ilk basımı 2009 yılında olan mehmet yılmaz'ın "samsunspor: kırmızı beyaz siyah" kitabından;
behram kılıç'ın "yarım kaldı hep bir şeyler" başlıklı tanju çolak röportajından;
on sekiz yaşının dolmasına az bir süre kala yolspor'dan o sıralar ikinci lig'de bulunan samsunspo'a transfer olur. yaşı tutmadığı için uzun süre a takımda oynayamaz ve mecburen genç takımda forma giyer. gün gelir çatar ve yolspor ile samsunspor genç takımları karşı karşıya gelir. ve şehirde bir tanju kavgası başlar. yolspor'un idarecileri tanju'nun kendilerine karşı oynamasını istemiyordur. samsunsporlular ise "o bizim futbolcumuz istediğimiz takıma karşı oynatırız," diyorlardır. neticede maç samsunspor'un 4-0'lık üstünlüğü ile sona erer. tahmin edeceğiniz gibi dört golü de tanju atar. ve o günden sonra yolsporlular tanju'ya tepki göstermeye başlar.
"niye oynadın diye bana küstüler. ne yapayım? ben futbolcuyum." derken kasım ayı geldiğinde tanju on sekiz yaşından gün alır. artık o samsunspor a takımında oynayabilecektir. bu formayla ilk kez giresunspor maçına çıkar. samsun'da oynanan maçtaki tek golü de beşinci dakikada o atar. iyi bir başlangıçtır bu. ve sonrasında ardı arkası kesilmeyecek gollerin de habercisidir.
yeteneklidir tanju çolak; azimlidir de. yeteneğini çalışmayla, iş disipliniyle birleştirir artık... tek başına antrenmanlar yapmaya daha o zamanlar başlamıştır. her idmandan sonra kafa vurmalar, plase vurmalar, frikikler, penaltı atışları derken tren rayları üzerinde denge antrenmanları yapmalar... o özel idman yapmanın gereğine inanmış bir isimdir.
tren rayları üzerinde bazı günler üç-dört kilometre koştuğu olurmuş tanju'nun. hatta saçlarının dökülmesini de o yıllarda yaptığı bu antrenmanlara bağlar. "o zaman toplar bugünkü gibi değil. top suyu yediği zaman ağırlaşıyordu. biz de o topa kafa vuruyorduk. bence saçlarımın hücreleri bu kafa vurmalar sonucu öldü. çünkü bizim ailede bu tür bir kellik yok. ben o antrenmanlara bağlıyorum bunu. topa kafa vura vura oldu bu."
tanju bu çalışmaları yaptığı için farklı olduğunu düşünüyor. bugünün futbolcusunun bunu yapmadığı için de sığ kaldığını iddia ediyor. "futbol benim hayatım. ben futbolsuz bir hiçim. tercihlerimde hep futbol ön plana çıkmıştır. hatta genç milli takımda oynarken romanya ile bir maçımız vardı ve aynı gün üniversite imtihanı da yapılacaktı. erkan hoca 'tercihim yap; ya futbol, ya da üniversite imtihanı,' dedi. ben futboldan yana tercih yaptım. tabii benim bugünlere gelmemde okul hocalarımın da katkısı büyüktür. hep yanımda oldular. hep saygı duydular. ben çok bildiğim için, çok iyi bir öğrenci olduğum değil, çok iyi futbol oynadığım için liseyi bitirdim."
tanju'nun oynadığı ilk yıllarda samsunspor'da istikrar yoktur. 1981-82'de gerilerden gelip elde edilen şampiyonluk ve yeniden birinci lig'e yükseliş vardır. tanju henüz on sekiz yaşındadır o sezon. ertesi yıl son dakikada yenilen golle samsunspor küme düşecektir. tanju tecrübesiz ama geleceği olan bir golcüdür o sezon. zaten sürekli olarak genç ve ümit milli takımlara çağırılmaktadır. öyle ki 1980-85 arasında oynanan hemen hemen tüm genç ve ümit milli maçlarına çağırılacaktır. genç tanju golcülüğüyle çoktan fark edilmiştir. karadeniz'in bir başka takımı trabzonspor da samsunspor'daki bu oyuncuyu, o günler takımın başarılı diğer bir oyuncusu dobi hasanla birlikte çoktan fark etmiş hatta sözleşmeleri dahi imzalamıştır. "küme düşmüştük ve 1983 yılında ben trabzonspor'a imza attım. aynı trabzonspor dobi'yle de anlaştı. dobi hasan o sezon a milli takıma kadar çıkmıştı ve yaş olarak benden biraz daha büyüktü. takımın hocası ahmet suat özyazıcı'ydı. ikimizi birden transfer etmeleri samsun'da olay oldu."
o zamanlar samsun'la trabzon'un araları pek iyi değildir. tanju imzayı attıktan sonra bulgaristan'la yapılacak olan ümit milli takım maçı için kampa gider. şehre döndüğünde yöneticilerden cingöz yılmaz ve tarık darende kendisine "bir yere gidemezsin," derler. "ama ben onlara 'imzayı attım,' dedim, ikiniz birden giderseniz biz mahvoluruz' dediler. elimden bir şey gelmezdi. onları trabzonspor başkanı mehmet ali yılmaz'a gönderdim." samsunsporlu yöneticilerin yanlarında tanju'nun babası mustafa çolak da vardır. mehmet ali yılmaz, mustafa bey'i ve yöneticileri çok iyi karşılar. mustafa bey'e "paranızı aldınız değil mi?" diye sorar. mustafa bey de "evet," der. ardından "peki ne düşünüyorsunuz?" diye sorar. tanju'nun babası da "biz mutluyuz, önemli olan sizin düşünceniz," diye cevap verir. samsunsporlu yöneticiler ise m. ali yılmaz'a tanju'yu almaması için ricada bulunur. mehmet ali yılmaz o esnada a. suat özyazıcı'yı arar. "hoca," der. "tanju mu, dobi mi?" ahmet suat, "dobi," diye cevap verince, m. ali yılmaz'a tanju'yu almaması için ricada bulunur. mehmet ali yılmaz o esnada a. suat özyazıcı'yı arar. "hoca," der. "tanju mu, dobi mi?" ahmet suat, "dobi," diye cevap verince, m. ali yılmaz, "tamam tanju sizde kalsın," diyerek samsunsporlu yöneticilerin yüreğine su serper. sonra da basma şu açıklamayı yapar: "biz tanju'yu almaktan vazgeçtik." tanju samsun-spor'da kalır. ve dört sene daha burada oynar. ama ne oynamak! ilk iki yılında takım ikinci lig'dedir ve tanju her iki sezonu da ikinci lig gol kralı olarak tamamlar. özellikle ikinci sezonunda hem kendisini hem de samsunspor'u durdurmaya kimsenin gücü yetmez. 1984-85 sezonu samsunspor'un açık ara şampiyonluğu ile nihayet bulur. üstelik o sezonda henüz bir ikinci lig oyuncusu olan tanju çolak iki defa a milli takıma çağrılır ve forma da giyer.
bu dönemde samsunspor'un başkanlığını hasbi menteşoğlu yapmaktadır. tanju takım kaptanıdır ve menteşoğlu'nun da gönlünü kazanmıştır. "başkan hep fikrimi sorardı. futbolcu transferlerinde bile. benim için çok özel bir insandı. futbolu bilmezdi ama tam bir babaydı. iyi takım oluşturdu. ve o takım o dönem çok başarılı oldu." özellikle o yıllarda farklı kazandıkları fenerbahçe maçlarını unutamıyor tanju: "biz bir ara üst üste birkaç maç fener'e dört gol attık. bu espri konusu oldu. minibüslerde muavinler 'arkayı dörtleyin' değil de 'arkayı fenerleyin,' diye bağırmaya başladı."
ilk basımı 2009 yılında olan mehmet yılmaz'ın "samsunspor: kırmızı beyaz siyah" kitabından;
ahmet gürdağ'ın "gurbette samsunsporlu olmanın dayanılmaz ağırlığı!" başlıklı yazısından;
hayatım boyunca, samsunsporlu olmak beni diğerlerinden farklı bir yere koydu... klasik bir sorudur. yeni tanışıldığında insanlar birbirine "hangi takımı tutuyorsunuz?" diye sorar. bu soruya benim yanıtım "samsunspor" olduğunda, ardından "peki, üç büyükler'den hangisi?" diye ikinci bir soru mutlaka gelirdi. "başkası yok. tek takım tutuyorum, o da samsunspor," dediğimde, zaman zaman sanki uzaydan gelmişim gibi bakışlara muhatap olduğumu da çok hatırlarım.
kaba anlamda "ırkçılık" gibi bir bölünme belki yok ama "üç büyükler ve diğerleri" her zaman iki ayrı kutup olmuştur. bu ayrışmada işin kaymağını götürenler her zaman "ayrım yok," demişlerdir haliyle, işlerine öyle geldiği için... ama o malum takımlardan birisini tutmamanın garip karşılanması bile bu ayrımın bir kanıtı değil de nedir?..
zordur gurbette samsunsporlu olmak. çoğu zaman futbol sohbetlerine doğrudan katılamazsınız. çünkü senin takımını konuşmazlar. misafir sanatçı gibi bir kenarda oturur kalırsın... hiçbir büyüğe de yaranamazsın. birini yendiğin zaman o takımı tutanlar sana cephe alır, yenilirsen diğer ikisi... kimse senden memnun kalmaz...
ama iddiaları güzeldir... belki çoğu zaman kazanan onlar olur. yine de geçmişte birçok maç unutulmaz anılarım arasında yer almıştır. 1986-87 sezonu... üniversitede okuduğum yıllar. sınıfımızda fanatik bir fenerbahçeli arkadaş vardı. bir önceki sezon da tanju, rıfat ve orhan'ın golleriyle fenerbahçe karşısında meşhur "arkayı fenerleyelim" efsanesinin başladığı ilk maç oynanmış, 4-0 kazanmışız. ben fenerli arkadaşı maç öncesi sürekli kızdırıyorum. o ise "o bir kere olur. bir daha olmaz. rüyanda görürsün," falan diyor... sonuç yine 4-0... işin en güzel tarafı, fenerli arkadaş üç gün okula gelemedi... bundan büyük keyif olur mu?