dağhan ırak'ın "hükmen yenik!: türkiye'de ve ingiltere'de futbolun sosyo-politiği" kitabından;
futbol başkente geliyor
1894’te izmir’deki ingiliz gençleri bournabat futbol ve rugby kulübü’nü kurar. istibdat dönemi boyunca önce izmir’de, sonrasmda ise istanbul’da ingilizler, gayrimüslimlerin de katılımıyla futbolun bayrağını taşır. ingiltere’de 1871’den beri eleme usulü kupa maçlarının oynandığı ve futbolun giderek kurumsallaştığı düşünülürse, anadolu’ya bu ülkeden gelen futbolcuların yerel sporculara göre teknik, taktik ve ekipman anlamındaki üstünlüğü daha rahat anlaşılabilir. 1890’larda izmir’in ingiliz takımları, bornovah yurttaşlarına ve izmir limanı nda demirli britanya savaş gemilerinin takımlarına karşı maçlar yapar.
izmir’in futbol da dahil olmak üzere spor aktivitelerinde üstlendiği öncü rol, zamanla istanbul’u da etkisi altına alır. 1897’de bir izmir karması, istanbul’a giderek futbol maçları yapar. iki şehrin karması daha sonraki yıllarda izmir’de de oynar, iki karma da şehirlerin ingiliz sakinlerinden ve rum futbol heveslilerinden oluşur. izmir’in kazandığı bu maçlarda türk ya da müslüman sporcu oynamaz.
türkler futbolla tanışıyor
her ne kadar izmir, günümüz türkiyesi topraklarında futbolun oynandığı ilk yer olsa da müslüman türklerin futbolla tanışması daha ziyade istanbul’da gerçekleşir. belki bu dönemde izmir, istibdatın etkilerinden daha uzak ve futbolla da daha içli dışlı olduğu için türklerin futbola girişi adına daha uygun bir yer gibi gözükebilir. ancak futbolun türkiye’ye britanyalılar tarafından getirildiği ve ilk olarak bu ülkenin tüccarları tarafından oynandığı düşünüldüğünde, osmanlı türkleri arasında futbola erişimi olanların ancak ingilizce bilen ve britanyalılarla iş ilişkisi olan bir elit grup olduğu anlaşılır. böyle bir türk elit, söz konusu tarihte izmir’de bulunmamaktadır. ege burjuvazisi büyük oranda rumlardan ve diğer gayrimüslimlerden oluşmuş, türkler genelde tarımla uğraşmışlardır. dolayısıyla izmir’deki türklerin britanyalılar ile teması son derece sınırlıdır. bu genellemenin dışında tutulabilecek, izmir amerikan koleji öğrencileri gibi gruplar ise 1900’lerde futbol oynamayı denemiş ama yerel yönetimin baskısıyla okullarında ceza almaktan kurtulamamışlardır.
diğer yandan istanbul’da futbol, izmir ve selanik’tekine kıyasla geç başlamasına rağmen, organizasyon anlamında çok daha hızlı mesafe katetmesini şöyle açıklayabiliriz: izmir ve selanik’te futbol ortaya çıkmadan önce güçlü bir spor kültürü zaten mevcuttu. futbol şehre geldiğinde panionya ve apollonya örneklerindeki gibi yerel organizasyonların içine katıldı. şehre futbolu getiren britanyalılar onun organizasyonuna çok fazla karışamadı. dolayısıyla, britanya’da kupa ve lig usulü futbol organizasyon sistemi yerine antik yunan geleneklerine dayanan olimpiyat benzeri spor organizasyonları baskınçıktı. yine de futbolun türkiye’deki öncülerinden james lafontaine izmir'den istanbul’a geçmeden hemen önce, 1899da bir lig kurmayı başardı ve bu lig cumhuriyet kuruluncaya kadar oynandı. tabii bu esnada izmir’deki ilk futbol maçından beri tam yirmi beş senenin herhangi bir lig olmadan geçtiğini görmek gerekir.
lafontaine, izmir’deki spor kültürünün olmadığı istanbulda, horace armitage ile beraber çok daha organize bir lig sistemi kurmayı taşardı. istanbuldaki koşullar lig kurmaya çok daha uygundu ve britanyalılar yerel müdahale olmadan hemen bir lig oluşturdu. bu sırada şehrin ilk futbol kulübü cadi-keu (kadıköy) kurulalı daha bir yıl olmuştu. bu kulüp, armitage ve lafontaine tarafından rum gençlerinin katılımıyla ortaya çıkmıştı. moda, elpis, imogene gibi kulüpler cadi-keu'ü izledi.
konstantiniye futbol ligi 1903’te bu dört kulübün katılımıyla düzenlendi. ilk ligin şampiyonu britanya büyükelçiliği'nin gemisinin takımı ımogene oldu. takıma, lige katılan her oyuncudan toplanan 27 kuruşluk katılım bedeli karşılığı ingiltereden getirtilen şilt takdim edildi. şildin on yıl sonunda en çok şampiyonluğu olan takıma armağan edilmesi planlanmıştı.
istibdat dönemi uygulamaları, istanbullu türkleri futbol sahalarından, en azından resmî olarak uzak tuttu. ancak şehrin önde gelen gençleri her ne kadar lige giremeseler de futbol heyecanına kapılmaya başlamışlardı. hatta ilk türk takımını kurma çabaları konstantiniye ligi'nden bile öncesine dayanıyordu.
britanyalılarda ve gayrimüslim kulüplerinde olduğu gibi türklerde de ilk futbol çabaları kadıköy-moda çevresinde başladı. amiral hüseyin hüsnü paşanın oğlu fuat hüsnü bey, modada yaşayan ingilizlerden bir top edinmeyi başardı. daha sonra arkadaşı reşat beye “o rumların ve ingilizlerin tozunu atmak için” bir takım kurmayı önerdi ve birkaç gizli toplantı sonrasında “black stocking” kuruldu.
ilk türk kulübü black stocking (siyah çoraplar)
black stocking, 1901de kuruldu ve antrenmanlara başladı. 26 ekimde bir rum takımıyla maç ayarladılar. fuat hüsnü ve reşat beyler liderliğindeki takımın kadrosu tamamen türklerden oluşuyordu. takım maçı 5-1 kaybederken fuat hüsnü takımın tek golünü attı. maçtan sonra saray hafiyeleri sahaya baskın yaparak oyuncuların çoğunu gözaltına aldı. o sırada askerî okulda okuyan fuat hüsnü, “rumlarla aynı kıyafetleri giyerek top talimi yapmak” suçuyla askerî mahkemede yargılandı ve küçük bir cezayla kurtuldu. daha büyük bir beladan yetkili ve etkili kişiler arasında “sözü geçen” babası sayesinde kurtulan fuat hüsnü bey, “bobby” takma adıyla futbola devam etti ve bir daha osmanlı hafiyelerinin takibine uğramadı, ancak black stocking, tek bir maçtan sonra tarih olmuştu.