1997/98 sezonu, düşmemek için didindiğimiz (ve malum, sondan bir önceki hafta şekerspor fener'e karşı 1-0 öndeyken kemalettin'in attığı fuzuli beraberlik golü sayesinde yırttığımız) sezon. ligin ikinci devresinin ortaları. deplasman'da trabzon'la oynuyoruz, trabzonspor lider, şampiyonluğa oynuyor. pek ümidimiz yok yani. maçı televizyonda berbat bir naklen yayın programı var, oradan izliyorum. televizyon ama aslında radyo gibi. yanlış hatırlamıyorsam ümit aktan sunuyor, bilinen cazgır üslubuyla. gol oldukça stadlara telefon bağlantısı yapılıyor, ciyak ciyak bağırışılıyor, o iki takımın eski maçlarından da görüntüler veriliyor ekrana.
oğlan küçük, evde ikimiziz. kulağım televizyonda.
maça iki defa bağlandı, ilk yarıyı 2-0 mağlup kapadık, gayet normal sayıyorum.
derken ikinci yarı başladı, bir daha bağlandı trabzon'a, aaa, bir gol attık! küçük bir heves kıpırtısı. derken hemen 3-1 oldu, heves söndü. ama o da ne, artarda gol anonsları bangırdıyor, artarda trabzon'a bağlanıp duruyor ve artarda gol atıyoruz! 4-3 öne geçiyoruz, inanılır gibi değil. yerimde duramıyorum. bir yandan güya oğlanı eğlemeye çalışıyorum ama kafam orada değil, seğirtip gidip bodoslama kalorifer demirine toslasa farkında olur muyum şüpheli.
saniyeler geçiyor, lehimize geçiyor, derken telaşla trabzon'a bağlanıyor ve evet, yemişiz, 4-4 olmuş. hiç hesapta olmayan bir puandır yine de, şükür diye inişiyorum ama spiker tekrar bağırmaya başlıyor, bir tane daha atıyoruz son dakikada, 5-4! deli bir skor. öyle de bitiyor. oğlanı da alıyorum kucağıma, zıp zıp zıplıyorum.
harika bir tesadüf (tevakuf), ertesi gün erkan sözeri ile randevulaşmışız ve maç günü çıkan radikal iki'de onla ilgili yazdığım portre yazısı yayımlanmış. pazartesi gençlerli birkaç arkadaşımla beraber erkan'la buluşuyoruz, yemeğe gidiyoruz. trabzonsporlu bir garson tanıyor, "abi liderlikten ettiniz bizi" diye takılıyor. erkan her zamanki gibi sakin, başı önünde. yılmaz vural'ın galibiyeti sahiplenip havalara girmesine kibarca bozuk atan bir jest yaptığını hatırlıyorum. maçtan hiçbir şey hatırlamadığını söylüyor, "5-4'lük maç olur mu? hayatta bir defa olur öyle bir maç, nasıl oldu anlamadık" gibi bir şeyler söylüyor.
bir de ondan epey zaman sonra ümit özat'la buluştuğumuzda, o maçta iki gol atan sandor tomasz'ın gençlerbirliği'ne gelmiş en iyi yabancı futbolculardan birisi olduğunu söylediğini hatırlıyorum. italya'dan kiraladığımız bir macar oyuncuydu. evet, kumaşının iyi olduğu anlaşılıyordu ama doğrusu ankara'daki maçlarda pek inisyatif aldığını göremiyorduk. izleyemedik ama galiba o trabzon maçı sandor tomasz'ın parladığı bir günmüş. zaten bir lig devresi boyunca toplam 2 gol atmış, ikisi de o maçta.