kaleci "kova" yaşarın bu maçla ilgili anıları ise şöyle;
wembley'deki 5-0'lik maç bir de 5 gol yedigim bir ingiltere maçi daha var. abdülkerim,lineker'i, rasit çetiner de hoddle'i tutuyor.bir korner sirasinda, abdülkerim ceza sahasinda resmen 'lineker'i gördünüz mü beyler?' diye sordu. rasit de, 'az önce buralardaydi' yanitini verdi.maç mi, makara mi belli degildi. tabii 8 gollük maçtan sonra bu 5'lik karsilasma ciddiye alinmadi. ama bizim bu maça bir gidisimiz var,inanilmaz.abdülkerim wembley'deki ilk idmana giderken bir kaç futbolcu ile birlikte yaris yaptilar. wembley'e ayak basan ilk biz olalim dediler..abdülkerim sanki neil armstrong gibiydi.. 'aya ilk ben ayak basacagim'diyordu.
aynı maçla ilgili abdülkerim durmazla yapılan röportaj şöyle;
-şu meşhur ingiltere maçı var, wembley'de oynanan ve 5-0 yenildiğimiz. bu maçın komik anıları çok konuşuluyor siz de o anıların bir numaralı kahramanısınız. neler yaşandı o maçta?
abdülkerim:efsane gibi dilden dile dolaşıyor yıllardır, futbol anıları böyledir işte, bir şey yaparsınız arkasından başka şeyler eklenir. ben wembley'e ayak basan ilk türk futbolcusu olacağım diye bir espri yapmıştım. o da maçtan bir gün önce wembley stadında antrenman yapacaktık, takım otobüsü stada yaklaşık 100 metre mesafedeyken ben otobüsten atladım koşarak stada girdim ve wembleye ayak basan ilk türk ben oldum diye bağırdım. düşünsenize hareket halindeki bir otobüsten atlayan bir futbolcu komik bir durumdu hatta teknik direktörümüz coşkun özarı'nın da çok hoşuna gitmişti.
-maçta da takım arkadaşınıza lineker'i gördün mü diye bir sorunuz varmış?
abdülkerim:bu olay da çok konuşuldu, ama aslı öyle değil, ben şimdi size bunun doğrusunu anlatayım. maç başlamıştı durum 2-0 olmuştu adamlar sürekli saldırıyor biz de ha bire gol yiyorduk. ben lineker ile raşit çetiner de hataley ile adam adama oynuyorduk. bir korner esnasında raşit abi yanıma gelip, nerede benim adam ya dedi, ben kendi adamımın peşine düşmüşüm, kendi derdimdeyim dedim ki arka taraflara bir yere gitti sonra bizim ceza sahasında gol yerken hepimiz gülmeye başladık. düşünsenize sanki sokakta ahmeti sorar gibi, nerde bu hataley yahu dedi ben de valla şimdi buradan geçti ama ben meşguldum tam göremedim dedim komik bir olaydı.
-maç sonrası da bir şeyler olmuş galiba.
abdülkerim:5-0 yenilmiştik maç sonrası soyunma odasına bir girdik, havuz var, sauna var, köşede küçük bir mutfak var, orada da kravatlı bir adam çay falan yapıyordu, ben bunların hepsinden faydalandım çünkü o zamanlar biz inönü stadında duş bile alamıyorduk çoğu zaman wembleydeki lüksü görünce hayret etmiştik.
-az kalsın unutuyordum bir de ingiliz kraliyet ailesinin seromonisi vardı. orada neler yaşandı?
abdülkerim:orası için geleneksel bir olaymış. wembley onların milli stadı olduğu için kraliyet ailesinin öyle bir töreni oluyormuş biz nereden bilelim, bir baktık işte belki de o londranın düşesleri, dük, baron onlar da bir takım böyle sıfatlar var ya yaşlı yaşlı böyle tarih öncesinden kalmış insanlar gibi geliyorlar, fraglar, mraglar giymişler, iki takım oyuncuları diziliyoruz, tek tek başarı dileyip, tokalaşıp, şeref tribününe çıkıyorlar. o bana operaya gitmişiz gibi gelmişti. o kıyafetler, garip garip yaşlı kadınlar, bilmem ne dükü diyor, bilmem ne baronesi diyor falan, film gibiydi, bunlar ne lan demiştik.
abdülkerim:ya tabi üzülüyor insan yenilince ama adamlar güçlü takımdı bizdeki imkanlar ise çok kısıtlıydı. o dönem ingilizlerle 3 maç yaptık, ikisini 8-0 birini de 5-0 kaybettik, ben sadece 5-0lık maçta oynadım diğerlerinde sakattım, hayırlı bir sakatlıkmış. he bak benim oymadığım maçlarda 8 yedik, ben oynayınca 5 yedik, bu benim iyi oyuncu olduğumu gösterir, 3 gol fark ettiriyorum.
o maçın atmosferi nasıldı peki?
abdülkerim:benim için o maç tabii ki önemliydi, çünkü çocuk sayılırdık. şimdi dünyada birçok ünlü stat var. o zaman öyle değildi ki! mesela çocukluğumu düşünüyorum, wembley stadı'nı hiç görmediğim ve bilmediğim için tuhaf bir şey zannediyordum. bir de maracana vardı bildiğimiz. yani dünyanın en büyük statları bunlar. 'ben buradayım, işte wembley ve yarın burada maç yapacağım' diye düşününce insana tuhaf bir şey oluyor. zamane oyuncularının dünyanın en büyük stadında oynamasının pek bir tatlılığı yok, çünkü şükrü saracoğlu da onlar gibi bir stat oldu. bir de o zamanlar wembley'de sadece milli maçlar ve ingiltere federasyon kupası finali oynanıyor. diyelim ki ingiltere'de doğmuş vasat bir oyuncusun. oynadığın takım finale yükselemiyor, sen de milli takıma giremiyorsun. wembley'de oynamadan futbol hayatını sona erdiriyorsun. bu nedenlerle wembley'de oynamak hoş bir şey. örneğin benim böyle bir özelliğim olmasa sen benimle röportaj yapmazdın.
o maçta iki takım futbolcuları arasında çok fark var mıydı?
abdülkerim:vardı tabii. şunu kabul etmek lazım, ingiltere milli takımı'nın oyuncuları teknik açıdan olmasa da fiziksel açıdan bizden çok üstündü. bunu, sahanın içinde ikili mücadelelerde hava topuna çıktığımızda hissediyorduk. ama kabiliyet olarak bizden üstün değillerdi. ben bizim devrimizdeki futbolcu kalitesinin şu anki futbolcu kalitesinden daha fazla olduğu görüşündeyim. şu anda aykut kocaman kadar kaliteli bir santrfor göremiyorum ya da rıdvan gibi bir forvet oyuncusu avrupa'da bile yok. yıldıray baştürk'e bayılıyoruz değil mi? ilyas tüfekçi'nin almanya'dan ilk geldiği zamanları hatırlıyorum, o zamanki lakabı 'küçük dev adam'dı. şimdi bu yeteneklerdeki oyunculara pek rastlanmıyor.
şu lineker olayı neydi? o maçta lineker'ı tutma görevi sizindi.
abdülkerim:ingiltere-türkiye maçı lineker'ın ilk milli maçıydı. sonra dünyanın en büyük golcülerinden biri oldu. o zaman 18 yaşlarındaydı. savunmada raşit çetiner'le birlikte çift stoper oynuyorduk. coşkun ağabey maçtan bir gün önce bizi çağırdı. ingiltere'nin iki forvet oyuncusunu tutmamızı söyledi. biri hateley ki, o zaman çok ünlüydü. raşit ağabey zaten stoper oynayan bir futbolcu, ben stoper değilim ama. takımımda libero oynayan bir futbolcuydum. adam markajı falan pek yapmadım, yapamazdım da zaten. bursalı sedat da, o zaman milli takım kaptanıydı, libero oynayacaktı. 'lineker denen genç bir çocuk var, onu hiç bilmiyoruz, yarın da zaten ilk defa oynayacak, onu sana vereyim, sen onunla baş edersin' dedi coşkun ağabey. meğerse adam sonradan dünyanın en büyük golcüsü olacakmış, ne bileyim. çıktık, 5-0 kaybettik, gollerin üçünü o attı. ben de iyi tutmuşum demek ki! ondan sonra adam dünyanın en büyük golcüsü oldu.
....müjdat milli formayı da giyen futbolcularımızdan. 5-0 biten ingiltere maçında gary lineker’i sen mi tutmuştun diye soruyoruz kendisine. “hayır, onu abdülkerim tuttu. adam 3 tane attı. hatta abdülkerim maçtan sonra lineker’i gören var mı diye espri yapmıştı. ben o maçta bryan robson’u tutmakla görevliydim. adamı topa vurdurtmadım. onun için içim rahat.”
-ingilizlerle oynanan facia maçlarının hangisinde vardın?
çok şükür iki kez 8-0 yenildiğimiz maçlarda yoktum ama 5-0lık maça denk geldim. bu arada wembleye ayak basan ilk türk futbolcusu abdülkerim değildir, ben de vardım orada.
-kim ayak bastı önce?
ben, yani abdülkerimle ikimiz, çünkü antrenman için wembleye gitik ve otobüs yanaşmadan önce ikimiz atladık sonra depar atarak koştuk, wembleye ayak basan ilk türk futbolcusu biz olacağız diye büyük gurur duyuyorduk. nitekim olduk da, wembleye giren ilk türkler olarak tarihe geçtik.
-ingiltere maçları ile ilgili çok anı duymuştum ama bu da yenisi oldu başka var mı?
o günün kahramanı linekerdi, 3 gol atıp maçın yıldızı olmuştu, bir de hataley vardı, hani şu abdülkerimin korner atılırken nerede bu adam diye sorduğu futbolcu. bizimkiler hataleye atilla diyordu, ben forvetteydim, fazla göremedim ama defanstakiler iyi makara yapmıştı o gün, atilla geldi, atilla attı, atillayı tut, atillayı gördün mü diye.
ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
izmir'deki milli maç ve futbol devleti gerçeği
wimbledon aristokratı celal ulug'dan, türk futbolu için şimdi kapılarını kapatmış bir wembley naklen yayını dinleyelim... o, 5-0'lık yenilginin altından çok sular aktı ama, ne kadar su akarsa aksın, gerçeklerin, takvim yapraklan ile birlike kopartılıp yok edilmesi mümkün değil...
"...futbolda olsun, diğer branşlarda olsun, artık türkiye kafile başkanlannı en az bir yabancı dili kusursuz konuşan kişilerden seçmelidir. bu seçim yapılmadığı sürece, avrupa'da konuşan türkiye'yi, futbolda saygınlık basamağına basmış türkiye'yi yaratmamız asla mümkün değildir..."
"... türkiye içinde iken, biz bize iken, her türlü densizliği denemek serbesttir... ama uefa veya fifa'nın reglamanında olan bir maça gelirken, futbol federasyonu mutlaka oynayacağı ülkenin, futbol federasyonu'nun önüne, oyunculann önce soyadının, sonra adının yazıldığı bir esami listesi bırakmak zorundadır. sadece isimlerin yazıldığı türk milli takım'ı listesini ingilizlere kabul ettirmek için sadece göbeğimiz değil, her tarafımız çatladı. adamlar ukala katiyen, kati haklı... çünkü, elektronik cihazlar, önce soyadının, sonra adının yazılmadığı bir esami listesini kesinlikle hafızasına kaydetmiyor..."
"... takım listemiz tetkik edilirken k. hasan (küçük hasan) ve b. hasan'ın (büyük hasan) önündeki (k) ve (b) harflerine takılan ingiliz futbol federasyonu genel sekreteri, bunun manasını bana sordu. kendisine b. hasan'ın (big hasan), k. hasan'ın (little hasan) olduğunu söyleyince, adamın kahkaha atmaktan nerede ise bel kayışı kopup pantalonu yere düşecekti... sonuç, türkiye'yi avrupa'da artık bu harf komedisinden kurtarmak gerekiyor..."
"...maçtan 10 gün önce menajer bobby robson'dan bir idman randevusu istedim. kararlaştırılan gün ve saatte robson'un özel jaguar arabası otelin önünde idi. ingiliz milli takımı'nın devamlı kamp ve idman yaptığı londra'nın 60 kilometre dışındaki federasyon tesislerine geldiğinde, idman sahasının su içinde olduğunu gördüm. hayret, oysa londra'ya aşağı yukarı 15 günden beri yağmur yağmıyordu. şaşkınlığımı tesis sorumlusu yakalamış olacak ki, kısa bir açıklama ile alıklığımı kesiverdi... bu saha her sabah saat altıda elekronik arazözlerle, çimi besleyen ve diri tutan vitaminli su ile sulanırmış... o gün idman, çift kale idi. maç başlamadan sahanın dört bir tarafından yerden açılan kapaklardan oyun alanı bir kamera kuşatmasına uğradı... ben yine afalladım... afallamış celal'i tam afallamış şaban'dan kurtarıp, afallaşmamış celal haline getiren yine tesisin sorumlusu oldu. bu elektronik kameralardan her biri, sahada kaç futbolcu varsa tek tek onlara kumandalı imiş. kim ne yapıyor ne yapmıyorsa saniye saniye banda geçiyor. ertesi gün mister robson, takımı film salonuna alıyor ve tek tek oyunun içinde yapılan ferdi ve kollektif hataları futbolcularla tartışıyormuş..."
kameraya şimdi biz "zoom" yaptıralım... ingiliz futbol imparatorluğundan bizim bedevi çadırına düşelim...
şahap sayın bey, geçen gün ağzını müjdeli (!) açtı... "istanbul 5 yıl daha çamurdan kurtulamayacak" dedi. sebep?.. genel müdür 3 yıl büyüklerin bir yıl boyunca istanbul sahalarını istedikleri gibi kullandıklarını itiraf etti. bu devlet aczi değilse, darülaceze de darülaceze değildir...
dört pilon dikip, onları ampulleyip istanbul'u gece maçı oynamaya müsait hale getirememek, hem evrensel bir ayıptır, hem de devlet aczidir.
inönü stadı'nın su tesisatını, kalorifer düzenini değiştirmeyip, stat altındaki o batılı insanı iğrendiren ve de güldüren o mezbeleliği, olduğu gibi tutmak devlet aczidir.
kışın bir çirkin bataklık haline gelen, üstünde değil insanların, hayvanların bile yürümekten çekindiği o ali sami yen stadı'nın etrafını bir greyderle düzeltmeyip asfaltlamamak, devlet aczidir. statlarda anons edildiği halde şoförü gelmeyen cankurtaranlara kontak açtırmamak, devlet aczidir. statlarda görevli sıhhiye ve doktorların eline ilk yardım çantası diye bir asker bavulu vermek, devlet aczidir...
şükürler olsun ki, sayın gibi çok sayın genel müdürler sayesinde, türkiye'de devlet bir türlü 52 milyonun devleti olamıyor, 250 ailenin devleti olmanın aristokratik yalnızlığını sür dürüyor.
yarın izmir'de romanya ile dünya kupası grup eleme maçlarının sonuncusunu oynayacağız. kelle sayısı belki 30'u, 40'ı bulacak, binlik yığınlar yine müsabaka boyunca, "türkiye... türkiye" diye bağıracak.
fakat bir dev gerçek yarın da bağırsak, yarından sonra 100 maç daha bağırsak, değişmeyecek...
bu kafalar kafa olarak kaldıkça, veya bu kafalar kafa olmaktan bıkıp futbol topu bile olsalar, türkiye'nin "futbol devleti" olabilmesi, 50 fırınlık ekmek değil, daha 50 yeni yılı yemesi gerekiyor...
türk futbolunun en karanlık günlerinde milli takımımızın başına en çok bela olan oyuncu. 16 kasım 1985'te kendisiyle tanışma şansızlığını yaşadık. dünya kupası elemelerinde wembley'de oynadığımız, hani şu abdülkerim durmaz'ın wembley'e ilk ayak basan türk futbolcu olma hevesiyle öncesinde büyük bir depara kalkıştığı maçta, ingilizlere 5-0 mağlup oluyorduk ve gollerden üçünü lineker atıyordu. hatta yine abdülkerim anlattıklarına bakılacak olursa, yediimiz gollerinde birinden sonra kendisiyle kaleci yaşar arasında "lineker'i gören oldu mu? / valla az önce buradaydı" gibisinden bir konuşma bile geçmiş.
çok değil iki sene sonra bu kez avrupa şampiyonası elemeleri münasebetiyle yine wembley'deydik. ve lineker karşısında bu sefer abdülkerim olmadığı halde, yine iş başındaydı. ingiltere karşısında ikinci bir 8-0 faziası yaşarken baş belamız bir kez daha üç gol atıyor, böylece milli takımımıza iki kere hat-trick yapan tek oyuncu olarak futbol tarihimizdeki yerini alıyordu.
memet zencirkıran'ın "beşinci şampiyon bursaspor" kitabından;
16 ekim 1985 tarihinde wembley stadında oynanan dünya kupası grup eleme karşılaşmasında (bursaspor başkanı) cavit çağlar, kafile başkanlığım üstlenirken sedat 3, sahaya milli takım kaptanı olarak çıkar. a milli takım karşılaşmadan 5-0'lık mağlubiyetle ayrılır.
memet zencirkıran'ın "beşinci şampiyon bursaspor" kitabından;
sedat özden: bursaspor'un yaşayan efsanesi
* 16 ekim 1985 tarihinde wembley'e miili taktm'ın başında kaptan olarak çıktınız. milli takımda görev almak nasıl bir duyguydu?
- futboldaki son senemdi. coşkun abi (özarı) milli takımın hocasıydı. o sene ligde çok da iyi bir performans sergilemiştim. maça kaptan olarak çıktım. wembley, tam bir futbol mabediydi. müthiş bir stattı. wembleyde türk bayrağı yanında bursaspor bayrağının dalgalanması da çok güzel bir duyguydu. o dönemler federasyon özerk değildi. federasyon spor bakanlığı'na bağlıydı. yemek yediğimizde, ekstralar bile bize çıkardı. telefon görüşmelerini kendimiz öderdik bu zor koşullarda bile, manevi duygular çok ağır basardı. o dönemlerden görüştüğüm çok insan var hâlâ...
england: peter shilton, gary stevens, kenny sansom, mark wright, terry fenwick, glenn hoddle, chris waddle, bryan robson (kaptan), ray wilkins, mark hateley(dk. 84 tony woodcock), gary lineker
yedekler: trevor steven, tony woodcock
teknik direktör: bobby robson
goller: (1-0) dk. 15 chris waddle (2-0) dk. 18 gary lineker (3-0) dk. 35 bryan robson (4-0) dk. 43 gary lineker (5-0) dk. 54 gary lineker