ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında bağış erten'in "diego armando maradona: kadere, mucizeye, inanca ve hüsrana dair bir deneme" başlıklı yazısından;
'94'teki kupa başladığında o da mevsimlerden ikinci bahar sanmaktadır. ama bilmez ki, sonbahar yüzlü adamlar, mart fırtınaları, boranları gibi saldıracaktır ona. evet, olguları da kabul etmek lazımdır: maradona ne güzel topunu oynarken, doping kullanmış ve kendi elleriyle silahı düşmanlarına takdim etmiştir. ama her şeyi paraya dönüştüreme hırsından gözü dönmüş fıfa'cıların bir doping politikası olduğunu kim iddia edebilir ki! bugün yasak olanın yarın gıda olmayacağının belirsiz olduğu bir camiada, 2001 içinde davids'in şirretliğine gösterdiği müsamahakârlığı maradona'dan esirgemesi, esirgeme ne kelime aksine bu olayı bahane etmesi ne derece inandırıcı ki' doping yeteneği arttırmaz efendiler! yemezler... biz bu filmi daha önce de, daha sonra da gördük.
peki oyuncağını kaybetmiş çocuklar gibi kalakalan milyonlarca futbolseveri kim avutacaktır. kimse!.. hem o ağlar, hem milyarlar... oysa ağlamayacağına söz vermiştir çocuklarına...
ama şu bilinsin ki, o kupada diego'nun ve onu kalbinde taşıyanların ahı/laneti vardır. '94 dünya kupası tarihteki golsüz biten finale sahip tek kupa olmasını neye borçlu sanıyorsunuz?
futbolun ruh doktoru, toprağı bol olsun, islam çupi maradona'nın doping olayını şöyle aydınlığa kavuşturur: 'müziğin büyük ölümsüzler kitleleri mutlu etmek için kendilerini gram gram öldürmüşlerdir konserlerinde... edith piaf da yapmıştır ileri yaşlarda dopingi, yves montand da... tıpkı şimdi frank sinatra'nın yaptığı gibi... maradona'nın '94'teki dopingi, bir büyük ustanın mesleğine duyduğu eşsiz bir saygı ve bu futbol resitalini seyretmek için saha ve tv başına çöreklenen 1 milyara yakın insana en iyisini sunma kaygısıdır.' şüphesiz bunu birilerine, hele de gözlerine dolarlar dolmuş, kauçuk kalplilere hayatta anlatamazsınız. ama bu dünyanın vicdanlıları, mesela bangladeş halkı bunu anlayabilir. nitekim maradona'nın kupadan ihracı binlercesini sokaklara dökmüş, olay halkta infial yaratmıştır. abartmıyorum, açın arşivi bakın. ya da gelin maradona'ya inanın...
altın yapanın notu: bu maçın ardından maradona doping yaptı diye kupadan ihraç edilmiştir.
ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
30 haziran 1994 akşamüstü, arjantin futbol federasyonu başkanı julio grondona, dallas'taki cotton bowl stadyumundan çıkarken, bir cep telefonu neredeyse burnuna dayanmıştı. ülkesinin milli takımının, dünya kupası'nda bulgaristan'la oynayacağı maç öncesi yaptığı antrenmanlarını seyretmişti. gelen telefondan birkaç saniye önce de, çoğunluğu arjantinli olan bir grup gazeteci, fifa'nın basın sözcüsü andreas herren'i ablukaya almıştı. gazeteciler, son yirmi dört saatte fifa'nın üst düzey yöneticilerinin ve doktorların telaşlı koşuşturmalarının nedeni hakkında akla yakın bir açıklama bekliyorlardı ondan. fıfa'daki bürokratik dil içinde düşünüldüğünde, kısa bir 'yorum yok' sözü ya da buna benzer kısa ve belirsiz bir yanıt aslında çok şey anlatıyordu. bu yanıt, aslında birşeylerin olduğunu kanıtlamış oluyordu. bugünkü durumda da, basın sözcüsünü açıkça hiçbir şey söyleyememesı, gazetecilerin gerçekten büyük bir av peşinde olduklarını anlamaları için ihtiyaç duydukları işareti vermiş oluyordu.
buenos aires'teki bir radyo kanalı ile kurulan telefon bağlantısıyla grondona, arjantinli ıkı gazetecinin haberi birkaç saat önce almış olduklarını, ama bir turlu yayınlamaya cesaret edemediklerini öğrenmiş oluyordu: doping testi pozitif çıkan futbolcu, bir futbol sihirbazı ve dehası. arjantin'in uluslararası yıldızı ve kahramanı olan dıego maradona'ydı.
haberi maradona ya, özel antrenörü fernando signonni yirmi dört saat kadar önce vermişti. maradona, o sırada arjantin milli takımı'nm dünya kupası'ndaki ilk maçlarını oynadığı boston kentinde kaldıkları babson college'dakı odasında yan uyuk-lar bir haldeydi. 1983'te barselona'dayken işe alındığı günden ben. denn uykudaki maradona'yı hafifçe ama ısrarlı bir şekilde sarsarak uyandırmak ve yıldız oyuncunun antrenman ya da maç için hazırlanmasını sağlamak, signorini'nin görevlerinden biri olmuştu. maradona kalkmak istemediği zamanlarda ne mı oluyordu? sıgnorinı daha önce pek çok kez yaptığı gibi, "diego, haydi... haydi ama... kalk..." demeye başlıyordu maradona'yı omuzlanndan tutup silkelerken. bu kez maradona, signorini ancak "her şey bitti" dediği zaman hareketlenmeye başlamıştı. hâlâ yan uykulu bir haldeydi, ama kim olduğunu ve nerede olduğunu hatırlamaya başlıyordu.
önceki hafta boyunca maradona'nın keyfi çok yerindeydi, italya'daki bir önceki dünya kupasında yaşadığı kabuslar bambaşka bir dünyada kalmış gibiydi. hem arjantinli hem de arjantin dışından gelen gazeteciler, kilo,vermiş ve formunda görünen maradona'nın antrenmanlarda taç çizgisinin yanma gelip o yıl ortaya çıkan birkaç tuhaf taraftarla -gittikleri her yerde arjantin takımını izleyen, roma ya özgü kıyafetler giymiş üç yaşlı adamdı bunlar- sakın sakın şakalaşan halını sevinişlerdi. maradona. arjantin'in yunanistan karşısında 4-0'lık net bir galibiyet ve nijerya karşısında, zor geçen bir maçtan sonra, 2-1'lik bir zafer kazanmasını sağlamıştı. nijerya maçından sonra sahadan ayrılırken yeşil haç kıyafetli bir hemşire gelip doping testi, için arjantin takımından seçilen iki oyuncudan birinin o olduğunu söylemişti. "endişelenmeyin, onlara düşündüklerinden daha fazla ettiğimi göstereceğim'" demişti maradona arkadaşlarına, turnuvanın tam da kendisinin istediği gibi gittiğini düşündüğü için endişe edilecek bir şey olmadığından emin bir tavırla. turnuvanın gidişi maradona'nın eski günlerine donduğunu gösteriyor gibiydi ve maradona sayesinde amerika '94'ün ilk turu gerçekten de heyecan kazanmıştı. maradona, amerikalıların büyük kısmının, ismini duymuş olduğu sadece birkaç oyuncudan biriydi. boston'da ıslıklar ya da yuhalamalarla da karşılaşmıyordu.
maradona'nın zihninde bir anlığına çakan bu görüntüler, ancak signorini'nin yüzündeki ifadeyi ayırt edebilecek kadar gözlerini açabildiği zaman kaybolmuştu. "sorun ne, fernando?" diye sormuştu. "bitirdiler ısımızı" diye yanıtlamıştı sıgnorıni. "test sonucu pozitif çıktı, seni turnuvadan çıkarmaya karar verdiler." maradona sanki bir kara deliğe düşmüş gibi hissediyordu kendini. sessizce yataktan kalkmış ve banyoya doğru gitmişti. "antrenmanlarda canım çıktı, ve şimdi bana yaptıklarına bak!" diye bağırmıştı hıçkırıklara boğulmadan önce. signorini'nin maradona'nın davranışları karşısında pek fazla şaşkınlığa uğradığı söylenemezdi genelde, ama o gün gördükleri -uluslararası bir yıldızın bir anda harabeye dönmesi-, kolayca unutabileceği şeyler değildi. sonradan şöyle diyecekti: "sanki diego'nun bütün dünyası başına yıkılmış gibiydi. içinin en derinlerinden gelen bir şekilde ağlıyordu, tamamen kendini kaybetmişti."
ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
john f. kennedy'nın uğradığı suikasttan sonra, başka hiçbir haber uluslararası alanda maradona'nın doping testinin pozitif çıktığı haberi kadar büyük bir tepki yaratmamıştı. turnuvanın ilk günlerinde maradonaya duydukları nefretin yavaş yavaş azalmakta olduğunu hisseden ingiliz gazetecilerin büyük kısmı, yeniden o eski nefret duygusuna kapılmışlar ve maradona'nın sabıkası kabarık bir hilekar ve futbolun yüzkarası olduğunu ileri sürmeye başlamışlardı. ancak independent on sunday gazetesinden ian ridley gibi bazı gazeteciler, maradona'ya hala biraz daha sevecen yaklaşıyorlardı. "futbol izlemeyi, maradona'nın futbol oynamayı sevdiği gibi tutkuyla sevenler, gördüklerini uzun süre hatırlamaya devam edecekler; teksas'ın kırk derecelik sıcağında kavrulanlar, haberleri duydukları zaman kafalarından aşağı boşalan bir kova soğuk suyu unutmayacaklardır. haberlerin doğru olmadığını söyle diego!"
maradona'nın çoktan beri bir tanrıya dönüşmüş olduğu dünyanın başka yerlerinde de benzer sesler yükseliyordu. dakka'da 20.000 bangladeşli bir anda sokaklara dökülerek bir gösteri yapmaya başlamıştı, "maradona'nın oynamasına izin verilmezse dakka'yı yakarız" diye bağırıyorlrdı. en büyük şokun arjantin'de yaşanmış olması şaşırtıcı değildi. ülkesindeki insanların onu tekrar büyük bir coşkuyla bağırlarına basması, maradona'nın yarı emeklilik halinden kurtularak, kariyerini sürdürmek için son bir hamle daha yapmasını, amerika'daki dünya kupası'nda milli takımla sahaya çıkmasını sağlamıştı. "tek amacım, milli takımın renklerini bir kez daha sırtımda taşımak ve sonra futbolu bırakmak" demişti maradona turnuvadan önce. binlerce arjantinli taraftar turnuvanın ilk maçlarını izlemek için boston'a giderken, milyonlarcası da radyolarının ve televizyonlarının önüne mıhlanmıştı. 1986 dünya kupası sırasında maradona'nın ingiltere'yi yenmelerini sakladığı maçtan bu yana, arjantin ulusunu bu kadar heyecanlandıran bir şey olmamıştı.
ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
yunanistan'la yaptıkları maçta, maradona takım arkadaşlarından üçüyle gerçekleştirdiği olağanüstü paslaşmalar sonucunda takımına üçüncü golünü kazandırdığında, arjantin'in en sevilen radyo sunucularından biri şöyle bağırıyordu: "gardel yaşıyor, gardel yaşıyor!" 1930ların sonunda paris'te ölen efsanevi tango dansçısı gardel'i hatırlatıyordu dinleyicilerine.
ama doping testi sonuçlarına dair haberler yayılmaya başladığı zaman, herkesin hatırladığı, gardel'in o sihirli tangoları değil, 1935 haziran'ındaki ölümü olmuştu; gardel'in ölümü de, tıpkı peron'un ölümü gibi, bütün arjantinlileri perişan etmiş ve kendilerini yetim kalmış gibi hissetmelerine neden olmuştu. arjantinliler haberler karşısında şaşkınlıkla karışık bir şok yaşıyorlardı, herkes ortalıkta aglaşıyordu. ama insanların yaşadığı o buyuk hüzün, arjantin'in falkland savaşı'nı kaybettiği günlerde olduğu gibi yavaş yavaş, bulunan günah keçilerine duyulan öfkeye dönüşecekti. bu olayda maradona'nın ne kadar sorumluluğu bulunduğunu tartışmaya açmak isteyen arjantinliler ise azınlıkta kalmışlar ve diğer insanlar tarafından hemen hain ilan edilmişlerdi. bunlardan biri de, reytingini yükseltmek için rakiplerinin tam tersi görüşler öne sürmesiyle tanınan bir televizyon yorumcusu olan bernardo neudstadt'tı. maradona'ya karşı amansız bir saldırıya geçen neudstadt, onu sorumsuz bir uyuşturucu bağımlısı ve ulusun yüzkarası olarak göstermeye çalışıyordu. ama arjantin'de kamuoyunun çok büyük bir kısmı maradona'nın yanında yer alıyordu. durum, sadece insanların duygusal olarak maradona'nın yanında yer almasından ibaret de değildi. o olmayınca insanların bir kısmı paralşarını, konumlarını ve güçlerini yitirecekti. öyle ya da böyle, bütün varlığı maradona na'nın geri dönüşüne başlı olan bir futbol endüstrisinin üstesinden gelmek kolay değildi.
maradona herkesin önünde özür dilemeyi tercih etmiş olsaydı, belki de butun toplumun gerçekten arınması mümkün olabilirdi. ama maradona bunun yerine yine haksızlığa uğrayan, komploya kurban giden bir dahiyi oynamayı seçmişti.
"bacaklarımı kesip kopardılar benden" diyordu maradona doping açıklamasından sonra yaptığı ilk basın toplantısında.. sonrasında başkan joao havelange ve genel sekreter joseph blatter'in şahsında fifa'yı, geçmişte onlara başkaldırısının intikamını almaya çalışmakla suçluyordu. "bu, çok pis bir iş. havelange'ye ve bilatter'e inanmak isterim, ama bu olaydan sonra... bir şey söylemek istemiyorum." üyesi olan pek çok ülkede maradonanın ne kadar sevildiğinin farkında olan fifa, bu suçlamayı kendi yöntemleriyle yalanlamayı tercih edecekti. bu kitabın hazırlanma aşamasının sonlarına doğru, 1996 martı'nda yaptığımız bir röportajda joseph blatter, maradona'yı "dünya futbolunun ailesi" içine katabilmek için durup dinlenmeksizin çabaladığını iddia edecekti: "her zaman diego maradona'nın muhteşem bir futbolcu olduğunu düşünmüşümdür. amerika'da maradona'nm doping testinden geçemediğini öğrendiğim gün, hayatımın en kötü günlerinden biriydi. bütün çabalarımdan sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım."
ancak 1994'te maradona minik kartopunu yuvarlayıp yokuştan aşağı bıraktığı andan sonra, arjantin'deki komplo tacirleri hikayenin suyunu çıkarmayı başarmışlardı. bu konudaki en yaratıcı örneklerden biri de, italya'daki dünya kupası sırasında başkan menem'i maradona'yı 'spor elçisi' ilan etmeye ikna eden arjantinli gazeteci fernando nıembro'dan gelmişti. maradona'nın onayını alan niembro, başka bir gazetecinin yardımıyla innocent (masum) isimli bir roman yazmıştı. sıradan okurun her şeyin mümkün olduğuna inanması için romanda gerçeklerle kurgusal öğeler birbirine karıştırılmıştı. niembro'nun kendi gözünden anlattığına göre. 1994 dünya kupası, maradona'nın kupada düzenin ve dengenin sağlanabilmesi için cia tarafından düzenlenen bir komploya kurban gittiği, olağanüstü bir hikayeye sahne oluyordu. bir ara cia için çalışan bir ajan, papaz kılığına girerek. maradona'nın içine doping maddeleri enjekte edilmiş kutsal ekmek yediriyordu.
oysa nijerya maçından önce maradona'ya 'doping kokteylini' veren adam. bir cia ajanı değil. maradona'nın sürekli değişen güvenilir arkadaşları ve akıl hocalarından oluşan 'yakın çevresinden" daniel cerrini'ydi. cerrini, maradona'yla 1993 yazında, maradona napoli sonrasındaki dönemde kısa bir süre sevilla'da oynadıktan sonra arjantin'e döndüğü günlerde tanışmıştı.
maradona geçirdiği başarısız sezonda aşırı kilo almış, formunu kaybetmiş ve depresyona girmiş bir haldeydi. onun tersine cerrini, tam bir adonis gibiydi: özenle heykel gibi işlenmiş, kaslı bir vücudun üzerinde, sürekli güneş altında kalarak bronzlaşmış, yakışıklı bir yüz taşıyordu ve sakin, karşısındakine güven veren tavırları vardı. cenini, buenos aires'teki new age jimnastik salonunu çalıştırıyordu. aynı zamanda, ünü, sekiz yıl önce güney amerika kıtasının en iyi genç vücut geliştirmecisi seçilmesine dayanan bir vücut geliştirme sporcusuydu. sahip olduğu diğer 'belgeler1 ise, arjantin'deki resmi kurumlar tarafından geçerli sayılmayan, herkese dağıtılan türden antrenör ve diyetisyen diplomalarıydı.
cerrini ile tanıştığı andan itibaren maradona, onu fiziksel ideali olarak görmüş ve cerrmi'nın yöntemiyle çabucak ve garantili bir şekilde iyileşip kendine gelebileceği düşüncesi aklını çelmişti. cerrini'nin yöntemi, yoğun bir antrenman, abartılı bir diyet, vitamin ve minerallerden oluşan katkı maddeleri ve sınırlı bir süre için bunların üstune alınan kilo düşürücü ve enerji verici haplardan oluşuyordu. maradona, newell's old boys formasıyla yer alacağı futbol sezonunun başına yetişebileceği sürede kilo verebilmek ve gücünü tekrar kazanabilmek için bu yöntemin ustune atlamıştı. dışarıdan göründüğü kadarıyla cerrini, maradona'rıın bedeninin bambaşka bir görünüm kazanmasını sağlamıştı. maradona'rıın fazla yağlarından eser kalmamış ve kasları tekrar ortaya çıkmıştı. sevilla'daki son haftalarında iyice tombul bir hal alan yüzü incelmiş ve kemikleri ortaya çıkmıştı, hatta bir deri bir kemik kalmış gibiydi.