18 ekim 1961 tarihinde istanbulda fenerbahçe şampiyon kulüpler kupasında nürnberg ile karşılaşırken ankara'da milli takım güney kore ile dostuk maçı yapmıştır. bu iki maçın da aynı gün yapılması ilginç bir ayrıntı...
fenerbahçe «avrupa şampiyon kulüpler turnuası« ndaki ilk maçını bugün mlthatpa'a stadında batı almanya şampiyonu 1. fc nürnberg takımı ile oynayacaktır.
macaristan federasyonuna mensup üç hakemin (poso janos, gerec yura ve bella bela) idaresindeki maça saat 15 de başlanacaktır.
kur'ada maçsız tur atlayan f. bahçeye karşı f.c. nürnberg birinci turda irlandanın drumcondra takımını kendi sahasında 5-0, rakibinin sahasında da 4 - 1 yenmiştir.
antrenör widmayer, nümberg'in bugünkü nihai tertibini ancak gece düşüneceğini söylemiş olmasına rağmen, almanların sahaya «wabra -derbfuss, hilpert - zenger, wenauer, reisch - ftachenecker, morlock, strehl, gettinger (müller), haseneder» tertibiyle çıkaçakları sanılmaktadır.
gençlerbirliği maçından sonra istanbula dönerek moda'da kampa girmiş bulunan fenerbahçe ise sahaya bu ma.ta oynamalarına izinv erilen özcan ve ismail'i de alarak şöyle bir onbirle çıkacaklardır: «özcan - atillâ, ismail - özer, osman, kadri - lefter, can, şeref, ergun, hilmi.» kaptanlığı lefter yapacaktır.
yorgun olmalarına rağmen «kuvvetli rakiplerimize karşı iyi bir netice almak için çalışacağız.» diyen fenerbahçeli futbolcular gibi antrenör szekelly de «müdafaada sıkı markaj ve ileride devamlı olarak hücum uapacağız» şeklinde konuşmuştur.
nürnbergdeki revanşı 3 aralıkta oynamak isteyen fenerbaheye uefa izin vermemiş, maçın 30 kasıma kadar oynanması gerektiği yolundaki cevabını nürnbergli idarecilerle yollamıştır. nürnbergliler «maçın 29 kasımda veya 30 aralıkta oynanmasını bizim için müsavi... uefa razı olsaydı biz oynardık.» demektedirler.
yeşilköy meteroloji istasyonundan bildirildiğine göre, bugün hava sabahleyin puslu ve yer yer hafif sisli geçecek, rüzgarlar lodostan hafif, sonraları orta kuvvette esecektir. en yüksek sıcaklık 22 derece ve en düşük sıcaklık 12 derece olacaktır.
bugün saat 15.00 den itibaren mithatpaşa stadında, fenerbahçe ile fc nürnberg takımlarının yapacakları avrupa şampiyon kulüpler kupası maçı. radyo ile yayınlanmayacaktır.
bu, bizde oldum olası böyledir. kendinizde hiç bir şans göremez, elinizdeki kadroya hiç - ama hiç -güvenemezsiniz; halbuki takım sahaya çıkar ve dün fenerbahçe'nin birinci devrede oynadığı futbolu oynar... hayretler içinde kalırsınız.
takımınızın ilk 45 dakikada gösterdiği hem güzel futbol, hem çalışkan davranış size ümit verir, ümitlenir, hatta «maçı alıyoruz» diye kendi kendinize kararlar verirsiniz; halbuki takım, netice almak şöyle dursun en güvendiğiniz koruyucunun iki hatâsı ile 2-0 yenik duruma düşüverir.
bu, bizde her zaman böyle olmuştur. formsuz sandığınız zaman devlerle başa çıkmış, şampiyonuz dediğiniz zaman sonunculara yenilmişsinizdir.
çünkü bizde futbol dediğiniz san'atın standart bir ölçüsü yoktur. çünkü bizde futbolcu dediğiniz san'atkarın standart ölçüsü yoktur. ve işte bunun içindir ki bizde her maçta bilinen bir seviyeyi tutabilmiş futbolcu parmakla gösterilir.
ümit veren fenerbahçe
yabancı saha - ama ne saha - elbette ki almanya şampiyonlarını tereddüde sevk ediyordu. ama sahaya iyi sayılan, iyi çalışan, iyi top kullanan bir fenerbahçe on biri ile bu tereddüt elbette ki maç kaybetmek korkusuna dönecekti. nitekim döndü de... beraberlik onlar için maçtan evvel kabul edilmiş bir gaye idi. ama fenerbahçe «futbol» oynamağa başlayınca güç elde tutulur bir gaye oldu
bu beraberlik... ilk dakikalar mütemadiyen sağdan lefter yolu ile inmeğe çalışan takım inebiliyor, fakat sağaçığın her defasında çalımla geçmek istediği solbek tarafından durduruluşu oyunu o köşeye hapsediyordu. ve lefter kapının tokmağını çevirip açmak için uğraşmaktansa, orta yerden abanan bir adam gibi ille de kendisi geçmek için çabalıyor ve kendisinden cüssece iki defa büyük rakibinin çabuk hareketli bacaklarına mağlûp oluyordu. halbuki can'la beraber bir «ver -kaç» oltası hilpert'i mutlaka mağlûp ederdi.
buna mukabil sağ taraf tââ ismail'den itibaren rakip hatlar arasına civa gibi giriyordu. ama bu forvetin netice alması için, şerefi de bu kadar yorması icap etmezdi. havadan aşırılan toplara santrfor bıkmadan yorulmadan dalış yapıyor ve yakaladığı topları düzelltinceye kadar rahat kalan defans topu alıyordu.
fenerbahçe 45 dakika böyle oynadı. ve galiba bu takımın şanssızlığı, iki insaydın ileri doğru yuvarladıkları nefis pasların, alman defansı tarafından kesilişi idi. bu toplar iyi markajla filân değil, bizce daha çok şansta kesildi. önündeki beki geçemeyen lefter inadına rağmen gene de tecrübesinin verdiği bir içgüdü ile 15. ve 22. dakikalarda uzaktan attığı iki şütle netice aradı. bu şütlerden biri üst direğe çarparak auta gidiyor, diğeri iyi yer tutmuş olan kalecinin kucağında kalıyordu. 26. dakikada lefter - şeref kombinezonundan şerefin yapıştırdığı şüt de gene yukarıdan auta çıkıyordu.
yıkılan fenerbahçe
ikinci devreye bilinmez neden fenerbahçe, maçtan evvel beklediğimiz, ve ilk devrede tamamen aksini bulduğumuz bir hal ile başladı. o çalışan, o galibiyet hırsı ile besil takım durmuştu. hücumcuları ile, yardımcıları ile, müdafileri ile durmuştu takım... ve daha birinci dakika dolmadan orta sahanın boşluğundan fırlayan strehl., ceza sahasına kadar sokuldu ve sütünü patlattı. özcan olduğu yerde kıvrılıverip topu yerde bloke ederken mükemmeldi. ama, bundan yedi dakika sonra özer'in ceza sahası dışında yaptığı bir faulde, flachenceker'in frikikini seyrederken mükemmel olmak şöyle dursun, futbol hayatının en ciddi hatalarından birini yapıyordu. başının üzerinden geçen topa sıçramadı bile.. halbuki fiziği ve kendine güveni onun bugün lastik gibi olmasını icap ettirirdi. fenerbahçe böylece yıkılıyordu. hatâ özcan'ındı ama takımın devreye «durmuş» olarak başladığını da unutmamalıydık.
aradan bir dakika geçmeden sarı -lacivertli takımın maç üzerindeki iddiası tamamen kayboluverecekti. sola deplase olmuş olan sağaçık ortadan aşırılan topu iyi tâkip edip santrfora aktardı. strehl fırladı, sola doğru koşarken sağa doğru plase ettiği topu özcan kolları altından kaçırdı ve böylece ikinci gol maçın akıbetini ilân etti.
...ve yeniden şahlanış
maç gitmişti. türkiye şampiyonu kendi sahasında - hem de iyi oynadığı bir günde - almanya şampiyonuna iki farkla yenikti. geri kalan 35 dakika bu maçın neticesini zor değişirdi.
ümit yoktu... ama ne oldu bilinmez sarı - lacivertli takım yeniden ayaklandı. bastırdı. ezdi, eğdi, büktü. sıkıştırdı, dağıttı. eveledi, geveledi. nihayet ilk neticeyi biraz da kaleci wabra'nın ikramı ile can'ın ayağından kazandı.
hız kesilmedi. futbol oynamağa yeniden başlamış ve galibiyet ümidini
yeniden kazanmıştık. hilmi hızlı, can sanatkâr, lefter bilgili. şeref çalışkan, ergun şeytan hüviyetlerini kazanmışlardı. takım hücumda iken iki yan hafin rolü de inkâr edilmezdi.
ve... daha yirmi beş dakikamız böyle geçecek, fakat bu forvet galibiyeti değil beraberliği bile getirecek golü atamıyacaktı.
hakikat
bu bizde her zaman böyle olmuştur. ümitsizken, ümitlenir; ümitlenince yıkılıverirsiniz. çünkü bir ölçüler muvazenesi bir standart seviye yoktur. ya şahlanıp şahikalar yaratacak, yahut çöküp dağılacaksınız. çünkü dostlar: futbolu bilerek değil kabiliyetliniz ve heyecanımızla oynamaktayız.
maçtan sonra nürnberg soyunma odası adeta bir bayram havası içinde idi. ancak misafirler bir sürpriz netice saydıkları müsabakadan bahsederken «fenerbahçe oynadı biz kazandık» demekten de kendilerini alamıyorlardı. antrenör widmayer «iyi bir maç oldu. galibiyetten dolayı memnunum. fakat sahanın bozukluğu takımımızın hakiki oyununu göstermesine mâni oldu. fenerbahçenizin zaman zaman üstünlüğünü kuvvetle hissettik. takımınızda en fazla göz dolduran oyuncular hilmi, şeref, özer ve can'dı» derken takım kaptanı morlock «seyirciniz centilmen, fenerbahçe ise hakikaten iyi bir ekip. uzun müddet mahkûm oynamamıza rağmen kontrataklarla elde ettiğimiz galibiyeti çok güç muhafaza edebildik. almanyadaki maç herhalde bizim için daha avantajlı olacaktır» şeklinde konuşuyordu.
fenerbahçe soyunma odasında ise haklı bir galibiyetin kaçırılmasından doğan derin bir üzüntü hüküm sürmekteydi. futbolcu ve idareciler konuşmaktan başka hal ve tavırları ile de içinde bulundukları teessürü açıkça belli ediyorlardı. takım kaptanı lefter «şanssızdık, bu oyunumuzla nürnberg'i yenemeyişimizin yegâne izahı bence bu» diyordu.
f. c. nürnberg bizce adeta üzerine eski ve meşhur bir firmanın etiketi yapıştırılmış kapalı bir valizdi.. ünlü firmanın ismi morlock'tu ve bize valizin içinden iyi bir şeyler çıkacağı ümidini veriyordu. gel gelelim mithatpaşa stadında açılan bu valizden sahaya pek de mühim şeyler yayılmadı. oyunu çok iyi gözleyen bir kaleci, hatâsız bir santrhaf, iki inatçı bek, fevkalâde çalışkan bir sağaçık ve bizden epeyce daha şuurlu bir futbol anlayışı içinde top koşturuş işte o kadar.
bu arada meşhur moriock'un da açık valizin kapağı arkasında kayboluverdiğini de söylemeliyim. fenerbahçe oyuna futbolseverlere «ah liglerde de böyle oynasalar» dedirtecek kadar canlı başladı. nürnbergliler 4-2-4 sistemini defansa yüzde 70 ehemmiyet vererek çalışıyorlardı. fakat hemen maçın başında sakatlanıp solaçık yerinde bütün oyun müddetince tamamiyle hareketsiz durmağa mecbur kalan sağhaflarının yüzünden bu düşünceleri sahaya en çok 4-2-3 şeklinde yayılabiliyordu. sarı - lacivertli forvet böylece kesin bir şekilde tutacağı adamı kalmıyan sol haf kadri'yi de aralarına alıp 6 kişilik hücumlar yapıyorlar, fakat her hücum başlangıcında ve bitiminde çok zaman tek hat halinde rakip ceza sahası hizasında kala kaldıklarından ortada yaşaması gereken saha tamamiyle boş ve cansız kalıyordu. kalelerinin önündeki 4 sabit adamlarından gelip, bu tenha sahayı aşan dağınık vuruşlar ise forvete ulaşıncaya kadar nürnbergliler kalabalık müdafaalarında gereken müdaheleyi yapmıya vakit kazanıyorlardı. fenerbahçede nedense kendine güveni kaybetmiş gibi görünen kaleci özcanın önünde vazifelerini iyi niyetle başarmağa çalışanlar atilla, özer, osman olup, ismail bütün takımın en iyisi idi. zaman zaman fevkalade hareketler yapan can ise bütün futbolseverlere «ahh, bu futbolcu biraz daha çalışkan ve kondisyonlu olabilse» dedirtirken, hakikatte çok iyi futbolcular olan lefter, hilmi, ergun pek sönük kalıyorlar. şeref de mantıksız bir çalışkanlık içinde oraya buraya koşuyordu. böylece fenerbahçe kendi evinde dize geliverdi ve nürnberg'de yapılacak maç için de kimseciğe bir ümit vermedi.
tarafsız bir göz için bile dünkü maçın galibi nürnberg yerine. fenerbahçe olmalıydı... ama...
bizimkiler, bizim alıştığımız bir futbol havasından her haliyle onlardan üstündüler. daha klâs hareketler yaptılar. hattâ futbolun artistik taraflarını da bildiklerini gösterecek kadar mükemmeldiler.. süratliydiler... daha hakim gözüktüler... ve yenildiler...
nürnberg ise futbolu düpedüz oynayan bir takımdı. gösterişi yok. çalımı yok. artistik tarafı hiç yok... 90 dakikanın yarısından fazlasını kendi sahasında çıkarmış olmasına rağmen, bir anda maçı, bir kupa maçını alıp, kaçıverecek kadar akıllı. maçı böyle kurtardılar... iki hareketle gole gitmeyi fenerbahçe de bilmiş olsaydı, misafir takım daha ilk devrede ikinci turdaki şansını kaybedecekti.
futbolda iyi oyun, futbolda zerafet, futbolda üstünlük... bunlar, alkışlanacak meziyetler olabilir. ama, netice senin olmadıktan sonra neye yarar?..
yorgun fenerbahçe dün alman futbolunun temsilcisi nürnberg'e tam doksan dakika ecel terleri döktürdü, fakat yine da yenik ayrıldı.
saha ortasında rakibine kurduğu hakimiyeti kaleye kadar intikal ettiremeyen sarı - lacivertliler ilk devrede yüzde yüz gollük üç fırsatı derğerlendirememişlerdi. buna mukabil ikinci yarıda iki kez golü yemişler ve bir ara çökmek ve dağılmak tehlikesi göstermişlerdi. bereket versin can'ın attığı gol imdada yetişmiş ve takım bir an içinde toparlanıvermişti. sonra üst üste akınlar, yerden kısa kısa paslar...
alman şampiyonu nürnberg bu baskı karşısında kendi onsekizinin içine çekilmek zorunda kalmıştı. neticeyi muhafaza etmek için nürnberg'in tuttuğu bu yolu mâkul karşılamak icap eder. ancak, kur'ada rakip olarak, karşısına fenerbahçenin çıktığını öğrendikleri zaman nach istanbul diye şarkı söyleyen almanların, modern futboldan örnekler veremediklerini kaydetmeden geçemiyeceğiz. fenerbahçe biraz daha becerikli olabilseydi. «nach istanbul» melodisi ile türkiye'ye gelen nürnbergliiler mithatpaşayı «auf wiedersehen» sarkısını söyleyerek terkedeceklerdi.
bu yorum almanya'nın tanınmış spor dergisi «kicker» in dünyaca ünlü başyazarı dr. friedebert becker tarafından «milliyet» için kaleme alınmıştır.
oyunun bütün cereyanını düşününce, ben nürnberg'in aldığı neticeyi «hak edilmemiş bir galibiyet» olarak görüyorum. fakat hemen ilave etmek gerekir ki, fc nürnberg takımı hakikatte on kişi oynadı. bu nokta. alman şampiyonunun galibiyetini bir bakıma haklı gösterebilir.
fenerbahçe iyi takım. iyi futbol oynuyor. eğer daha fazla enternasyonal tecrübesi olursa, bu fenerbahçe takımının kısa zamanda avrupa klasına yükseleceği tahmin olunur. fenerbahçe hücum hattı telâşlı, aceleci idi. bu da enternasyonal tecrübesinin azlığını gösteriyordu. halbuki soğukkanlı olsalar, ilk devrede 3-0 galip duruma geçebilirlerdi.
nürnberg solbeki hilpert, fenerbahçenin birinci yarıda gol atamayışının bir sebebiydi. hilpert'in mükemmel oyunu ile fenerbahçe hücumları neticesiz kaldı.
fenerbahçeli can'ı seyrettikten sonra, bu oyuncunun avrupa kulüpleri tarafından niçin alınmak istendiğini anladım. can cidden şahâne bir futbolcu... fenerbahçeden beğendiğim diğer elemanlar, santrhaf osman, santrfor şeref ve kurt futbolcu lefterdi.
"sizinkiler oynuyor ama golleri bizimkiler atıyor"
halit kıvanç
* sağımda ve solumda üçer alman gazetecisi alman spor basınının en ünlü yazarları... önce stadın dolmayışına şaştilar. «bir avrupa kupası maçı... fenerbahçe bir şampiyon... stad nasıl dolmaz?» diyor da başka şey demiyorlar.
* sahayı bazısı kötülüyor, bâzısı ise «toprağın sertliğinden başka kusuru yok» diyerek sahanın bir mâzeret olmadığını söylüyor.
* maç başladı... nürnberg sağhafı zenger sakatlanıyor. «kasıt yok, diyor alman gazetecileri... saha sert, düşünce zedelendi... nürnberg on kişi ile... kazanması zor...»
* ilk devre biterken, yanımdakilerin hepsi fenerbahçeyi övüyor. «bu mu yorgun, bu mu formsuz takım, diyorlar, mükemmel oynuyor... bizimkiler tek tehlike yaratamadı. türk kalecisi oturup bşr türk kahvesi içebilirdi bu devrede...»
* ikinci devre ve nürnberg'in golleri peşpeşe geldi. solumdaki iki gazeteci de ayni anda bana döndüler «sizinkiler oynuyor, onların atması gereken golleri ise bizimkiler atıyor...»
* can'ın golünü, «akıllı, ustaca» buldular. lefter'in yaşına rağmen, hem de şağaçıktan forveti sürüklediğini söylüyorlar. osman için «zor geçilir bir müdafaa adamı» hükmünü veriyorlar. özer'i sert bulduklarını söylerken. «fakat fenerbahçe bütünü ile pek sert bir takım değil. temiz futbol oynuyor» kanaatindeler.
* nihayet... staddan çıkıyoruz... yarı memnun, yarı üzgünler... «on kişiyle, yabancı sahada nürnberg kazandı» diyerek memnuniyetlerini belirtiyorlar. «maçın hakkı beraberlikti» ifadesiyle de üzüntülerine işaret ediyorlar. ve bu arada biri ilave ediyor: «fenerbahçe gene de kazanmış sayılır. bir türk takımının böylesine iyi futbol oynadığını biz, almanların görmüş olması, bir kazanç değil mi?» belki bir türk gazetecisine karşı böyle «politik» konuşuyorlar, ama pek de yalan söylemedikleri muhakkak...
nürnberg: roland wabra, reinhold gettinger, helmut hilpert, ferdinand wenauer, paul derbfuss, tasso wild, max morlock, josef zenger, kurt haseneder, heinz strehl, gustav flachenecker
teknik direktörü: herbert vidmayer
gol: (0-1) dk. 53 gustav flachenecker (0-2) dk. 56 heinz strehl (1-2) dk. 65 can bartu