uzatma dahil 1-0 galatasaray galibiyeti ile bitip, penaltılara giden ve şahsım adına sonu sahada kazanılmış olarak bitse de, tribünde hayli sıkıntı yaratan bir maçtı.
trabzonspor, o zamanki adı ile, türkiye ligi'nin üç büyükler dışındaki ilk şampiyonu olurken, galatasaray takımı, biraz da bugünküne (2022) benzer, ligde kötü sonuçlar ve iç çekişmelere rağmen, kupa'da finale kadar gelebilmişti. bu arada galatasaray, ligin gidişini de etkilemiş, beş as oyuncusunu kadro dışı bırakıp çıktığı maçta, fenerbahçe'yi 1-0 yenerek, rakibinin şampiyonluk şansını sıfırlamıştı.
bu kez rakip, üç gün önce izmir'de şampiyon olmuş trabzonspor'du ve galatasaray yine 5 as oyuncusundan yoksun oynayacaktı. bu isimler ise, kaleci yasin özdenak , büyük mehmet oğuz , açık forvet metin kurt, stoper enver ürekli ve sağbek ekrem günalp idi. iki hafta önce oynanan kupa finalinin trabzondaki ilk ayağı sonunda , necmi perekli'nin golü ile 1-0 kazanan trabzon lehine avantaj vardı.
reşit olmamla birlikte, fırsat buldukça istanbul maçlarına gitmeye çalışıyordum. kupa finali de benim için kaçırılmaz bir fırsattı ve bugünkü beşiktaş, o günkü adı dolmabahçe mi, mithat paşa mı neyse, yeni açık tribünlerde başlayan seyir zevkimi, bu kez kapalı tribünde devam ettirmek amacındaydım. bu gaye ile, uzun gece yolculuğundan sonra, her zamanki gibi topkapı'dan direkt stada geçerek, erkenden kapalı tribün gişeleri önünde yerimi aldım. maç gece sekizde idi, bekleyiş uzun ama en azından mayıs güneşini gölgede bekleyiş hissettirmiyordu. maça ilginin kalabalıktan hayli fazla olduğu belli, ama işimiz bir an önce içeri girip, orta sahaya yakın tribünde yerimizi almaktı.
öğlen kapılar açıldığında içeri ilk giren grupların içindeydim ve hemen orta sahaya dik bakış açılı yerde konuşlandım. rahat bir şekilde, yakıcı güneşi de fazla hissetmeden akşamı beklemeyi düşünüyordum ki.. bir sure sonra, kapalının sağ tarafındaki trabzonlu kalabalığın aşırı şekilde arttığını hissettim. galatasaray tribünü nedense eksik şekilde, yerini tam dolduramazken, inanılmaz bir insan kalabalığı tribünün diğer taraflarına doğru ilerlemeye çalışıyordu. istanbul'dan, trabzon'dan, izmir'e şampiyonluk maçına gidenlerden, ordan birleşenlerle envai çeşit bütün karadeniz sanki bu maça gelmişti.
vakit ilerledikçe kalabalık arttı, ve hali ile ilk hedef olarak benim de bulunduğum bölgenin kendi hakimiyetlerine geçmesi isteniyordu. aksi gibi, bu direnişe karşı koyacak taraftar sayımız da çok azdı. tam hatırlamıyorum, başta bir miktar mevzi kaybı yapmış olabilirdim, belki de yapmadım ama kalabalık o şekilde artıyordu ki, nerde ise yerimizin çok kenarlara aktarma riski başlamıştı. bu arada hava kararmaya yüz tutmuş, akla gelmeyen aksilikler, örneğin yan taraftan sopa, yanmış sigara, şişe ve çatapat cinsi yaralayıcı ve yanıcı maddeler bize doğru atılmaya başlamıştı. tabi bugünkü farklı yanıcı çeşitler o günlerde olsa, durmak mümkün olmazdı herhalde.
kalabalık olağan üstü hal almaya ve karşılıklı hareketlenmeler de başlayınca, birden elinde bayrak sopası olan birinin üstüme doğru geldiğini gördüm. o an bir şey düşünmek mümkün değil, güçlü bir insanın kocaman bir sopa ile bir yerinize vurmasının sonucunu da.. tam yanıma yaklaşıp elindeki kocaman bayraklı sopayla ( o zamanlar sopalı bayrak serbestti) üstüme hamlesini yapacak iken, nerden çıktığını anlayamadığım şekilde arkadan jopları ile polis ekibi belirdi. bir insanın kucaktan kucağa zıplayarak, geldiği yöne nasıl kaçabildiğini o an gördüm ve hiç unutmadım.
sonrasında maç başladı ama sıkıntılar bitmedi. galatasaray, ikinci yarının başında bülent ünder golü ile 1-0 öne geçince, eşitlik sağlandı. akabinde yardımcı hakemlerden birinin kafasına atılan madde ile başı yarıldı. o ara tribünlerde bir sürü olay olmuş. maç aynı skorla bitince uzatmaya gidildi. uzatmada stadın elektrikleri kesildi. bir süre de öyle gitti. ardından penaltı atışları, galatasaray'ın 5-4 kazanması ile şampiyonluğu, kupa töreni ve biz tribünde kalan bir avuç galatasaraylı ile sevinç halimiz.
ertesi gün medyada gündem, toplamda 3,5 saat sürdüğü söylenen final maçı idi. o stadyumdan, o kalabalıktan nasıl çıktım, topkapı'ya gece birdeki , son otobüse nasıl ulaştım, bugün bile inanamıyorum.