6 yaşındaydım ve ankara'ya 2 saat uzaklıkta olan bir köyde öğretmen olan babam, ısrar ve yalvarmalarıma dayanamayarak beni de maça götürmüştü.
sabah 5:30 da kalkıp yola düşmüştük. bilet kuyruğunda birkaç saat sıcakta bekledikten sonra içeri girdiğimde; büyülenmiştim.
binlerce kişi coşkulu bir senkronize tezahürattayız. yeni öğrendiğim "arif, ilyas, prekazi; hepsinden de güçlüdür" tezahüratını söylerken sesim çoktan kısılmıştı. ve maç saati geldiğinde, heyecandan dilim tutulacaktı. işte karşımdaydı; uğurlar, erhanlar, ilyaslar...
ilk defa senkronize küfürü de o gün duydum. (kenan evren'in abarttığı kadar bir durum yoktu tabi, ama evet bir miktar küfür ediliyordu.)
maçta öğrendiğim ilk küfürlü tezahürat, gençler diye bağıran taraftara eller de sallanarak verilen "al al al" cevabıydı. ne anlama geldiğini babama ve yanımızdaki amcaya sorduğumda, biraz utangaç bir gülümsemeyle saçma bi cevap vermişlerdi. "yani sen ne söylersen, o senin olsun, al" diye kıvırmışlardı bizimkiler. 6 yaşındaki çocuğun önünde küçük düşmek istemediler heralde.
maçtan çok net hatırladığım kareler, sağ orta kısma vurulan penaltı golünden sonraki sevinç nidaları ve uğur'un üçüncü golden sonra, eliyle 3-2 yi göstermesiydi.
sonraki birkaç ay arkadaşlara maçı anlatmıştım, sanırım yeterince bıkmışlardır. hala tribün anıları konuşuluyorken, gurur ve keyifle anlatırım...