türk millî takımının iki kaptanı da aynı arzu içinde: «yeni stadımızı zaferle açalım!»
milli takıma yıllarca kaptanlık eden turgay şeren kırık kolu ile hastahanede bu arzuyu ifade ederken, bugünkü milli takımın kaptanı metin oktay da kampta böyle konuşuyordu: «arkadaşlarıma ve kendime güveniyor, hattâ en kötü sonucun beraberlik olacağına inanıyorum. dört yıl önceki son maçta bulgar kalesine tek golü ben atmıştım. bugün ise, daha fazlasını yapmağa çalışacağım. gavret bizden, teşvik seyircimizden.»
«bu milli maçta oynayabilmek için çok azmettiğini ve çok çalıştığını» söyleyen turgay, şöyle devam ediyordu: «kısmet değilmiş. ali sami yen stadındaki ilk milli maçta kalemizi korumak beni çok memnun edecekti. ama arkadaşım varol'un da vazifesini çok iyi yapacağına ve takımımızın başarıya ulaşmasında büyük pay sahibi olacağına inanıyorum. milli takım kalesini korumanın şerefini bunun yanı sıra güçlüğünü iyi bilen bir insan olarak varol'a güvenim büyük. çim sahada bulgarların daha çok muvaffak olacağını düşünmekle beraber kendi seyircimiz önünde şahlanarak kazandığımız milli maçları hatırlıyor ve şanstan müsavi görüyorum. bütün dileğim, yeni stadın iyi bir oyunumuzla ve zaferimizle açılması...»
saat 14.00'de başlayacak maçtan önce açılış töreni var. her iki antrenör de gençleştirilmiş kadrolarına güveniyor
ali sami yen stadı, bu gün türkiye - bulgaristan milli futbol maçıyla açılacaktır.
başbakan yardımcısı kemal satır, devlet bakanı malik yolaç, beden terbiyesi genel müdürü nuri gücüyener, galatasaray kulübü başkanı ulvi yenal'ın konuşmaları, galatasaraylı sporcuların geçidi ve stadın sembolik altın anahtarının teslimine sahne olacak açılış töreni saat 13.15‘te başlıyacaktır.
tarafların tertibi
bugün saat 14’te ali sami yen stadı'nda oynanacak türkiye - bulgaristan a milli futbol maçına taraflar şu tertiplerle çıkacaktır:
türkiye: varol (altay) - şükrü (f.bahçe), ismail (f. bahçe) -şeref (f. bahçe), talât (g. saray - ordu), ali ihsan (f.bahçe) - yılmaz (g. saray), ziya (f. bahçe), metin (g. saray), sanlı (beşiktaş), can (lazio).
müsabakayı avusturyalı hakem herber segel idare edecek, yan hakemlikleri de doğan babacan ve hakkı çaktırma yapacaklardır.
vytlacil’in maç hakkındaki görüşü
bulgar milli takımının çekoslovak antrenörü rudolf vytlacil, «maçın dostane geçmesini, iyi futbol oynanmasını arzuladığını belirtmekte ve «bu, bizim için de deneme hüviyetindedir. dünya kupası öncesinde biz de kendi kuvvetimizi ölçeceğiz. türk saeyircisinin, kendi takımını tesçi ettiği kadar, bizi de güzel oyunumuzun neticesi olarak destekleyeceğini ümit ediyoruz. sizin beklediğiniz sonucu biz de bekliyoruz» demektedir.
armanın maç hakkındaki görüsü
milli takım antrenörü cihat arman, «gençlerimiz birlik ve beraberlik havası içindedirler ve sahaya galip gelme azmi ile çıkacaklardır. ben de onların bu kanaatlerine iştirak ediyorum ve muvaffak olacaklarına inanıyorum» demiştir.
arman kamp hayatı ve çalışmalardan memnun olduğunu açıktamış, «memnuniyetim bir ağabey durumunda olan metin, can ve şerefin spor disiplini anlayışı içinde kardeşlerine örnek olacak şekilde çalışmış olmalarından ileri gelmektedir» şeklinde konuşmuştur.
maçı istanbul radyosu yeriyor
bugünkü türkiye - bulgaristan milli maçım istanbul radyosu, ali sami yen stadından naklen yayınlayacaktır.
fahriye yen, stada eşinin ismi verildiği için çok memnun. sadiye beken de ilk futbol formalarını nasıl diktiğini anlatıyor
halit kıvanç
gözleri nemli, ama sözleri mutlu idi ikisinin de... biri, 21 yıllık eşiydi ali sami yen’in... öteki, 4 yaş küçük kızkardeşi...
«ali sami ile mecidiyeköy'de ayaklarımız çamurlara batarak dolaştığımız arsada, şimdi o'nun adını taşıyan bir stadın yükseldiğini görmek, spora
âşık ali sami’nin hâtırası için en güzel armağan» diyordu fahrive yen. «ne kadar çırpınmış, ne kadar uğraşmıştı. yalnız galatasaray’ın değil, türkiye'de spor'un kurucularındandı. spor'u ve kulübünü öz çocuğu sayar. o şefkat ve dikkatle korurdu. başkanlığı sırasında kulup lokalini süpürdüğünü, koltukları yerleştirdiğini çok görmüştüm. spor aşkının zirvesindeydi ali sami... ve işte bu aşkı dile getirdiği için, adını taşıyan stadın açıldığı günü hayatımın en mutlu anlarından sayıyorum.»
fahriye yen, türkiye'de futbolun doğduğu günlerde daha doğmuş bile değildi. yetişememişti galatasaray'ın kuruluşuna, ingilizler tarafından ilk futbol topunun ali sami'ye verilişine... haydarpaşa'da ingilizlerle rumların maçını seyreden küçük ali, futbolcuların ilgisini çekmiş, nihayet bu meraklı gence bir futbol topu hediye etmişti ingilizler... ve doğru «mektebi sultani» ye (galatasaray lisesi’ne) koşmuş, topu arkadaşı emin bülent’e götürmüştü. ertesi günü okulda 600'e yakın öğrenci, 300‘er kişilik takımlara ayrılarak «ilk futbol maçı» na başlamışlardı. ama çok geçmeden başı, gözü kan içinde yaralanan bu «ilk futbolcu» ların sayısı artacak, daha önemlisi, padişah abdülhâmit «şemsettin sami'nin oğlu top atmış» jurnalıyla telâşa düşecekti. fakat bir gün gerçek futbol maçları başlıyor, galatasaray kuruluyor, ali sami'nin ideali gün ışığına çıkıyordu.
kızkardeşi sadiye beken, o günleri iyi hatırlıyordu şimdi: «ilk futbol topunu aldığı gün eve nasıl geldiği, gözlerimin önünde... sonra galatasaray'ı kurduklarında, ablamla bana sarı - kırmızı parçalı formalar diktirişi...» sadiye beken, «türkiye'nin ilk kadın seyircilerinden biri» olmak hüviyetini taşıyordu. ağabeysi ali sami, alıp götürmüştü. babaları şemsettin sami, sâkin bir insan dı. yazar, hem de ünlü bir yazardı. fakat anneleri emine hanım, çok dinamik, o günün anlayışına göre «sporcu» bir kadındı. sadiye beken de bu gerçeğe dokunarak «galiba ağabeyime sporcu ruhu, annemin karakterinden mirâs» diyordu. 72 yaşında, fakat tam bir spor dinamizmi içindeydi ali sami'nin kızkardeşi de. cok da mutluydu şimdi: «türkiye'nin en büyük spor tesisinin o'nun adını taşıması, ağabeyimin ruhunu şâd edeceği için sevinçliyim,..»
ve eşi fahriye yen tamamlıyordu konuşmayı: «ali sami, yarattığı eserlerle zâten yaşıyordu. stada adını vermek kadirşinaslığı, onun hâtırasını daha canlandırıyor. günümüzün bu maddi dünyasında, insanların çabuk unutulduğu çağda, böylesine yaşatılmak çok güzel...»
evet, eserleriyle âbideleşen; ali sami yen, şimdi de adını taşıyan stadla yıllar yılı bir sporculuk âbidesi olarak yaşayacak...
1933 de taksim stadına ait galatasaray hisselerinin güneş kurucularının eline geçmesi üzerine, başkan merhum ali haydar beyin teşebbüsü ile mecidiyeköyünde geniş bir arsa satın alınmış ve 1 aralık 1936 da da törenle temel atılmıştı. 1940 da taksim stadının tarihe karışması üzerine de, mecidiyeköyündeki stadın yaptırılması zaruret hâlini almıştı. ancak ii. dünya savaşı ve türlü mahrumiyetler yüzünden bu inşaat zaman zaman aksadı. nihayet likör fabrikasının yanında, karşısında ve cadde tarafında tribünler yapılarak 3 eylül 1944 de stad maçlara açıldı. ilk maç, elektrik'le emniyet arasında oldu. galatasaray ise, kendi adını taşıyan staddaki ilk maçı 24 eylül 1944 de süleymaniye ile oynadı ve 7-0 galip geldi.
merhum muslih peykoğlu ile suphi batur'un başkanlıkları sırasında 15 bin kişilik beton tribün yaptırıldı. ancak stad maçlara tekrar açılmış değildi. galatasaraylılar uzun zaman antrenman sahası olarak kullandılar. nihayet stad, son hamle ile bugünkü şeklini aldı. stada kulübün kurucusu ali sami yen'in adının verilmesi de bir kongrede ittifakla kararlaştırıldı.
stad modern şekliyle bugün açılırken, bu sahada oynayan ilk yabancı futbolcular, bulgarlar olmayacaktır. çünkü 1956 da brezilya milli takımı geldiğinde, antrenmanlarını ali sami yen stadında yapmış ve bu sahaya çıkan ilk yabancı futbolcuları olmuştu.
müessif hâdiseler sebebiyle heyecanını kaybeden millî maçta
bulgaristanla yenişemedik: 0-0
takımımız ilk devrede daha gayretli idi. metin'li ve can'lı forvet bütün gayretine rağmen rakip defansı aşmaya muvaffak olamadı
kahraman bapçum
tribünlerdeki dram ve daha öteleri bir tarafa bırakılsın, o ayrı bir konudur. üzerinde ayrı ayrı durup olayları, nedenlerini ve sorumluları didik didik didikleriz...
ama sahadaki oyun kanlı trajedinin etkisinden kurtulamadı gibi geliyor bize... ne birinci ordu mensuplarının sahada görünmesiyle başlayan «güvenlik nefesi», ne de 50 bin kişinin istiklâl marşı, havadaki boğuk ve kasvetti dumanı dağıtabildi.
bir milli maç heyecanı yoktu, hiçbirimizde:bizde ve futbolcularda... bunun psikolojik sebepleri meydanda idi. ve tabii soyunma odasında ısınıp, masajını yaptırıp hazırlanmışken, yarım saat bekleyen sporcunun adalesindeki «rahatsız» durumu da unutmamayız.
her şeye rağmen maç
maç yarım saat rötarla başlarken çiselemeğe başlayan yağmur, sahayı ve topu öylesine kaygan hâle getirmişti ki, top kontrolü imkânsız sayılacak kadar güçleşmişti. bununla beraber bizimkilerin orta sahada kısa ve temiz paslarla kurmağa çabaladıkları oyun başarısız sayılmazdı. daima geri koşan, mücadeleye girmeyen can her aldığı topu küçük, kısa, yerden paslarla aktarıyor, sanlı iyi ve çalışkan bir insayt olarak göze batıyor, ziya civa gibi adam halinde ele avuca sığmadan sıyrılıp kaçıyordu.
ilk tehlikeyi biz atlattık: şerefin kafa ile kestiği bir top penav'in önüne düştü ve onun güzel şutu üst köseyi sıyırarak avuta çıktı. bundan bir iki dakika sonra metin'in attığı bir frikik de aynı farkla bulgar kalesinden geçti gitti.
metinin ilk şutu
22 nci dakikada ismail'in ayağıkayınca topa hâkim olan diev ortasını yaptı, bu defa da debarski'nin volesi can'ınki gibi avuta gitti. 25 inci dakikada frikik atan can topu metine kaldırıyor ve metin çok uzaklardan hiç beklenmez bir anda şutunu - ilk şutunu - atıyordu. avut. aradan bir dakika geçmeden sola kayarak kaçan asparuhov'un sert ve güzel şutunu varol yatarak bloke ediyordu.
oyun hareketli, fakat heyecansızdı. ciddi bir antrenman maçı havası vardı.
30 uncu dakikada ismail’i âdeta savurup kaçan diev’i ismail pire gibi yetişip bastırınca ilk akla gelen şey bizimkilerin bu hıza dayanamayacakları korkusu idi tabii... ama devrenin son on dakikasında metin'in, sanlı’nın, yılmazîn yaptıkları dalışlar mükemmeldi. hele 35 inci dakikada şerefin ceza sahası dışında kestiği bir topu hiç durdurmadan çivi gibi kaleye yollaması ve kalecinin blokajı vardı ki...
ikinci yarı
ilk devrede daima ortalara kaçmış olan can sağiçe yerleştiriliyor ve ortaların başarılı adamı ziya solaçığa gönderiliyordu. oyun da değişiklik yoktu. 55 inci dakikada soldan gelişen bir bulgar akınında kalemizin önü karmakarışık oldu. varol yerlerde üst üste hamleler yapıyor, topu kesiyor fakat bloke edemiyordu. son anda top uzun bir vuruşla açıldı ve varol yediği bir tekmeyle kıvrana kıvrana kaldı yerde. varol sedye ile giderken nihat kaleye geçti. çok defa oyunu durduruyor, soğutuyor gibi görünen can aradan yıldırım gibi sıyrılıp sağa sola aktardığı toplarla mükemmel bir iç oyuncusu olduğunu göstermek fırsatını bulmuştu. geride şükrü gittikçe büyüyor, talât'ın aksamağa başladığı sıralarda defansı tutan adam oluyordu.
maçın bitmesine 10 dakika kala sanlı da sakatlanıyor ve günün sembolü olmuş olan sedye yeniden geliyordu. aydın oyuna girdi.
on dakika geçecek ve maç golsüz bitecekti.
sahadaki oyun bundan ibaretti. nice yıllar maç sonunda stad kapılarında sevdikleri sporcuları yakından görmek için toplanan meraklıların izdihamım görmüştük. bugün ise kapılarda maça gitmiş yavrularını sağlam bulabilmek için gözyaşlarıyla dua eden anaları seyrediyorduk.
başkan muhterem özyurt, bulgaristan'ı yenmenin pek kolay olmadığını söyledi. bulgarlar galibiyeti kaçırdıklarına üzüldüler
necati karakaya
milli takımımızın soyunma odasında idarecisinden, futbolcusuna, futbolcusundan, teknik adamına kadar herkes neticeden memnundu.
futbol federasyonu başkanı muhterem özyurt, maç öncesi hâdiselerin futbolcuların moraline tesir ettiğini belirterek. «onlar da insanı âdeta dondular» demiştir. başkan özyurt, takımımızın iyi oynadığım, bulgaristan'ı yenmenin kolay olmadığını da sözlerine eklemiştir.
menecer sandro puppo, bu maçın ilersi için ümit verici olduğunu, futbolcuların kollektif oyun gösterdiğini ifade ederken antrenör cihat arman da şu beyanatı vermiştir: «hergün biraz daha iyiye gidivoruz. bulgurlar avrupa'nın en iyi takımlarından biri. fransa'yı eleyip rusya ile de golsüz berabere kalmaları bunu ispat eder. neticeden memnunum.»
milli takım kaptanı metin oktay da neticenin iyi olduğunu, portekiz maçı için kendimizi anladığımızı ifade etmiştir. italya'dan dâvet edilen lazio'lu can bartu ise, klâs bulgar futbolcularının önünde iyi bir oyun çıkardıklarını söylemiştir.
bulgarlar ne diyor?
bulgar soyunma odasında maçtan sonra bir galibiyet kaçırmanın üzüntüsü mevcuttu...
antrenör vytlacil futbolcuları şüt çekmedikleri için haşlarken, teknik direktör ormancief ise maç hakkında şu şekilde konuştu: «gayet dostane bir müsabaka oldu, iki takım da oyuna iyi başladı, fakat aynı şekilde nefeslerini devam ettiremediler. sizin takımda can, metin, şeref, talât'ı, bizde ise salamanov, penev ve veliçkov'u beğendim.»
rudolf vytlacil «dünya kupasında, türkiye'nin grubunda en şanslı millî takım portekiz» dedi
bulgar millî takımı antrenörü çek rudolf vytlacil, «dünya kupası elemelerinde karşılaşacağınız çekoslovak takımı idarecilerine millî takımınız hakkında rapor vereceğim» demiştir.
vytlacil, maçtan önce meydana gelen hâdiselere temasla. «böyle üzücü bir olayın meydana gelmesi hepimizin moralini bozdu» demiş ve maç hakkındaki düşüncelerini şu şekilde nakletmiştir: «sadece şut kısmı hariç her iki takım da modern futbol oynadılar. oyun kurma, pas tevzii, deplâsmanlar mükemmeldi. ancak her iki takım da bir türlü gole gidici , netice alıcı, canlı hareketler gösteremediler. sizin takımda can ve tesadüfe bakın ki bizde de onu ilk devrede marke eden salamanov sahanın yıldızlarıydı. metin iyi futbolcu olmasına rağmen dimitrov ve penev'in yakın markajından kurtulamadı.»
bulgar milli takımı antrenörü, dünya kupasında grubumuzda en fazla şans sahibi takım olarak portekiz'i göstermiş ve «çekoslovakya ile türkiye her zaman bu grupta kuvvet dengesini bozabilirler. her iki ekibin de ne yapacağı önceden kestirilemez. çek milli takımıyla yapâcağınız maça gelince ben de çek olduğum için size söyleyebileceğim şunlardır: «prag'da yenilirsiniz. burada ise çok iyi oynarsanız bir beraberlik alırsınız.» şeklinde konuşmuştur.
güzelim stâd... yemyeşil bir sahada iyi bir maç seyretmeye koşmuş sporseverler... fakat o üzücü olaylar üzerine herkesin eli, ayağı kesiliverdi. kimde neş’e, kimde maç seyredecek hâl kaldı ki... belki çıkabileceklerini bilselerdi ben dahil birçok seyirci stadda kalamaz, çıkar giderdik. geçmiş olsun, büyük geçmişler olsun.
bu ruh hâleti içinde üzülen, düşünen, susan seyirciler önünde oynanıp biten tatsız maçı, yazmaya inanın elim gitmiyor. yalnız şunu söyliyeyim ki, sahada herşey dün, milliyet'te yazmış olduğum türk - bulgar futbolünün mukayesesi yazımda belirttiğim şekilde cereyan etti. bulgarların fizik kondüsyon üstünlükleri, oynadıkları tarzı iyi hazmetmiş oluşları, oyunda anlaşmaya yardımlaşmaya basit, yapıcı oynamaya gayret edişleri, bütün bunlardan yoksun bizleri kendi sabamızda çok silik bırakıverdi.
oyuncularımızdan ve adları üzerinde durup konuşmaktan bir fayda ummuyorum. zira bu sahadan silinişin adlarla ve onların yerine başkalarının bulunmasını arzulamakla izahı imkânsızdır. bir an evvel futbolümüzü elbirliği ile modern futbolün gerektirdiği sağlam basamaklar üzerine oturtmaya gayret etmeliyiz. hem de birini iyice yerleştirip, diğerine geçmek şeklinde, mantıklı ve metodlu bir çaba ile. bunlar da hemencecik olmaz tabiî... fakat o yola gidilmezse de hiç olmaz...
"maçtan evvel «gençlere güveniyorum» demiştim. nitekim bu güvene lâyık olduklarını gösterdiler ve son 15 dakika hariç, durmadan mücadele edip, bugünün avrupa'da sayılı 11'i olarak tanınan bulgarlarla başabaş oyun çıkardılar. aşılamak istediğimiz oyun tarzını yavaş yavaş tatbike başlayan takımımızın dünkü oyunu, ilersi için bize ümit verici olmuştur. müdafaamızın kritik anlarda kapanıp, lüzumlu anlarda açılabilmesi bu hattın oturmakta olduğunu göstermiştir. hattâ karşılarındaki forvetin fizik yapıları çok üstün olmalarına rağmen.... henüz noksan olan tarafımız, topu ayaktan zamanında çıkarmamak ve oyunu orta sahaya getirerek sıkışık durumlarda gol aramaktır. bugün her tarafta kapalı müdafaa şeklinde oynanan oyun tarzını bozabilmek için hücumlarımızı daima açıklarla yapma yoluna gidebildiğimiz gün, gol atma imkânlarımız da o nisbette artacaktır.
takımımızın iskeleti aşağı yukarı kurulmuştur. bu iskelet üzerinde işlemek ve rötuşlar yapmak suretiyle istikbalin 11'i bulunmuş olacaktır.
bulgarlar komple olarak iyi bir takım. zaman zaman ruslar'ın silindir şeklinde tatbik ettikleri 4-2-4'ü tatbik edip, bekleri vasıtasiyle gole gitmek istemektedirler. bilhassa sağ bekleri bunu gayet iyi yapmaktadır. kuvvetli bir müdafaaya sahip olmalarına rağmen gol teşebbüsleri neticesiz bitmektedir.
insani kahreden âsip bozucu feci hâdisenin tesiri altında kalarak ve iliklerimize kadar tiril tiril titreyerek bir maç seyrettik.
ne oyundan bir zevk alabildik, ne de tenkid hakkımızı kullanabilmek için hangi oyuncunun, hangi görevi doğru dürüst yapabildiğini anlayabildik.
maçı ali sami yen stadında oynatanda mı kabahat? taşkın seyircide mi? tribünleri sandöviçlerle, sosislerle çırpıcı çayırına çevirenlerde mi? durup dururken senelerce türk sporuna hizmet eden insanlara bir mânâsız bir acaip sadistçe taşkınlık içinde şişe atanlarda mı? kimde? zannediyor musunuz ki bir insan çıkacak ve «kabahat benden diyecek. mâsum insanlar kırılan kapılardan içeriye dalan bir sürü avantacı gurubun yaptığı tazyikle, amerikan filmlerinde görülen mankenler gibi sapır sapır tribünlerden betonların üzerine döküldüler.
hey yarabbi!.. biliyorduk bir gün bu stadlarda beş on kişinin kafasının yeneceğini... ama gel de meram anlat. vasat bir maç seyrettik. can'ın bir, iki güzel pasını gördük. pek de şuurlu olmayan müdafaamız yine de aksamadı. ama forvetimiz yine sönük, yine gayretsiz, yine neticeye gitmekten uzaktı.
ta rakibimiz bulgarlar... o ne fizik, o ne kondüsyon... dört sene evvel vasilevski stadında 2-1 mağlûp olduğumuz takımdan kuvvet ve teknik bakımından bir hayli ilerlemişler. herkes ilerliyor, biz ise, bol bol nutuk atıyoruz.
gazetelerde bâzan bir köşeye sıkışmış, ufacık haberler görürsünüz: «falanca köyde düğün evi çöktü, misafirler yaralandı...» gibilerden..
işte dün böylesine bir düğün evi, üç, beş misafirin değl, onbinlerin üstüne çöktü. günlerdir kutlamağa hazırlandığımız, hattâ kutlamağa başladığımız bir bayram, alkış sesleri yerine feryat nidâları, sevinen yüzler yerine ağlayan gözlerle doldu. kursağımızda kaldı sevincimiz...
dünyanın pek çok ülkesinde bunca spor olayı izlemiş, ama böylesine bir fâcia görmemiştik. ve o sinir krizleri içinde, önümüzdeki mikrofona maçı anlatmakla görevliydik. biz «top can'da» derken, spiker kulesinin camına yapışan nice yaşlı gözlü baba, ana, kardaş, amca, dayı, «oğlum da açık tribündeydi, yeğenim de oradaydı, ölen var mı, bu ne felâket!» sözleriyle adetâ yalvarıyordu. spiker kulesinden stad dışına açılan pencerenin altı ise, stadın önünde birikmiş, hattâ evinden entariyle, elbiseyle koşmuş yukardan inen yağmura aldırmayan endişeli yüzlerce insanla doluydu.
maç mı? itiraf edelim: dünya kupası için deneme hüviyetinde oynadığımız, hem de «milli» hüviyetini taşıyan müsabakadan aklımızda pek az şey kaldı. kalecilerin kucağına, ya da taç çizgisi, avut hattı ötesine düşen toplar değil, sadece ve sadece tribünlerden topak topak düşen sporseverler var hep gözlerimizin önünde... yazık oldu...
sami yen stadı'nın geçici kabulunden önce açıldığı öne sürüldü
stad, kaçak inşa edilmiş (ana sayfadan haber)
"stadın dosyasında, proje bulunmadığı ve inşaatın ruhsata bağlanmadığı" açıklandı
orhan peksayar
ali sami yen stadındaki olayla ilgili soruşturmaya muhtelif yönlerden devam edilirken 55 bin kişilik ali sami yen stadyomunun ruhsatsız kaçak bir inşaat olduğu da meydana çıkmıştır.
belediye imar müdürlüğünde stadyomun inşası ile ilgili dosyanın içinde, ali sami yen stadının bulunduğu sahaya ait bir vaziyet plânı ile beden terbiyesi bölge müdürlüğü ve galatasaray kulübünün oto park yerleri için verdikleri dilekçeler, bulunmaktadır. dosyada stadyomun detay plânları, statik hesapları gösteren projeleri yoktur.
bir yıl kadar önce göreve başlayan belediye imar müdürü lütfullah silâhtar ve belediye teknik işler başkan yardımcısı saffet gürtav dün ali sami yen stadının belediye imar müdürlüğündeki
dosyasını tetkik etmişlerdir. saffet gürtav, stadyum inşaatı ile ilgili olarak «stadyoma ait belediyedeki dosyayı tetkik ettim. ali sami yen stadının inşaatı belediyece ruhsata bağlanmamıştır. dosyada plân ve projeleri yoktur. bu hali ile kaçak inşaat durumundadır. stadyoma belediyece inşaat ruhsatı verilmediği gibi, her inşaat bittikten sonra verilen (ikkân müsadesi) kullanma izni de verilmemiştir.» demiştir.
yaralılar
şişli çocuk hastahanesine kaldırılan ve durumları çok ağır olan turhan yücel, sezer sağlamer ve ardon hristadidis'in hayatlarının kurtarıldığı doktorlar tarafından açıklanmıştır. ilk yardım hastahanesindeki yaralıların da normale döndüğü açıklanmıştır
hastahanelerde hâlen 40 kişi tedavi altında bulunmaktadır. şişli çocuk hastahanesinde 24, ilk yardım hastahanesinde 11, gümüşsüyü hastahanesinde 4, amerikan hastahanesinde bir yaralı kalmıştır.
bilirkişi heyeti
olayın teknik yönden tahkikatı 3 kişilik bir bilirkişi heyetine verilmiştir. teknik üniversite ord. prof. abdullah türkmen, doçent mehmet bilge ve istanbul itfaiye müdürü tarık özavcı dün stadda inceleme yapmışlardır.
olayın çıkışında «tribünde gazocağının parlaması ve stada fazla seyirci alınması» olmak üzere iki nokta üzerinde durulmaktadır. ayrıca, stad tribünlerinin çok dik yapılmış olması da bir sebep olarak ileri sürülmektedir.
kabul yapılmamış
bilirkişi heyeti olayın çıktığı açık tribündeki demirlerin durumunu tesbit etmiştir. heyetin tesbitine göre: 4.80 boyunda iki korkuluk demiri tamamen kopup uçmuş, 4 metrelik kısmı beton üzerinden eğilerek aşağıya sarkmış ve iş görmez hâle gelmiştir. 3 metrelik demir korkuluk boru da, dikmelerin deforme olması yüzünden emniyetini kaybetmiştir. dikme demirleri betona tesbit edilmiş, korkuluk demirlerinin bunlara kaynakla bağlandığı görülmüştür. bilirkişi, kaynakların nasıl yapıldığı hususunu da incelemektedir. ayrıca bilirkişi, kapının içten veya dıştan kırıldığı iddiasını da incelemiştir.
kovuşturmayı idare eden savcı şevki arat, dün sabah olayla ilgili olarak büfe müteahhidi ile büfeyi işleten şahsın ifadelerini almıştır. büfeci, «halkın dalgalanması ve tazyiki yüzünden büfenin devrildiğimi ve yangının çıktığını» söylemiştir.
stad müdürü fuat yolaç «maçtan bir gece önce meçhul şahısların bir kapıyı kırarak maça hazırlık yaptıklarını ve olayın görülüp derhal kaynak yapıldığını, kırılan kapının bu kapı olmadığını» söylemiştir.
ilk kovuşturmada savcının tesbit ettiğine göre, stadın muvakkat kabulünün yapılmadığı ve hâlen müteahhit kemal uzan üzerinde görüldüğü anlaşılmıştır.
stadın kat'i kabulü yapılmadan açılmasına karar verenler: beden terbiyesi genel müdürü nuri gücüyener. galatasaray kulübü başkanı ulvi yenal, rüçhan adlı ve istanbul bölge müdürü turan barlas'tır.
istanbul beden terbiyesi bölge müdürü, turan barlas da ali sami yen stadının geçici kabulünün bir yıl önce, kesin kabulünün ise millî maçtan iki gün önce 18/aralık/1964 tarihinde yapıldığını açıklamıştır.
bölgenin bu maçta sadece bilet satışı konusunda sorumluluk taşıdığını bildiren barlas, bögelerin mülk edinme yetkisine sahip olmadığını ilâve etmiş ve şunlar, söylemiştir; «ali sami yen stadının muvakkat kabulü geçen sene yapılmıştır. kati kabulü ise maçtan iki gün önce, 18 aralık’ta yapılmıştır. kabul işinde hazır bulunan heyet genel müdürlük tesisler dairesi müdür yardımcısı yüksek mühendis orhan bey, istanbul inşaat kontrol amiri yüksek mühendis orhan bangal, genel müdürlük proje şefi izzet senemoğlu, istanbul bölgesi tesisler idaresi şefi şecaattin bora’dan kurulmuştur. kabul işinde müteahhid heyeti de hazır bulunmuştur.»
il genel meclisinde
il genel meclisinin dünkü toplantısında üyeler tarafından önerge ile stadyumdaki olaylar, radyonun anons vererek halkı telâşa düşürmesi, izdihamın önlenememesi, kapıların kırılış sebepleri validen sorulmuştur.
vali akı, verdiği izahatta, «hastahane kapısına gelen vatandaşlarımıza müdahalede bulunamayarak hayatlarını tehlikeye düşürme endişesi, beni doktorlara radyo vasıtasiyle alârm vermeğe şevketti. o anda vatandaşın heyecanı yanında, bir operasyonla kurtarılabilecek bir can en ehemmiyetlisiydi. bunun sorumlusu şahsen benim» demiştir
emniyet müdürünün sözleri
emniyet müdürü haydar özkın dün ali sami yen stadındaki panik olayı ile ilgili olarak:«polis
görevini yapmıştır. izdihamı önleyecek ben değildim.» demiştir özkın, aktif kadronun yarısına yakın, 700 polisin stadın içinde ve dışında görevlendirildiğini bildirmiş ve şöyle devam etmiştir: «olayın cereyanından sonra çevredeki bütün kuvvetleri stada sevkettim. saha içinde yeteri kadar polis bulunmadığı iddia edilmektedir. maçtan önce idarecilerle yaptığımız temasta saha etrafının muhkem olduğu bildirildi. biz buna rağmen yeteri kadar memuru saha içinde görevlendirdik. bu arada halkın gösterdiği yardıma da müteşekkiriz.»
hazırlanan rapor
şişli emniyet amiri muvaffak çetiner olayla ilgili olarak bir rapor hazırlamıştır.
raporda, «açık tribüne fazla seyirci alındığı» belirtilmekte «stadın tamamen bitirilmeden maç yapıldığı» iddia edilmektedir.
stadta üzücü olaylar böyle başladı (ana sayfadan haber)
(fotoğraf)
önceleri açık tribünde bir parlama oldu. sosisçinin gazocağı parlamıştı. tribünde bulunanlar geriye doğru bir hamle yaptı. bu sırada alt tribüne atlayanlar, kaşkolunu demirlere bağlayıp aşağıya sarkmak isteyenler görüldü. panik gözle görülür bir hâle geliyordu. sonunda, gerilerden öne doğru bir hamle oldu. ön sıralarda bulunanlardan birbirlerine tutunan yüz kişiye yakın bir grup aşağıya yuvarlandı. demir korkuluklar kırılmış insanlar aşağıya, üst üste düşüyorlardı. feci, çok feci bir andı bu... binlerce kişi gözlerinin önünde cereyan eden olayı dehşetle seyrediyordu...
devlet bakanı malik yolaç, ali sami yen stadındaki müessif kazânın «maça fazla seyirci alınmasından» ileri geldiğine dair iddiaları dün reddetmiş ve kendi sorumluluğu yönünden yapılan tahkikat sonucunda 55 bin kişilik stada maç günü 52.430 kişilik bilet ve dâvetiye dağıtılmış olduğunu açıklamıştır.
yolaç bu konuda şunları söylemiştir: «yeni stadın istiabı 55 bin kişidir. türkiye - bulgaristan maçı için 48.600 bilet satılmış, 3520 serbest kart girişi olmuş, 2300 de dâvetiye dağıtılmıştır. bizim bu şekilde tesbit ettiğimiz seyirci adedi 52420 dir. bundan fazla kimse girmiş, izdiham olmuş, yangın çıkmış ve müessiz olaylar cereyan etmişse, bunun tahkikatı emniyet makamlarınca yapılacak, sebebiyet verenler elbette meydana çıkarılacak tır.»
yetkili makamların yapacağı tahkikatın sonucu nereye varır? kimler veya hangi makamlar, ya da hangi teşekküller sorumlu görülür? orasını bilmeyiz.
bildiğimiz, artık bir babanın, bir ananın çocuğunu kolay kolay stadyoma maç seyrine göndermeyeceğidir. evet, asıl endişemiz budur. son olay, bardağı taşıran damla olmuştur. aslında daha önce de, stadların genel görünüşü, önemli tedbirlerin alınması gerektiğini ortaya koyuyordu. fakat yüzyıllara varan «neme lâzmcılık» bu yolda tedbir alınmasını engelledi. şişeler atılıyordu tribünlerden. sadist ruhlu bâzı kendini bilmezler, bir ayağı yüzbin lira değerindeki sporcunun kafasına şişe fırlatıyor, uzak diyardan gelmiş yabancı hakemi minderle protesto ediyordu. rezaletti bu!
iş, stad dışından içeri taş atılmasına kadar varmıştı. bunlar da, bedavacılık ruhlarına işlemiş, hayatta çalışmadan geçim yolu tutanlardan başkası değildi. nihayet tempolu küfür, artık futbol oyununun değişmez bir unsuru olmuştu. ve bütün bunlara «dur!» diyecek makam da çıkmıyordu.
bilmiyoruz, ya da tahkikat seyrine tesir etmemek gayesiyle bu yolda konuşmak istemiyoruz. fazla bilet mi kesilmiştir? kapılar mı kırılmıştır?
tribünün alacağı seyirci sayısı önceden yanlış mı hesaplanmıştır? ne olursa olsun, pazar günü ali sami yen stadının hâdise yaratan tribünü, alacağından çok fazla insanla dolmuştur. bu insanların dalgalanmaları, nihayet bir yangınla panik hâlini almış ve müessif olay doğmuştur. tribünde sosis kızartan satıcı!.. bu ne kepazeliktir!.. ya yangın başladıktan sonra, hiç bir müdahalede bulunulmayışı?... ve sonra? ve sonra? vilâyetin radyoda yayınlattığı tebliğler de dışardaki halkı sükûnete sevketmek değil, aksine panik doğmasına sebep olmuştur. evet, istanbul valisi niyazi akı'nın, olaydaki yaralıları özel makam arabasıyla taşıttırdığını reklâm ederken, sırf bu tebliğleri yüzünden şehirde telâşa düşürdüğü ana, baba sayısının, arabasıyla taşıttırdığı yaralılardan çok, pek çok fazla olduğunu bilmesi gerekir. iki milyonluk bir şehrin en büyük idare âmirinin, bu gibi olaylarda daha soğukkanlı olması icabederdi.
hâsılı, bu hâdise göstermiştir ki, çocuğumuzu, hattâ kendi canımızı tehlikeye atmadan stadlara gidemeyeceğiz. çünkü küfür eden, şişe atan, kapı kıran zorbalara, kendini bilmezlere «dur!» diyecek makam yoktur. varsa çıksın görelim... son olay, meydana çıkabilmeleri için en iyi fırsattır.
feci olayın başlangıcı. caddeye bakan açık tribünde gittikçe artan kalabalık yüzünden muazzam bir tazyik doğuruyor. bâzı seyriciler üst kattan aşağı atlarken, devrilen büfeden çıkan yangın paniğe sebep oluyor...
«ölüyoruz, cankurtaran yok mu!» korkuluğa sıkışan yüzlerdeki şu ızdırana, dehşete bakın. artık dalgalanma şiddetlenmiş, tribün zelzeleye tutulmuş gibi... çığ halinde insanlar ölüme sürüklercesine birbirini itiyor, itiyor, itiyor.
ezilen, sıkışan, haykıran, bağıran. üstten gelen baskı öylesine artmış ki, dayanılır gibi değil. «tribün çöküyor» diye bağıranlar ve üstten yüklenenler alttakilerin mahvına sebep olacaklarını düşünmiyecek kadar şuursuz.
...işte facia... tazyike dayanamıyan demir parmaklığın kopmasıyla insan seli, birbirine sarılmış halde eriyen asfalt gibi bei metre yükseklikten betona düşüyor. türkiye'de insanın hayatı ucuz: 10 tl...
millî maçtaki izdiham sebebiyle yüzlerce seyircinin yaralanması ile son bulan
hâdise, yurtta teessür yarattı
olaya sebep olarak, taşkın seyirciyi gösteren federasyon, faciadan zarar görenler için bir turnua tertibini düşünüyor
"ali sami yen» stadının açılışı sırasında meydana gelen facia bütün yurtta büyük bir teessür uyandırmıştır. olay, ajanslar ve radoylar kanaliyle bütün dünyaya duyurulmuş ve her tarafta üzüntü ile karşılanmıştır. dış basında dün tribün faciasına dair resim ve haberler geniş bir yer işgal etmiştir.
muhtelif yönlerden derinleştirilen tahkikat devam ederken futbol federasyonu bir bildiri neşretmiş, ayrıca federasyon heyeti şehrimiz hastanelerinde tedavi edilmekte olan kazâzedelere geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuştur. istanbul bölge müdürü turan barlas, olayın fazla bilet basılması yüzünden vukua geldiğine dair iddiaların doğru olmadığını bildirirken «bir tahkikat açılmıştır. suçlu varsa ve biz suçlu isek, cezamızı çekmeye hazırız.» demiştir.
futbol federasyonunun bildirisi şöyledir: «türkiye - bulgaristan millî maçından önce meydana gelen müessif kazâdan dolayı türk futbol federasyonu üzüntü ve teessürlerini beyan eder, yaralanan vatandaşlarımıza ve ailelerine geçmiş olsun der. acil şifalar temenni eder.
sporsever halkımızın futbol maçlarına gösterdiği ilgiye minnettarız. fakat, senelerden beri devam edegelen, bir maçı bedava seyretmek, paraları ile maça girenleri rahatsız etmek, taşlar atarak kapıların açılmasını zorlamak ve hattâ kapılan kırarak içeri girmek, maalesef böyle bir müessif kazâya sebebiyet verecek hile gelmiştir.
sahalarda sporcu, idareci ve hakemlere atılan şişeler ve diğer maddeler de bu müessif hâdiselere yenilerini ekleyebilin...
sporsever halkımıza can emniyetinin, sağlığımızın, spor terbiyesinin her şeyin üstünde olduğunu çeşitli beyanlarla duyurduk. emniyet tedbirleri ne kadar çok alınırsa alınsın, kitle karşısında tedbirler mahdut kalır. bu bakımdan sporsever halkımız, herkesin can ve sağlığını koruyacak tedbirleri bizzat kendileri almalıdır.
fazla bilet satıldığına ve fazla dâvetiye yapıldığına dair sayfalar mevcuttur. istanbul bölge müdürlüğünün resmi tebliğindeki rakamlar esastır fazla bilet bastırılmamıştır.
hâdise üzücüdür. vatandaşlarımızın mızın kendilerini rahatsız eden, kazâya sebebiyet verenlere müsamaha etmemeleri, sahalara tecavüz edenleri himaye etmemeleri, emniyet kuvvetlerine, görevlilere mutlaka yardımcı olmalarını temenni ederiz.»
futbol federasyonu, millî maçtaki faciada yaralanan vatandaşlara yardım imkânlarını araştırmaktadır.
futbol federasyonu başkanı muhterem özyurt bu konuda «şu anda bir maddi yardım yapmamıza imkân yok. ancak, müsait bir tarihte tertiplenecek bir maçın hâsılatını kazazede futbol seyircilerine dağıtmak arzusundayız» demiştir.
zarar: 50 bin lira
galatasaray kulübü ikinci başkanı rüçhan adlı, «fazla bilet satıldığı yolunda çıkarılan haberler yanlıştır. ayni zamanda galatasaray'ın bilet satışı ile de ilgisi yoktur» demiştir.
adlı, emniyet subabı olması maksadı ile açık ve kapalı tribünlerin önündeki tel örgülere kapı yaptırılacağını bildirmiştir. ayrıca bir kooperatife ait olan stadın etrafındaki arazi 1.500.000 liraya oto parkı için beden terbiyesi umum müdürlüğü tarafından satın alınacaktır. staddaki zararın da 50 bin lira civarında olduğu bildirilmektedir.
galatasaray kulübü idarecileri izin alındığı taktirde profesyonel takımın pazar günü ali sami yen de hususi bir maç yapacağını açıklamışlardır.
ali sami yendeki fecî kazâyı anlatan maç hastalarının kendilerine gelirgelmez ilk sözleri şu olmuştur: "tüh, metin, can ve sanlıyı seyredemedik. fenerbahçe - galatasaray'ın maçına yetişelim"
necati karakaya
sakatlık mı.. hastalık mı?.. maçtan daha büyük hastalık olur mu hiç? buradan çıkalım. doğru mithatpaşa'ya. bizim hastahaneniz orası...»
bu sözleri, 20 aralık pazar günü türkiye - burgaristan maçını görmek için ali sami yen stadyomuna gelen, fakat müsabakayı seyredemeden hastana yataklarına düşen spor kazâzedeleri söylüyordu..
çoğunun konuşacak hâli yoktu. hattâ çene kemiği kırılanları vardı aralarında. ama, gene de samimi idiler, dürüsttüler. şefkat bekleyen bu hastalar hiçbir zaman futbolu akıllarından çıkaramıyorlardı.
kimi lefter'den, kimi şenol’dan, kimi turgay, metin’den, kimi de can'dan bahsediyordu. ızdırapları büyüktü. kendilerini çilekeş seyicinin sembolleri olarak görüyor, belki de bundan açıklamadıkları bir gurur duyuyorlardı... büyük tehlikeler, büyük ameliyatlar geçirmiş, ızdırap duymuş olmaları gerçekti. ama «gerçek» ler bununla da bitmiyordu...
ekseriyeti geçimini günü gününe temin eden insanlardı. evde ekmek bekleyen çocuğu, eşi, kiminin baktığı anası, babası, kardeşi vardı. yılda bir defa alabildiği tek pabucunu dahi kazâ sırasında kaybedenler vardı: «millî maçtı. can da gelmişti. metin form tuttu. açılış töreni dediler. yeşil bir saha varmış, görelim dedik. göremedik hiçbirini» diyorlardı. sonra şehrin valisi gelmiş, «merak etmeyin» demiş, sevinmişler. federasyon mensupları gelmiş, teselli etmişler. muhterem özyurt'u görmüşlerdi. memnun olmuşlar. selâhattin akel için: «iyi insan» diyorlar. kendileri için maç oynanacakmış... «hiç olmazsa, maddi sıkıntımız düzelir biraz olsun» diye konuşmuşlar aralarında...
onların bu hislerini, düşüncelerini, neler beklediklerini, nasıl ıztırap çektiklerini dile getirmek istemiştik. anlayışlı doktorlar bulduk. üzmeden konuşmamıza izin verdiler. anlaştık. arkadaş olduk. bâzılarını göremedik. çocuk hastahanesinde yatanlarla tanışamadık. zirâ, doktorları «ne soracaksın». onlar konuşmaz. bana sorun» dediler. dopdonuk ve hissizdiler.
oturduğu maroken koltukta kasılmaktan başka birşey düşünmüyorlardı o anda. belki de bahsedilen hastaları yaşatan kuvvetin kendileri olduğu inancı vardı içinde... «hâzım bumin iyi doktordur» dediler... biz önce hastasının derdini aksettirecek bir doktor olmasını arzu ederdik.
zirâ, ekserisi cemiyete malûl olarak dönecek bu orta halli, dar gelirli sporsever hastalar ne milyonları olan tüccar, ne de bir ameliyattan binlerce lira kazanan isim yapmış doktordu...
facianın hikayesi
ihmalin malûl hâle getirdiği bâzılarını dışarıda yepyeni bir hayat bekliyordu. kimi iyi olmuş, şifâ ile hastahaneden ayrılmıştı. kiminin yarası daha ağırdı. hastahanede yatıyordu. şimdi, 20 aralık günü saat 13.25'deki âfeti o anda hissettiklerini ve bu abdaki futbol düşüncelerini bu hastalardan bâzılarının ağzından dinleyelim.
hayrettin günbilen: «48 yaşındayım. evliyim. oğlum bülent 5, ibrahim ise 7 yaşındadır. çarşıkapıda kunduracıyım. 35 yıldır futbol seyrederim. fenerbahçe kulübünü tutarım. şeref ve can'ı severim. 33 yıldır böyle bir kazâ geçirmedim. maça saat tam birde geldim. bir bilet aldım. üst kata çıktım. birden kendimi ön sıralarda buldum. arkadan itiyorlardı. kaburgalarım sanki preste sıkışıyordu. ilk düşenler arasındaydım. omuzum üzerine aşağıya inişimi hatırlıyorum. sonra kendimden geçmişim, gözlerimi hastahanede açtım. çocuklarıma bakmak zorundayım. o gün kazanır, o gün yeriz. mâli yönden yıkıldım. yardım ederlerse memnun olurum.»
dikran özdoğan: «24 yaşında şoförüm. hayatla sadece babam var. çalışır ona bakarım. taşlıtarla’da oturuyoruz. fenerbahçeliyim. can ile metin'i severim. ben sinema falan bilmem. açık hava diye maça gidiyorum. maça l’de gelmiştim. yeşil çiemn varmış sahada, vallahi birşey görmedim. tam tribünün merdivenlerinden çıktım, kendimi bir anda ön sırada buldum. birden havalandım. düşerken, kendimi ayarladım. başkalarının üstüne düşmek istiyordum. buna muvaffak oldum. ama, sonradan benim üzerime düşenler beni yaraladılar. iyi olayım gene maça gideceğim. fakat ayakkabım ve elbisem yok. yılda bir pabuç alırım, o da kayboldu. ne olur vali beye söyleyin bana bir ayakkabı göndersin.»
nurettin tunçsancak: «ah, can'ı seyredemedim, ona yanarım. 32 yaşındayım. 20 senelik fenerliyim. lefter ile turgay'ın hayranıyım. dökümcülük yaparım. 8 yaşında bir oğlum var. adı ömer, ziyaretime gelmiş, içeri almamışlar. o ânı hiçbir zaman unutamayacağım. bir grup, betonun üzerine düştü. gözlerimiz açılmış aşağı onlara bakıyor, bir yandan da düşmemek için birbirimize tutunuyorduk. tutunduğumuz boru kopunca ben de kendimi betonun üzerinde buldum. koma mıdır, nedir. ona girmişim. hiçbir şey hatırlamıyorum. her tarafım iki renk oldu.»
ismail üçmer: «30 yaşında şoförüm. gâzi osmanpaşa’da oturuyorum. fenerbahçeliyim. cihat arman'ın zamanından beri maça giderim. milli maç bu. can da var. hiç kaçırırmıyım? kalktık geldik. ben iki ayağımın üzerine düştüm. düşerken kendimi ayarlamağa bakıyordum. fakat olan biten ayaklarıma oldu. ikisi de demirlerle boydan boya yarıldı. bakalım kaç ay sonra işe başlıyacağım. ha, unutuyordum ağabeyciğim. fenerbahçe - galatasaray maçına kaç gün var? 10 gün mü? allah şifa verse de şu maçı bir görsem.»
ibrahim özokçu:«kadıköy yeldeğirmeninde berberim. çenem kırılmış. ameliyat olacakmışım. zararı yok ağabeyciğim ağrısın. önce daha çok ağrıyordu. fenerbahçe'nin lâfı olur da konuşmaz mıyız biz. havada uçarken, ayakkabılarım ile pardesüm uçmuş. ben 7 yıldır maç meraklısıyım. şu ameliyatımı bir an evvel yapsalar da fenerbahçe - galatasaray maçına yetişsem. bize yardım yapacaklarmış. sağ olsunlar. federasyon başkanı muhterem özyurt çok iyi insan. ne yapalım kısmet böyleymiş..»
necati şimşek: «zeytinburnunda otururum. 24 yaşındayım. mensucat santral fabrikasında işçiyim. beşiktaş taraftarıyım. şenol ve metin’in hayranıyım. sanlı şımarmazsa onu da seveceğim. vali bey geldi. ziyaret etti. bizimle alâkadar olacaklarmış. ben aşağıya düşmedim. düşmemek için inat ettim. keşke düşse imişim. o koca demir ayağıma saplanınca asılı kaldım. demirin ğirdiği yeri ameliyat ettiler. mithatpa'a stadı daha iyi. inşallah iyi olayım gene maça giderim. bu bir sefer olur.»
feci olayda tribünlerden dökülen ve gözlerini hastahanede açan spor severlerin pek çoğu şu anda taburcu edilmişlerdir.
hâlen gureba, ilk yardım, şişil etfal, amerikan hastahanelerinde sayılan yirmiye yaklaşan yaralı bulunmaktadır. doktorlar ucuz atlatılan bu büyük kazâdan geri kalanların da tamamen olmasa bile kısmen şifa bulacaklarını ifade etmektedirler.
bu hastalar milliyet muhabirlerine, olaydan teessür duyan ve kendilerini ziyarete gelen idare âmirlerine, teşkilât ve devlet adamlarına feci kazâda mağdur olmalarına rağmen yine de kızgınlık duymadıklarını bildirmişlerdir. hattâ bazıları gösterilen ilgiye ve yapılan ziyaretlere teşekkür dahi etmektedirler.
ancak, bu iyimserliğin, bu temiz kalpli davranışın altında gizil bir bekleyişin mevcudiyeti de inkâr edilemez. mânevi bakımdan gösterilen bu yakınlık hepsinin hoşuna gitmiştir. ama, bu kazâda ayakkabısını, pardesüsünü ve hattâ işlerini kaybedenlerin kendilerine uzanan okşayıcı ellerle tatmin olmıyacakları muhakkaktır.
burada yapılması gereken husus birkaç gün önce meclis kürsüsünde kumar olduğu iddia edilen spor-toto'nun zarara uğrayanlara bir sosyal yardım imkânı yaratmasıdır.
devlet bakanı malik yolaç'ın bunu temin etmesi, mecliste toto'nun aleyhinde bulunanlara, bizce verebileceği en güzel cevap olacaktır.
fenerbahçe ile galatasaray'ın da bu amaçla bir maç yapması isteniyor...
devlet bakanı malik yolaç, ali sami yen stadyomundaki müessif hâdisede yaralananlara 50 bin liralık yardım yapılacağını bildirmiştir.
yolaç konuşmasına şöyle devam etmiştir: «her yardım bütçe ve fon işi. bu parayı temin ettik. yaralılara bir nisbet dahilinde ilk yardım olarak dağıtacağız. yaralıların adresleri hastahane kayıt defterleriden çıkartılacaktır. »
devlet bakanı, kazazedelere yardım amacı ile fenerbahçe - galatasaray arasında bir maç tertibinden de bahsetmiş ve «kulüpler maç adedini fazla buldular» demiştir.
diğer taraftan muhtelif hastahanelerden taburcu edilen hastalar da şikâyette bulunarak:«sakat sakat sokağa atılıyoruz. tedavimiz tam yapılmadı. ziyarete gelenler, korkmayın arkanızda devlet baba var, dediler. sonra, kayboldular. hiçbirinin yüzünü göremedik. bizi tedavi ettürsinler.» şeklinde konuşmuşlardır.