daha önce italya'ya ırkçılık karşıtı dünya kupası'na götürdüğümüz el emeği göz nuru hasta siempre pankartı, ilk kez bu maçta adana 5 ocak stadı'na asıldı. yine italya'da astığımız nazım hikmet'li pankart, bu maçta tellerde yerini aldı. ancak bu pankartı astığımız iki gün de feci yağmur yağmıştı. bu maçta da itfaiye tribünleri sulayarak izleyenleri ıslattı. garip bir şekilde bu pankartın suyla bir yakınlığı var.
maça gitme kararını neredeyse haberi duyduğum gün vermiştim. sonrasında ise organizasyon işlerine girişmek ve birlikte gidecek arkadaşları ayarlamak kalmıştı. risp ve lucarelli zaten dünden hevesli katıldılar sürece. iki arkadaş daha çağrımıza olumlu cevap verince beş kişi gece adana'ya doğru yola çıktık.
sabah buluşma noktası olan atatürk parkı'na indiğimizde henüz hiç kimse gelmemişti. birazdan türkiye'nin çeşitli yerlerinden arkadaşlar düşmeye başladı parka. ilk coşku ile fotoğraflar çektirdik, atkılarımızı aldık, pankartımızı inceledik.
o sırada internet kafe bulmak için bir arkadaşla ortamdan ayrılmamız gerekti. internet kafe bulamayarak ads store'a kadar gittik. orada arkadaşa hadi otele gidip livorno'yu bulalım dediğimde coşku ile kabul edeceğini hiç tahmin etmemiştim. sonrasında otel, tesisler falan derken livorno'yu bir kafede baklavalarını yerken bulduk. o arada lucarelli ile fotoğraflarımızı çektirdik. atkılarımızı imzalatmaya çalıştık (kale yüzünden pek başarılı olamadık). sonra arkadaşların yanına döndüğümüzde epey bir bozuk attılar.
sıra stad civarına gitmeye gelmişti. büyük bir coşku vardı stad çevresinde. hala türkiye'nin her yerinden arkadaşlar geliyordu. coşkumuz artıyordu. biralar ve tezauratlar eşliğinde maç saatini bekledik ve içeri girdik.
içerde de büyük bir coşku vardı. özellikle maçın otuzuncu dakikasındaki meşale şov muhteşemdi. kimsenin maça falan baktığı da yoktu doğrusu.
maçın yetmişinci dakikasında polislerin ve özel güvenliğin bir grup ads'li ile birlikte müdahalesine kadar her şey muhteşemdi. o dakikalardaki müdahalede de elden geldiğince birarada durmaya ve özellikle "güler zere ölmesin" pankartına sahip çıkmaya çalıştık ama olmadı. sonrasında da ne yazık ki küfürler ve tükürükler eşliğinde staddan çıkmak ve bitiş düdüğünü dışardan dinlemek durumunda kaldık.
ne olursa olsun rüya gibi bir gündü. tatsız son bile şu an düşündüğümde işin tadını kaçıramıyor. bundan daha güzeli ancak livorno'da lazio maçına gitmek olur sanırım.
maç boyunca susmayan ‘şimşekler’in tepesinde salındı dört bayraktan -che, sscb, küba, filistin- oluşan o tek bayrak. ‘venceremos’ yazılı atletleriyle gümbür gümbür ‘çav bella’ söyleyen çocuklar ortalığı yıkarken, kaya’lı, cem’li, tayfun’lu demirspor, lucarelli ve arkadaşlarına pozisyon vermemeye çalışıyorlardı.
taraftarlarının ‘sosyalist yapılanmasıyla tanınan italyan takımı livorno, adana’da ‘demiryolunun haşin çocuklarıyla’ oynadı. stat 1 mayıs alanı gibiydi... her yana ‘hasta siempre’ diyen adalet ve özgürlük arayışının en cesur yüzü ‘che’nin pankartları gerilmiş. che bayrak olmuş sallanıyordu
duyduk ki söylenenler doğruymuş, livorno, adana’ya ‘demiryolunun haşin çocukları’yla oynamaya geliyormuş... “bu işler duyulur da durmak olur mu? varalım dedik. görelim dedik.” adanalılar için ‘normal’, benim için sıcak ötesi bir öğleden sonra indim şehre. taksiyle kent merkezine ilerlerken gözüme çarpan ilk şey ikişer üçer katlı evlerin neredeyse hepsinin cam ve balkonlarının parmaklıklarla hapishaneye dönüştürülmüş olmasıydı. “hocam nedir bu hal?” diye sorunca aldı sözü taksici... “hırsızlık abi. para yok, ne yapacak millet?” dedi, durdu ve devam etti: “eve giren hırsızı yakalasan bir türlü, yakalamasan bir türlü abi. adam üç gün sonra sokakta yine...” adaletle ilgili bu endişe, gün boyu konuştuğum hemen herkesin bir biçimde sıkıntısıydı.
sokakta gezen kızıl bayrak odtü mezunu bir öğretmen olan mail arkadaşım gencer çapar’la buluşmadan önce iki saat sürttüm adana sokaklarında. gördüm ki, yılmaz güney filmlerinden aşina olduğumuz o meşhur ‘adanalı çömelmesi’ geleneğini sürdüren hâlâ çok insan var; taksi duraklarında, kahve önlerinde, seyyar arabaların gölgeliklerinde. neredeyse girdiğim her sokakta, her caddede adana demirspor formalı gençler çıkıyordu önüme. üç genç fırladı bir ara sokaktan, birinin omzunda üzerinde ‘che’ siluetli kızıl bir bayrak. o ara ıslıkla ‘yağcılar zeybeği’ni çalıyordum ben, şimdi düşünüyorum da çalmam gereken ezginin günlüğü’nden “bakakalırım giden geminin ardından” olmalıymış... böylesi bir ülkede, böylesi bir atmosferde kızıl bayrak omuzda dolaşan üç gencin güvendikleri şey, sanırım ads formalarının -onlar öyle kısaltıyor adana demirspor’u- verdiği ‘dayanışma duygusu’ydu. gezerken sokakları, neredeyse her siyasal harekete doğru ‘derinlemesine koşular atan’ aytaç durak’ın bunca yıldır her seçimi nasıl kazandığını anladım. çok çalışılmış bu şehirde, güzel ve düzenli. gencer, “adana’ya gelmişken kebapsız olmaz” diyerek beni baraj kenarında bir mekâna götürdü. biz yumulmuşken kebaba, seyhan baraj gölü’nde yelkenliler cirit atıyor, sürat motorunun kuyruğuna takılmış biri kayakları ayaklarında hayatla yarışıyordu. bir sonraki uçakla gelen adana karataşlı arkadaşım kerem gök de katıldı bize. kökten demirsporlu kerem biletleri yeğeni turgay’a aldırdığı için rahat rahat oturduk maça 45 dakika kalaya kadar göl kenarında. oturmaz olaydık!
mahşeri bir kuyruk 5 ocak stadı’nın ‘maraton tribünü’ kuyruğunu görünce daha da iyi anladım nereye geldiğimi. maça 30 dakika kalmış, kuyruğun sonundayız ve kapıyla aramızda yaklaşık 2 bin kişi var. kerem ve ben öne fırladık. sağ olsunlar, taraftar âleminde sevenlerimiz vardır, ‘kaynak’ yaparak öne geçmemize izin verdiler. fakat, ben karadenizliyim, şu an adana’dayım, hava sıcak, insanlar öfkeli, hayati tehlike söz konusu anlayacağınız. bu durumda insan ‘tanınırlığına güvenmemeli.’ ben usulca kıyıda beklerken, “abi, o kadar yol gelmişsin sen öne geç” diyenler de vardı ya, manzarayı anlatmalıyım. sadece iki turnike var ve üstü dahil her yanı demir parmaklıkla kaplı. onlarca insanla bir koridora girip o yolculuğu göze alamadım. zaten adana’ya gelirken ‘uçak korkum’ nedeniyle kendi kendimi yemişim gerginlikten, bir de bunu kaldıramazdım. ben bir çıkış yolu ararken içeriden ses patladı; “geliyor geliyor! âlemin allah’ı geliyor!!!” baktım giremeyeceğim, arkaya, basın tribününe seğirttim. fanatik’in büyük ustası yaşar saygı’nın yönlendirmesiyle daldım içeri ki...
stat değil 1 mayıs alanı stat değil, 1 mayıs alanı sanki. her yana ‘hasta siempre’ diyen adalet ve özgürlük arayışının en cesur yüzü ‘che’nin pankartları gerilmiş. che bayrak olmuş sallanıyordu. ‘raydan çıktık’ artık diyordu kale arkasına kümelenmiş muhteşem taraftarları ‘şimşekler’in öncülüğünde ‘demiryolu çocukları...’ “haykır acını” diyordu pankartlarından biri hepimize. bütün maç boyunca susmayan ‘şimşekler’in tepesinde salındı dört bayraktan -che, sscb, küba, filistin- oluşan o tek bayrak. ‘venceremos’ yazılı atletleriyle gümbür gümbür ‘çav bella’ söyleyen çocuklar ortalığı yıkarken, kaya’lı, cem’li, tayfun’lu demirspor, lucarelli ve arkadaşlarına pozisyon vermemeye çalışıyorlardı. olmadı ya, çok merak ettim lucarelli gol atsa ne yapacaktı diye?
sula bizi itfaiye... meşaleleri çaktılar dakika 30’da. sonra, bağış erten’in deyimiyle bu ‘sürreel maç’ devrenin sonuna doğru iyiden iyiye gerçeküstünün de ötesine geçti. “sula bizi itfaiye” başladı, ardından “yangın var yangın, ben yanıyorum..” itfaiye sulama işi için kolları sıvayınca da eğlence zirve noktasına ulaştı. ikinci yarı burada duramazdım, ‘hatırlı birileri’ne rica ederek kıyıdan kıyıdan maraton tribününe ulaştım. gerçi ben gittiğimde adana sıcağı taraftarın pilini bitirmişti ya, karşıda, kale arkasında ‘şimşekler’ maç bitene kadar zıp zıp zıpladı. yarısı mavi-lacivert diğer yarısı turuncu boyalı (adanaspor) statta maçın başından bu yana turuncu kale arkası tribününde açık duran türkçe ve italyanca yazılmış ‘güler zere yaşasın’ pankartına 70. dakikalara doğru polis müdahale edince ‘gerçeküstü’nden gerçek türkiye’ye de döndük. maç mı? çoğunu göremedim ama çok heyecanlıydı kanımca ve futbolun en güzel sonucu olan beraberlikle bitti. eğrisiyle doğrusuyla ‘adalet arayan demiryolu çocukları’nın arasında geçti bütün günüm. ve gece yarısı ‘toros paça salonu’nun sirkeli sarımsaklı şahane ‘kalın tuzlama’sına ‘venceremos’ diye daldırdığım kaşıkla sona erdi.
sunday, september 6, 2009 özgür korkmaz adana - hürriyet daily news
turkish third-division team adana demirspor hosts ıtalian serie a club livorno for a friendly game as a sign of solidarity between the two workers' clubs. the game becomes an outlet for opposition to today's modern football, but it is done in the turkish way, as the mayor from an ultra-nationalist party is as welcomed as an openly communist football star
football has long been considered the “opiate of the masses” by the majority of leftists in turkey, in a reference to karl marx’s famous quote about religion. but many have changed their minds after a friendly game in the southern city of adana.
adana demirspor, a team in turkey’s third division, hosted ıtalian serie a club a.s. livorno calcio on friday night. a lower-division team playing at home against an ıtalian club was a story in itself, but what happened from there was beyond the imagination of even the most optimistic true football enthusiasts in this country.
spectators entering adana’s 5 ocak stadium were welcomed by “bella ciao” on the loudspeakers, a song sung by the leftist anti-fascist resistance movement in ıtaly. a huge banner hanging on the fences surrounding the pitch read “hasta siempre,” or “always,” around an image of legendary cuban revolutionary ernesto “che” guevara. another banner bore a picture of turkish poet and communist nazım hikmet along with his famous verse, “to live! like a tree, alone and free; like a forest in brotherhood.” people waved red flags, some with the photo of deniz gezmiş, a prominent marxist-leninist activist and one of the founders of the turkish revolutionary movement of the late 1960s. gezmiş was hanged in 1972.
for a match in turkey, the atmosphere was absurd. but it was no coincidence. the teams on the pitch were livorno calcio, world-renown for its supporters’ firm communist stance, and adana demirspor, founded by railway workers in the city and the closest thing turkish football has to a workers’ team.
no other european team playing in its country’s top league would have accepted a friendly game invitation from a turkish third-division club. but this game was not an ordinary one. as sports columnist cem dizdar put it: “adana calls livorno and says, ‘we are a workers’ team, let’s play,’ and the ıtalians say, ‘ok, you prepare the pitch, we will be right there.’ this shows that just like ‘another world,’ ‘another football’ is possible. such acts of solidarity can no longer be seen in today’s modern football.”
that sentiment was reflected in one of the huge banners in the stands, which read, in ıtalian, “no al calcio moderno,” or “no to modern football.” the people at the match objected to today’s corrupt, commercialized game and wanted their voices to be heard. thousands in the stands, whether supporters of gençlerbirliği, galatasaray, fenerbahçe, beşiktaş, kocaelispor, liverpool or livorno, led by the demirspor supporter group “şimşekler,” stated: “we don’t like what you are doing to the beautiful game. we will not be your customers. we own the game.”
socialism ala turca
but, of course, the venue was turkey, so the event had to be ala turca. that is why adana mayor aytaç durak, who won the last four local elections with different right-wing parties, the latest being the nationalist movement party, or mhp, was the second most popular man in the stadium, after livorno’s communist star, cristiano lucarelli. durak ran to the stands with a livorno scarf on his shoulders right after lucarelli greeted the fans with his raised left fist. he was warmly welcomed.
the man who made the event possible was another mhp member, adana demirspor chairman bekir çınar, who is also a member of the municipal assembly. but he did not sound like a rightist when he talked. “adana demirspor fans oppose, raise your voice,” he said. "they have always been like this and always will be. this identity will not change, regardless of who becomes the chairman.”
adana demirspor first made the national press when the team was denied permission to carry a banner that read, “we are all hrant,” after turkish-armenian journalist hrant dink was murdered in january 2007. “ıt was an act against injustice,” said çınar. “ıf we want, we can even be the pioneers of the government’s kurdish move.”
though this ideology allowed hammer-and-sickle flags to be waved in the stadium, not everything was tolerated. security and police officers stepped in against a group carrying a banner that read “freedom for güler zere,” in reference to a 37-year-old who suffers from terminal mouth cancer and is serving a 14-year stint in jail for being a member of an illegal organization.
of course, not everybody in the stadium friday night was a socialist, but the socialist symbols and characters were a way of making a statement. and what a statement they made...
the result? the scoreboard showed a goalless draw, but it was a certain victory for turkey’s real football enthusiasts.
adana demirspor-livorno buluşması, taraftarların aklından ve gönlünden çıkmıştı. mavi-lacivertliler’e ne mutlu ki, bunun böyle olduğunu gönül rahatlığıyla teslim eden bir kulüp başkanları var. dahası, “biz burada gelip geçiciyiz. kulübün sahibi taraftarlar. onların istediklerini yapabilmek için bu koltuktayız” diyen bir kulüp başkanı, bekir çınar.
che bayrağı kumaşa döndü ama ben o güzel livorno gecesinden tatsız bir tanıklık da aktaracağım. tadınızı kaçırmak için değil, ‘bu işleri’ fazla abartmamayı kendimize hatırlatmak için. 15 sene sonra hevese gelip tribüne giden bir adanalı arkadaşımdan: “maratondayız, köşede ‘güler zere’ye özgürlük’ pankartı var. gözüm hep orada, ‘bir maraz çıkmasa iyi’ diyorum. ama her şey güzel. ikinci yarıya kadar. güvenlik müdahale etti, çocuklar direnince geri çekildiler. sonra baktık polis giriyor, kapıları kapadılar, oradaki grup yalnız kaldı. polis saldırdı. kendi kendime ‘şimşekler, hadi bir şey deyin, bir şey yapın’ diyorum. biz bir grup arkadaş ‘polis dışarı’ diye bağırıyoruz. o hiç susmayan şimşekler, sustu kaldı, ellerinde che vb. bayraklarla... ben anlamadım, arkadaşlar tercüme etti, ‘köşe dışarı’ diye bağırmışlar, polisin müdahale ettiği yeri kastediyorlar... bütün sevincimizi yitirerek, kendi aldanmışlığımıza da küfrederek staddan çıktık... yazılanları okudum, evet sıra dışı bir maç, ama bu yönünü de görmek lazım. o che bayrakları/tişörtleri basit bir kumaşa dönüştü gözümde...”
üzücü bir bilgi ama bu maçın oynandığında adana demirspor başkanlığı yapan ve bu maçın mimarlarından olan bekir çınar 16.08.2010 tarihinde gazetelere yansıyan bilgilere göre intihat etti... borçları nedeniyle intihar ettiği yazılan çınar'ın 41 yaşında olması ise ayrıca bir üzüntü konusu...
maçtan sonra yaklaşık 21 saatlik bir yolculukla sinop'a gitmiştim. bir araştırma görevliliği sınavı için. sınavı o gün orada olmayan bir öğrencinin kazandığının açıklanması bir kenara sanırım o yorgunluk ve çık(a)mayan sesle mülakatı geçmem pek zordu.
hayat gerçekten acımasız... bu maça,, önerisiyle gittiğimiz ve canımdan çok sevdiğim insanlardan biri olan, hugo sanchez nickini kullanan, ural nadir abi ( http://www.mehmetalicetin...2/ruhuna-degsin-ural-abi/) bundan 1,5 yıl önce 42 yaşındayken hayata gözlerini yumdu.
bugün dailymotion'daki macanilarinin video kanalını dolaşırken karşılaştığım livorno maç görüntüleri beni buralara kadar getirdi...
ural'ın maç öncesi maç son yazdıklarını okumak ise iyice hüzünlenmemi sağladı... ışıklar içinde uyu ural abi...