not : ismin yanındaki rakkam o oyuncunun millî takımda kaçıncı oyunu olduğunu gösterir.
ilk akını rus takımı yaptı. buna mukabele eden takımımız 3. üncü dakikada sabihin misafir takım müdafaasının hatasından istifade ederek attığı gol ile daha oyunun başında (1-0) galip vaziyete geçti. on beşinci dakikaya kadar oyuna hakimiz. paslarımız yerini buluyor. takımın bütün hatlarında umumî bir anlaşma var. fakat cüsseleri ve sistemleri sayesinde rus takımı yavaş yavaş hakimiyeti almağa başladı. şimdi oyun bizim yarı sahamızda oy nanıyor. müdafaamız bilhassa kalecimiz canla başla çalışıyorlar. takım adeta sahada ölürcesine didiniyor. devre (1-0), bitiyor.
ikinci devreye türk takımı maçı ne bahasına olursa olsun kazanmak azmi ile başladı. fakat forvet yaptığı akınlarda hafbekin yardımından mahrum kaldığı için oyunun neticesi üzerine tesir edemiyor. zeki ruslar tarafından iyi marke ediliyor. buna rağmen alâeddine aktardığı topu sağiçimiz güzel bir şutla gola çevirdi. rusların itirazı üzerine hakem bu sayıyı ofsayt addetti. oyunun bitmesine 20 dakika kala başlayan yağmur ve dolu ile beraber baskılarını arttıran ruslar arka arkaya attıkları iki golle (2—1) galip vaziyete geçtiler.
türk takımından hamit, ismet ve nihat fevkalâde bir oyun oynamışlardır.
hakem ofsayt olmayan ikinci golümüzü saymamakla yanlış hareket etmiş bu hareketi maçın neticei üzerine tesir etmiştir.
dip not: maç anlatımları 1949 yılına ait olduğundan kitaptaki anlatım aynen buraya aktarılmıştır.
dip not2: kadrolarda bazen 11den fazla futbolcu ya da aynı futbolcunun 2 kere yazıldığını görebilirsiniz. aynı oyuncular maç içinde mevki değiştirdiklerini, 11den fazla oyuncularda oyuna sonradan girdiklerini göstermektedir.
sovyetler birliği'nin bu maçtaki kadrosu şöyleydi;
sovyetler birliği: nikolai sokolov, michael ruschinsky, nicholas moles, peter filippov (kaptan), celine fedor, ivan privalov, peter grigoriev, mikhail butusov, peter isakov, paul kanunnikov, alexei shaposhnikov
not: bazı kaynaklarda 2. yarıda mehmet leblebi'nin yerine mehmet nazif gerçin girmiş, 75. dakikada sakatlanan mehmet nazif gerçin'in yerine de mithat ertuğ girmiş gözükmektedir.
mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
milli takım ilk kez sahada
1922 yılının istanbul'unda kurulan idman cemiyetleri ittifakı'nın ilk başkanı olan ali sami bey'in girişimleriyle ilk federasyonlar oluşturulmuş ve futbol federasyonu'nun başına, bir başka galatasaraylı, yusuf ziya (öniş) bey getirilmişti. futbol encümeni adıyla faaliyete geçen federasyonun ilk icraatı türkiye'nin uluslararası futbol organizasyonlarına üyeliğini sağlamak olmuştu. hem milli takım oluşturup uluslararası maç yapabilmek hem de 1924 paris olimpiyatları'na katılabilmek için uluslararası futbol federasyonu'na (fifa) üyelik kararı alınmıştı, idman cemiyetleri ittifakı ve futbol encümeni henüz bu tarz organizasyonlar için hazır olmamalarına rağmen, daha 1922 yılında bir milli takım oluşturulması için çaba sarf etmeye başlamışlardı. dönemin olağanüstü koşullarındaki hâlet-i ruhîyeyi de yansıtan bu hareketlilik sonucunda istanbul'un büyük kulüpleri, aralarındaki rekabeti bir yana bırakarak milli takım için seçme maçları oynamışlardı. aynı günlerde akşam gazetesi, "türk milli takımı kimlerden müteşekkil olmalıdır?" başlığı altında bir anket başlatmıştı. halk ankete yoğun bir ilgi göstermişti.
kamuoyunda oluşan bu heyecanla, türkiye'nin fıfa üyeliğinin bile henüz onaylanmadığı o günlerde ilan edilen ilk milli takım kadrosuna, çoğunluğu teşkil eden fenerbahçe'nin yanında galatasaray, altınordu, hilal ve süleymaniye kulüplerinden toplam 17 oyuncu çağrılmıştı. 21 mayıs 1923 günü, cumhuriyet'in ilanından aylar önce, türkiye'nin fifa üyeliği de kurumun cenevre'deki merkezinde yapılan bir toplantıda onaylanmıştı.
"yeni türkiye"yi, bir an önce modern zamanların en önemli sportif etkinliği olan futbolla dünya kamuoyunun gündemine getirmeyi ve türk ulusunun çağdaş dünyadan hiçbir anlamda geri kalmadığı ispatlamayı amaçlayan milli maç oynama girişimi, zor şartlarda yürütülmüştü. her şeyden önce büyük bir maddi imkânsızlık söz konusuydu. örneğin, bir teknik direktör bulmak mümkün olmadığından, bu görevi ali sami bey bizzat üstlenmek zorunda kalmıştı.
milli takımın ilk forması, beyaz üzerine göğüs bölgesinde kırmızı bir bant ve bu bandın üstünde beyaz ay-yıldız şeklinde tasarlanmıştı. dönemin gazetelerinin de büyük ilgi gösterdiği ilk milli maç için taksim stadı özel olarak hazırlanmış ve karşılaşmayı sekiz bin kişiyi bulduğu tahmin edilen oldukça heyecanlı bir taraftar kitlesi izlemişti. 26 ekim 1923 günü romanya ile oynanan bu ilk maç, 2-2'lik beraberlikle sonuçlanmıştı.
cumhuriyetin ilanından üç gün önce oynanan bu maç, herhangi bir spor müsübakası olmanın çok daha ötesinde anlamlar ifade etmekteydi. batı karşısında uzun süredir geri adım atan bir toplumun batı'nın karşısına onun "usta" olduğu bir alanda bizzat onun yöntemleriyle çıkması ve hepsinden önemlisi batı karşısında duyduğu ezikliğin geride kaldığını göstermesi açısından bu maça büyük önem atfedilmişti. yirmi yıl kadar öncesinde moda çayırı'nda adına futbol denilen bir oyunu oynayan ingilizler ile rum ve ermeni gençlere ancak uzaktan gıptayla bakabilen türk gençlerinin, şimdi bu oyunda yabancılara karşı mücadele edebilmelerine yüklenen anlam büyüktü. futbol alanında ülke genelinde başka gelişmeler de yaşanmaktaydı, idman cemiyetleri ittifakı'nın hedeflerinden birisi meydanı sadece futbola bırakmamak olsa da, futbol ön planda kalmaya devam ediyordu. 1923 yılı, yeni türkiye cumhuriyeti'nin başkenti ankara'da ilk futbol sahasının açılmasına ve kulüplerin kurulmasına sahne olmuştu. muhafız alayı kumandanı ismail hakkı (tekçe) bey'in girişimleri ile alay bünyesinde bir spor kulübü oluşturulmuş ve adı muhafızgücü konmuştu. sonraki yıllarda değişik spor branşlarında da mücadelesini sürdürecek olan muhafızgücü, şehre sosyal bir canlılık getirmişti. yine ismail hakkı bey'in girişimleri ile ankara'daki ilk futbol sahası da hizmete sokulmuştu. bugünkü tandoğan meydanı ile mebus evleri arasındaki bir bölgede yer alan bir arazi, ismail hakkı bey'in gayretleri ile bir futbol sahasına dönüştürülmüş, adı da istiklal sahası konmuştu.
böylece ankara'daki ilk futbol kulübü ve ilk futbol tesisi askerlerin girişimi ve çabaları ile hayata geçirilmiş oluyordu. ankara'daki ilk sivil futbol takımı ise, yine aynı yıl, ankara sultanîsi öğrencilerinin çabaları sayesinde oluşacaktı. renk olarak kendisine kırmızı-siyahı seçen bu kulübün adı gençlerbirliği'ydi.
mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
yabancı takımlarla siyasal konjonktüre göre yapılan maçlar
1930'lu yıllarda çok daha belirgin hâle gelecek olmakla birlikte, 1920'li yıllarda da futboldaki dış temasların o andaki dış politikayla paralellik arz edecek şekilde organize edilmesi dikkat çekici bir gelişmeydi. ister milli takımın oynadığı maçlar, isterse kulüp takımlarının özel maçları olsun, rakip seçiminde türkiye'nin ilişkilerinin iyi olduğu ülkelerin kesin önceliği vardı. 1923 yılında ilk milli maçın romanya ile oynanmasının tek gerekçesi türkiye'nin dış politikası değildi elbette; ancak romanya, ilişkilerin iyi düzeyde seyrettiği bir ülke olması yanında, türkiye ile maç yapmayı kabul edebilecek az sayıdaki ülkeden biriydi, coğrafi olarak da yakındı.
olimpiyat oyunları sonrasında türkiye, kuzey avrupa ülkelerini kapsayan bir turneye çıkmış; finlandiya, estonya, litvanya ve polonya gibi sovyetler birliği'ne hem coğrafi hem de siyasal anlamda yakın ülkeleri kapsayan bir dizi maç oynamıştı. bu maçların hemen arkasından, fifa'dan özel izin alınarak, sovyetler birliği ile bir maç yapılmıştı. daha önce değinildiği gibi bu maç, kurtuluş savaşı yıllarında türkiye'ye maddi yardımda bulunan ve uluslararası kamuoyu nezdindeki desteğini esirgemeyen sovyetler birliği'yle yakın işbirliği ve dostluğu gösterme amacını taşıyordu.
hemen bir yıl sonra, 1925 yılında, bu kez sovyetler birliği milli takımı türkiye'ye gelmiş ve türk milli takımı ile oynamıştı. sovyetler birliği ile yapılan bu maçın önemli bir özelliği, ankara'daki istiklal sahası'nda oynanması olmuştu. o güne değin hep futbolun başkenti durumundaki istanbul'da oynanan maçlardan farklı olarak, sovyet misafirler bu kez başkent ankara'da ağırlanmıştı. bu tercih, konuk takıma verilen değerin sergilenmesi açısından önem arz etmekteydi. maçın ankara'da oynanması, cumhuriyetçilerin gözünde istanbul'un, futbol konusunda da, alternatifsiz olmadığını ima eden bir mesaj sayılabilirdi.
iki maçı da sovyetlerin kazandığı bu dış teması, sonraki yıllarda polonya, yugoslavya, bulgaristan ve romanya ile yapılan milli maçlar takip edecekti. o dönemde yükselişte olan orta avrupa futbol ekolünden gelen bu takımlardan başka-lanyla maç organize etmek, ekonomik koşullar nedeniyle de zordu. sonraki yıllarda, balkan ülkeleri ile ilişkileri yakınlaştırmak adına da maçlar organize edilecekti. dikkat çeken bir başka durum, gerek milli takımın gerek kulüp takımlarının o yıllarda futbolda söz sahibi olan ingiltere, almanya, italya ya da fransa gibi ülke takımlarıyla hiç maç yapmamasıydı.
ankara ve futbolunun türk futbolundaki yeri şubat 2012 mehmet ali çetinkaya
ankara futbolu, gençlerbirliği’nin 2002-03 sezonunda şampiyonluk mücadelesine girişmesi ve bir sonraki sezon uefa kupası’nda ilk 16’ya girme başarısı göstermesinin ardından ilk kez futbol gündemini işgal ediyor. hem de bugüne kadar kendi yağında kavrulmaya çalışan iki büyük takımıyla birden.
bu takımlardan biri 54 yıllık 1. lig tarihinde 49. kez ankara’yı temsil eden, 102 yaşındaki ankaragücü. bir diğeri ise 40. kez 1. lig’de yer alan, 89 yaşındaki gençlerbirliği.
2002-04 döneminin ardından geçen 8 yıl içinde sürekli kan kaybeden ve 3 kez küme düşme tehlikesi geçiren gençlerbirliği’nin, bu sezon dar ve tecrübesiz kadrosuna rağmen play-off mücadelesi vermesi, futbolseverlerin ilgisini çekiyor. kırmızı-siyahlıların topladıkları puanlar dışında, ortaya koydukları takım oyunu ve başlarında bulunan fuat çapa’nın sezon başından bu yana türk futbolunun alışık olmadığı ilklere imzasını atmasının da bunda etkisi var elbette.
özellikle çapa’nın bir yandan teknik direktör – taraftar arasındaki mesafeyi kısaltan pozitif adımları, bir yandan da genç futbolcu yetiştiren ve bunu bir sistem içinde yapan arsenal modelinin gençlerbirliği’ne kurulmasına yönelik açıklamaları da futbol camiasında büyük ilgi görüyor.
madalyonun diğer yüzünde yer alan ankaragücü ise tezat oluşturacak bir şekilde gündemde yer alıyor. uzun yıllardır cemal aydın tarafından yönetilen kulübün, 100. yılında şampiyonluk vaadiyle ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek’in oğlu ahmet gökçek’in eline geçmesinin ardından yaşanan kısa dönemde sarı-lacivertliler çok büyük çalkantılar yaşadı. önce genel kurul iptal edildi, ardından yeni bir başkan seçildi, o da gitti derken kulübün 100 milyon avro borcu olduğu açıklandı. bunun üzerine futbolcular birer birer takımdan ayrılmaya başladılar. federasyon da “futbolculara alacaklarını ödemiyor” diye kulübe transfer yasağı getirdi. a2 takımıyla maçlar acıkan ankaragücü spor kulübü, 21 yıl aradan sonra küme düşmeyi neredeyse garantiledi.
bu konunun iki ilginç tarafı var. birincisi; kendi yağında kavrulan bir takımın (örneğin gençlerbirliği’nin 2011-12 sezonunda futbolculara, teknik adama, kulüp çalışanlarına ve yol masraflarına. kısaca tüm giderlerine “sadece” 7 milyon avro ayırmışken) nasıl 100 milyon avro borçlandığının kimse tarafından bilinmiyor olması. ve 102 yıllık kulübün bu duruma gelmesinde sorumlu kimsenin ortalarda gözükmemesi!
ikincisi ise; türk futbolunun her aşamasında yaşanan en büyük iki sorundan biri olan denetimsizliğin, federasyon tarafından bir kere daha gözler önüne serilmesi. ankaragücü 100 milyon avro borçlanırken, futbolcuların alacaklarını ve kulüplerin geleceklerini “koruması” gereken türkiye futbol federasyonu’nun hiçbir denetim yapmaması çok büyük bir soru işareti! benzer rakamlarda borçları olduğu medyada tarafından sürekli yazılıp çizilen “büyük kulüplerin” ise benzer bir sona gitmemesinin en büyük nedeni de kuralların standart olarak uygulanmaması. bu da türk futbolunun en büyük ikinci sorunu.
ankara’nın türk futbolundaki yeri
ankara futboluna dönmeden önce, türk milli takımının ankara ziyaretlerine bakmanın ankara’nın türk futbolundaki yerini belli etmesi açısından çok önemli bir nokta olduğunu düşünüyorum. çünkü ankara’da yapılan ilk milli maç şehrin başkent olmasından iki yıl sonrasına rastlar. 15 mayıs 1925’de sscb ile yapılan ve 2-1 kaybedilen bu maç türk futbolunun başkent ankara’ya bir göz kırpmasıdır. zira ankara, bir sonraki milli maç için tam 24 yıl bekleyecektir.
1925’den bugüne kadar 28 milli maçın yapıldığı ankara’da en göze çarpan dönem 1960’lardır. 14 maçın yapıldığı bu dönemde mithatpaşa’nın zeminin çok kötü iken ankara 19 mayıs stadının zemininin çim olmasının bunda büyük etkisi vardır. tabi bir de (hakkında somut bir bilgi olmasa da) 27 mayıs darbesi’nin ankara’yı ön plana çıkartmak için türk futboluna bir göz kırpması da olabilir.
yoğun geçen 1960’lardan sonra milli takım başkentin yolunu unutur. çünkü kırmızı-beyazlılar son 42 yılda 9 ve son 19 yılda sadece bir kez başkente uğrayacaklardır…
ankara futbolu
1910’lardan beri futbolun oynandığı kabul edilen ankara, tek tük başarılar dışında hiçbir zaman türk futbolunda ön planda yer almadı. tanıl bora’nın cumhuriyet’in ütopyası: ankara kitabında yer alacak olan ankara futbolu: bazen karakter oyuncusu, bazen figüran başlıklı yazısında yaptığı tanımlama, sanırım ankara futbolunu en iyi şekilde özetliyor; “ankara, türkiye’nin futbol sahnesinde hemen her zaman var oldu. ama hiçbir zaman başrolde değil. jönlerin istanbullu olduğu bir filmde bazen saygın bir karakter oyuncusuydu, bazen bir yan rol, bazen sadece figüran.”
başkent olmasının ankara futbolundaki en büyük etkisi hiç şüphesiz ki istanbul ve izmir’le birlikte kurulan futbol liglerinde temsil hakkını elde etmesiydi. özellikle profesyonelliğin kabullenilmeye başlandığı yıllarda kurulan milli lig’de ankara, 4 takımla birden temsil edildi. sonraları bu rakam 6’ya kadar çıksa da bunlar sportif başarılara dönüşmeyeceklerdi.
ankara futbolu ciddi anlamda ilk kez 1965-66 sezonunda gündeme geldi. ankara’nın en köklü kulüplerinden olan gençlerbirliği, milli lig’i 3. olarak tamamlayarak üç büyük istanbul takımının adeta parsellediği alana giren ilk futbol takımı oldu.
ankara futbolunun adını duyuran ikinci olay, ankaragücü’nün 1962’den beri düzenlenen türkiye kupası’nı 1971-72 sezonunda ankara’ya getirmesiydi. ankaragücü bir sezon sonra türkiye kupası’nda bir final daha oynayacak ama galatasaray’a kaybedecekti. aynı yıllarda gençlerbirliği futbolun iyice endüstriyelleşmeye başlayan yeni haline ayak uyduramayacak ve 1970’den itibaren 13 sezon boyunca “uzakta var olmaya” çalışacaktı.
gençler’den sonra ankaragücü’nün de 2. lig’e düştüğü ve ankara’nın temsil edilmediği 70’lerin sonu ankara futbolunun en buhranlı dönemiydi. bu dönemde ankara futbolu için hala konuşulan bir başarı ve akabinde siyasi hamle yaşanacaktı. 1980-81 sezonunda ankaragücü 2. lig’deyken türkiye kupası’nı kazandı. 80 darbesi ardından iktidara gelen kenan evren, ankaragücü’nün futbol camiasındaki rüzgârını da kullanmak için, 1. lig’de ankara’nın da temsil edilmesi gerektiğini söyleyerek, ankaragücü’nü 1. lig’e taşıdı.
1983-84 sezonunda gençlerbirliği de 1. lig’e döndü. böylece ankara yeniden en üst ligde iki takım ile temsil edilmeye başlandı. kırmızı-siyahlıların 1986-87 sezonunda türkiye kupası’nı kazanmaları, ankara futbolunu bir kere daha gözler önüne serdi.
ankaragücü, 1970 ve 1980’lerin özellikle ilk yarısında ankara futbolunu daha iyi temsil etse de, 1990’larla birlikte gençlerbirliği hem tesisleşmede hem de sportif anlamda ankaragücü’nün önüne geçiyordu. özellikle üç büyük istanbul takımına karşı alınan şaşalı galibiyetler, kırmızı-siyahlıların ön planda olmasını sağlıyordu. ama bu başarılar aynı zamanda gündelikti. kısacası ankara futbolu, yarışın içinde olmadığı bir oyunda sadece şampiyonluk yarışındakilere çelme takarak kendini gösteriyordu.
ankara futbolunun (ve gençlerbirliği’nin) uzun soluklu olarak futbol gündeminde olduğu dönem 2000’lerin ilk bölümüydü. 2000-01 sezonunda gençlerbirliği, uzun yıllar türkiye kupası’na hasret olan fenerbahçe’yi finalde yenerek türkiye kupası’nı dördüncü kez ankara’ya getiriyordu. 2002-03 sezonunda 37 yıllık aradan sonra, yeniden şampiyonluk mücadelesi veriyorlar ama o dönemin “tabularını” bir türlü yıkamıyorlardı. aynı sezon türkiye kupasında finale kadar gidiyorlar ama kupa finalde trabzonspor’a kaptırıyorlardı.
2003-04 sezonunda gençlerbirliği, uefa kupası’nda ardı ardında blackburn rovers, sporting lisbon ve parma’yı eliyor ve ilk 16’ya adını yazdırıyordu. 4. turda rakip o sezon hem la liga, hem de uefa kupası’nı kazanacak olan valencia idi. ankara’da ispanyolları 1-0 yenen gençlerbirliği aynı zamanda rakibine uefa kupası’ndaki ilk ve tek mağlubiyetini tattırıyordu. gençlerbirlikliler rövanş maçın uzatma anlarında yenen golle kupadan eleniyor ama ankara futbolunu ilk kez avrupa’ya duyuyorlardı. aynı sezon bir kere daha türkiye kupası’nda final oynanıyor ama kupa bir kere daha trabzonspor’a kaptırılıyordu.
1990’lar ve 2000’lerin ilk yarısında futbolcu satarak ayakta duran gençlerbirliği, 2000’lerin ikinci yarısıyla birlikte düşüşe geçmeye başladı. çünkü yönetim hala futbolcu satma peşindeyken oyunda piyonların yerleri değişmişti. yayın geliri ve puana-para gibi uygulamalarla artık sportif başarılar ödüllendirilmekteydi. bu değişikliği bir türlü kabullenmeyen gençlerbirliği yönetiminin yanlış hamleleri gençlerbirliklilere her geçen gün kan kaybettiriyordu.
ankaragücü’nde ise 1990’lardan beri ufak tefek anlık başarılar dışında değişen bir şey yoktu. kulüp zaman zaman küme düşme potasında zaman zaman ise ligi orta sıralarda tamamlıyordu.
2000′lerin ikinci yarısında iki ankara takımı birden her sezon küme düşme çizgisinin yakınlarında dolaştılar. gençlerbirliği üç kez ciddi ciddi küme düşme tehlikesi atlattı. ankaragücü ise neredeyse her sezon düşmekten son anda kurtuluyordu.
100. yılında şampiyonluk parolasıyla ankaragücü’nün başına ahmet gökçek geldi. bu değişikliğin ardından ilk aylarda yaşanan şaşalı transferler, daha önce ankaraspor’a tahsis edilen devasa tesislerin ankaragücü’ne sunulması gibi hamleler göz kamaştırsa da sonraları ankaragücü kendisini tarihi boyunca yaşamadığı bir girdabın içinde bulacaktı…
taraftarlar
ankara futbolu deyince ankaragücü ve gençlerbirliği’nin taraftar profillerine dair birkaç cümle yazmak gerekir. çünkü her iki takımın taraftar kitleleri başından beri birbirine zıt özelliklere sahiptir. ankaragüçlüler, (nerdeyse türkiye’deki tüm takım taraftarları gibi) haşin ve agresifken, gençlerbirlikliler tribünde ve her platformda rakibine ve taraftarlarına saygı duyan, küfür bile etmeyen bir çizgide dururlar. herhalde bu farkı en iyi ankara’ya deplasman yapan rakip takım taraftarları fark ederler…
sorunlar
ankara futbolunun sorunlarına dönmeden önce türk futbolunun en büyük sorununa göz atmakta fayda var;
100 yıldır futbolun çekirdeğini üç büyük istanbul takımı oluşturmakta. bu çekirdek, her platformda kısa vadeye oynamayı seven türk insanı (siyasiler, basın, taraftar vs.) tarafından beslenerek büyütülmüştür.
futbolun çatısını oluşturan ve herkese “standart / eşit” davranması gereken türk futbol federasyonu’nu da sürekli ve “sadece” çekirdeği koruyan hamleler yaparak, çekirdek ile diğerleri arasındaki uçurumun artmasını sağlamıştır.
kısacası, 3 büyük istanbul takımı dışında kalan tüm takımlar ve şehirler “ortak ve benzer” bir şekilde futbolun dışında tutulmuşlardır.
zaman zaman diğerleri sportif başarılar elde etse bile, bu başarıları üç büyük istanbul takımının her yeni sezon vitrinlerini janjanlı “ürünlerle” yenilemesinin ya da kural değişikliklerinin gölgesinde kalmış ve her şey yeniden başa dönmüştür.
ankara futbolunun sahipsizliği
milli ligin kurulduğu yıllarda ankara takımı olmak ayrıcalıkken, günümüzde ibre tersine dönmüş durumda. çünkü bu işin çatısı olan türk futbol federasyonu’nun milli lig’in kurulduğu yıllardan sonra, futbolu tüm ülkeye yaymak gibi uzun vadeli ve planlı bir çalışması hiçbir zaman olmadı. onlar da kısa vadeye oynamayı tercih ettiler. bu yüzden belediyeler (bir yandan oyları da düşünerek) şehrin futboluna yatırım yapıyorlar. hatta son zamanlarda stadyumlar inşa ediliyor. fakat bu destekler sadece tek takımı olan şehirlerde gerçekleşiyor.
ankara’da 1994’den bu yana büyükşehir belediye başkanlığı yapan melih gökçek’in döneminde bile hala 1936’da yapılan ankara 19 mayıs stadı, şehrin tüm futbolunu sırtlamaya çalışıyor. 76 yıllık stadın merkezi bir yerde olması dışında hiçbir albenisi kalmamış durumda. giriş çıkışta yaşanan sıkıntılar, gece maçlarında dış ışıklandırmaların doğru dürüst çalışmaması, tuvalet ve kafeteryanın bakımsız ve kullanışsız olması gibi nedenlerle birçok futbolsever maçlara dahi gitmek istemiyor. sırf bu yüzden son 19 yılda milli takım bile başkente 1 kere uğruyor. her sezon ve seçim öncesinde yeni stadyum lafları dillendiriliyor ama bir adım dahi atılmıyor.
ankara’da balık baştan kokuyor. federasyon ne ise belediye de o oluyor. şehre futbolu yaymak yerine kendi “yarattığı” belediye takımına tüm kaynakları ayırıyor. devasa çalışma tesisleri inşa edip sadece ona sunuyor. şehrin iki büyük takımı en üst ligde yer alırken yanlarına kendininkini sokmaya çalışıyor. baktı olmadı büyük takımlarından birini almaya çalışıyor…
kısacası “kendini ön plana çıkartma” oyunları oynanıyor ve bu oyunlar ankara futboluna her geçen gün daha fazla darbe indiriyor. destek yerine köstek oluyor.
bugün ankaragücü neredeyse şimdiden küme düşmeyi garantiledi. 100 milyon avroluk borç kulübün geleceğine kilit vurmaya başladı bile. gençlerbirliği ise son yıllara tezat bir şekilde “üstekilerle” mücadele ediyor. fakat, planlı ve uzun vadeli bir plan yapılmadıkça, doğru dürüst kaynaklar bulunmadıkça bu mücadelenin kalıcı olacağını, sıranın gençlerbirliklilere gelmeyeceğini kim garanti edebilir ki?
dip not: tff kayıtlarına göre bedri gürsoy ve sabih arca oyuna sonradan girmiş ama kimin yerine belli değil ayrıca bedri gürsoyun 3. dakikada gol atmış olması ise daha da enteresan bir bilgi.
mehmet yüce'nin, "idmancı ruhlar: futbol tarihimizin klasik devreleri: 1923-1952, türkiye futbol tarihi - ikinci cilt" kitabından;
memleket sathında lig müsabakalarını gördükten sonra şimdi de bu sezon icrâ edilen milli maçları görelim:
tarih...saat...mevki...hakem...birinci takım...netice...ikinci takım 16 kasım 1924......moskova...hamdi emin...sovyetler birliği 3-0 türkiye 10 nisan 1925...16:05...taksim...edward allen...türkiye 2-1 bulgaristan 01 mayıs 1925...16:00...bükreş...bir ingiliz...romanya 1-2 türkiye 15 mayıs 1925......istiklal, ankara...hamdi emin...türkiye 1-2 sovyetler birliği
egzersiz maçı 18 nisan 1925...edirne...edirne muhteliti 1-5 türkiye