bu maç aslında bir final maçı değildir.dünya kupası tarihinde final maçı oynatılmamış tek turnuva brezilya1950'dir.
turnuvaya 16 takımın katılması kararlaştırıldı.final bileti aldığı halde türkiye, hindistan ve iskoçya finallere katılmadığı için finaller 13 takımla oynatıldı.4 gruptan gelen grup birincileri yeni bir dörtlü grup oluşturdular.uruguay, brezilya, isveç ve ispanya takımlarının yükseldiği final grubunda her takım birbiriyle birer maç yaptı.ilk iki maçta brezilya, isveç'i 7-1 ve ispanya'yı 6-1 yenerken; uruguay ispanya ile 2-2 berabere kaldı, isveç'i 3-2 yendi.grubun son maçı öncesinde 2 puanlı sisteme göre brezilya 4, uruguay 3 puandaydı ve son doksan dakika berabere geçildiği takdirde, uzatmalara gerek kalmadan brezilya şampiyon olacaktı.ilk golü brezilya buldu, uruguay durumu dengeye getirdi.beraberlik brezilya için yeterliydi.ilerleyen dakikalarda uruguay bir gol daha buldu ve dünya şampiyonu oldu.
izleyici sayısı hakkındaki kaynaklar çeşitli sayıda sayı veriyor.kimi kaynaklar 200.000 kişinin izlediğini söylüyor, hatta 203.000 kişinin o gün o stadda olduğunu iddia edenler bile var.
brezilya futbol tarihinde yıkım etkisi yaratmış bir maçtan bahsediyoruz.brezilya'nın kesin favori gösterildiği bir maçta, kendi evinde 200.000 taraftarının önünde yenilerek kupayı kaybetmesi, brezilya halkına çok ağır gelmişti.bu yenilgiden sonra bazı futbolcular futbolu bıraktı, bazısı milli takıma bir daha seçilemedi.en ağır fatura ise kaleci moacir barbosa nascimento'ya kesildi.aslında iyi bir kaleciydi barbosa hatta brezilya tarihinin en iyi kalecilerinden biridir ama ikinci goldeki hatası nedeniyle ölene kadar vatan haini damgası yemiştir.bu olaydan 50 yıl sonra aramızdan ayrılan barbosa, ölüm döşeğindeyken şöyle bir laf etmiş: "brezilya'da en ağır ceza 30 yıldır, ben 50 yıldır hala ceza çekiyorum." 1993 yılında, brezilya'nın bir milli maçında yorumculuk yapacak olan barbosa, brezilya futbolunun önde gelen kişilerince engellenmiştir.olaydan 20 yıl sonra bir markette bir kadının oğluna barbosa'yı göstererek onu herkesin içinde aşağıladığı rivayet edilir.1994 dünya kupası'na hazırlanan brezilya milli takımını ziyaret etmek isteyen barbosa, mario zagallo tarafında uğursuzluk getirebileceği gerekçesiyle engellenmiştir.
bu maça kadar brezilya milli takımı yaklaşık 30 yıl boyunca üzerinde yer yer mavi bulunduran düz beyaz bir forma ile sahaya çıkıyordu.bu maçtan sonra, bu formanın da uğursuzluk getirdiğine inanılmış ve brezilya milli takımı milli forması değiştirilmiştir.bu maçtan sonra yeni forma tasarıları gündeme gelmiş, bir süre düz mavi forma ile sahaya çıktıktan sonra 1954 yılında oynadıkları şili maçında giydikleri üzerinde yeşil bulunan sarı forma ve mavi şort benimsenerek, hiç değiştirilmeden bugünlere kadar gelinmiştir.
1950’de brezilya’nın düzenlediği kupanın finalinde ( grubun son maçıdır esasında ) ev sahibinin rakibidir uruguay ve beraberlikte dahi brezilya şampiyon olacaktır. ingiliz hakem reader’ın yönettiği maç için maracana stadında gayrı resmi sayılara göre 120.000 seyirci vardır. ilk golü brezilya atar ama son bölümlerde uruguay’ın iki golü art arda gelir. maçı uruguay 2-1 kazanır. maçtan sonra bazı brezilyalılar intihar ederler. ( bu da 1996’daki trabzonspor-fenerbahçe maçına benziyor değil mi? ) şampiyon kadro ise şu şekildedir; maspoli, m. gonzalez, tejera, gambetta, varela, r. andrade, ghiggia, julio perez, miguez, schiaffino ve moran… ancak ne olduysa ondan sonra olur. adeta brezilya’nın laneti çökmüştür uruguay’ın üzerine ve aynı brezilya ile roller değişilmiştir. 1950 sonrasındaki 14 dünya kupasının 6’sında uruguay’ın ismi olmayacaktır bile. iki yarı finalleri dışında başka bir numaraları da yoktur. ( en son 1970’de… ) hatta 1990’dan sonra yalnızca bir kere ( 2002 ) dünya kupasına katılabildiler.
dünya kupalarında maç yöneten en yaşlı hakem george reader dır.final maçını yöneten reader bu maçı yönettiğinde 53 yaş ve 236 günlük idi.(doğumu 22.11.1896 -ölümü:13.07.1978)
dünya kupaları tarihinin hiç tartışmasız en büyük sürprizidir. evet macarların 1954’te,portakalların ise 1974’te kupayı alamaması olacak iş değildir.
ama sürprizlerin sürprizi hiç tartışmasız maracana stadı’nda 200 bin kişi önünde oynanan o unutulmaz 1950 dünya kupası finalidir. çoğunluğunu evsahibi takımın taraftarlarının oluşturduğu,ortalama 60 bin 773 kişinin izlediği bu dünya kupası’nın tek favorisi vardır: brezilya. kabul, brezilya katıldığı tüm turnuvaların bir numaralı favorisidir. ama bu başkadır. işin içinde özlem vardır, evsahipliği vardır, umut vardır. geride kalan üç dünya kupası’ndan sonra, futbol oynamak için doğmuşlar ülkesi bir an önce hasretini dindirmek ve o güzelim kupaya sahip olmak istiyordur.turnuvaya da muhteşem başlarlar.
ademir’in müthiş formu ve 9 golüne arkadaşları da eşlik etmektedir.grupta meksika’yı ve yugoslavya’yı yenmişler, isviçre ile ise berabere kalmışlardır. son grupta ise muhteşem bir brezilya vardır.sahada. isveç’i 7-1’le ezerler, ispanya’yı 6-1’le süpürürler. bir tek beklenti vardır koca ülkede: kupayı almak. grupta ikinci durumdaki uruguay ise düşe kalka gelir son maça. ispanya karşısında son anda beraberliği kurtarmışlardır.isveç’i ise ilk yarısı 2-1 isveç üstünlüğüyle geçilen karşılaşmada,son 15’te gelen gollerle alt etmişlerdir. bu sırada brezilya elini ovuşturmaktadır. son maçta bir beraberlik bile onlara yetecektir. dünya kupası’nda oynadığı karşılaşmaların tümünde en az 150 bin kişinin alkışları arasında sahaya çıkan ve müthiş bir sükse yaratan brezilya için artık kupayı almaya sadece 90 dakika kalmıştır.
16 temmuz pazar günü 199 bin 854 kişi, biletli olarak ancak 172 bin 772 seyircinin sığacağı maracana stadı’nı hıncahınç doldurmuştur. şampiyonluğu kutlamak için her şey hazırdır.bir beraberlik yetse de brezilya atak başlar maça. uruguay ise sağlam defansı yla kupanın yıldızı schiaffino’nun becerilerinden medet ummaktadır. golsüz biten ilk yarının ardından, ikinci yarının hemen başında gelen brezilya golü maracana stadı’nı bayram yerine çevirir. gol kralı ademir, friaca’ya harika bir asist yapmıştır. ama kutlamalara erken başlamıştır tribünler, çünkü uruguay pes etmeyecektir. önce yıldızları schiaffino 69’da beraberlik sayısını bulur. kaptan varela’nın motive ettiği uruguay, atak brezilya karşısında artık dişini göstermeye başlamıştır. ve kronometre 79’u gösterdiğinde futbol tarihinin en unutulmaz anlarından biri yaşanır. ilk golün asistini yapan ghiggia, 1930’da kupa kaldıran amcasına söz veren andrade’den aldığı pası değerlendirir ve harika bir vuruş yapar. bu maç öncesinde turnuvanın en iyi kalecisi barbosa’nın şaşkın bakışları arasında top ağlarla buluşur. maracana stadı donmuş kalmıştır. son 10 dakikada gol çıkmaz ve uruguay şampiyon olur. maç öncesi karnaval mutluluğundaki tribünlere matem havası çökmüştür. yine de alkışlarlar uruguaylı ları. ama maçtan sonra yas ilan edilir. günlerce yemek pişirmez,eğlenmez brezilyalılar ve boşaltırlar sokakları. iddiaya göre stadyumda ve radyo başında ölenlerin sayısı onlarla ifade edilmektedir.
en büyük dramı yaşayan kişi ise turnuvanın en iyi kalecisi seçilen barbosa’dır. o kadar ki, adeta aforoz edilir ve yıllarca eleştirilir milli kaleci. söylenene göre 1994 yılındaki final öncesinde takıma başarılar dilemek için soyunma odasına inmek istemiş ama reddedilmiştir. isyanını şöyle dile getirir barbosa: “brezilya’da en ağır suçun cezası bile 44 yıl değil;bir maçın azabı bu kadar uzun mu sürer?”
...sonra 205 bin kişilik final maçı gelecek, aynı dramı daha büyük boyutta bu kez brezilyalılar yaşayacaktı.
maç daha oynanmadan kazanılmıştı brezilya için. onlar şimdiden dünyanın şampiyonudur ve bu “son oyun” sadece formalitedir.
doksan dakika sonunda “maracana şoku” adıyla tarihe geçecek olan bu en kalabalık seyircili maçta çok sert oynayan brezilya, bir ara 1-0’lık üstünlüğünün keyfini uruguaylı schiaffinio’nun beraberliğine kadar yaşayacaktır.
bitime yedi dakika vardır. o minik uruguay, iki olimpiyat, bir de dünya şampiyonu olmuş çetin cevizdir. ilk golün pasörü ve sertlikten hiç yılmayan ghiggia bir ver-kaçtan (o günkü adıyla senin-benim oyunu) sonra, kanatta brezilyalı savuma adamı bigode’ye basar çalımı ve topu ileri vurur, hemen peşine de düşer.
kaleci barbosa ilk goldeki gibi schiaffinio’nun yine kaçtığını görmüş, onu da kollayarak kalesinden topu kesmek için hareketlenmiştir. usta topçu ghiggia başını kaldırdırır, pası atmadan önce.
“aman tanrım!..” gördüğü, yakın direkle barbosa’nın arasındaki kocaman bir boşluktur.
vuruşunu, falsolu, tam oraya yapar. pas yerine.
barbosa kazık yediğini anlamış ve hemen atmıştır kendini topa. falsolu top, barbosa’nın ellerini yalamış ve filelere gidivermiştir.
sessizlik.
sonra duyulan sadece 11 uruguaylının sevinç çığlıkları.
barbosa, ölümüne kadar lanetlenmiştir.
“maracana şoku” işte böyle yaşanmıştır, gözyaşları ve kalp krizleriyle ve de müziksiz sambasız. kupa, güney amerika’da kalmıştır sonuçta.
o gecenin geç saatlerinde santos’da gününü kupa, ayakkabı boyacılığı, çaput top arasında geçiren on yaşında küçük bir siyahi çocuk, dökük evlerinin en kenar köşesinde ağlamaklı büzülmüş eski bir topçu olan babasını teselli edecektir: “üzülme... ben o kupayı geri alacağım onlardan.”
2002 basımlı "dünya kupası" kitabında yer alan alp ulagay'ın "dünya kupası'nın mimarları: teknik direktörler" başlıklı yazısından;
en ufak başarısızlık halinde başının derde gireceğini bilen ve adeta bıçak sırtında görev yapan bu teknik direktörlerden birisi de flavio costa'ydı. brezilya'nın ev sahipliği yaptığı 1950 finallerine takımı hazırlayan costa sıkı disipliniyle tanınıyordu. önceki kupalarda yaşanan şanssızlıkların tekrarlanmaması için metodlarından şaşmadı ve oyuncuları dört ay önceden kampa aldı. kamp süresince futbolcular saat 22.00'de yatağa girmesini sağlıyor, vitamin kürünü mecburi tutuyordu. final grubuna kolaylıkla yükselen sambacılar burada da isveç ve ispanya'yı topa tuttular. final niteliği taşıyan son maç öncesi flavio costa oyuncularını uyararak "uruguay bize her zaman ters gelmiştir. oyuncularımın maça şampiyonluğa ulaşmış gibi çıkmalarını istemiyorum. bu bir gösteri maçı değil" şeklinde endişesini ortaya koydu. işler yolunda gitmeyip brezilya, maracana stadı'ndaki 200 bin seyirci önünde 1-2 yenilince costa adeta aforoz edildi. stattan bitiş düdüğünden saatler sonra kadın kılığında çıkabildi.
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında ümit hassan'ın "brezilya ve ötekiler" başlıklı yazısından;
1949'da, 1950'ye hazırlık olsun diye güney amerika şampiyonası düzenlenir. paraguay'ı yenen brezilya şampiyon olmuştur. ademir ve jair pinto'nun başı çektiği gol sağanağında brezilya 8 maçta 48 gol atar (kırk sekiz!). 1950'ye çantada keklik gözüyle bakılmaktadır. (bu arada, suriye'yi 7-0 yenen türkiye, "masraf olur" gerekçesiyle kupadan çekilir.)
brezilya'nın gol sağanağı dünya kupası'nda da durmaz. finallere kadar tam 21 gol atar, hem de eleme maçlarına evsahibi olarak katılmadığı hâlde. grup maçında, brezilya-yugoslav'ya (2-0) maçına çıkılırken stada gelen vali eduardo'nun "benden stad istediniz işte stad, ben sözümde durdum hadi şimdi sıra sizde" mealindeki nutkundan sonra nutku tutulan seyirciler, ademir'in golünden sonra açılırlar ve stadda beş dakika tabanca ve tüfekler patlar. (hakikaten!)
finaller, "son tur" olarak düzenlenmiştir: uruguay, brezilya, isveç ve ispanya arasındaki maçlar şampiyonu belirleyecektir. brezilya, isveç'e tam 'yedi' çeker: 7-1. ademir menezes dörtlemiştir. bu maçı zamanın en ünlü hakemi ingiliz ellis yönetmiştir. (maçtan sonra çıkan arbede ciddî boyutlarda cereyan eder, 1 kişi ölür 200 kişi yaralanır.) ispanya'ya ise 'altı' çeker brezilya: 6-1. final grubunun diğer takımı uruguay, brezilya'nın altı attığı ispanya ile zor-belâ 2-2 berabere kalmış; aynı uruguay, brezilya'nın yedi attığı isveç'ten bir 85. dakika golü ile sıyrılmıştır ve son maçını brezilya ile oynayacaktır.
yukarıda kaydettiğimiz üzere, son maç, teknik anlamda bir final maçı değil, kupanın son turunun son maçıdır.
bütün brezilya dünya şampiyonluğunu haftalar ve aylar öncesinden kutlamaktadır. hele, 13 temmuz'da ispanya'ya altı çektikten sonra takım, 16 temmuz maçı öncesinde zerrece şüphe kalmamıştır.
brezilya'nın golü, tuhaf, 48. dakikada gelir. ne gam. ne var ki, bir acâib hâl olur ve uruguay onüç dakikaya iki gol sığdırır. tarih kitapları nefis oynadığını uruguay'ın şerh düşerler.
maracana'da onbinler ricat bile edemez, tribünlerde donar kalırlar. hangi "onbin"ler? tam yüz doksan dokuz bin seyirciden herhalde 195.000 kadarı. önce 160.000 kişilik olarak planlanan stadyum, takviyelerle herhalde 199.000 kişiliğe dönüştürülmüştür. bilindiği üzre, sonra 225.000 kişilik hâle getirilecektir.
madem ki, brezilya'yı türk ikliminin hissiyatı ile anmaktayız, şu önemli sosyal tarih kaydını da vala somali'nin teknik, taktik, yönleriyle futbol ve tarihi'nden (istanbul, inkılap kitabevi, 1989) nakletmeliyiz:
"1950 dünya kupası brezilya'da düzenlendi. brezilya bu kupaya büyük önem verirken, hükümet, bütçede tahminlerin çok üstünde bir para ayırdı. bu arada rio'ya 160 bin kişilik bir stad da yapıldı. (bugün 225.000 kişiliktir.) 1937 yılında brezilya'ya giden modalı mühendis salih, bu stadın yapımında görev aldı ve drenaj işlerini başarıyla yönetti. modalı salih, daha sonra venezuela'daki caracas stadı'nı da yaptı."
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
dördüncü dünya kupası finalleri 1950'de brezilya'da baslarken, evsahibi kendi toprağındaki turnuvanın şampiyonu olarak ilan edilmiş gibiydi. gerek brezilya'da, gerekse tüm öteki ülkelerde başka hiçbir takım favori gösterilmiyordu. sonuçta güney amerika'nın futbolda iddialı iki takımı kupa için sahaya çıkacaktı. şimdi brezilya-uruguay karşı karşı idi. bu, aynı zamanda futbol tarihinde "dünya seyirci rekoru"nun kırıldığı maç olacaktı. 16 temmuz 1950 günü rio de janeiro'nun maracana stadı'ndaki maçta biletli seyirci sayısı, tam "199.854" idi. davetli ve görevlilerle rakam, 200 bini aşmıştı. tarihte bugüne kadar bu kadar seyircinin izlediği bir futbol maçı oynanmayacaktı.
kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, staddaki 200 bin seyircinin neredeyse tamamına yakını, brezilyalı idi. kupanın bir numaralı favorisi evsahibi takımın taraftan yani... ancak doksan dakikalık oyun, bu tahminleri tepetaklak edecek ve maçı uruguay 2-1 kazanacaktı. o günkü kurallara göre, karşılaşma berabere de bitse, kupa brezilya'nın olacaktı, işte maçın bitimine sadece onbir dakika vardı ve durum 1-1'di. 200 bine yakın brezilyalı tribünlerde şampiyonluk kutlamasına başlamıştı bile.
fakat bitime sadece onbir dakika kala... evet, maçın tam 79. dakikasında uruguaylı ghiggia kaptığı topla fırtına gibi dalıyor.. ve barbosa'nın koruduğu kaleye tarihin en büyük gollerinden birini atıyordu. koca stadda çıt çıkmıyordu şimdi. sanki sihirli bir değnek dokunmuş ve yüzbinlerce insan donup kalmıştı. bu arada üç brezilyalının kalbi duruyor biri de intihar ediyordu. yıllar sonra brezilya'nın unutulmaz yıldızı büyük futbolcu didi, fenerbahçe'yi çalıştırmak üzere ülkemizde bulunduğu sırada, o maçı bize şöyle anlatmıştı: "maç bitmiş, saatler geçmiş, ama seyircinin en az elli bin kişisi tribündeki yerinden kıpırdamamıştı. hepsi de başını iki elinin arasına almış, saatlerce öyle kalmıştı. memlekette bir hafta yas tutulmuş, evlerde yemek pişmemişti. kaç gün boyunca durmadan ağlayanlar görülmüştü."
uruguay'da ise, aynı anda cumhurbaşkanı "ulusal bayram" ilan etmiş, halk sokaklara dökülmüş, günlerce dans ederek eğlenmişti. şampiyon takımı rio dönüşü montevideo hava alanında altı yüz bin kişinin karşıladığını da ekleyelim. böylece ilk dört kupayı iki ülke paylaşmış, uruguay ve italya, ikişer dünya şampiyonluğu ile futbolun şeref defterine altın harflerle yazılmıştı. bu tarihi finalden üç ilgi çekici not daha:
- o yılların dünyaca ünlü maç spikeri brezilyalı barroso, mikrofonda "bu faciayı anlatan adam, bir daha maç spikerliği yapamaz" diyerek istifa etmiş, mesleğini bırakmıştı.
- dünya kupasi'nın babası jules rimet, maçtan sonraki tören için hazırlanmış, brezilya'ya vermek kupa elinde beklerken... beklenmez sonuç karşısında şaşkına dönmüştü. çünkü kupa töreni filan yapılamazdı o koşullarda... lyi niyetli zavallı rimet, koca kupayı koltuğunun altına saklayarak, bir köşede uruguay kaptanı varela'yı bulmuş, kulağına eğilip birşeyler söyledikten sonra kupayı kimseye göstermeden ona vermişti.
- büyük finalden önce "turnuvanın en iyi kalecisi" seçilen brezilyalı barbosa, "fazla öne çıktığı için ikinci golü yedi ve zaferi rakibimize hediye etti" diye yıllar boyu eleştirilecek, adeta aforoz edilecekti. öyle ki kırk dört yıl sonra 1994 dünya kupası finalleri sırasında eski milli kaleci barbosa, brezilya milli takımı'nın kampına gelecek, ama kapıdan çevrilecekti. almamışlardı brezilya takımının yanına... zavallı barbosa,medya mensuplarına şöyle yakınmıştı: "en ağır suçun bile cezası, otuz yıl hapistir. ben ise, yediğim bir tek golün cezasını kırk dört yıldır çekiyorum."
(tercüman’ın 1990 basımlı büyük futbol ansiklopedisinden alıntıdır.)
matem yaratan final
200 bin kişilik maracana stadı brezilya’nın şampiyonluğuna şartlanmış taraftarlarla dolmuştu. zizinho, danilo, ademir, friaça, chico gibi süper yıldızları ile rakibi uruguay karşısında ilk 45 dakikayı adeta tek kale oynayan brezilya tüm çabalarına rağmen bu yarıda gol atamadı.
ikinci yarının hemen başlarında friaça’nın golü gelince ateşli brezilya taraftarları çılgına döndüler. ama bu gol brezilyalı futbolcuları seyircileri gibi coşturmak yerine titretmeye başladı. tribünlerden gelen uğultu, futbolcuların ayaklarını birbirine dolaştırıyor, soğukkanlılıklarını kaybettiriyordu. bundan yararlanan uruguay, büyük ustası schiaffino ile beraberliği sağladı. bu gol bir anda stadda seşizlik yarattı. gerçi beraberlik de brezilya’ya şampiyonluk getirecekti ama taraftar ille de galibiyet görmek istiyordu. dakikalar ilerledikçe tansiyon yükseliyordu. oyunun sonlarına doğru uruguay’lı ghiggia bir gol atınca maracana stadı brezilyalıların başına yıkıldı adeta.
finali 2 – 1 kazanan uruguay şampiyonluk sevinci yaşarken, brezilya’da milli matem ilan edildi.
fifa başkanı jules rimet maç sonrasının, kupa törenini aynen şöyle anlatmıştı: "kupayı vermek için şeref tribününden inerken yanımda ne bir koruyucu, ne de bir görevli vardı. koltuğumun arasına kupayı sıkıştırıp sanki bir buz kalıbı haline gelmiş seyircilerin arasından sahaya indim. kupayı uruguay kaptanı varela’nın eline sıkıştırıp tek kelime dahi etmeden staddan adeta kaçtım."
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
final maçını brezilya ve uruguay, maracana'da oynadılar. ev sahibi takım o gün dünyanın en büyük stadyumunun açılışını yapıyordu. brezilya'nın kazanacağı kesindi ve final bir şenlik havasında geçti. tüm rakiplerini ezip geçen brezilyalı futbolculara, maçtan bir gün önce, arkasında "dünya şampiyonlarına" yazan altın saatler hediye edildi. günlük gazetelerin ilk sayfaları önceden basılmıştı, festivalin başını çekecek olan uçsuz bucaksız karnaval konvoyu bile hazırdı. kaçınılmaz zaferi iri puntolarla kutlayan beş yüz bin tişört de çoktan satılmıştı.
brezilyalı friaça ilk golü attığında, iki yüz bin kişinin hep bir ağızdan gürlemesi ve atılan havai fişekler sonucu anıtsal stadyum sarsıldı. ama daha sonra schiaffîno'nun attığı beraberlik golü ve ghiggia'nın çapraz şutu şampiyonluğu, 2-1 galip gelen uruguay'a kazandırdı. ghiggia'nın attığı gol maracana'yı sessizli gömdü, bu, futbol tarihindeki en muhteşem suskunluktu ve maçı bütün ülkeye naklen anlatan, "aquarela do brasil''in bestecisi ary barroso, maç yorumculuğu işini bırakmaya karar verdi.
son düdük çalındıktan sonra, brezilyalı futbol yorumcuları bu yenilgiyi "brezilya tarihinin en kötü trajedisi" olarak nitelendirdiler. jules rimet, kendi adını taşıyan kupaya sarılmış olarak, perişan bir halde sahada dolaşıyordu: "kupa kollarımın arasında, onunla ne yapacağımı bilemeden, kendimi yapayalnız hissettim. uruguay takım kaptanı obdulio varela'yı buldum ve kupayı ona neredeyse gizlice teslim ettim. ona tek sözcük söylemeden elini sıktım."
rimet, cebinde brezilya şampiyonluğu anısına yazdığı konuşmayı taşıyordu. uruguay temiz bir maç çıkarmıştı. uruguay takımı on bir, brezilya takımı ise yirmi bir faul yapmıştı. isveç üçüncü, ispanya ise dördüncü oldu. brezilyalı ademir attığı dokuz golle gol krallığını kazandı. onu altı golle uruguaylı schiaffino ve beş golle ispanyol zarra izlediler.
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
50 dünya kupası'nda sıra şampiyonanın en iyi kalecisini seçmeye geldiğinde bütün gazeteciler brezilyalı moacyr barbosa lehinde oy kullandılar. barbosa, kuşkusuz ülkesinin de en iyi kalecisiydi. elastiki bacakları vardı; soğukkanlı kişiliğiyle takıma güven veriyordu. bir süre sonra, kırk yaşlarındayken sahalara veda edinceye kadar da en iyi kaleci unvanını korudu. top oynadığı onca yıl boyunca barbosa, hiçbir hücum oyuncusunun canını yakmadan kim bilir kaç gol kurtarmıştı?
ama 50 dünya kupası final maçında, uruguaylı hücum oyuncusu ghiggia onu, sağ ayağının ucuyla attığı isabetli bir şutla şaşırttı. öne doğru çıkmış olan barbosa, geriye doğru sıçradı, topa eli değdi, ama o anda yere düştü. topu savdığından emin bir halde ayağa kalktığında topu filelerde buldu. bu gol maracana stadyumumu şaşkına çevirdi ve uruguay'ı şampiyon ilan etti.
üzerinden yıllar geçti, ama barbosa hiçbir zaman affedilmedi. 1993 yılında amerika'da oynanacak dünya kupası seçmelerinde o, brezilyalı takımının futbolcularına moral vermek istedi. onları ziyarete gitti, ama yöneticiler onu içeriye sokmadılar. o günlerde baldızının evinde, küçük bir jübile ücretinden başka geliri olmadan yaşıyordu. barbosa şöyle dedi: "brezilya'da en büyük suç için bile verilen ceza otuz yıldır. ben ise tam kırk üç yıldır, işlememiş olduğum bir suçun cezasını çekiyorum."
ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
1950'de dünya şampiyonluğunu tadan uruguay takımında oynayan julio perez, çocukken en beğendiğim futbolculardan biriydi. ona "çılgın ayak" adını veriyorlardı, çünkü havada sanki parçalara ayrılıyordu ve rakip oyuncular gözlerini ovuşturarak, bacaklarının bedeninden ayrılarak bir o tarafa bir bu tarafa uçmasına inanamıyorlardı. bu alaycı hareketleriyle birkaç oyuncuyu safdışı bırakan julio perez geri dönüyor ve şeytanlıklarına yeni baştan başlıyordu. biz seyirciler bu cambazı alkışlıyorduk, onun sayesinde biraz gülüp rahatlıyor, deşarj oluyorduk.
birkaç yıl sonra brezilyalı garrincha'yı seyretme fırsatını buldum, o da top oynarken şakalar yapmaktan geri kalmıyordu. gol atmaya yaklaştığında bazen geri dönüyor ve alınan zevki artırmak için her şeye baştan başlıyordu.
sabah gazetesinden melih şabanoğlunun yazısından alıntıdır
alciades gigghia, tam 50 yıl sonra rio de janerio'ya indiğinde, havaalanındaki pasaport görevlisi bir kız uzun uzun incelemişti pasaportunu. "bir sorun mu var" diye sorma gereği duymuştu yaşlı uruguaylı. soruya soruyla yanıt vermişti pasaport kontrolü yapan genç brezilyalı kız. "siz o gigghia mısınız?"
evet o gigghia'ydı. o tarihten tam 50 yıl önce brezilya'da düzenlenen dünya kupasının finalinde brezilya'yı yıkan golü atan uruguaylı gighhia.
bu gol öylesine yıkmıştı ki maracana stadı'nı brezilya'nın ilk dünya şampiyonluğunu görmek için dolduran 200 bin brezilyalı'yı. ve radyoları başında maçı dinleyen milyonları, tüm brezilya'yı. sonradan yapılan bir yakıştırmanın da altını çizdiği gibi, aslında brezilya'nın hiroşiması'ydı o final. o maçtan yıllarca yıllarca sonra doğanlar bile, seyretmemiş olsalar bile o finali, radyolarından dinlememiş olsalar bile o sessizliği, kalplerinde yaşadılar her an o kã¢busu. o maçtan neredeyse 25 yıl sonra doğan o pasaport görevlisi kız gibi.
evet benim" demişti 50 sene önce 79'uncu dakikada uruguay'ın galibiyet golünü atan gigghia pasaport görevlisi genç kıza 2000 yılında, "1950 çok eskilerde kaldı." golü attığında maracana stadı'ndaki o cehennem sessizliğini yaşamasına karşın, aslında yaptığı şeyin brezilya için ne anlama geldiğini 50 yıl sonra anladı gigghia. pasaport görevlisi kız "brezilya'da o günü biz her gün yüreğimizde hissediyoruz" dediğinde ona.
acı. kesif bir acı. bu oldu, brezilya'nın bütün kuşaklarına ait insanların payına düşen o finalden. hiçbir zaman unutmadı bu maçı brezilya. hep araştırıldı nedenleri yenilginin. (mesela ikinci golde hatası olduğu ileri sürülen brezilya'nın afrika kökenli kalecisi barbosa günah keçisi ilan edildi ırkçı bir yaklaşımla. lanetlendi barbosa. sadece o değil, onun şahsında afrika kökenli tüm kalecilerdi lanetlenen. bu lanet yüzünden 1950'den 2002'ye, 52 yıl boyunca düzenlenen hiçbir dünya kupasında afrika kökenli hiçbir kaleciye giydirilmedi altın sarısı brezilya ulusal forması.)
trajediye ilişkin futbol ve akıl dolu tek açıklama
futbola ilişkin tek akılcı açıklama, finalde kaybeden takımın en iyi futbolcusu zizinho'dan geldi yıllar sonra. "usta ziza"ya göre brezilya'nın finalde kaybetmesinin nedeni wm sistemi oynamasıydı. daha doğrusu uruguay'ın wm sistemiyle oynamamasıydı. "kaybettik" dedi zizinho, yıllar sonra bir gazeteciye. "çünkü wm oynadık. ispanya wm oynadı, isveç ve yugoslavya da. biz üçünü de yendik. ancak uruguay wm oynamadı. biz dünya kupasını wm yüzünden kaybettik."
doğru. finalde hangi sistemle oynamadığı biliniyor uruguay'ın, ama hangi sistemle oynadığı bilinmiyor hã¢lã¢. zizinho'ya göre 1950'den yıllarca önce babasının çalıştırdığı bir takımda uyguladığı sistemi oynuyordu uruguay. yaygın ve herkesçe bilinen adı bile yoktu bu sistemin. zizinho'ya göre çılgın bir sistemdi uruguay'ın oynadığı. adı da bir uruguaylı oyuncuya göre "es viejo sistema"ydı, yani "eski sistem"di galiba.
yardımcı hakemler: arthur ellis (eng), george mitchell (sco)
uruguay: roque maspoli (gk), alcides ghiggia, eusebio tejera, juan schiaffino, julio perez, matias gonzalez, obdulio varela (c), oscar miguez, ruben moran, schubert gambetta, victor rodriguez andrade
yedekler: anibal paz, carlos romero, ernesto vidal, hector vilches, juan burgueno, juan carlos gonzalez, julio cesar britos, luis rijo, rodolfo pini, washington ortuno, william martinez
bu finallerin ardından, dünya kupası'nın fransız jules rimet'in fifa başkanlığı'ndaki 25. yılı anısında jules rimet kupası olarak adlandırılmasına karar verildi.
2.dünya savaşı her şeyi etkilediği gibi futbolu da etkiledi. 1938’ten sonra dünya kupası organizasyonuna 12 yıl ara verildi. italya'nın teknik direktörü ottorino barassi bu süre zarfında kupayı yatağının altındaki bir ayakkabı kutusunda saklayarak kupanın ikinci dünya savaşı'nda zarar görmemesini sağladı. nihayet 1945’te savaşın bitmesiyle kupa hatırlandı ve başvuran tek ülke olan brezilya’ya kupayı düzenleme yetkisi verildi.
bu kupanın bizi ilgilendiren tek yanı, hak ettiğimiz halde, başarısızlık korkusu ve yolun çok uzun olması sebebiyle katılmamızdı.
türkiye 1950 dünya kupasına katılmak için önce suriye’yle eleme maçı oynadı. ankara’da oynanan maçı 7-0 yenen milli takımımız, daha sonraki rakibi avusturya’nın çekilmesinden sonra brezilya’ya gitmeyi hak etti. ama brezilya’nın uzaklığı ve yol masraflarının yüksek olması sebebiyle kupaya katılamadık.
brezilya kupaya ev sahipliği yapıyordu ve eline geçen bu fırsatı tepmemek için ciddi şekilde hazırlanmıştı.ayrıca final maçı için 200 bin kişilik gelmiş geçmiş en büyük stat maracana’yı inşa ederek kupayı çok istediklerini göstermişlerdi. final grubu’nda uruguay’la yapacağı son maç öncesi uruguay’ın 1 puan önündeydiler ve 2 puanlık sistemde şampiyonluk için kendilerine beraberlik yetiyordu. 16 temmuz 1950’de maracana’yı karnaval yerine 200 bin kişi brezilya’nın şampiyonluğundan emindi. hatta uruguaylılar bile şampiyon olacaklarına inanmıyorlardı ve ümitsizdiler. doğal final haline dönüşen grubunu son maçına brezilyalılar kendilerine beraberlik yetmesine rağmen atak başladılar ve uruguay kalesine akın üstüne akın yaptılar. ama uruguay, savunma ağırlıklı futbollarıyla tempoyu yavaşlatıyordu ve ev sahibi takımın ceza sahasına sızmaya çalışıyordu.devre bu skorla bitti. ikinci yarıya brezilyalılar golle başladı. friaça 47.dakikada maracana’yı çılgına çevirdi ve şampiyonluk şarkıları söylenmeye başladı. bu gol uruguay’ı kamçıladı. artık golü düşünmeleri gerekiyordu. etkili sağ kanat elemanı ghiggia, brezilya’nın sol kanadı felce uğratmayı başardı ve bu kanattan başlayan atakta daha sonra milan’da oynamayı başaran uruguay’ın santraforu schiaffino, 66.dakikada uruguay’a beraberliği getirdi.bu gol maracana’da uğultularla karşılandı ama zaten brezilya’ya beraberlik yetiyordu. bu gol brezilya’nın oyun sistemini değişikliğe uğratmadı. yine atak oynuyorlardı ama karşılarında ilk yarıdaki gibi kalesine hapsolmuş bir uruguay takımı yoktu. 79. dakikada ilk golün hazırlayıcısı ghiggia, bu kez kendini unutturdu ve tüm maracana tribünlerini susturan golü attı. maç bittiğinde sahada küçük bir insan topluluğu sevinirken, 200 bin kişi yıkıldı.ingiliz hakem reader’ın bitiş düdüğüyle 3 kişi üzüntüden kalp krizi geçirip yaşamını yitiriyor, 1 kişi de o anda yaşamanın anlamsızlığına karar verip intihar ediyordu. uruguay cephesindeyse kimsenin beklemediği şampiyonluğun coşkusu vardı. italya’yla birlikte bu kupayı 2.kez kazanmışlardı ve final günü ülkelerinde ulusal bayram, finali kazanan futbolcular da milli kahraman ilan ediliyordu. 2.dünya savaşı’ndan 12 yıl sonra kupa dramatik bir şekilde geri dönüyordu.