1966 dünya kupasından sonra londradaki sporsever bir hırsız 1970 dünya rugby şampiyonuna verilecek kupayı da çalmıştır. hâlen avusturalya’nın elinde bulunan kupa, londra’nın en büyük otellerinin birinde teşhir edilirken meçhûl kişiler tarafından çalınmıştır.
yardımcı hakemler: tofik bakhramov (urs), karol galba (tch)
england: gordon banks (gk), george cohen, ray wilson, nobby stiles, jack charlton, bobby moore (c), alan ball, bobby charlton, geoff hurst, martin peters, roger hunt
yedekler: jimmy greaves, john connelly, ron springett, peter bonetti, jimmy armfield, gerry byrne, ron flowers, norman hunter, terry paine, ian callaghan, george eastham
teknik direktör: alf ramsey (eng)
germany fr: hans tilkowski (gk), horst-dieter hoettges, karl-heinz schnellinger, franz beckenbauer, willi schulz, wolfgang weber, helmut haller, uwe seeler (c), sigi held, lothar emmerich, wolfgang overath
yedekler: albert bruells, heinz hornig, friedel lutz, bernd patzke, max lorenz, wolfgang paul, klaus-dieter sieloff, werner kraemer, juergen grabowski, guenter bernard, sepp maier
* arsenal kukübü başkanı hill wood beşiktaş meneceri yalçın'ı dünya kupası finalini wembley'de şeref tribününden seyretmek üzere ingiltere'ye dâvet etmiştir. yalçın, ingiltere'de kaldığı süre zarfında başkan wood'un misafiri olacaktır. diğer taraftan arsenal takımı dün sabah uçakla londra'ya dönmüştür.
turgay şeren bbc'de konuştu: «türkiyede hâlâ futbol değil, top oynandığına kesin olarak inandım»
oğuz şeren bildiriyor
londra
dün gece b.b.c.’nin türkçe yayını için bir konuşma yapan türk milli takımı ve galatasaray'ın emektar kalecisi turgay şeren, 1966 dünya kupası finallerini bu defa da 1954 yılında olduğu gibi iki avrupa'lı takımın oynayacağını tahmin ediyor. «wembley'de final maçını ingiltere, macaristan veya portekiz oynayacak» diyen turgay, futbolda yavaş yavaş maharetin yerini enerji ve sür’atin almakta olduğunu söylemiştir. kendisinden burada gördüğü takımlara ve maçlara dayanarak dünya futbolu ile türk futbolu arasında bir mukayese yapması istenen turgay böyle bir kıyaslamanın imkânsız olduğunu söylemiş ve «türk futbola bir yürümeye başladıktan sonra bugün tekrar emekleme devresine dönmüştür. emekliyen bir takımla koşan takımları mukayese etmek mümkün değildir» demiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir: «1966 dünya kupası finallerinde oynanan futbolu gördükten sonra türkiye'de hâlâ futbol değil, top oynadığımıza kesin olarak kanaat getirdim. bence bizde iyi futbolcular var. iyi imkânlarla avrupa seviyesine kısa zamanda ulaşabilecek gençler var. fakat memleketin her yerinde çim saha temin edilmedikçe bu kıymetlerin ortaya çıkmasına imkân yok. tabii bu arada takımlarımızdaki ve oyuncularımızdaki futbol zihniyetinin de değişmesi lâzım. ayağındaki topu arkadaşına verdikten sonra vazifesini bitirmiş gibi ellerini kalçasına koyan, pasları ayağına bekliyen, lütfediyormuş gibi koşan, oyunculara yer yok artık hiç bir sahada. ingiltere şu günlerde rakip kaleyi bombardıman eden beklere, kale çizgisi üzerinde gol kurtaran santraforlara ve kısaca 90 dakika koşan futbolculara sahne oluyor. fakat bu takımlar ve bu oyuncuların dahi bizim sahalarımızda en az bizler kadar âciz kalacaklarını düşündükçe, çamurla boğuşarak futbol oynuyorum diye kendisini ve seyirciyi aldatan bizlere ve futbolcu olacağım diye kendini bu çamur deryasına atan bu genç kıymetlere acımamak elden gelmiyor.»
üç takım; brezilya, italya ve uruguay, şampiyonluklarını üçlemek, dolayısiyle altın heykelciği ebediyen kendi memleketlerine meletmek için «futbolün vatanı» na gelmişti. bu takımlardan biri şampiyon olsaydı, f.i.f.a. nın mütevezi başkanı jules rimet’nin ismini taşıyan kupaya «winston churchill» adı verilecekti. fakat üç çifte şampiyonun ümitleri bir sabun köpüğü gibi sönüverdi. buna göre, dünya kupası en az daha 4 yıl «jules rimet» adını taşıyacaktır.
nihayet bugün 15 de türkiye saatiyle 16 da büyük final oynanacak ve 1966 dünya futbol kupasının sahibi belli olacak. aylardan beri devam eden futbol dedikodusu belki bu final ile bitmeyecek ve arjantin’in elenmesinin yankıları devam edecek, ama wembley, wembley olduğundan beri belki de böylesine heyecanlı bir gün yaşamıyacak.
ne olabilir?
ingiliz milli takımı portekiz maçına kadar tam mânasiyle kendini gösterememiş ve yalnız portekiz’i elerken göz doldurmuştu. oynadığı oyun 4-3-3 idi ve defansı çok kuvvetliydi. yaptığı 5 maçta yalnız bir defa mağlûp olmuştu defans. o da eusebio'nun attığı şahane bir penaltı ile..
ve ingilizler wembleyde bugüne kadar yaptıkları 34 maçta 24 galibiyet almışlar, 7 defa berabere kalmışlar ve yalnız macaristana isveç’e ve avusturya ya boyun eğmişlerdi. bu da gösteriyordu ki wembley bizim dolmabahçe stadı gibi uğurlu bir staddı ingilizler için.. bunun için de ingilizlerin büyük finale 24 saat kala güvendikleri tek şey wembleydi. üstelik seyirci avantajı da onlardaydı. stadı dolduracak 25 bin alman seyircisine pek aldırış etmiyorlardı. nasıl olsa gürültüleri ile onları altedebilirlerdi.
almanlar ise temkinli konuşmayı âdet edinmişlerdi adetâ. antrenör schön, «eğer bu kupayı alırsak bizim için bundan daha büyük bir zafer olamaz» diyor ve ingiltere'den çekindiğini itiraf ediyordu. ben de bütün ingilizler gibi almanların maçı kazanacaklarına pek ihtimal veremiyorum.
maçı isviçre federasyonuna mensup dienst idare edecek, yan hakemlikleri ise çek dalba ve rus tevfik bakhramov yapacaklar.
ingiltere ile almanyanın bilançosu
iki memleketin milli futbol takımları arasında bugüne kadar 11 karşılaşma yapılmıştır. bunlardan 8 ini ingiltere kazanmış, 2 si beraberlikle neticelenmiş, 1 ini de almanya kazanmıştır. bu maçlarda ingiltere 42, alman ya ise 15 gol atmışlardır.
almanya: (schnellinger, haller ve seeler'siz) bu seneki tek yenilgisini londra’da ingiltere'ye 1-0 yenilerek almıştır.
wembley’deki bugünkü finâl maçını televizyondan bütün dünya tâkip edebilecek. verilen bilgiye göre, bu karşılaşmayı 400 milyon kişi seyredecek. churchil'in cenaze merasimini ise ancak 350 milyon kişi seyredebilmişti.
organizatörler 7 milyon lira hasılât bekliyorlar. şayet bu rakam elde edilirse dünya rekoru olacak. organizasyon komitesinin elde ettiği umumi gelir 90 milyon lira. maçın biletleri 1000 liraya kadar müşteri buluyor. bugüne kadar ingiltere’nin muhtelif şehirlerinde oynanan 31 maçı tam 1 milyon 365 bin 043 kişi seyretti.
finâlde ingiltere kraliçesinden başka almanya spor bakanı da şeref tribününde yer alacak.
trt kurumu temsilcilerinin organizasyon komitesiyle final maçını naklen vermek için yaptığı temaslar müspet netice vermiştir. şâyet bir aksilik çıkmazsa ingiltere - batı almanya finâl karşılaşması saat 16'dan itibaren turkiye radyolarından naklen yayınlanacaktır.
portekiz - rusya maçını iki finalist ingilizler ve almanlarla aynı sırada seyrettim. bobby charlton yanımda oturuyor ve biraz ötede de alf ramsey bulunuyordu. buna rağmen maç boyunca ingilizleria en gözde futbolcusu bobby charlton 4 sigara içti, hem de ramsey'in gözü önünde. dayanamadım sordum «- nasıl oluyor da menecerin gözü önünde bol bol sigara içiyorsun» diye. gülerek cevap verdi. «- benim menecere, mencerin bana itimadı olduktan sonra... ben ne zamanki sahada nefessiz kalırım o zaman bana sual sorabilirsiniz. hem de istediğiniz şeklide.»
daha sonra o bana bir sual sordu «- türkiyeden kaç gazeteci geldiniz buraya?» «- 10 gazeteci» diyince şaşırdı. ayırdı. «- türkiyede dünya kupasına bu kadar önem veriyor mu?» «tabii» diye cevap verdim». hem size bir şey söyliyeyim mi türkiyede her fufbolsever sizi çok iyi tanır.» âdeta sevindi charlten.. daha sonra bir sigara yaktı ve benim başka bir sualime cevap verdi «- kupada en beğendiğiniz futbolcu kimdir?» «- uwe seeler. zira alman milli takımını tek başına finalist yapan futbolcu.»
biraz ötede en iyi haf ve orta saha oyuncusu beckenbauer vardı. ve yanında da uwe seeler oturuyordu. beckenbauer 20 yaşında tipik bir alman. uwe seeler’e bir ara sokuldum ve dedim ki «- bobby charlton en beğendiği futbolcu olarak sizi gösteriyor. siz kimi beğeniyorsunuz?» o da tereddütsüz cevap verdi. «ben de bobby charlton'u takdir ediyorum. mükemmel bir futbolcu.
clay'in beğendiği futbolcu
ingiliz milli takımı oyuncuları maça gelirken bir ara clay’ın çalışma salonuna da uğradılar. maksatları vakit geçirmekti. clay onları güler yüzle karşıladı. ve şunları söyledi: «- inanır mısınız rakibim london'u bobby charlton'dan daha az tanıyorum.» tabii bütün ingiliz futbolcularının göğüsleri kabardı bu lâftan. ne de alsa gurur duymak doğuştan hastalık...
dip not: muhammed ali "clay" 6 ağustosta ingiliz ağır sıklet boksörü brian london ile karşılaşacağı için o günlerde londra'da antrenman yapıyor.
şu sıralarda büyük britanya, hayır, bütün dünya altın heykelciliğin hakiki sahiplerini alkışlıyor. çünkü, brezilya'nın mirasına konan «büyük ingiltere» dünya şampiyonu artık. evet, ramsey'in muzaffer çocukları, «şâhâne futbol festivali» nin yenilmeyen tek takımı olarak en yüksekte, futbolun zirvesinde bulunuyor. ingiltere’ye spor tarihinin «altın zafer» ini kazandıran bu müthiş ekip ile, kraliçesinden çöpçüsüne kadar gurur duyuyor ve iftihar ediyor «futbolün vatanı». biz de, şâhâne maçlara, büyük yıldızların çetin boğuşmasına şâhit olduğumuz için, kendimizi mutlu addediyoruz.
dev final
spor tarihine bu isimle geçecektir dünkü dramatik maç muhakkak. ve spor kritikleri, stadyumdan 100000 bahtiyar seyirci ve televizyondan 400 milyon insanın izlediği şampiyonluk maçında futbol severlerin gollere ve heyecana doyduklarını da ilâve edeceklerdir şüphesiz.
«dünyayı heyecana boğan final» gerçekten görülmeğe değerdi doğrusu. er meydanında yalnız kalan iki takımın yaptığı boğuşma, ancak on yılda bir görülebilirdi yeşil sahalarda.
iki ekip de maça temkinli başlamıştı. ingiltere daha fazla akın sırası almasına rağmen, almanya'nın kontratakları rakip defansı allak bullak ediyordu. nitekim bu kontratakların birinde, haller almanya'yı galip duruma yükseltti. 12 nci dakikada ingiliz solbeki wilson bir tehlikeyi savuşturmağa çalışırken, topu haller'ın ayağına bir pas şeklinde uzattı ve alman sağiçinin sert şütü ingiliz filelerini sarstı.
fakat bu durum fazla uzun sürmedi. 18 inci dakikada overath'ın moore’a yaptığı faulden doğan frikik atışında. ingiltere kaptanı, topu sagiç hurst'un kafasına indirdi ustalıkla. hurst'un çaktığı kafa şiirinde meşin yuvarlak alman filelerini ziyaret etti.
bu golden sonra açılan ingilizler, zaman zaman beklerle bile hücum ettiler. ancak, başta kaleci tilkowski olmak üzere, canlı alman defansını yaramadılar ve devre bu şekilde kapandı.
dramatik ikinci devre
bu yarıda iki takım da kıyasıya birbirine yüklenerek, bir an evvel neticeyi kendi lehine çevirmeğe gayret ediyordu. fakat, defansların sinirli oyunu yüzünden yaptıkları hataları, kaleciler kapamasını becerdiler. 78 inci dakikada soliç peters’in yaptığı korner atışında alman defansı topu ıskalayınca, peters rakip müdafaanın bu hatasını affetmedi ve yakın mesafeden golleri ikiledi (2 — 1). mağlûp duruma düşen alman takımı defansı boşaltarak rakip kaleye yüklendi bütün gücüyle. ve ingiltere, şampiyonluğun kapısına dayandığı bir sırada «alman mucizesi» kendini gösterdi. 89 uncu dakikada weber beraberliği temin etti (2 - 2)
30 dakikalık temdit
«dev finâl» in normal müddetinde 2 - 2 beraberlikle sonuçlanması üzerine, «heyecan fırtınası» yarım saat uzatıldı. 101 inci dakikada sağiç hurst’ın 6 pastan attığı şütte top üst direğe oradan da kale çizgisine çarparak dışarı çıktıysa da, önce korneri gösteren isviçre’li hakem, bilâhare kararını değiştirerek santrayı işaret etti. bu golle morali iyice sarsılan alman takımı beraberlik peşinde koşarken, 120 dakikalık maçın son saniyelerinde yine hurst, rakip defansının bir anlık gafletinden faydalanarak, ingiltere'nin şampiyonluğunu ilân etti (4 - 2).
maçtan sonra ingiltere kaptanı moore, kral locasından altın heykelciği kraliçe elizabethan elinden alırken, imparatorluk stadı wembley tezahürattan çalkalanıyordu.
londra — maçtan sonra sevinç göz yaşlarını tutamıyan, ingiliz takımının meneceri alf ramsey «ingiltere’nin uzun yıllardanberi özlemini duyduğu zaferi kazandığımız için çok memnun ve mesudum. bütün ingılizler gibi, ben de çocuklarımla iftihar ediyorum» şeklinde konuşmuştur.
ingiliz takımının yüdızlarından olan kaptan bobby moore ise «şöyle konuşmuştur: «yarı finalde portekiz'i, finâlde de almanya'yı yenerek dünya kupasını hakkiyle kazandık. altın heykelciğin 4 yıl ingiltere futbol birliğinin vitrinini süslemesi. adalılar için muhteşem bir şev olacaktır.»
clay'ın beğendikleri
dünkü maçı ingiltere kraliçesi elizabeth, edinbiırg dükü prens philip, prenses margaret, başbakan wilson ve ağır siklet dünya şampiyonu mehmet ali clay de izlemiştir.
maçtan sonra gazetecilerle konuşan clay, «hayatımda hiç bu kadar heyecan duymadım. kendimi 40 ravuntluk bir boks maçında hissettim sanki. bence, hatalı goller yemesine rağmen, tilkowski iyi bir kaleci. 3. golün kahramanı hurst da çok becerikli bir genç» şeklinde görüşünü açıklamıştır.
tebrik telgrafları
yağıyor
bütün britanya, ingiltere’nin dünya şampiyonluğunu büyük bir bayram halinde kutlamaktadır. ingiliz takımının kaldığı otele 400 tebrik telgrafı gelmiştir.
ingiliz takımının oyuncuları altın, alman takımının oyuncuları da gümüş madalyaları aldıktan sonra, mağlupların galipleri tebrik etmelerini. ingiliz seyircisi alkışla mükafatlandırmıştır. keza, alman takımının antrenörü schön de, alf ramsey'in elini sıkarak tebrik etmiştir.
almanya cumhurbaşkanı heinrich luebke, dünya ikincisi olan alman milli futbol takımına gümüş defne yaprağı ödülünü vermiştir. alman sporunun en büyük ödülü olan «gümüş defne yaprağı», ancak memleket sporuna muazzam başarı kazandıran ekiplere verilmektedir.
«vedâ turu»
«dramatik finâl» den sonra ingiliz takımının mutad şampiyonluk turunu bütün tribünler ayakta alkışlamıştır. bu sırada «germany germany - almanya almanya» şeklinde tezahürat yapan ingiliz seyircisine bir mukabele olarak, mağlûp alman takımı da «veda turu» yapmıştır.
32 yıl almanya’nın başında bulunan herberger, bu sahneyi yaşlı gözlerle seyretmiştir.
almanya, dünya kupalarının finâllerinden sonra tur yapan şampiyonluk maçının ilk mağlûbudur.
en güzel futbolu macarlar, brezilya, portekiz oynuyor
en faydalı futbolu ingilizler, almanlar ve ruslar gösterdi
almanyayı gayrı nizami gol yıktı
ekrem karpat bildiriyor
londra -
dünyanın en büyük futbol gösterisinin perdesi indi; brezilya, italya ve ebediyen kendilerine mal etmeğe çalıştıkları meşin top âleminin sembolü altın heykelcik 1970 yılına kadar ingiltere futbol federasyonu’nun vitrinini süsliyecek. milyonlarca insan, alf ramsey’in ve onun vefakar çocuklarının «albion kalesi»ne diktikleri zafer bayrağının dalgalanışını derin bir hayranlıkla seyrediyor şu sıralarda. gururlu ve ananelerine bağlı ingilizler için bundan daha büyük bir iftihar vesilesi düşünülemezdi zaten.
«futbolün vatanı» tekrar eski «altın devri»ne ulaşmanın sevinci içinde, büyük bir coşkunlukla kutluyor spor tarihinin en büyük bayramını. kraliçesi mutlu, başbakanı mutlu, gazetecisi, memuru, sporcusu, polisi memuru ingiltere'nin... çifte zaferle sonuçlanan bir şampiyona bu. elbette, gurur duymak ve sevinmek adalıların hakkı.
«dünyanın en büyük futbol gösterisinin perdesi 4 yıl sonra meksika’da açılmak üzere indi. dramatik maçları, şahane oyunları, altın golleri ve sürprizli sonuçlariyle tarihe geçecek bir şampiyona mâzi oldu artık. er meydanında 2910 dakika formaları emek teriyle ıslanan 252 futbolcu tam bir sükûnete kavuştu, sevinç ve üzüntüler geride kaldı.
yalnız, «şampiyon»a sıkılan avuçların sesleri duyuluyor. ve bu büyük futbol gösterisini renklendiren, câzibeleştiren almanya, portekiz, rusya, kore ve macaristan’a sunulan alkışlar geliyor kulağımıza hâlâ.
kıralların öldüğü, saltanatların yıkıldığı, favori takımların hüsrana uğradığı, yeni yıldızların pırıl pırıl parladığı, modern futbolün zafere ulaştığı ve wembley’de muhteşem bir âbidenin dikildiği bu dev şampiyonayı staddan ve televizyon ekranlarından izleyen 2 milyar 400 milyon insanın hep bir ağızdan seslendiklerini hissediyorum, «selâm sana büyük ingiltere!» diye...
başbakan kokteyl verdi
ingiltere’nin. 120 dakikalık final maçında almanya’yı 4-2 yenerek dünya kupası şampiyonu olması münasebetiyle ingiltere’nin başbakanı harold wilson, şampiyonaya katılan takımların şerefine cumartesi gecesi bir kokteyl vermiştir. daha sonra fifa bir ziyafet tertiplemiştir.
dünya şampiyonu ingiltere takımı özel bir otobüsle kokteyl ve ziyafete geldiği zaman, sıkı polis kordonunu yaran halk, oyuncuları omuzlara alarak kendilerine çılgınca tezahürat yapmıştır.
ingiltere'nin şampiyonluğunun akisleri
pazar günü yayınlanan ingiliz gazeteleri şunları yazmışlardır: «sunday telegraph»dan david miller: «arjantinliler, hislerine hâ im olabildikleri takdirde, dünya kupasını kazanacak futbol hâkimiyetine sahiptiler. en güzel futbolü macarlarla, brezilyalılar, en faydalı futbolü ingilizler, almanlar ve ruslar oynadı. portekiz, üçüncü iyi takımdı. fakat, portekiz - brezilya maçında pele’yi ekarte eden vicente ve morais'in «siyah inci»ye yaptıkları sert ve kasti favulleri hiç kimse affetmez asla. kupanın en büyük kaybı, pelenin son ravuntlarında oynamamasıdır. eusebio dahil, pele gibi bir dâhi ile mukayese edilemez.»
«sunday erpress»den james cannolly: «almanya takımının şâhâne futbolü küçümsenemez ama, ingiltere haklı bir şampiyonluk kazanmıştır.»
«dev final»i izleyen yabancı ajans ve gazetelerin muhabirleri ingiltere'nin şampiyonluğu hak ettiği kanısında olmakla beraber, almanları moralman yıkan 3 üncü golün, gayri nizami olduğu hususunda hem fikirdirler. maçı nakleden rus ve portekiz spikerleri, 101 inci dakikada topun üst direğe oradan da kale çizgisine çarparak dışarı çıkmasını dienst’in gol diye kabul etmesinin, finale ve dünya kupasına sürülen bir leke olduğunu söylemişlerdir. reuter ajansının muhabiri vemon morgan ile upi ajansının muhabiri, topun üst filelere çarpıp geri döndüğünü ifade etmişlerdir.
ingiltere'nin şampiyonluğu güney amerika ülkelerinde sâkin karşılanmıştır.
ingiltere ve britanya'nın bütün şehirlerinde bir bayram havası hâkimdir. almanya’da ise halk, talihsizce kaybedilen finalden üzüntü duymaktadır.
alf ramsey’in sözleri
ingiliz takımının başarılı meneceri alf ramsey, kendisini sual yağmuruna tutan gazete ve televizyon muhabirlerine şunları söylemiştir. kazandığımıza memnunum, zaten kazanacağımızdan emindim, ne normal müddette, ne de temditte nihaî sonuçtan endişe duymadım. bugüne kadar bize yüksekten bakılıyor, kudretimiz küçümseniyordu. kaç defa söyledim, ingiltere büyük bir takım diye... dediğim çıktı. bizi ancak, bizden güçlü bir takım yenebilir, böyle bir takım da şimdilik göremiyorum.»
ingiliz takımına 1000'e yakın tebrik telgrafı gelmiştir. alman başbakanı erhard da, ev sahibi ingiltere'yi 2 saatlik maça zorlıyan alman takımını büyük başarısından dolayı tebrik etmiştir.
dünya kupasını izleyen yerli ve yabancı otoriteler, 4-2 lik finalden sonra oylarını kullanarak, şampiyonanın en iyi «11» ini seçmişlerdir. en fazla oyu toplayan ingiltere’nin west ham unitedli kaptanı solhaf bobby moore «turnuvanın kralı» ilân edilmiştir. bu klâsmanda ikinci sırayı coluna (port.), üçüncü sırayı beckenbauer (alm.), dördüncü sırayı b. charlton (ingil.) ve eusebio (port.) işgal etmektedir.
dünya kupasının en iyi «11». i şöyledir:
banks (ingil.) - şesternjev (rus), schnellinger (alm.) - moore (ingil.), j. charlton (ingil.), beckenbauer (alm.) - haller (alm.), coluna (port.), b. charlton (ingl.), eusebio (port.), simoes (port.).
portekiz’in mozambikli yıldızı eusebio 6 maçta kaydettiği 9 golle viii. dünya kupasının gol krallığım kazanmış ve ortaya konulan 30.000 liralık mükâfatı almıştır.
7-12 - artime (arj), b. charlton ve hunt (ingil), augusto ve torres (port.), malafaev (rus.) 3 gol.
13-18 - uwe seeler ve held (alm.), meszöly (mac.), marcos (şili), çislenko (rus), pak seung zin (kore) 2 gol.
32 maç, 89 gol, 1.442.943 seyirci
viii. dünya kupasında oynanan 32 maçı 1 milyon 442 bin 043 kişi takip etmiştir. maçları televizyondan 2.5 milyara yakın insanın izlediği tahmin edilmektedir. amerika'nın «şafak kuşu» peyki, dünyanın 5 kıtasının halkının aynı anda takip etmesini sağlamıştır.
maçların seyirci ortalaması 48.033 dür. wembley’de oynanan 9 maçı 687.500 kişi seyretmiştir (seyirci ortalaması 76500)
wembley'de yapılan ingiltere - portekiz (2-1) ve ingiltere - almanya (4-2) maçlarında topluca 11,5 milyon lira hasılat elde edilmiş ve böylelikle futboldaki hasılat rekoru yenilenmiştir. final 6 milyon, yarı final ise 5,5 milyon getirmiştir. eski hasılat rekoru, 1950 de rio de janeiro’da yapılan uruguay - brezilya (2-1) maçına ait olup.;3 milyon 780 bin lira idi. ( https://macanilari.com/16...zilya-195019509222--.html)
32 maçta 89 gol kaydedilmiş olup, gol vasatisi 2,78 dir. 1962 de şili’de de 32 gol atılmıştı.
turnuvanın en golcü takımları portekiz 17 gol (6 maç), almanya 15 gol (6 maç), ingiltere 11 gol (6 maç) dür.
avrupa : 4 - amerika : 4
ingiltere dünya kupasını kazanmakla, avrupa ve g. amerika'nın elde ettikleri şampiyonlukların sayısı eşitlenmiştir: 4-4.
kupada avrupa futbolünün hâkimiyeti bâriz bir şekilde görülmüştür. yarı finale tek bir amerika ekipi bile kalamamıştır.
dünya kupasının en büyük sürprizleri, k. kore'nin çeyrek finale kalması ve çifte dünya şampiyonları brezilya ve italya’nın grup maçlarından elenerek en iyi 8 takım arasına girememesi olmuştur.
turnuvanın en az gol yiyen takımları
kupanın en talihsiz ve ayni zamanda en az gol yiyen takımı arjantindir. 4 maçta sadece iki defa meşin yuvarlak arjantin kalesini ziyaret etmiştir. aslında, arjantin 4 maçta sadece ingiltere’den bir gol yemiştir. çünkü diğer golü, arjantin kalecisi roma kendi kalesine atmıştır.
klâsman şöyledir:
1 - arjantin 2 gol (4 maç), 2 - ingiltere 3 gol (6 maç), 3 - rusya 6 gol (6 maç), 4 - uruguay 6 gol (4 maç).
kupanın en iyi takımları
dünya kupasını izleyen bitaraf memleketlerin otoriteleri (isveç'liler, çekler, yugoslavlar), çıkardıkları oyunları nazarı itibara alarak, kupanın klâsmanını yapmışlardır. klâsman şu şekildedir: 1 - ingiltere, 2 - arjantin, 3 - portekiz ve almanya, 5 - rusya, 6 - macaristan, 7 - k. kore. 8 - brezilya.
4-2 lik 3 üncü final
wembley'deki ingiltere - almanya (4-2) maçı, 6 gol kaydedilen ve 4-2 sonuçlanan 3 üncü finaldir. 1930 da uruguay arjantin'i 4-2, 1938 de italya da macaristan'ı 4-2 yenmişlerdir. bundan önce temdit edilen, yâni 2 saat oynanan tek final, 1934 de italya - çekoslovakya (2-1) maçı olmuştur.
londra (a.a.) - 1966 dünya kupasının en kayda değer olayını kaleme almak, ilk anda sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. bu soruyu cevaplandırmak, önceki turnuvalar için gayet basit bir işti. 1966 yılında macaristanın «harika takımı», 1958 de «kıral pele» nin ustalığı ve 1962 de brezilyanın büyük başarısı başlıbaşına bir olaydı.
fakat, 1966 kupasında, buna benzer olaylar gerçekten pek az olmuştur. gene de, 8. dünya kupası ingiliz takımının mücadele ruhu ve b. almanyanın bitip tükenmez enerjisi ile futbol tarihine geçecektir.
kupanın büyük olayları
kupanın büyük olaylarım sıralamak gerekirse, şöyle bir seyir takip etmek normal olacaktır.
- macaristanın brezilyayı yenerken çıkardığı şahane oyun,
- k. kore - portekiz maçında, kore'nin 3-0 öne geçmesi,
- ingiltere ile b. almanya arasındaki şahâne final.
32 maçlık turnuvada, bu olayların dışında insanı futbola doyuran pek az maç olmuştur. hattâ basın, bir çok maçı «esneye esnere bir hal olduk» diyecek kadar yavan bulmuştur.
1966 kupasında, pek az futbolcu, dünya çapında bir yıldız olarak göze çarpmıştı. portekiz’in eusebio’su, ingilterenin bobby charlton'u ve almanyan'ın helmut haller’i dışında dünya çapında, bir futbolcu «mumla» aranmıştır.
futbol zevki kayboluyor
kupa, maçlarında, takımların sistemden yoksun bir şekilde oynadıkları göze çarpmıştır. ingiltere ve b. almanya dahil bütün takımlar, maçlarını iki açık olmadan yürümüşlerdir. bekler, sağ ve solaçık vazifesini görürken, forvetler çok zaman geriye yardım etmişler, bir oyuncu, belirli bir yerde oynamaktan ziyade, top neredeyse oraya koşmuştur.
gerçekten, bu turnuva, istikbaldeki futbolun bir provası yerine geçmiştir. çok maçta, bir takımın 10 oyuncu ile müdafaaya çekildiği, santrforların kendi kaleleri önüne geldiği, sağaçıkların karşı takımın sağaçıkları ile mücadele ettiği görülmüştür. oyuncular, fiziki üstünlüklerini ortaya koyarlarken, yaratma kabiliyeti ve tekniğin yerinde «yeller estiği» de müşahede edilmiştir.
tam 19 gün devam eden ve ingiltere'nin şampiyonları ile sonuçlanan 1966 dünya kupasının ardından gördüklerimizi bir süzgeçten geçirip özellikle türk futbolu için yararlı olacağını sandığımız düşüncelerimizi burada açıklamak isteriz.
1966 dünya kupasının futbol kalitesi 1954 ve 1958'e oranla yüksek olmamakla beraber, gördüklerimiz ve dinlediklerimiz bizim için gerçekten çok faydalı olmuştur.
bir kere şu husus iyice bellenmelidir ki; bugün modern futbolda artık mevki mefhumu kalmamıştır. yani; eusebio santrfor, beckenbauer sağ haf veya sol bek schnellinger gibi tâbirler anlamsız hale gelmiş ve daha çek sahayı en iyi şekilde doldurma, yayılma ve topa en kısa zamanda müdahale gibi hususlar prensip halini almıştır. kısacası, bugünkü futbolda mevkiler kalkmış ve dizilişler ön plâna geçmiştir. nitekim maçlardan önce takımlar anons edilirken sadece numaraları ile oyuncuların adları söylenmiş, mevkileri ise belirtilmemiştir.
bütün bunların yanında 10 yıl önceki futbolda hâkim olan futbol tekniği bugün için yerini öncelikle sürate, enerjiye, kısacası fizik kondüsyona bırakmıştır. bugün artık sahalarda 90 dakika durmadan koşacak oyunculara ihtiyaç vardır. bunun için de bir futbolcunun kendisine ne derece iyi bakmasının gerektiğini bir kere daha burada anlatmak yersiz olur.
dünya kupasında futboldaki bu yenilikleri gördükten sonra türk futbolunun kaderini elinde tutan teknik adamlarımızdan ancak birkaçının kupa maçlarını izlediğini görmek bizi fazlasiyle üzmüştür. gönül arzu ederdi ki; tanıdığımız, bildiğimiz antrenörlerin pek çoğu gelsinler bu maçları seyretsinler ve dönüşlerinde hiç olmazsa oyuncularına dünya futbolunun yeniliklerinden bahsedebilsinler. ama düşünün ki, trabzon’dan bir futbol meraklısı kalkıyor taa londra’ya geliyor da lâf açıldığı vakit mangalda kül bırakmayan ve otorite geçinen birçok futbol adamımız kılını dahi kıpırdatmıyor.
bu kimseler dünya futbolundan konuştukları vakit nelerden bahsedeceklerdir çok merak ederim doğrusu.. zaten türk futbolü böyle düşünen kişilerin eline teslim edildiği içindir ki. yıllar yılı hiçbir ilerleme kaydedememis ve hattâ eski mevkiinde bile kalamamıştır. 1954 yılı dünya kupasında 7-0 yendiğimiz kore bugün o derece tanınmıyacak hale gelmiştir ki, mağrur italyanları elediği gibi portekiz çapında bir takıma 23 dakika içinde üç gol atmayı başarmıştır. düşünün bir kere, bu takım futbolu o kadar iyi benimsemiş ki, 3-0 dan sonra defans yapabileceği halde bunu yapmamış ve arkasından beş gol yemistir. kore'nin bence beş gol yemesi önemli değildir. önemli olan konu, kore'nin modern futbol ilkelerini tam anlamiyle benimseyip bu oyunun gol yememek değil gol atmak oyunu olduğunu anlamasıdır.
sunu üzülerek belirtmeliyiz ki, dünya kupasına katılan takımlar içinde meksika bile kollektif futbol anlayışına uygun olarak oynamış ve kendi çapına göre takdir toplamıştır.
ama bugün için biz futbolumuzu bu takımların hiçbiri ile mukayese edemeyiz ve bunu ettiğimiz gün gülünç duruma düşeriz. bizim de bu olgunluğa erişebilmemiz için mutlak surette bu akımın içine girmemiz gerekir.
1966 ve 1978 dünya kupalarında hakemler, ev sahibi ülkeleri “açıkça" kolladılar. 1966’da ingiltere "tartışmalı" gollerle kupaya uzanırken 78’de de arjantin'in sert futboluna göz yumdu.
cumhur canbazoğlu
roma - italya 90 dünya kupası'nda bazı hakemlerin verdikleri ters kararlarla "can yaktığı" tartışılırken daha önceki dünya kupalarında belgelenen hakem hatalarını çizmek günün konusu oldu. daha önceki kupalarda "birçok takımın canını yakan" hakemler gözler önüne serilirken özellikle 1966 dünya kupası'nda ev sahibi ingiltere'nin "açıkça" kayırıldığı belirtildi. 1978 dünya kupası'nda da arjantin'i koruyan hakemlerin, takımların kaderlerini çizdiği söylendi:
(...)
1966 ingiltere: bu kupa, ev sahibinin kayrıldığı en belirgin şampiyona olarak belleklerde kaldı. finalde uzatmalar oynanırken ingiliz hurst'ın attığı şut önce direğe sonra yere vurdu. isviçreli hakem önce golü onaylamadı, ancak ingiliz futbolcularn itirazı üzerine kararını değiştirip santrayı gösterdi. bbc yıllar sonra bu şutun gol olmadığını görüntülerle dünyaya açıkladı.