10 mart 2004 çarşamba akşamı ankara 19 mayıs stadı’nda valencia ile oynanan uefa kupası dördüncü tur ilk maçıydı. gençlerbirliği, bu maçta avrupa futbolunun dev takımlarından biri olan valencia’yı filip’in penaltı golüyle 1-0 yenip hem 25 mart 2004 günü akşamı oynayacağı rövanş maçı hem de çeyrek final vizesi için umutlandı. bu öykülerin kahramanları alkaralar da her zaman olduğu gibi tribünlerde yerlerini aldılar ve takımı maç boyunca mükemmel bir şekilde destekleyerek ankaralıların tıklım tıklım doldurduğu stadyumda bir tarihin yazılmasına tanıklık etmeye devam ettiler. ne mutlu onlara ki aradan yıllar geçtikten sonra bu maçlar konuşulurken “biz de oradaydık kardeş” diyebilecekler!...
bundan tam 5 yıl önce bugün bu saatlerde (16:30) stadın yolunu tutmuştuk. maç 20:30 da başlayacaktı ve daha 2 hafta önce parma'yı burada 3-0 yenmenin verdiği umut bir yanımızda, yine 1 hafta önce istanbulda beşiktaş'ı yenerek eleyen ve hem la liga hem de uefa kupasının en büyük favorisi ile oynayacak olmanın verdiği tereddüt bir yanımızdaydı...
stadın önü ana baba günüydü. hem maça daha 4 saat vardı hem de haftaiçi olmasına rağmen seyirciler akın akın geliyorlardı. bayağı kuyrukta beklediğimi hatırlıyorum...
takımlar sahaya çıktığında deli heyecanlanmıştım. valencia'nın turuncu renk forması son derece sinir bozucu idi çünkü sahada (fosforlu olması nedeniyle) sadece onlar görünüyordu. tam deplasman maçlarında giyilecek ve rakip taraftarın canını sıkacak bir forma idi...
maçın başında filip'in attığı penaltı golü sonrası yaşadıklarımız unutulmaz! beşiktaş'lı eniştemin "ha şöyle beşiktaş'ın hıncını alın" diye haykırması unutulmaz. 22 bin kişinin tek bir ağızdan tempo tutması, "kırmızı-siyah-şampiyon-gençler" 4'lüsü çekmesi, tribündeki birçok farklı takım forması giyen taraftarların varlığı, tribünlere asılan birçok anadolu takım taraftar gruplarının başarı dileklerini içeren pankartlar unutulmaz! belkide 2000'de uefa kupasını kazanan galatasaray'ın avrupa maçlarından sonra taraflı tarafsız tüm taraftarların kenetlendiği, birlik olduğu en önemli maçtır bu maç! hele bir de maç 1-0 bitince of ya! düşündükce tüylerim diken diken oluyor... unutulmaz bir geceydi! keşke ispanya'da eleyebilseydik valenciayı. çeyrek finalde rakip bordeaux olacaktı. yarı finalde villareal ve finalde marsilya...
tam hatırlayamıyorum ya bu maçın ardından ya da 3-0'lık parma maçının ardından basın toplantısında bir gazetecinini "gençlerbirliği avrupa'da fırtına gibi esiyor ama ligde dökülüyor neden?" sorusuna teknik direktör ersun yanal;
"futbolcularım geçen yıl (2002-2003) yaşananlardan dolayı lig şampiyonu olma inançlarını kaybettiler. avrupa kupa maçlarına kafalarında hakem baskısı olmadan, rahat bir şekilde çıkıyorlar. çünkü biliyorlar ki iyi oynarlarsa kazanırlar! oysa türkiye liginde iyi olsanızda kazanamayabiliyorsunuz!" diye cevap vermiştir...
yine seyirci izdihamı vardı maç öncesi, 19 mayıs saat 16.00'da dolmaya başlamıştı bile yani maça tam 4.5 saat önce. 19 mayıs stadı tarihinin en büyük maçlarından birine daha şaitlik yapmak için bekliyordu.
maç öncesinde ersun yanal ve gençlerli futbolcuların kendilerine güvenen ve meydan okuyan açıklamaları seyircinin gözünde valencia'yı bu yıl gençlerin 4. kurbanı oldacağına inandırmıştı bile.
maç bir süre karşılıklı temkinli ve oyun içinde denge arayışları ile geçerken gençler oyunda pozisyonlar bulmaya başladı ve 12. dakikada mustafa'nın düşürülmesiyle stadtaki 25.000 kişi ve ekranları başındaki milyonlar nefesini tuttu ve flip topu valencia ağlarına atmasıyla yer gök adeta inledi.
hemen ardından peşpeşe gençler ataklarında 2. gölün bir türlü gelmemesi ilk yarında 1.0 bitmesini sağladı.
ikinci yarı valencia inanılmaz bir baskıyla oyuna başladı ve ilk 15 dakika gençlerbirliğine nefes aldırmadı. ama bu baskıyı atlatan gençler bazı pozisyonlar yakalamaya başladı. bunlardan en güzeli deniz'in sol kanatta topu kapıp bir valencia'lıyı çalımlayıp orta yapmasıydı. ceza alanı yayında serkan topun gelişine vurdu ama gol yine gelmedi.
maç karşılıklı ataklarla devam ederken, valencia'nın özellikle maçın son 10 dakikasında tekrar oyunun tek hakimi olması gençler'in tekrar zor anlar yaşamasını sağlasada maçta başka gol olmadı ve maç 1.0 gençlerin üstünlüğü noktalandı. böylece gençler 7. maçında yenilmezliğine devam ederken valencia yenilgi ile tanışmış oldu.
her iki takımında son derece diri olması ve her ikisininde çok hızlı çıkışlar yapabilmesi yüzünden son derece zevkli ve keyifli bir maç oldu.
maçın ikinci yarısının ilk 15 dakikası ve son 10 dakikasında gençlerin tüm oyunun hakimiyetini valencia'ya kaptırması son derece tehlikeliydi. ayrıca diğer maçlara oranla gençler çok daha az pozisyon yaratabildi.
maçta ben en çok geri dörtlüde erkan'ı özellikle ümit'in 2 kritik hatasından birinde valencia'lı oyuncunun damir ile karşı karşıya kaldığında kaleye vuruşunu son anda önlediği pozisyonda çok beğendim.
deniz'in hava toplarındaki hakimiyeti ve sol kanattan ileriye çok iyi top taşıması ve takımına zaman kazandırması, skoko'nun gençler'in valencia baskısıyla zor anlar yaşadığında bir defans oyuncusu gibi geri çekilip savunmasına yardım etmesi ve yere düşerken bile isabetli paslar atması çok güzeldi.
valencia'da özellikle sissoko'nun çok iyi oynadığını gördüm. avrupa'nın en iyi sağ kanat oyuncuları arasında gösterilen rufete'nin 77 de oyuna girergirmez valencia sağ kanatına getirdiği tempoda gençler'in çok zor anlar yaşamasını sağladı.
gençler gol yemeden bir gol atarak ilk 45 dakikayı tamamladı. ikinci maçta çok zengin kadrosu olan valencia ispanyada çok daha kaliteli bir takım ile çıkacaktır gençlerin önüne.
fakat gençlerbirliğinin bu yıl uefada oynadığı 7. maçında da gola atması içeride dışarıda her halukarda gol attığını bir kere daha kanıtladı ve orada risk alması gereken takımın valencia olduğu düşünülürse gençler'in orada bir gol bulması durumunda çok rahatlayacağı tartışılmaz.
1.0 lık skor sayesinde her türlü galibiyet kadar her türlü beraberlikte ve 1.0 hariç her türlü 1 farklı mağlubiyette gençlerin tur atlayacağını hatırlatmak gerek.
zor maç olacak ama gençler bunu başaracak güçte bir takım.
valencia'yı yenen ilk ve -şu ana kadar- tek türk takımı gençlerbirliği'dir...
2010-11 sezonunda şampiyonlar liginde ilk kez yer alacak bursaspor'un rakiplerinden biri valencia. bakalım bursaspor valencia'yı yenen 2. türk takımı olabilecek mi...
işin ilginç yanı ben de yarın bursadaki valenica maçında olacağım. belki bu maçta olduğu gibi bursaspor'a uğur getiririm kim bilir... :)
skoko'ya top yaptirmadilar. umit bozkurt kotu basladi mi hep kotu gidiyor. serkan ikinci bir okan oldu ("buruk" degil "koc".) son zamanlarda yukselen formuyla a miili'yi zorlar mi dedigimiz ali tandogan etkisizdi.
devre arasinda tribunden rahatca gorulen valencia'nin basit kanat organizasyonuna care bul(a)mayan ersun yanal'a da eksi puan.
tamam valencia eksikti. ama gencler2de kotuydu. bu firsati daha iyi degerlendirebilirlerdi.
sahada sissoko'dan 1 tane olduguna inanmak guctu. adam sahanin tam ortasinda oval bir alan belirlemis ve topun bu alan icinde gittigi her yerde bulunacagina dair yemin etmis gibiydi. eger onun oynadigi takimin rakibinin kazanmasini istiyorsaniz, bir muddet sonra ku klux klanci olmaniz isten bile degildi.
maraton biletleri parma macinda 10, bu macta 20 milyondu. her iki macta da agzina kadar doldu. gozuken degisiklikse su oldu. parma macindaki etkili tribun, bu macta daha pasiflesti. yani bilet fiyati ile etkin taraftar arasinda ters bir oranti mevcut. taraftar profilini belirlemek ne derece dogal akisa birakiliyor, ne derece yonetimin etkisi olabilir guzel bir ornek gormus olduk.
tribun acisindan 3 taraftan (gecekondu, maraton ve saatli) bir 4'lunun gelmesi (kirmizi-siyah-enbuyuk-gencler) ve her defasinda bir artisla dongunun devam etmesi hos bir tuhaflikti. ortama gec katkida bulunmaya baslayan numarali devreye girince normal bir 4'lude gecekondu gibi tecrubeli bir tarafin afallamasi komik kacti.
saatli yan tarafla etkin ortakliklar sergilerken bir anlamda bunu bu macta dogru durust basaramayan gecekondu'nun pabucunu dama atiyordu. yine de en rezil yer her zamanki gibi numaraliydi. orada her zamanki gibi bir "numara" yoktu.
bir dakikalik saygi durusunda gecekondunun ortasindan gelen kargamsi cigliga tepkiler de ilgincti. kimileri "hala insan olamamislar var" derken, baska birileri "sanki susunca nooluyooo" diye isyani bastilar. amcanin biri "peki herkes susarken siz bagrinca nooluyoo" diye sordu. velhasil sonrasinda herkesler susuverdi (cekirdekciler arasinda amcalara hala saygi duyuluyor demekki.)
o gün biletlerin hepsi tükenmişti.gençlerbirliği son 16 takım arasına girerek uefa'daki en iyi dereceyi elde eden anadolu takımı olmuştu.rakip ispanya'nın güçlü ekibi valencia'ydı.atmosfer çok iyiydi.stad doluydu.ben maratondaydım.ve sahayı çok net görüyordum.maçın başında atak başlayan gençler golü penaltıdan attı.daha sonra farkı yakalayacak pozisyonları yakalayan gençler farklı açamadı.belki teccrübeli olsaydı maçı farklı kazanıp finale kadar gidecekti.ve valencia'nın aldığı kupayı alacaktı...
yazacağım herşey yazılmıştır zaten uzatmadan bendeki etkilerine gelirsem;
henüz yaşım 13-14 ve dünya efsanesi maradona; "para verip izleyeceğim tek arjantinli pablo aimar" diyor. ve bu aimar valencia'da. daha sonradan juventus'un formasınıda giyecek sissoko valencia'da. ispanya milli takımının 1 numarası canizares valencia'da ancak sakatlığı nedeniyle yedek kaleci palop oynuyor. palop ise daha sonra giyeceği sevilla forması ile son dakikada bir avrupa kupası maçında ileri çıkıp kafayla gol atınca endülüs şehrinin orta yerine heykeli dikilmiş bir kalecidir. ayala filan çok fena bir takım.
ama yendik. ikinci maçta elensekte bu maçta yendik ve gururluyuz, gurur duymakta haklıyız. o sene uefa kupasını bu valencia alacak ve turnuva boyunca tek yenilgisi bizim tarafımızdan tattırılmış olacaktı. bunun gururu bile yeter.
her yerde atıyorum havamı elenmesek kesin biz alırdık o kupayı diye.
ankara ve futbolunun türk futbolundaki yeri şubat 2012 mehmet ali çetinkaya
ankara futbolu, gençlerbirliği’nin 2002-03 sezonunda şampiyonluk mücadelesine girişmesi ve bir sonraki sezon uefa kupası’nda ilk 16’ya girme başarısı göstermesinin ardından ilk kez futbol gündemini işgal ediyor. hem de bugüne kadar kendi yağında kavrulmaya çalışan iki büyük takımıyla birden.
bu takımlardan biri 54 yıllık 1. lig tarihinde 49. kez ankara’yı temsil eden, 102 yaşındaki ankaragücü. bir diğeri ise 40. kez 1. lig’de yer alan, 89 yaşındaki gençlerbirliği.
2002-04 döneminin ardından geçen 8 yıl içinde sürekli kan kaybeden ve 3 kez küme düşme tehlikesi geçiren gençlerbirliği’nin, bu sezon dar ve tecrübesiz kadrosuna rağmen play-off mücadelesi vermesi, futbolseverlerin ilgisini çekiyor. kırmızı-siyahlıların topladıkları puanlar dışında, ortaya koydukları takım oyunu ve başlarında bulunan fuat çapa’nın sezon başından bu yana türk futbolunun alışık olmadığı ilklere imzasını atmasının da bunda etkisi var elbette.
özellikle çapa’nın bir yandan teknik direktör – taraftar arasındaki mesafeyi kısaltan pozitif adımları, bir yandan da genç futbolcu yetiştiren ve bunu bir sistem içinde yapan arsenal modelinin gençlerbirliği’ne kurulmasına yönelik açıklamaları da futbol camiasında büyük ilgi görüyor.
madalyonun diğer yüzünde yer alan ankaragücü ise tezat oluşturacak bir şekilde gündemde yer alıyor. uzun yıllardır cemal aydın tarafından yönetilen kulübün, 100. yılında şampiyonluk vaadiyle ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek’in oğlu ahmet gökçek’in eline geçmesinin ardından yaşanan kısa dönemde sarı-lacivertliler çok büyük çalkantılar yaşadı. önce genel kurul iptal edildi, ardından yeni bir başkan seçildi, o da gitti derken kulübün 100 milyon avro borcu olduğu açıklandı. bunun üzerine futbolcular birer birer takımdan ayrılmaya başladılar. federasyon da “futbolculara alacaklarını ödemiyor” diye kulübe transfer yasağı getirdi. a2 takımıyla maçlar acıkan ankaragücü spor kulübü, 21 yıl aradan sonra küme düşmeyi neredeyse garantiledi.
bu konunun iki ilginç tarafı var. birincisi; kendi yağında kavrulan bir takımın (örneğin gençlerbirliği’nin 2011-12 sezonunda futbolculara, teknik adama, kulüp çalışanlarına ve yol masraflarına. kısaca tüm giderlerine “sadece” 7 milyon avro ayırmışken) nasıl 100 milyon avro borçlandığının kimse tarafından bilinmiyor olması. ve 102 yıllık kulübün bu duruma gelmesinde sorumlu kimsenin ortalarda gözükmemesi!
ikincisi ise; türk futbolunun her aşamasında yaşanan en büyük iki sorundan biri olan denetimsizliğin, federasyon tarafından bir kere daha gözler önüne serilmesi. ankaragücü 100 milyon avro borçlanırken, futbolcuların alacaklarını ve kulüplerin geleceklerini “koruması” gereken türkiye futbol federasyonu’nun hiçbir denetim yapmaması çok büyük bir soru işareti! benzer rakamlarda borçları olduğu medyada tarafından sürekli yazılıp çizilen “büyük kulüplerin” ise benzer bir sona gitmemesinin en büyük nedeni de kuralların standart olarak uygulanmaması. bu da türk futbolunun en büyük ikinci sorunu.
ankara’nın türk futbolundaki yeri
ankara futboluna dönmeden önce, türk milli takımının ankara ziyaretlerine bakmanın ankara’nın türk futbolundaki yerini belli etmesi açısından çok önemli bir nokta olduğunu düşünüyorum. çünkü ankara’da yapılan ilk milli maç şehrin başkent olmasından iki yıl sonrasına rastlar. 15 mayıs 1925’de sscb ile yapılan ve 2-1 kaybedilen bu maç türk futbolunun başkent ankara’ya bir göz kırpmasıdır. zira ankara, bir sonraki milli maç için tam 24 yıl bekleyecektir.
1925’den bugüne kadar 28 milli maçın yapıldığı ankara’da en göze çarpan dönem 1960’lardır. 14 maçın yapıldığı bu dönemde mithatpaşa’nın zeminin çok kötü iken ankara 19 mayıs stadının zemininin çim olmasının bunda büyük etkisi vardır. tabi bir de (hakkında somut bir bilgi olmasa da) 27 mayıs darbesi’nin ankara’yı ön plana çıkartmak için türk futboluna bir göz kırpması da olabilir.
yoğun geçen 1960’lardan sonra milli takım başkentin yolunu unutur. çünkü kırmızı-beyazlılar son 42 yılda 9 ve son 19 yılda sadece bir kez başkente uğrayacaklardır…
ankara futbolu
1910’lardan beri futbolun oynandığı kabul edilen ankara, tek tük başarılar dışında hiçbir zaman türk futbolunda ön planda yer almadı. tanıl bora’nın cumhuriyet’in ütopyası: ankara kitabında yer alacak olan ankara futbolu: bazen karakter oyuncusu, bazen figüran başlıklı yazısında yaptığı tanımlama, sanırım ankara futbolunu en iyi şekilde özetliyor; “ankara, türkiye’nin futbol sahnesinde hemen her zaman var oldu. ama hiçbir zaman başrolde değil. jönlerin istanbullu olduğu bir filmde bazen saygın bir karakter oyuncusuydu, bazen bir yan rol, bazen sadece figüran.”
başkent olmasının ankara futbolundaki en büyük etkisi hiç şüphesiz ki istanbul ve izmir’le birlikte kurulan futbol liglerinde temsil hakkını elde etmesiydi. özellikle profesyonelliğin kabullenilmeye başlandığı yıllarda kurulan milli lig’de ankara, 4 takımla birden temsil edildi. sonraları bu rakam 6’ya kadar çıksa da bunlar sportif başarılara dönüşmeyeceklerdi.
ankara futbolu ciddi anlamda ilk kez 1965-66 sezonunda gündeme geldi. ankara’nın en köklü kulüplerinden olan gençlerbirliği, milli lig’i 3. olarak tamamlayarak üç büyük istanbul takımının adeta parsellediği alana giren ilk futbol takımı oldu.
ankara futbolunun adını duyuran ikinci olay, ankaragücü’nün 1962’den beri düzenlenen türkiye kupası’nı 1971-72 sezonunda ankara’ya getirmesiydi. ankaragücü bir sezon sonra türkiye kupası’nda bir final daha oynayacak ama galatasaray’a kaybedecekti. aynı yıllarda gençlerbirliği futbolun iyice endüstriyelleşmeye başlayan yeni haline ayak uyduramayacak ve 1970’den itibaren 13 sezon boyunca “uzakta var olmaya” çalışacaktı.
gençler’den sonra ankaragücü’nün de 2. lig’e düştüğü ve ankara’nın temsil edilmediği 70’lerin sonu ankara futbolunun en buhranlı dönemiydi. bu dönemde ankara futbolu için hala konuşulan bir başarı ve akabinde siyasi hamle yaşanacaktı. 1980-81 sezonunda ankaragücü 2. lig’deyken türkiye kupası’nı kazandı. 80 darbesi ardından iktidara gelen kenan evren, ankaragücü’nün futbol camiasındaki rüzgârını da kullanmak için, 1. lig’de ankara’nın da temsil edilmesi gerektiğini söyleyerek, ankaragücü’nü 1. lig’e taşıdı.
1983-84 sezonunda gençlerbirliği de 1. lig’e döndü. böylece ankara yeniden en üst ligde iki takım ile temsil edilmeye başlandı. kırmızı-siyahlıların 1986-87 sezonunda türkiye kupası’nı kazanmaları, ankara futbolunu bir kere daha gözler önüne serdi.
ankaragücü, 1970 ve 1980’lerin özellikle ilk yarısında ankara futbolunu daha iyi temsil etse de, 1990’larla birlikte gençlerbirliği hem tesisleşmede hem de sportif anlamda ankaragücü’nün önüne geçiyordu. özellikle üç büyük istanbul takımına karşı alınan şaşalı galibiyetler, kırmızı-siyahlıların ön planda olmasını sağlıyordu. ama bu başarılar aynı zamanda gündelikti. kısacası ankara futbolu, yarışın içinde olmadığı bir oyunda sadece şampiyonluk yarışındakilere çelme takarak kendini gösteriyordu.
ankara futbolunun (ve gençlerbirliği’nin) uzun soluklu olarak futbol gündeminde olduğu dönem 2000’lerin ilk bölümüydü. 2000-01 sezonunda gençlerbirliği, uzun yıllar türkiye kupası’na hasret olan fenerbahçe’yi finalde yenerek türkiye kupası’nı dördüncü kez ankara’ya getiriyordu. 2002-03 sezonunda 37 yıllık aradan sonra, yeniden şampiyonluk mücadelesi veriyorlar ama o dönemin “tabularını” bir türlü yıkamıyorlardı. aynı sezon türkiye kupasında finale kadar gidiyorlar ama kupa finalde trabzonspor’a kaptırıyorlardı.
2003-04 sezonunda gençlerbirliği, uefa kupası’nda ardı ardında blackburn rovers, sporting lisbon ve parma’yı eliyor ve ilk 16’ya adını yazdırıyordu. 4. turda rakip o sezon hem la liga, hem de uefa kupası’nı kazanacak olan valencia idi. ankara’da ispanyolları 1-0 yenen gençlerbirliği aynı zamanda rakibine uefa kupası’ndaki ilk ve tek mağlubiyetini tattırıyordu. gençlerbirlikliler rövanş maçın uzatma anlarında yenen golle kupadan eleniyor ama ankara futbolunu ilk kez avrupa’ya duyuyorlardı. aynı sezon bir kere daha türkiye kupası’nda final oynanıyor ama kupa bir kere daha trabzonspor’a kaptırılıyordu.
1990’lar ve 2000’lerin ilk yarısında futbolcu satarak ayakta duran gençlerbirliği, 2000’lerin ikinci yarısıyla birlikte düşüşe geçmeye başladı. çünkü yönetim hala futbolcu satma peşindeyken oyunda piyonların yerleri değişmişti. yayın geliri ve puana-para gibi uygulamalarla artık sportif başarılar ödüllendirilmekteydi. bu değişikliği bir türlü kabullenmeyen gençlerbirliği yönetiminin yanlış hamleleri gençlerbirliklilere her geçen gün kan kaybettiriyordu.
ankaragücü’nde ise 1990’lardan beri ufak tefek anlık başarılar dışında değişen bir şey yoktu. kulüp zaman zaman küme düşme potasında zaman zaman ise ligi orta sıralarda tamamlıyordu.
2000′lerin ikinci yarısında iki ankara takımı birden her sezon küme düşme çizgisinin yakınlarında dolaştılar. gençlerbirliği üç kez ciddi ciddi küme düşme tehlikesi atlattı. ankaragücü ise neredeyse her sezon düşmekten son anda kurtuluyordu.
100. yılında şampiyonluk parolasıyla ankaragücü’nün başına ahmet gökçek geldi. bu değişikliğin ardından ilk aylarda yaşanan şaşalı transferler, daha önce ankaraspor’a tahsis edilen devasa tesislerin ankaragücü’ne sunulması gibi hamleler göz kamaştırsa da sonraları ankaragücü kendisini tarihi boyunca yaşamadığı bir girdabın içinde bulacaktı…
taraftarlar
ankara futbolu deyince ankaragücü ve gençlerbirliği’nin taraftar profillerine dair birkaç cümle yazmak gerekir. çünkü her iki takımın taraftar kitleleri başından beri birbirine zıt özelliklere sahiptir. ankaragüçlüler, (nerdeyse türkiye’deki tüm takım taraftarları gibi) haşin ve agresifken, gençlerbirlikliler tribünde ve her platformda rakibine ve taraftarlarına saygı duyan, küfür bile etmeyen bir çizgide dururlar. herhalde bu farkı en iyi ankara’ya deplasman yapan rakip takım taraftarları fark ederler…
sorunlar
ankara futbolunun sorunlarına dönmeden önce türk futbolunun en büyük sorununa göz atmakta fayda var;
100 yıldır futbolun çekirdeğini üç büyük istanbul takımı oluşturmakta. bu çekirdek, her platformda kısa vadeye oynamayı seven türk insanı (siyasiler, basın, taraftar vs.) tarafından beslenerek büyütülmüştür.
futbolun çatısını oluşturan ve herkese “standart / eşit” davranması gereken türk futbol federasyonu’nu da sürekli ve “sadece” çekirdeği koruyan hamleler yaparak, çekirdek ile diğerleri arasındaki uçurumun artmasını sağlamıştır.
kısacası, 3 büyük istanbul takımı dışında kalan tüm takımlar ve şehirler “ortak ve benzer” bir şekilde futbolun dışında tutulmuşlardır.
zaman zaman diğerleri sportif başarılar elde etse bile, bu başarıları üç büyük istanbul takımının her yeni sezon vitrinlerini janjanlı “ürünlerle” yenilemesinin ya da kural değişikliklerinin gölgesinde kalmış ve her şey yeniden başa dönmüştür.
ankara futbolunun sahipsizliği
milli ligin kurulduğu yıllarda ankara takımı olmak ayrıcalıkken, günümüzde ibre tersine dönmüş durumda. çünkü bu işin çatısı olan türk futbol federasyonu’nun milli lig’in kurulduğu yıllardan sonra, futbolu tüm ülkeye yaymak gibi uzun vadeli ve planlı bir çalışması hiçbir zaman olmadı. onlar da kısa vadeye oynamayı tercih ettiler. bu yüzden belediyeler (bir yandan oyları da düşünerek) şehrin futboluna yatırım yapıyorlar. hatta son zamanlarda stadyumlar inşa ediliyor. fakat bu destekler sadece tek takımı olan şehirlerde gerçekleşiyor.
ankara’da 1994’den bu yana büyükşehir belediye başkanlığı yapan melih gökçek’in döneminde bile hala 1936’da yapılan ankara 19 mayıs stadı, şehrin tüm futbolunu sırtlamaya çalışıyor. 76 yıllık stadın merkezi bir yerde olması dışında hiçbir albenisi kalmamış durumda. giriş çıkışta yaşanan sıkıntılar, gece maçlarında dış ışıklandırmaların doğru dürüst çalışmaması, tuvalet ve kafeteryanın bakımsız ve kullanışsız olması gibi nedenlerle birçok futbolsever maçlara dahi gitmek istemiyor. sırf bu yüzden son 19 yılda milli takım bile başkente 1 kere uğruyor. her sezon ve seçim öncesinde yeni stadyum lafları dillendiriliyor ama bir adım dahi atılmıyor.
ankara’da balık baştan kokuyor. federasyon ne ise belediye de o oluyor. şehre futbolu yaymak yerine kendi “yarattığı” belediye takımına tüm kaynakları ayırıyor. devasa çalışma tesisleri inşa edip sadece ona sunuyor. şehrin iki büyük takımı en üst ligde yer alırken yanlarına kendininkini sokmaya çalışıyor. baktı olmadı büyük takımlarından birini almaya çalışıyor…
kısacası “kendini ön plana çıkartma” oyunları oynanıyor ve bu oyunlar ankara futboluna her geçen gün daha fazla darbe indiriyor. destek yerine köstek oluyor.
bugün ankaragücü neredeyse şimdiden küme düşmeyi garantiledi. 100 milyon avroluk borç kulübün geleceğine kilit vurmaya başladı bile. gençlerbirliği ise son yıllara tezat bir şekilde “üstekilerle” mücadele ediyor. fakat, planlı ve uzun vadeli bir plan yapılmadıkça, doğru dürüst kaynaklar bulunmadıkça bu mücadelenin kalıcı olacağını, sıranın gençlerbirliklilere gelmeyeceğini kim garanti edebilir ki?
daems decisive for gençlerbirligi published: thursday 11 march 2004, 21.26cet
gençlerbirligi sk 1-0 valencia cf a penalty from filip daems puts gençlerbirligi in control.
gençlerbirligi sk continued their impressive uefa cup run with a 1-0 fourth-round first-leg win against valencia cf at the 19 mayis stadium in ankara.
impressive list filip daems scored the only goal of the game from the penalty spot after 12 minutes and valencia were unable to respond despite dominating most of the second half, putting themselves in danger of being added to the list of the turkish side's impressive scalps this term. blackburn rovers fc, sporting clube de portugal and parma ac have already made way for gençlerbirligi in this season’s competition.
aimar missing gençlerbirligi coach ersun yanal made no changes to the team that beat parma 3-0 in the last round while valencia were without a host of first-team members, including playmaker pablo aimar, who suffered a hamstring injury at the weekend against rc deportivo la coruña.
effervescent youla gençlerbirligi started the brighter and put some early pressure on valencia with forward souleymane youla a constant threat. the guinean international disturbed the valencia defence throughout the first half with his diagonal runs and, on two occasions, it was only the flag of the referee's assistant which stopped the forward from testing andrés palop in the valencia goal.
determined daems youla and gençlerbirligi, however, were rewarded for their early endeavour in the 12th minute when roberto ayala was adjudged to have brought down youla in the penalty area and the home team were awarded a penalty. filip daems stepped up to take the spot kick and his low, accurate effort beat palop to the goalkeeper’s left.
gençlerbirligi pressure gençlerbirligi continued to dominate proceedings as the visitors found it hard to break down the turkish side's defence. ricardo oliveira was often left on his own up front for valencia and it was down to the home side to do most of the attacking. mustafa özkan had the only other chance of the first half but his shot went narrowly wide.
oliveira threat valencia upped the tempo in the second half and oliveira nearly equalised after 50 minutes as he powered past two defenders, but his shot shaved the post. valencia coach rafael benítez then threw on fabián canobbio in place of oliveira to put even more pressure on the gençlerbirligi defence but goalkeeper damir botonjic was equal to everything that was thrown at him.
canobbio disappointment serkan balci had gençlerbirligi’s best chance of the second half after 57 minutes but it was valencia who looked more likely to score throughout the final 45 minutes. canobbio went close with a dangerous free-kick while xisco muñoz saw his low cross just elude his team-mates.
final effort valencia then replaced miguel angulo and juan sánchez with francisco rufete and vicente rodríguez, but to no avail. david albelda, captain on the day, was presented with his team'[s last chance with three minutes remaining, but his shot went high and gençlerbirligi rode out the storm. they will now have to defend their 1-0 lead in valencia in two weeks' time to reach the quarter-finals.
g.birliği ciddi rakip ispanyol basını g.birliği'ne geniş yer ayırdı. dünkü gazeteler ‘‘valencia, bu rakibin karşısına kendinden aşırı emin çıkarsa büyük bir hata yapar’’ yorumunu yaptı. marca gazetesi, ‘‘g.birliği, beşiktaş kategorisinde değil ama bunu diyen sporting, parma ve blackburn, teknik direktör ersin yanal yönetimindeki yarı tanınmış bu takımın önünde eğilmek zorunda kaldılar’’ ifadesini kullandı.
g.birliği teknik direktörü, ‘‘ingiliz, portekiz ve italyan temsilcilerinden sonra bir de ispanyol takımını elersek büyük sansasyon yaratırız. türkiye'nin değil, avrupa'nın dilinden düşmeyiz’ dedi.
parma'yı eledikten sonra uefa tarafından haftanın takımı seçilen gençlerbirliği'ni, bu unvan tatmin etmedi. hedeflerinin çok daha büyük olduğunu vurgulayan kırmızı siyahlıların teknik direktörü ersun yanal, ‘‘uefa kriterlerinde avrupa'yı yakaladık. şimdi futbolumuzla rakiplerimizi sollama zamanı. türkiye'nin değil avrupa'nın dilinden düşmeyen gençler olacağız’’ dedi.
ersun yanal, ingiliz, portekiz ve italyan temsilcilerinden sonra bir ispanyol takımını elemenin çok daha büyük sansasyon yaratacağını söyledi. birçok avrupa kulübünün, g.birliği tesislerinin projelerini aldığını, kore ve çinlilerin alt yapılarında oyuncu yetiştirebilmek için gençlerini beştepe'ye gönderdiğini hatırlatan yanal şunları söyledi: ‘‘örnek takım unvanını hak edebilmek ve türkiye'yi en iyi şekilde temsil edebilmek için, en azından final sözcüğünü telaffuz edebilecek duruma gelmeliyiz. kadrolar
kapılar açılacak
valencia'yı elediğimiz taktirde ülke puanımıza da büyük katkı sağlayacağımızın bilincindeyiz.’’
bu turu geçmelerinin transfer ücretlerinde futbolcularına sıfırlı bir hane daha atlatacağını vurgulayan kırmızı siyahlıların çalıştırıcısı, g.birliği unvanı tüm kapıları açacak iddiasında.
öte yandan yanal, valencia'nın geniş bir kadroya sahip olduğunu ve ankara'ya 7 eksikle geldikleri şeklindeki yoruma katılmadığını ifade etti.
karşılaşma öncesi ispanya'da yaşanan terör olayları nedeniyle bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. her iki takım sahaya birlikte taşıdıkları, ''compartimos el dolor de espana'' (ispanya'nın acısını paylaşıyoruz) yazılı bir pankartla çıktılar.
karşılaşmayı izleyenler arasında tbmm başkanı bülent arınç, başbakan recep tayyip erdoğan, dışişleri bakanı abdullah gül, milli eğitim bakanı hüseyin çelik, çok sayıda milletvekili ve milli takımlarteknik direktörü şenol güneş de yer alıyor.
gençlerbirliği-valencia uefa kupası 4. tur ilk maçına, ankaralı futbolseverler büyük ilgi gösterdi. 19 mayıs stadı'nın tribünleri tamamen dolarken, bilet bulamayan çok sayıda taraftar da stat dışında kaldı. gençlerbirliği kulübü, italya'nın parma takımıyla yapılan 3. tur karşılaşmasında biletleri 5, 10 ve 15 milyon liradan satarken, büyük ilgi üzerine bu kez, yüzde 100 oranında artışla bilet fiyatlarını 10, 20 ve 30 milyon lira olarak belirledi.
avrupa'da bileği bükülmeyen kırmızı siyahlılar, 3. turda beşiktaş'ı eleyen ispanyol ekibini de yıktı. filip'in penaltı golüyle sevinen gençlerbirliği, çok sayıda fırsattan da yararlanamadı.
hakemin ters kararlarına rağmen oyun disiplininden kopmayan gençlerimiz, sahayı alkışlarla terketti. başkent ekibi, 25 mart'ta valencia'daki rövanşta beraberliğe dahi tur atlayacak.
uefa kupası'ndaki gururumuz gençlerbirliği'nin hızına valencia da yetişemedi. kırmızı siyahlı temsilcimiz, 3. turda beşiktaş'ı saf dışı bırakan ispanyol ekibini tek golle yenerek, çeyrek finale yükselme yolunda önemli bir avantaj elde etti: 1-0.
başkentli futbolseverlerin rekor bir ilgi gösterdiği maç aslında tatsız başladı. sabah saatlerinde ispanya'dan gelen bombalama haberleri, bir anlamda karşılaşmayı gölgede bırakmıştı. uefa'dan erteleme talep eden, ancak ret cevabı alan valencia, sahaya moralsiz çıktı. yıllardır teröre binlerce can veren türk halkı da, ispanyolların acısını ne kadar iyi anladığını, tribünlere açtığı pankartlarla ifade etti. her maç öncesi, stattaki seyirciyi coşturmak amacıyla yapılan müzik yayını da başladığı gibi sona erdi.
iyi defans yaptılar
valencia teknik direktörü rafael benitez'in, hızlı hücumlarıyla ünlü gençlerbirliği'ni çok iyi etüd ettiği maçın ilk dakikasında kendini belli etti. futbolcularımız, zaten iyi defans yapmasıyla bilinen ispanyol ekibi karşısında daha önceki maçlardaki kadar gol pozisyonu bulamadı.
11. dakikada el saka'nın ceza alanına havalandırdığı topa yükselen mustafa özkan, ayala'nın müdahalesiyle yere düşünce, hakem henning penaltı noktasını gösterdi. atışı kullanan filip, g.birliği'ni 1-0 öne geçirdi.
14. dakikada deniz'in soldan ortasında filip'in aşırdığı topa mustafa özkan, iyi vuramayınca takımını mutlak bir golden etti. 34. dakikada carboni soldan ortaladı, ayala kafayı vurdu. top, damir'in kucağına gitti. devre 1-0 üstünlüğümüzle son buldu.
rakibin gücünü iyi bilen ersun yanal, ikinci yarıda takımını daha temkinli oynattı. buna karşın valencia, gol bulmak hedefiyle daha riskli oynadı.
50. dakikada oliviera'nın yürekleri hoplatan şutu, autla sonuçlandı.
52. dakikada angulo'nun ortaladığı topu kalecimiz damir elinden kaçırdı. yetişen ümit, tehlikeyi uzaklaştırdı.
54. dakikada ümit'in sektirdiği topta sanchez bir anda damir'le karşı karşıya kaldı. araya giren erkan, tehlikeyi savuşturdu. 57. dakikada deniz sol çizgiye kadar inip, ceza yayı üzerine ortaladı. serkan gelişine vurdu, top auta çıktı. maç 1-0 bitti.
stat: 19 mayıs
hakemler: tom h.ovrebo (5), ole h.borgan (4), arild sunded (5) (norveç)
gol: dk.12 filip (pen)
sarı kartlar: dk.69 deniz, dk.90 youla, dk.90 carboni
g.birliği: damir (7), erkan (7), el saka (6), ümit (6), deniz (7), a.tandoğan (6), serkan (8) (dk.79 m'bayo 3), skoko (8), filip (8), youla (6) (dk.90 veysel ), m.özkan (6)
valencia galibiyetinin büyük bir başarı olduğunu belirten ersun yanal, ''asıl başarı çeyrek finale yükselmek. şu anda ilk etabı bitirdik. ancak türkiye'ye zafer yaşatmaya kararlıyız. futbolseverler şimdiden gençlerbirliği bayraklarını hazırlasın, onları sokağa dökeceğiz'' dedi.
ersun yanal, valencia önünde 1-0'lık galibiyetin kendilerini avantajlı konuma getirdiğini vurgulayarak şunları söyledi: ''rakibimize pozisyon vermedik. kontrollü bir oyun sergiledik. ispanya ligi'nde şampiyonluğa oynayan, uefa kupası'nda favori gösterilen rakimizi iyi analiz etmiştik. sahaya çok iyi bir taktik yansıttık. çok iyi defans yapan rakibimiz karşısında pozisyon zenginliği yaşadık. ancak birini gole çevirebildik. eğer yakaladığımız pozisyonlarda bir gol daha çıkartsaydık, ikinci maç için daha rahat olacaktık.''
hedef final
uefa kupası'nda yarı final veya final hedeflediklerini de sözlerine ekleyen ersun yanal, sözlerini şöyle sürdürdü: ''kendi sahamızda oynadığımız maçlarda ankaralı futbolseverler bizi yalnız bırakmıyor. stadı dolduruyorlar. şu anda bütün türkiye, bizden başarı bekliyor. hedefimiz ikinci maçta tur getirecek sonucu alarak türkiye'ye zafer yaşatmak. bunu yapacak gücümüz var. futbolseverler şimdiden gençlerbirliği bayraklarını hazırlasın, onları sokağa dökeceğiz.'' ersun yanal, karşılaşmayı izleyerek kendilerine destek veren tbmm başkanı bülent arınç, başbakan recep tayip erdoğan ve dışişleri bakanı abdullah gül'e de teşekkür ettiklerini söyledi.
kupa hazırlığı
valencia karşılaşmasının artık geride kaldığını hatırlatan ersun yanal, gelecek hafta türkiye kupası yarı final maçında oynayacakları fenerbahçe maçının hazırlıklarına başladıklarını söyledi. ligde bu yıl istedikleri sonuçları alamadıklarını da vurgulayan ersun yanal, ''hedefimiz türkiye kupası'nı almak. eğer gelecek yıl avrupa kupalarında mücadele etmek istiyorsak, türkiye kupası'nı mutlaka almamız gerekir. tek maç ve telafisi yok. bu nedenle bu maça çok iyi hazırlanacağız. fenerbahçe'yi eleyecek güçteyiz. takım olarak moralimiz çok üst seviyede.''dedi.
2003-04 sezonu uefa kupası 4. turu: valencia mehmet ali çetinkaya 10/04/2013 mehmetalicetinkaya.com
tarihinde 2. kez katıldığı uefa kupası'nda, ilk turda ingiltere’den blackburn rovers, ikinci turda portekiz’den sporting lisbon ve 3. turda italya'dan ac parma'yı eledikten sonra, son 16 takım arasında kalan gençlerbirliği'nin 4. turdaki rakibi, ispanya'nın o sezon en flaş takımı olan valencia olmuştu.
bir önceki sezon la liga'da 5. olarak uefa kupası'na katılan valencia, bu sezon rafael benitez'in önderliğinde bambaşka bir grafik çiziyordu. bir yandan la liga'da 6. şampiyonluğunu kovalarken, bir yandan da uefa kupası'nda yenilgisiz olarak yoluna devam ediyor ve her iki kupanın da en büyük favorisi olarak görünüyorlardı. benitez'in, mücadele ettiği 2 kupada da farklı kadrolarla sahaya çıkması ve her iki takımla da "aynı sistemi" sahaya yansıta bilmesi en büyük başarısıydı.
müzelerinde 1 tane kupa galipleri kupası ve 1 tane de süper kupa bulunan yarasalar, 2 kere de şampiyonlar ligi finali oynamış ama kaybetmişlerdi. bu sezon ise, özellikle deplasman galibiyetleriyle nam salan siyah-beyazlılar (evet turuncu değil!), sırasıyla aık stockholm ve maccabi haifa'yı gol yemeden eledikten sonra 3. turda beşiktaş ile eşleşmişler ve mestalla'da 3-2, inönü'de de 2-0 kazanarak tur atlayan taraf olmuşlardı.
ilk maç
15 gün önce istanbul'da beşiktaş'la karşılaşan valencia, bu sefer de gençlerbirliği için ankara'ya geliyordu. maçtan bir gün önceki akşam 19 mayıs'ın yakınlarından geçerken stadyumun ışıklarının yandığını görüp valencialıların antrenman yaptıklarını fark etmiştim.
alıştığımız üzere maç günü büyük bir kalabalık vardı. her ihtimale karşı 20:30'daki maç için 16:30’da yola koyulmuş ve 17 civarlarında tribünde bulunan savaş eniştem ile kuzenlerimin yanına mevzilenmiştim.
maçtan önce eniştem bana doğru dönüp, "mali, bugün beşiktaş'ın hıncını almalısınız!" diyor, ben de biraz da onu kırmamak için, "alacağız enişte!" derken, aklımdan "ama çok zor maç olacak!" diye geçiriyordum.
parma maçında ufacık tefecik kadın yan hakemi gördükten sonra bu sefer sahada hem uzun boylu hem de oldukça iti bir norveçli hakem vardı. uzunca süre onu izleyip geyikler döndürmüştük.
kayserispor, bursaspor ve eskişehirspor'un bazı taraftar gruplarının gönderdikleri pankartlar tribünlerdeki tellere asılıydı.
aynı gün madrid'de yaşanan ve 190 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısı yüzünden, takımlar sahaya üzerinde "compartimos el dolor de espana" (acını paylaşıyoruz ispanya) yazan bir pankartı beraberce taşıyarak çıkmışlardı. maçtan önce de hayatını kaybedenler için 1 dakika saygı duruşu yapılmıştı…
avrupa kupalarında yoluna devam eden tek türk takımı olan gençlerbirliği, sahadaki yerini aldığında tribünlerdeki coşku görülmeye değerdi. tek renk, turuncu forması ile sahada yer alan valencia'ya ise maç başlar başlamaz gıcık olmuştum. çünkü fosforlu forma nedeniyle nereye baksam onları görüyordum! sanki bizim takım yok olmuş onlar ise sırıtıyorlar gibiydi... bir formanın rakip taraftar üzerinde bu kadar etkili olduğunu ilk kez şahit oluyordum...
bu maçtan birkaç yıl sonra gençlerbirliği (bildiğim kadarıyla) tarihinde ilk kez kırmızı-siyah ve beyaz dışında bir renk kullanarak, tek renk, turuncu bir deplasman forması yaptırmıştı. dönemim kulüp müdürünün isteği ile yapılan ve valencia'nın formasından esinlenildiği şüphesiz olan forma, koleksiyoncuları için en ilginç parçalardan biri olsa da sadece 2 kere giyildi. o da, 18 ve 34. haftalarda...
maça kupadaki son 3 maçta olduğu gibi yine baskılı oynayarak başlamıştık. ama rakip neredeyse hiç boş alan bırakmıyor ve tüm kademeleriyle inanılmaz bir uyum içinde oynuyorlardı. hatta bir ara işi gücü bırakıp yanımdakilere, ataklara çıkarken ve defansa çekilirken takım olarak yaptıkları hamlelerini şaşkınlık ve hayranlıkla anlatmaya çalışıyordum.
12. dakikada bir hava topu mücadelesi sırasında ayala'nın mustafa özkan'ı itmesi ile hakem penaltı noktasını gösteriyor ve havalara fırlıyorduk. kalbim o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki, yerimde duramıyordum. tam o sırada, önümdeki sırada bulunan tanıl abi, arkasını döndü ve "mali ne olur gol olsun!" dedi. tanıl abinin heyecanını görünce kendi heyecanımı unutup, emin bir şekilde, "atacağız abi!" diye cevap verdim. filip gerildi... düdük çaldı... sahadakiler koşuşmaya, biz olduğumuz yerde tepinmeye başladık!
ilk 3 turda deplasmanda oynadığı maçlarda hiç gol yemeyen valencia'ya ilk golü atmıştık!
maçın geri kalan kısmında ara ara etkili olsak da turuncu yarasalar, oyunda ipleri ellerine alıp sağlı sollu atağa kalkıyorlardı. ama alkaralar'ın kora kor mücadelesi ve en tecrübeli oyuncumuz olan skoko'nun takımı rahatlatacak şekilde, topu ayağında tutup zaman kazandırması ile ilk yarı 1-0 bitti.
maç sırasında bol bol 4 tribün sırasıyla kırmızı-siyah-şampiyon-gençlerbirliği diye tezahürat yapıyorlardı!
devre arasında bulutlar üzerindeydik. ama bir yandan da benitez'in nasıl hamleler yapacağını düşünerek telaşlanıyorduk.
ikinci yarı benzer bir oyun vardı sahada. birkaç tane önemli pozisyon dışında sürekli valencia'yı durdurmaya çalışıyorduk. rakip takım sistemini hiç aksatmadan makina düzeninde oyununa devam ediyordu. ama skor değişmedi. bitiş düdüğü ile havalara fırladık. artık çeyrek finale biraz daha yaklaştığımızı düşünüyorduk. çünkü önceki turalara bakarak valencia’nın evinde daha kötü oynadığını biliyorduk!
maçtan sonra benitez'e, bir önceki turda karşılaştıkları beşiktaş ile gençlerbirliği arasındaki farkın ne olduğu sorulmuştu. o da, "beşiktaş'da çok iyi futbolcular var ama gençlerbirliği takım oyunu oynuyor" diye cevap vermişti.
maçtan birkaç gün sonra, pek huyum olmasa da, "ne diyecekler acaba" diye merak ederek, ntv'de yayınlanan 90 dakika programını açmıştım. sunucu, tartışmasız geçen haftanın en önemli futbol olayı olan maçı es geçip doğrudan istanbul takımlarının lig maçlarını anlatmaya başlamıştı. televizyon karşısında şok yaşıyordum. bir süre sonra, haşmet babaoğlu, geçen haftanın en önemli olayının gençlerbirliği'nin deplasmandaki flaş galibiyetleriyle tanınan ve kupanın en büyük favorisi olan valencia'yı ankara'da yenmesi olduğunu söyleyip. maçı yorumlamaya başlamıştı. ardından söz hıncal uluç'a geçti. uluç, maç günü moskova'da olduğunu ve hotele dönünce maçın tekrarını izlediğini söyledi ve bu galibiyetin başarı falan olmadığını, gençlerbirliği'nin valenica karşısında çok ezildiğini dakikalarca anlatarak sinirden televizyonu kapatmamı sağlıyordu!
bu olaydan 2 gün sonra türkiye kupası yarı finalinde deplasmanda fenerbahçe ile karşılaşıyorduk. nefis bir oyunun ardından sarı-lacivertlileri evlerinde 4-2 yenerek finale yükseliyorduk. ali tandoğan'ın tıpkı sporting lisbon deplasmanında olduğu gibi, bir kere daha güzel bir frikik golü attığı maçtan sonra fenerbahçe'nin ünlü oyuncusu pierre van hooijdonk, "gençlerbirliği bugün çok iyiydi. sadece bugün değil, blackburn, sporting lisbon ve parma'yı yenerken de çok iyiydiler. çok hızlı ve ofansif oynuyorlar. daha dikkatli olmalıydık. onları tebrik ediyorum" diyordu.
ikinci maç
15 gün sonraki rövanş maçı için gençlerbirliği başkanı ilhan cavcav'a, "madrid'deki terör saldırısı nedeniyle ispanya'daki maçın başka yere alınması için başvuruda bulunacak mısınız?" diye sorulduğunda, cavcav, "terörle mücadele etmek için birlik olmak gerek. biz aynısını yıllardır yaşıyoruz. ne olursa olsun orada olacağız" diye cevap veriyordu.
maç günü mestalla önünde düzgün bir şekilde "gençlerbirliği" demeyi başaran ispanyollara maç bilet veriliyordu. tanıl abi de o gün tribünlerdeki yerini alırken, ben, evde televizyon karşısında heyecandan tırnaklarımı yiyordum. yıllar sonra tanıl abi bu maçın biletini koleksiyonuma eklemem için hediye edecekti…
ilk dakikalarda beklenildiği gibi valencia daha etkili başlamıştı. ama kısa bir süre sonra kırmızı-siyahlılar dengeyi kurup pozisyonlara giriyorlardı. önce mustafa özkan'ın ardından da ali tandoğan'ın avuta giden vuruşları ile heyecanlanmıştım. sonrasında yeniden valencia’nın atakları izlemeye başladık. kora kor, dişe diş bir mücadele vardı sahada ve her geçen dakika bizim hanemize kar olarak yazılıyordu. ilk yarı 0-0 bitti.
ikinci yarıda valencia bu sefer daha fazla baskı kurmaya ve pozisyon bulmaya başladı. derken sonradan oyuna giren mista'nın şutu ile skor 1-0 olurken morallerimiz altüst olmuştu. golden sonra youla'nın kaçırdığı bir gol pozisyonu ile saç baş yolarken, 86'da mustafa özkan’ın kırmızı kart görmesi tüm gardımız düşürmüştü. normal süre 1-0 bittikten sonra tek amaç maçı penaltılara taşımaktı. ama uzatma dakikalarının ilk devresinde, yine sonradan oyuna dahil olan vicente'nin attığı "gümüş gol" ile valencia'ya yoluna devam ederken biz kupadan eleniyorduk...
maçtan sonra ersun yanal, "önümüzdeki yıllar için tecrübe kazandık" diyerek içimize su serpse de, sezon sonunda milli takımın başına gidiyor ve 2 yıldır istikrarlı bir şekilde korunan ve güçlenen takımın dağılma süreci de başlıyordu...
ispanya'nın gelmiş geçmiş en başarılı 3. takımı olan valencia, tahmin edildiği gibi sezon sonunda, hem la liga'da şampiyon oluyor, hem de gençlerbirliği maçından sonra hiçbir maçta yenilmeyerek uefa kupası'nı müzesine götürüyordu. yarasalar, bunlarla da yetinmeyip, 2003-04 sezonunda şampiyonlar ligi'ni kazanan porto'ya karşı 2-1'lik galibiyet alarak, süper kupa'yı tarihlerinde ikinci kez havaya kaldırma başarısını gösteriyorlardı.