üzere.. sonra başka bir maçı anlatırken misal tansu polatkan, sesi yavaş yavaş kısılır tansu ağabeyin, merkezdeki abi der ki, mikrofonlarımız sivas’ta..”lan noldu derken” işte bittiğin andır o senin.. aradaki 2 saniyelik zaman dilimi çok şeylere gebedir.. sivas’taki spikerin sesinden önce stattan gelen sesin desibelini ölçmeye çalışırsın kulaklarınla pür dikkat.. ses gelmiyor.. gelmiyor.. ses gelmiyor!!! gelmiyor ses!! dakika 90.. gol mehmet çakır.. 2-1 öndeyiz..peki ya biz? bizler çoktan 21. yüzyılın hezarfenleri olmuşuz bile havalardayız..
işte geçen hafta radyonun karşısında çoğu gençlerlinin yaşadıkları.. nice radyo zaferlerine sevgili gençlerim.. bizim naçiz vücudumuz senin yanında olamasa da inan tüm yüreğimiz seninle birlikte.. gençlerbirliği ileri!!!