hakemler: veli necdet arığ, mazhar kerestecioğlu, macit sarıdana
beşiktaş: necmi mutlu, ihsan büyükbuğdaypınar, cevdet çetinkaya, fethi türkeş, süreyya özkefe, kaya köstepen, coşkun ehlidil, ahmet özacar "k.ahmet", güven önüt, sanlı sarıalioğlu, faruk karadoğan teknik direktör: ljubisa spajiç (yugoslavya)
altay: varol ürkmez, yılmaz canlısoy, zinnur sarı, enver katip, ali rıza şenol, ayfer elmastaşoğlu, metin kurt, aytekin erhanoğlu, feridun öztürk, mahmut evren, aydın yelken teknik direktör: halil bıçakçı
galatasaray camiası iki metin’i hiç unutmadı. biri ‘kral’ metin oktay diğeri de o futbolu bıraktığı sezon yerine transfer edilen ve takımın üç yıl üst üste şampiyon olmasında büyük rol oynayan ‘çizgi metin’ lakaplı metin kurt. hep aykırı bir isim olan efsane sol açık, takım adına ilk bildiriyi kaleme alarak da tarihe geçti. futbolcuya sorulmadan mukavele uzatılmasını protesto için sakal bırakan, prim gecikince antrenmana geç çıkma eylemi yapan efsane futbolcu geçen hafta spor emek-sen’in kurucusu olarak karşımıza çıktı
abim de ünlü bir futbolcuydu. meşin yuvarlak geçim kaynağımızdı. lise son sınıfa geldiğimde abim artık futbolu bırakmak üzereydi. abimin yerine ailenin bakımı bana düşüyordu. i.ü. spor kulübü’nden lisans çıkardım. okulu asıp futbol oynamaya başladım. notlarım düştü. matematik öğretmenim beni atom mühendisi yapmaya niyetliydi. bir gün teneffüste beni yakaladı, notlarımın niye düştüğünü sordu, futbol oynayıp aileme baktığımı söyledim. kazandığım paranın miktarını sordu ve her ay derslerime çalışmam karşılığında bu parayı bana vermeyi teklif etti. kabul etmedim, futbolcu olacağımı söyledim. yüzüme baktı ve “yazıklar olsun sana, bu ülkede zaten bilimadamı yetişmemesi, geri kalmamız sizin gibi adamlar yüzünden. siz kolay para kazanmanın yollarını arıyorsunuz” dedi.
hapı yuttuk profesyonel olduk
altay’a transfer oldum. şekerspor ile anlaştım. o yıl altay, türkiye kupası’nı üç büyüklerden aldı. lig şampiyonu beşiktaş ile cumhurbaşkanlığı kupası için oynayacağız. oynamak istemedim, kötü oynarsam şekerspor transferden vazgeçerdi. soyunma odasında titriyorum. biri geldi, “heyecan hapı ister misin” dedi. ilk kez duyuyordum, bir tane aldım, geçmedi, bir daha geldi, bir daha aldım, sahaya çıktım, inanılmaz top oynuyorum. tribünler ayakta. beşiktaş üç tane bek değiştirdi bana karşı. ptt antrenörü ile maçı izliyormuş, ptt’li olduk. hapı yuttuk, yıldız futbolcu olduk yani.
haklı olduğun davada mücadele et
malzemeci bir abimiz vardı. bizim kramponları o yapıyor. bir gün üç tane kitap attı önüme. o zamana dek hiç roman okumuş değilim. victor hugo’nun ‘sefiller’ romanı, üç cilt... bir hafta sonra “okudun mu” dedi, “okumadım” dedim. “bana bak, ben o kitaba maaşımın beşte birini verdim, eğer okumazsan benimle ilişkini keseceksin” dedi. onun hatırına baştan, ortadan, sondan baktım. bir hafta sonra yine geldi. “okudun mu” dedi, “okudum abi” dedim. “ne anladın” dedi. “ya abi paris’in ne kadar çok kanalizasyonu varmış” dedim. “öğrene öğrene bunu mu öğrendin” dedi. başladı anlatmaya. adam anlattıkça yerin dibine battım. eziyor beni ama yanıt veremiyorum. “aydınlanma, ruso” filan diyor. hemen oradan ilk kez bir kitapçıya gittim. kennedy’yi severdik; ‘cesaret ve fazilet mücadelesi’ni aldım. bir laf hoşuma gitti, altını çizdim; ‘haklı olduğun davada mücadele et, mutlaka kazanırsın.’
kazanman için haklı olman yetmez
bir kaptan vardı, herkes atıp tutuyor ardından. kulübün parasıyla çankaya’da apartman diktirdi filan diye. bir gün kalktım, “sen sahtekarın tekiymişsin” dedim. antrenörümüz tamer güney döndü bana, “kadro dışısın” dedi. güney’e gittim, “yanlış mı söyledim” dedim; “hayır, doğru söyledin ama kaptanı mı kadro dışı bırakacaktım” dedi: “mücadeleyi kazanman için haklı olman yetmez. bir, kendi gücünü hesap edeceksin, iki, karşındakinin gücünü hesap edeceksin. üç, harekete geçeceğin zamanı doğru tayin edeceksin. sen bunları uygulamadığın için, haklı olduğun halde mücadeleyi kaybettin.”
kulüp yönetimini kamuoyuna şikayet etti
gol, top nerede olursa olsun, rakibi az adamla yakaladığın zaman, işte o zaman gelir. ptt’de golcü değildim. galatasaray’da üç yıl arka arkaya şampiyon olduğumuz ligde 24 golle, toplamda en fazla gol atan oyuncu oldum. üç yıl sonunda mukavelem bitti. yöneticiler çağırdı, “sana 110 bin lira para veriyoruz ve mukaveleni uzatıyoruz” dediler. “peki bana hiç sormayacak mısınız” dedim. cevap: “niye soralım, bizim yönetmeliğe göre senin mukaveleni 28 bin lirayla iki sene uzatmaya hakkımız var.” o zaman dedim ki “ya bana 200 bin lira verirsiniz, ya da 28 bin liraya mukavelemi uzatırsınız. ama bunun mücadelesini de veririm.” 28 bin liraya uzattılar. ben bunu kamuoyuyla paylaştım, sakal bıraktım. geniş yankı yarattı. batı’da da öyleymiş. 1995 yılında bosman diye bir futbolcu lahey adalet divanı’na gitti, divan bu mukavele yöntemini anti-demokratik bularak kaldırdı. futbolcular bu belayla karşı karşıya değiller artık. yani biz 1970’lerde bu uygulamayı başarsaydık, şimdi bosman kanunu değil türkiye’nin kanunu olarak geçerdi literatüre.
futbol tarihinde ilk bildiri
italya maçı öncesi kampa girdik trabya otel’de. medya bizi boksörün çuvalı dövdüğü gibi dövüyor: “bu futbolcular en az 10 yer”. en sonunda bir bildiri kaleme aldım, ‘spor basınını kınıyoruz’ başlığı ile. tüm futbolcular imzaladı. sonu güzel bitiyordu; bırakın bunları işimizi yapalım, sizinle değil italya ile mücadele edelim diye. ertesi gün tüm gazetelerde ne italya’ya gitmeden çizmeyi aştığım, ne komünistliğim kalmış? milli maç için italya’ya uçacağız. kemerler bağlandı, herkes uçağın kalkmasını bekliyor. iki adam geldi, “metin kurt sen misin” dediler. uçaktan indirdiler. coşkun abi arkamdan geldi. milli takım bekliyor, beni harıl harıl dolaştırıyorlar havaalanında. sonra dediler ki, “binebilirsin.” “beni niye getirdiniz buraya?” dedim. biri kulağıma eğildi, “anarşist bir futbolcu yurtdışına kaçıyor diye bir ihbar geldi” dedi.
tüm takım antrenmanı protesto etti
ankaragücü’nü yarı finalde eledik. yönetmeliğe göre 10’ar bin lira prim almamız gerekiyordu. bir ay geçti ödeme yok. futboldan sorumlu turgan abi’ye (ece) primleri sordum, “ne primi, top mu oynadınız!” dedi, hakaret etti. o çıkınca, “arkadaşlar bunu protesto etmezsek, sonrası daha feci olur. ben yarın antrenmana yarım saat geç geleceğim” dedim. yönetmeliğe göre cezası 250 lira. tam kadro ertesi gün yarım saat geç gittik, antrenman iptal edilmiş. turgan abi beni kadro dışı bıraktı. iki yıl kayseri’de oynadım. 1978’de futbolu bıraktım. politika gazetesinin spor sayfasının başına geçtim. amatör sporcular derneği’ni (asd) kurduk.
modern gladyatörleriz biz
biz diyoruz ki, “spor bir oyun değil, sporcular oyuncu değildir. spor bir iş, spor iş kolunda çalışanlar da spor emekçileridir.” spor sektörü hem tribündekileri içine çeken, hem de orada çalıştırılan spor emekçisini boğan bir bataklık. 12. adam diye bir şey çıkardılar. tribündeki adamlar da artık maç izlemeye gelmiyor, onlar da tribünde oynuyorlar. onun için sahaya taşıyorlar, saha dışına taşıyorlar.
süpriz isimler var, çok şaşıracaksınız
devrimci spor emekçileri sendikası’nı kurduk. esas kurucuları kongrede açıklayacağız. şu andaki gücümüz onları kollayacak durumda değil. biliyorsunuz kemalettin bile ip’ye oy vereceğim deyince başına gelmedik kalmadı. çok sürpriz isimler var. istanbul örgütlenmesini bitirmek üzereyiz, trakya, diyarbakır, ankara, adana, izmir şu an hazır ve bizi bekliyorlar.