1982 fransa-almanya - unutulmaz yarı final ali murat hamarat 4/7/2014 line.do
çeyrek finalin perdesi fransa-almanya maçıyla başlayacak. zaman makinesine atlayıp iki devin 1982'deki unutulmaz randevusuna dönmeye ne dersiniz...
santraya doğru: endülüs'te raks
1982 dünya kupası'nın unutulmaz yarı final maçı endülüs'ün başkentindeydi. almanya ile fransa güzel bir akşamda sevilla'nın ramón sánchez pizjuán stadyumu'nda çıkıyordu. bu onların tarihteki ikinci resmî randevusuydu.
fransa'nın teselli ikramiyesi
fransa ile almanya arasındaki ilk maç 1931'de paris'te oynanmış, ev sahibi gülmüştü. o günün tek golünü ise reinhold münzenberg kendi kalesine atmıştı. iki futbol devinin ilk resmî randevusu 1958 dünya kupası'ndaydı. üçüncülük için sahaya çıkanlar, tribündekilere dokuz gol izletmişti. dört defa fileleri sarsan just fontaine'in yıldızlaştığı mücadelede gülen, 6-3'lük skorla horozlar olmuştu.
panzerler geçidi
almanya tarihi maça şu 11'le başlıyordu: paul breitner, uli stielike, harald schumacher, hans-peter briegel, karl heinz forster, bernd forster; manfred kaltz, pierre littbarksi, klaus fischer, wolfgang dremmler, felix magath
teknik kadife ayaklar
fransa'nın ilk 11'i şöyleydi: marius trésor, jean-luc ettori, gerard janvion, manuel amoros, maxime bossis, jean tigana, dominique rocheteau, bernard genghini, alain giresse, michel platini, didier six.
dakika 15: direklerin gücü adına!
15 dakika geçmişti ki panzerler bir serbest atış kullanıyordu. penaltıların müseccel markası breitner dürtüyor, littbarski abanıyordu. ettori'yi aşan top direkte patlamıştı.
dakika 17: ve perde açılıyor!
sakatlığı bulunan karl-heinz rummenigge'nin yokluğunda almanya'nın hücum aksiyonları merak ediliyordu. dakikalar 17'yi gösterirken panzerler ilk kurşunu atıyordu! breitner'in geliştirdiği akında fischer'in ayaklarına yatan ettori topu uzaklaştırıyor, meşin yuvarlağı önünde bulan littbarski fileleri buluyordu.
dakika 27: eşitlik zamanı
förster'in rocheteau'yu ceza sahasında indirdiği pozisyona karşılaşmanın hollandalı hakemi charles corvet tereddütsüz bir şekilde beyaz noktayı gösteriyor, penaltıyı kullanan platini, 27'de eşitliği getiriyordu.
dakika 57: utanç anı
dakikalar 57'yi gösteriyordu. dremmler'in ayağından topu tereyağından kıl çeker gibi alan bossis, tigana'yı, tigana da platini'yi buluyordu. maestro, battiston'un deparını gördüğünde futbol tarihinin unutulmaz anlarından biri yaşanıyordu. kalesini hışımla terk eden schumacher, uçarak battiston'a giriyor, meşin yuvarlak da az farkla auta çıkıyordu. fransız futbolcu hastanelik oluyor, maçın hakemi ise pozisyona faul bile vermiyordu.
dakika 57: üç dakika ara!
battiston yerde hareketsiz duruyordu. tüm fransız oyuncular hakemin etrafını sarmışsa da hollandalı kartını çıkarmamıştı. talihsiz oyuncu sedyeyle çıkarılırken, elini tutan platini'den başkası değildi. battiston'un iki dişi kırılmış, üç de kaburgası tuzla buz olmuştu.
schumacher ise olaydan yıllar yıllar sonra ancak özür dileyecekti.
dakika 90: direkle dans
dakikalar 90'ı gösteriyordu. maç uzatmalara kalacak derken sahne alan amoros yaklaşık 30 metreden kaleye son bir kez şansını deniyordu. schumacher'i geçen top direkte patlıyor, maçın normal süresi 1-1 eşitlikle bitiyordu.
dakika 92: süpriz zamanı!
92. dakikada platini faullü durdurulunca fransa tehlikeli bir yerden serbest atış kullanacaktı. topun başına geçen 1.63'lük bastıbacak giresse ortalıyor, boş kalan tresor voleyi patlatıyordu. beklenmedik taş panzerlerin savunmasını yarmıştı!
dakika 98: küçük dev adam sahnede!
dakikalar 98'i gösteriyordu. kendi sahasından faul kazanan fransa, topu hızlı oyuna sokmasının karşılığını alıyordu. platini, sonradan ülkemizde dündar siz adıyla da anılacak didier six'i buluyor, onun al da at diye topu uzattığı giresse, alman savunmasının gaflet anını iyi değerlendiriyordu.
fark ikiye çıkmış, uzatmaların bitmesine 22 dakika kalmıştı.
dakika 102: rummenigge'nin klası!
sonradan ülkemize gelip futbolumuzun yazgısını değiştiren jupp derwall'in uzatmalarda oyuna sürdüğü rummenigge klasını konuşturduğunda daha uzatmaların ilk devresi bitmemişti.
littbarski'nin ortasını akrobatik bir hareketle tamamlayan efsane golcü 102'de fileleri bulmuştu. fark artık birdi!
dakika 108: bir röveşata eksik kalmıştı!
108. dakikaydı... sol kanattan akını sürükleyen littbarski'nin ortasını hava toplarının hâkimi hrubesch indirmiş, fischer röveşatayı patlatmıştı. tarihe geçen bu yarı finalde bir röveşata eksikti; o da böylece tamamlanmıştı. kalan 12 dakikada başka gol olmamıştı.
seri penaltılar: tarihte ilk!
120 dakika sonunda eşitlik bozulmayınca, finalist beyaz noktada belli olacaktı. seri penaltı atışları 1978 dünya kupası'nda getirildiyse de arjantin'de bu heyecan yaşanmamıştı. zaten o zamanki statü gereği gruplarında ilk iki sırayı alanlar, iki grupta lig usulü kozlarını paylaşmış; liderler kupa için, ikinciler de üçüncülük için buluşmuştu. o iki karşılaşmada da penaltılara gerek kalmamıştı.
seri penaltılar: panzerlerin zaferi!
ilk olarak beyaz noktaya gelen giresse topu filelerle buluşturduğunda, tarihin ilk seri penaltı golüne imza atıyordu. kaltz skoru eşitliyor, amoros yine horozları öne geçiriyordu. penaltının müseccel markası breitner yine fileleri buluyor, rocheteau hata yapmıyordu. stielike tarihin en kötü atışlarından birine imza atıp topu ettori'ye nişanladığında avantaj fransa'ya geçiyordu. dünya kupası'nda seri penaltı atışlarında tek kaçıran alman hâlâ o, bilesiniz.
didier six atsa, belki de hiçbir zaman dündar siz olamayacaktı ya neyse. littbarski skora yine denge getirmiş, platini maçın normal süresinden sonra bir de seri penaltı atışlarında aynı kaleyi bulmuştu. rummennigge'nin plasesi deseniz pek zarifti... bossis'e dur diyen schumacher, takımına avantajı getirmişti. hrubesch ağları bulduğunda tarihin ilk seri penaltı atışlarının galibi ortaya çıkmış oldu.
raphael honigstein'ın "dördüncü yıldız: alman futbolunun kendini yeniden keşfi ve dünyayı fethi" adlı kitabından
(...)
bütün bunlar yetmezmiş gibi kaleci harald “toni” schumacher fransa’yla oynanan, yarı final maçında patrick battiston’ı amiyane tabirle “biçmiş”, battiston iki dişinden olmuş ve omurgası zedelenmişti. hakemin cezalandırmaya gerek bile görmediği schumacher, battistorfa ilk müdahale yapılırken sahadaki umursamaz ve hatta mutlu tavırlarıyla tepki toplamıştı. bununla da yetinmeyen schumacher almanya’nın penaltı atışlarıyla kazandığı maçtan sonra eğer isterse battiston’m dişçi masraflarını karşılayabileceğini söylemişti.
battiston olayı almanya ve fransa arasında bir siyasi krizin de doğmasına sebebiyet vermişti, fransa’da yapılan bir ankette schumacher “en nefret edilen alman” unvanını hitler’in elinden almış ve şansölye helmut kohl ve cumhur başkanı françois mitterand iki ülke arasında 1984 nisanında strasbourg’da oynanacak dostluk maçı öncesinde tüm taraftarları sükûnete davet eden ortak bir bildiri yayınlamışlardı.
1982’deki milli takımın bu küstah tavırları aslında savaş sonrası alman futbolu için bir dönüm noktası oluşturuyorlardı. federal almanya yıllardan beri liberal ve ilerlemeci bir ülke imajı inşa etmeye çalışıyordu. bu aslında savaş sonrası başlamış olan nazilerden arınma politikasının bir parçasıydı. bu politikanın futbola, yansıması ise sahada zafer de kazanılsa (1954 ve 1974 dünya kupaları), yenilgiye de uğransa, (1966 dünya kupası) takımın belli başlı ahlak kuralarının dışına asla çıkmamasıydı. işpanya’daki dünya kupası ise eski, “çirkin” almanya’nın geri dönüşüne şahne olmuştu; kendi çıkarları uğruna tahayyül edilemeyecek kötülük ve ahlaksızlıklara imza atabilecek bir jenerasyonun geri dönüşüydü bu. federal almanya'nın önde gelen halkla ilişkiler uzmanlarından dietrich schulze van loon, batı alman oyuncuların kupadaki davranış ve demeçlerinin “almanya’nın ikinci dünya savaşı’ndan" sonra yaşadığı en büyük halkla ilişkiler faciasına” sebebiyet verdiğini söylüyordu.
yapmacık bir sosyalistten vahşi bir kapitaliste dönüşümünü tamamlamış olan paul breitner (alman oyuncu turnuva öncesinde meşhur sakallarını bir reklam kampanyası için 150,000 alman markı karşılığında kesmişti) önderliğindeki takımın o kadar kötü bir imajı vardı ki, sonraki yıllarda onların giydiği siyah-beyaz formayı giyen milli takımlara futbol kamuoyunda müthiş bir antipati duyulacaktı.
ispanya 82’de ortaya çıkan klişeleri yıkmak hiç de kolay olmadı. alman milli takımları uzun yıllar boyunca disiplinsiz, kendi aralarında kavga etmeden duramayan, acımasız askerlere benzetildiler. cesar luiş menotti’nin futbolu sağ (negatif tutucu ve otoriter) ve sol (pozitif, yaratıcı ve demokratik) olarak ikiye ayırdığı ve futbolun karmaşıklığını görmezden gelen teorisine birebir uyan tek ampirik örnekti ’82 milli takımı.
bu takım, aynı yıl şansölye olan tutucu hıristiyan demokrat helmut kohl’un siyasi fikirlerinin futbol sahasında vücuda gelmiş biçimiydi adeta.
klinsmann ve löw kendilerinden önceki teknik direktörlerin ne kadar günahkâr olduklarının farkındaydılar. zaten bu ikilinin 2004’ten sonra milli takımın imajını değiştirme çabaları da bu farkındalığın bir sonucuydu. amaç tertemiz bir imajla yeniden doğacak alman milli takımına taraftar ve kamuoyu desteği sağlamaktı ve doğrusunu söylemek gerekirse klinsmann ve löw bu amaç uğruna bazen fazla ileri de gidebiliyorlardı.