avusturya takımı fc libertas wien, fenerbahçe, galatasaray ve güneş kulüplerinin davetlisi olarak istanbul'a gelmiş ve kendi aralarında maçlar oynamışlardır.
istanbul 8 (a.a.) - libertas maçları tertib heyetinden:
avusturya profesyonel birinci likine dahil viyananın libertas takımı 12 nisan 1935 cuma günü sabahı istanbula gelecektir.
1 - ilk maç 12 nisan 1935 tarihinde taksim stadında galatasaray takımile saat 16 30 dadır.
2 - ikinci maç güneş kulubüile 14 nisan 1935 tarihinde saat 17 de gene taksim stadındadır.
3 - üçüncü maçta 19 nisan 1935 tarihinde muhalefeti hava veya diğer herhangi bir sebeb dolayısile maçlar kat'iyyen tehir edilmiyecek, ilân edilen saatlerde oyunlara başlanacaktır.
libertas, ikinci maçı güneş istanbulspor muhtelitile yaptı. iki tarafta ikişer gol yaptılar.
şehrimizde bulunan avusturyanın profesyonel futbol takımlarından libertas, ikinci maçını dün taksim stadyomunda güneş - istanbulspor muhtelitile yaptı. cuma günü galatasaraya karşı hakikî kıymetini gösteremediğini söyliyen avusturyalı oyuncular bu maçı mutlak kazanmak azmile sahaya çıktılar.
avusturya takımı dün mor fanilâ ve beyaz pantalon giymişti. maçtan evvel yağan yağmur sahayı oldukça yumuşatmıştı. güneş - istanbulspor muhteliti şu kadro ile sahaya çıkmıştır:
avusturyalılar cuma günkü kadroyu muhafa ediyordu. oyun iki tarafın karşılıklı ve seri akınlarile başladı. viyanalılar kuvvetli tarafları olan sağ açıklarile hücuma geçtiler. viyanalıların bu hücumları altı dakika sonra ilk semereyi verdi. libertasın sol açığı altıncı dakikada ilk sayıyı yaptı. bu sayı güneş takımına hız vermisti. güneş istanbulspor muhteliti hücum hattı sıkı bir hücuma geçti. bambino hasım müdafilerini atlatarak on ikinci dakikada beraberlik sayısını kaydetti. berabere vaziyete giren takımların oyunu gittikçe sertleşmeğe başladı. kuvvetli bir muhacim hattına malik olan güneş istanbulspor muhteliti vaziyete hâkim oldu. fakat daha ziyade şahsî oynadıklarından hücumları netice vermiyordu. iki tarafın da mütemadi gayreti bir netice vermeden ilk devre bir bire beraberlikle bitti.
ikinci devre
ikinci devre başladığı vakit güneş takımında sağ açık mevkiine cemil celâl şefik getirildi. viyanalılar birbiri üzerine hücumlar yapmağa başladılar. sağ açıkları tarafından yapılan bu hücumlar farukun çok yerinde top kesişleri sayesinde bir netice vermiyordu. viyana sol açığının güzel bir ortalayışını yakalıyan merkez mühacimleri sıkı bir vuruşla otuz üçüncü dakikada ikinci golü yaptılar. günes, bu sayıdan sonra mağlub vaziyetten kurtulmak için büyük bir gayret göstermeğe başladı. artık oyun viyanalıların kalesi önünde cereyan ediyordu. sağ açık celâl şefiğin sık sık yaptığı hücumlardan kurtulamıyan viyanalılar, 41 inci dakikada celâlin kale içlerine kadar sokularak attığı golden kendilerini kurtaramadılar. bu suretle gene beraberlik hasıl oldu. beraberliği bozmağa çalışan iki tarafın gayreti oyunun son dakikasına kadar devam etti ve müsabaka bu suretle 2-2 beraberlikle bitti.
bu maçtan evvel kurtuluş - şişli takımları arasında yapılan maçta sıfır sıfıra beraberlikle bitmiştir.
dağhan ırak'ın "hükmen yenik!: türkiye'de ve ingiltere'de futbolun sosyo-politiği" kitabından;
tek parti dönemi (1933-1945):
devlet futbola karşı
1930tara gelindiğinde devlet kulüpler üzerinde belli bir kontrolü sağlamayı başarmış durumda olsa da, kendi hedefine varmaktan hâlâ uzaktı. spor politikaları konusunda özellikle nazi almanyası, italya ve macaristan gibi ülkelerden etkilenen tek parti rejimi, ülke çapındaki tüm spor faaliyetlerini kontrol etme amacındaydı. bu hedefin arkasındaki temel motivasyon ise devletin kültürel gündeminde yatıyordu. yeni cumhuriyetin en temel meselelerinden biri, hem batıyı, hem de türklerin kendisini “türklerin batı uygarlığından aşağı olmadığına” ikna etmekti. türklerin tüm modern uygarlıkların atası olduğunu iddia eden türk tarih tezi ve tüm dillerin türkçenin en yakın olduğu tek bir dilden doğduğunu öne süren güneş dil teorisi bu yolda üretilmişti. bu teoriler yoluyla, yeni rejim türklerin yalnızca batıya yabancı olmadığını kanıtlamakla kalmıyor, batı kültürünün yaratıcısı olma iddiasını da ortaya koyuyordu. bu iddia söz konusu olduğunda spor işe yarayacak bir araç olabilirdi. pek kimseyi ikna edecek gibi durmayan iki sözde-bilimsel teoriyle modern dünyanın yaratıcısı olduğunu kanıtlamak pek zordu. ancak modern çağın sporlarındaki üstünlük, bu iddiayı biraz daha yenilir yutulur kılabilirdi. tüm spor politikası bu mantıkla yeniden şekillendirildi.
bu amaca ulaşmak için, türkiye devleti benzer bir kültürel ajandaya sahip olan almanya’dan yardım istedi. izlenecek yapısal, örgütsel ve metodolojik yolu belirlemesi için almanya’nın uluslararası olimpiyat komitesindeki üyesi carl diem 1933’te türkiye’ye davet edildi. gelecekte nazi hükümetinde spor bakanlığı da yapacak olan diem, beraberindeki profesör hermann altrock’la beraber türkiye’de incelemeler yaptı ve bir rapor hazırladı. buna göre almanya’daki nazi gençlik örgütüne benzer bir yapılanma ve devlet kontrolünde bir spor kurumu öngörülüyordu. doğrudan tek partiye bağlı türk spor kurumu 1936’da bu mantıkla kuruldu. spor teşkilatı ve sporcular, “kemalizm’in ayrılmaz bir parçası” olarak görülüyordu.
futbol, kulüplerin üzerindeki devlet kontrolüne rağmen bu yapılanmayla çok uyumlu görünmüyordu. her şeyden önce devletin spor yapılanması, ulusal birliği ve yurttaşların devlete aidiyetini güçlendirmeyi hedefliyordu. başka bir şeye duyulan derin bir bağlılık, mesela taraftarlık, bu yolda olumlu etki yapmayabilirdi. dahası, kulüpler arasındaki büyük rekabet ulusal birliğe zarar verebilecek bir tehdit olarak algılanıyordu. futbol takımları yabancı takımlar karşısında temsiliyet ve rekabet açısından son derece faydalıydı, ama ülke içinde rejime baş belası olmaktan başka pek bir fonksiyonları yoktu. yeni spor kurumu, çözümü ülke içindeki futbol rekabeti her çizgiyi aştığında kulüpleri ölçüsüzce cezalandırmakta buldu. bu cezalar, özellikle devletin fazla dişinin geçmediği kulüplere karşı uyguladığı açıktan eleştiriden başlıyor, daha küçük kulüplerde kapatılmaya kadar gidiyordu.
türkiye’nin o dönemde ilham aldığı nazi yönetiminin bu sorunla nasıl baş ettiğine bakmakta fayda var. nazi almanyasında, dönemin en önemli kulüplerinden schalke 04, fiili olarak devlet kulübü hâline getirilmişti. takım, ülkedeki yıldızların birçoğunu kadrosunda bulunduruyordu ve zaten büyük bir popülariteye sahipti. bu açıdan nazilerin aradığı başarı sembolü olmaya adaydı, böylelikle futbolseverlerin dikkati, o dönem pek iyi gitmeyen millî takımdan da uzaklaşmış olacaktı. ancak schalke’nin seçilmesinde bir başka önemli neden de vardı. gelsenkirchen şehrinin kulübü maden işçilerinin takımıydı ve taraftarlarının büyük çoğunluğu işçi sınıfına mensuptu. böyle bir takımın devlet kulübü olması, wolfgang pyta’nın da altını çizdiği üzere nazi rejimiyle alt kesim halk kitleleri arasında bir bağ kurmaya yönelik bir adımdı aynı zamanda. devlet schalke'nin popülerliğini almış, kendi popülizmiyle harmanlayarak bütün ülkeye yaymıştı. ancak bu destek bile, avusturya’nın ilhakı sonrası alman liginde oynamaya zorlanan viyana takımı rapid’in, berlin’de schalke’yi yenerek (schalke pek çok maçını başkentte oynuyordu) 1940-41 sezonunu şampiyon bitirmesine engel olamadı. futbol, nazi propaganda makinesi için bile fazla sürprize açıkta. ( http://www.macanilari.com....Wien-194019419501--.html)
Almanya'daolduğu gibi, türkiye’de de tek parti rejimi kendisini bir futbol kulübü edinmeyi denedi 1935 yılında yusuf ziya öniş önderliğinde galatasaray’dan ayrılan bir grubun kurduğu kulübe rejimin kültür teorilerine gönderme yapan ateş-güneş ismini bizzat mustafa kemal atatürk koymuştu. kulübün başkanlığına “spor”, “sporcu”, “atlet” gibi kelimelerin güneş dil teorisi’ne bağlı olarak türkçe kökenli olduğunu kanıtlamaya uğraşan çalışmalarıyla bilinen eski subay ve mustafa kemal’in yakın dostu cevat abbas gürer seçilmişti. daha sonra güneş adım alan kulüp, ikinci lig’den düşen kumkapı’nın yerini almasına rağmen birinci lig’e dahil edildi. 1937-38 sezonunda maçlar bittikten sonra belirlenen tartışmak bir averaj kuralıyla şampiyon oldu, ancak mustafa kemal’in ölümüyle güneş’in altın çağı da sona erdi. iki yıl sonra kulüp varlığına son verdi.
kısa ömürlü güneş ile bugün hâlâ avrupa futbolunda yeri olan schalke 04 arasındaki fark, türkiye’deki futbolun kendine özgü yapısını anlamak için faydalı olabilir. almanya’da schalke, nazi döneminden çok önce kurulmuştu. almanya’daki rejim zaten popüler ve başarılı olan bir kulübü devralırken, türkiye’de kemalistler sıfırdan başlamak zorunda kalmıştı. dahası güneş, doğrudan içinden doğduğu galatasaray’a rakip olmuş, ancak onunla popülarite anlamında baş edememişti. başarabilseydi bile bu sefer de beşiktaş ve fenerbahçe ile benzer bir mücadeleye girmek zorunda kalacaktı. oysa schalke, böyle bir var olma mücadelesi vermek zorunda değildi.
yine önemli bir nokta, schalke 04’ün sınıfsal farklılıkların belirgin olduğu bir ülkede bir işçi kulübü olmasıydı. türkiye’de ise kurulan kulüplerin kimlikleri birbiriyle hemen hemen aynıydı. sözgelimi berlinli bir işçi schalke’ye sempati beslemek için bir neden bulabilirdi, ancak bir galatasaray taraftarının takımını bırakıp güneş’i tutmak için pek bir nedeni yoktu. yıllar sonra cem uzan'ın istanbulspor'da 1990’larda benzer bir problem yaşadı ve popülarite sağlayamadığı için tekrar küçüldü. türkiye’de kulüplerin belirgin olmayan kimlikleri takım seçimini hep rastlantısal ya da çevresel faktörlere bıraktı. bu, sonradan ortaya çıkan kulüplerin mevcut hegemonyayı kırmasını engelledi.
dip not: siteye kayıtlı en eski güneş maçına yazdım.