amerika’dan dönmüş, evimde, eşimle birlikte arpacı kumrusu gibi düşünüyordum. nasıl düşünmeyeyim? tam iki sene sonra, londra olimpiyatlarında geçen bir hâdise dolayısiyle federasyonun gadrine uğruyor, 8 aylık bir boykot cezası ile karşılaşıyordum. en hızlı senemedi bu... bir sabah çok erkan saatlerde kapım çalındı. açtığımda, hiç tanımadığım bir yüzle karşılaştım. belki de bir beşiktaş taraftarıydı. yanıtmışım. çok önemli bir konu için evime geldiğini söyleyince, buyur ettim. yabancının vakit kaybedecek hali yokta, hemen sâdede girdi: «şükrü bey. italya’ya transfer ister misiniz?» aaaa... bunu hiç beklemiyordum. şaşırmıştım. «efendim» dedim, «tekrar eder misiniz lütfen?» aynen tekrarlatekrarladı sözlerini. hareketsiz, şaşkın, adamın gözlerine dikmiştim gözlerimi, bakmaya utanıyordum âdeta. tekliflerini sıraladı:8.000 dolar, roma’da bir apartman katı. primler hariç 2.500 türk lirası aylık... kabul dedim. hayat bana zaten hiçbir zaman kolay halledilir işler nasip etmemişti. bunu da başaracaktım. başardım da...
* * *
bir sabah saat 8’de vatanımdan kopuyor, en büyük varlığım olan ayaklarımla futbol devlerinin ararında talihimi denemeye gidiyordum. tam 27 yaşındaydım o sırada.
* * *
bir öğle indim, içi makarna, şarap, müzik ve aşk, dışı güneş ve renk dolu cilâlı avrupa çizmesine... evet roma'da idim artık. rüya değildi. şimdi artık burada kalabilmek ve memleketimi temsil edebilmek için başarıya ulaşmam lâzımdı. kendime güveniyordum. en büyük düşmanım kilom ve italya’da oynayacak ilk türk olmamdı...
* * *
ilk sene lozio, beni palermo'ya kiralamıştı. suyun yüzündeki sebep, lazio’da dördüncü yabancı oyunca olmam, suyun altındaki gerçek sebep ise, türk olmamdı. henüz bana bir brezilyalı, bir isveçli, hattâ bir danimarkalı futbolca gibi bel bağlayamıyorlardı. ancak, özel maçlarda yer veriyordu lazio bana. attığım gollerin sayısını unutmuştum. o sırada bir italyan gazetesi şunu yazmıştı: «türk'ün şutları v-2'ye benziyor» bu arada bir münakaşa çıkmıştı. antrenör sperone, «bu adam, bu vücutla forvet oynayamaz. bence aradığımız en büyük santrhafı bulduk» diyor, diğer teknik idareciler ise aksi kanaati ileri sürüyorlardı. bu hay huy içerisinde palermo'ya kiralanmamı istemiştim. kendime o kadar güveniyordum ki, herhangi bir takımda oynayacak durumda idim. devler benim boyuma inmişti sanki. palermo’da, lazio maçını hırsla bekliyordum. o zaman palermo antrenörü milan'ın etki teknik direktörü ve italyan futbolünün büyük otoritesi vlani idi. kendisine lazio maçından evvel, «sinyor, beni lozio'ya karşı santrfor oynat, seni mahcup etmiyeceğim» dedim. bunu nasıl anlatmış, nasıl söyleyebilmiştim! elimle 3 işaretini yaparak ve gözlerimle gol atacağımı vaad ederek... sonunda viani inandı bana, 9 numaralı formayı giydim, çıktım sabaya. iki gol attım, biri kornerden... lazio'yu 2-1 yenmiştik. halk maçtan sonra sahaya girdi. palermoluların omuzlarında, «viva turko» sesleri arasında bir kumandan gibi soyunma odasına getiriliyordum.