büyük bir alâka ile beklenen müsabakanın neticesi balkan kupasının puan durumuna tesir edecek bir mahiyet taşımaktadır. fenerbahçe hâlen 3 ouanla ve averajla turnuanın üçüncülüğünü, aek ise 1 puanla sonunculuğunu muhafaza etmektedirler. sarı - lâcivertliler rakiplerini mağlûp ettiği takdirde ikincilik şansına sahip olacaklardır.
dûn beyoğluspor kulübünde hafif bir antrenman yapan yunan futbolcuları bugünkü maçın favorisinin sahada belli olacağını söylemişlerdir. antrenör avusturyalı aurednik ise yakından tanıdığı sarı - lâcivertli takımı daha şanslı gördüğünü belirtmiştir. misafir takımın en şöhretli oyuncusu nestoridis yorgunluğu sebebiyle idmana iştirak etmemiştir. milli futbolcu; aek’in 10 senelik bir fasıladan sonra türkiyeye gelen ilk yunan takımı olduğuna temasla «türk dostlarımıza iyi bir futbol göstermeye çalışacağız arkadaşlarım adına heyecanlı olduğumuzu söylemek isterim» demiştir.
aek’in idmanını başından sonuna kadar takip eden fenerbahçe antrenörü szekelly, maçın çekişmeli geçeceğini belirtmiş ve rakip takımın balkanlarda sık sık kendinden başsettirecek derecede klâs bir futbol oynadığını ilâve etmiştir.
fenerbahçe – aek maçından evvel saat 13 de cağaloğlu ve aksaray sağır ve dilsizler takımları, saat 15 de ise fenerbahçe (b) – karamürsel karmaları karşılaşacaklardır. türkiye sağır dilsizler dernekleri milli talebe federasyonunun sportif faaliyetleri mevzuunda beyanat veren kulüp başkanı kerim altınkaynak, kulübün tescil edildiğini ve bugün oynanacak maçın sağır ve dilsizler arasındaki kardeşlik ve tesanüt havasının kuvvetlendirilmesi maksadını taşıdığını bildirmiştir.
fenerbahçe. balkan turnuasındaki beşinci maçını bugün ıstanbulda aek ile oynuyor. bunu herhangi bir turnua maçı veya hususi bir müsabaka hüviyetinde görmemek lazımdır. fenerbahçenin bu maçı. bir bakıma imtihandır. ve yalnız futbolcuların değil, ayni zamanda seyircinin. idarecinin de imtihanı olacaktır. zira yunan seyircisi bize atinadaki maçta gerçekten dostça davrandı. iyi hareketlerimizi alkışladı, başarılı akınlarımızı, güzel şutlarımızı takdir etmekten geri kalmadı. aek futbolcularının sahadaki davranışı da seyircilerinki kadar samimiydi.
bu bakımdan biz de bugün buna, hattâ fazlasiyle mukabele etmek mevkiindeyiz. futbolcularımız elbette kendi sahalarında iyi futbol göstermek, iyi netice almak için çalışacaklardır. fakat bunun yanısıra maçın tam ‘ ‘ dostluk ve centilmenlik havasında geçmesi gayretlerini de esirgemeyeceklerdir. biz idareciler bu bakımdan kendimize düşen vazifeyi yapmak için hazırlanmış bulunuyoruz. esasen yabancılara karşı daima dürüst ve centilmence davranan seyircilerimizin de bizleri bu yarışmada geride bırakacaklarına anıyoruz.
fenerbahçe’nin tek devrelik oyunu aek’e kâfi geldi:5-1
dostane bir hava içinde geçen balkan kupası maçının ikinci yarısı seyredilmeyecek kadar kalitesiz, sıkıcı idi
böylesine asğır futbol, can ve lefter gibi iki «büyük» adamın canlı, tatlı marifetleri ile süslense ve bir çırpıda beş golle değerlendirilse bile, seyredilmez oluyor doğrusu…
eeee!... ilk devredeki zaman zaman şiir gibi görünen hareketlere ve temiz beş gole rağmen seyredilmez olan futbolün ikinci devredeki hâli için «seyredilmez» demek pek hafif kalmayacak mı?
pekiyi ama, bu süratsiz ve hareketsiz oyunda rakibin hafiliğini sebep göstermek fenerbahçeliler için mümkün mü? hayır… yunanlı futbolcular için «iyi futbol oynamadıkları, gerek ferdi gerekse ekip olarak teknik ve taktik hiçbir varlık göstermedikleri» söylenebilir de, oyunu yavaşlattıkları söylenemez… çünkü en süratli türk takımı kadar canlı. hareketli ve süratli idiler
sarı – kırmızılı fenerbahçe
hakem iki takımın formalarının karışacağına kani olup formaların değişmesini isteyince – herhalde başka çâre bulunmamış olacak ki – saha kenarında maç seyretmeğe hazırlanan sağır dilsizler takımının düz kırmızı ve göğsünde sarı arması bulunan, sırtındaki numaraları sarı ile yazılı formalarını alıp giydi fenerbahçeliler... böylece ortaya sarı kırmızılı formalı bir fenerbahçe çıktı...
ve başladılar oyuna. güzel, şirin, çekici bir stille başladılar oyuna... daha üçüncü dakikada can’ın çoknefis bir ayak koyuşu ile aldığı ve sola yuvarladığı topla dalan selçuk, ileri leftere aktarıverdi. lefterin topla beraber kaleye sokuluşu kayar gibi idi. ilk gol üçü birbirinden güzel üç hareketin sonucu oldu. aradan 3 dakika geçmeden can’ın ceza sahası dışında sağdan sola doğru kaçarken rakip defansı ekarte edişi, topu leftere bırakışı, onun da gene aynı rahatlık içinde kayıp şütünü çakışı gol kadar güzel olacak, ancak kaleciyi mağlûp eden top yandan ağlara takılacaktı. oyuna böyle başladılar…
sonra devam ettiler. golleri sıraladılar, güzel hareketleri göstermekte devam ettiler... ama oyun gittikçe yavaşlıyor ve yapılan her güzel hareket rakibin zâafından ibaretmiş gibi geliyordu.
hakikaten de öyle idi. denebilir ki, fenerbahçe son zamanlarda hiç bir takıma bu kadar kolay gol atmamıştır. bir defa aek defansı markajla meşgul olmuyor ve fenerbahçelilerin ferdî kabiliyetleri önünde büsbütün yerini ve gayesini kaybediyordu. kalecinin de kolay gol yemekte arkadaşlarına yardımı büyüktü.
nitekim 18 inci dakikada selçukun sağdan ileriye hilmiye yuvarladığı pası hilmi alıp aut çizgisine kadar sokulurken bir kaç defa pozisyonu kaybettiği halde aek müdafası kesemedi. topun dibine yaptığı vuruşla topu tââ ters tarafa gönderiverdi hilmi… defans seyrediyor. kaleci seyrediyordu. yüksel de yatarak kafayı vurdu. böylesine rölanti golü futbol meraklıları uzun zamandır görmemişlerdi.
bu golden iki dakika fonra osman'ın yaptığı talihsiz bir ıska ile dalan aek forveti netice alamayınca topu bloke eden ozcan uzun ve alçak bir vuruşla hilmiye attı. hilmi durdurmadan ortaya can’a aktardı. can aldı. gitti. solbeki üzerine çekip sağından kaydı. durdurmadan çaktı. kaleci serafidis gene seyrediyordu.
goller devam ediyordu. gollerle beraber devam eden güzel hareketler ve yavaş – alabildiğine yavaş – bir futbol vardı. 26 ncı dakikada can çok iyi kontrol ettiği bir topu aşırarak lefterin önüne düşürdü. lefter âdeta antrenman yapar gibi daldı. kafa ile yere indirdi. vurdu, yerden bir karıs bile kalkınayan top tam köşeden içeri giriverdi. henüz yarım saat dolmamıştı ve skor 4-0 dı. ve hayret! fenerbahçenin. takımına gönül vermiş seyircisi sessiz sâkin oturuyordu. çünkü sahada heyecan yoktu. çünkü duran. duran. duran ve bir an içinde iki güzel hareket yapıp kolayca gol atan bir takım vardı.
nihayet devrenin bitmesine 4 dakika kala oyuna yeni girmiş olan kadri ile can ve lefter ceza çizgisi üzerinde durup dururken birbirlerine dolaştılar. aralarından sıyrılan top kaleye 25 metre mesafedeki şeretin önüne düştü o da volesini yapıştırdı. füze gibi giden top önce üst direğe sonra yere daha sonra da ağlara çarptı. dakika 41 ve gol5… allah aek’yı ikinci devredeki fırtınadan korusundu…
maç yarıda bitmişti
gel gör ki ikinci devrede fenerbahçe istikametinden fırtına değil hafif bir esinti bile gelmedi. yavaşlık. oyunun başındanberi devam eden yavaşlık, değişmemişti. ama göze hoş gelen ve neticeye götüren hareketler de kalmamıştı. bir taraf 5-0 galip durumda iken artık oyunun bitmesi için bekliyor gibi idi. diğer taraf ise, sanki oyuna yeni başlamışlar gibi didinip duruyorlardı. ama onların da içlerinde çok çalışan. iyi top tevzi eden fakat inadına çok topla oynayan bir nestoridis'ten başka «futbolcu» yoktu. devrenin 4 uncü dakikasında, ikinci devrede sağaçığa geçmiş olan çanulas’ın yaptığı bir ortaya osman yetişemeyince ve şükrü seyredince takımına yeni giren solaçık çakuridis şütünü attı. osmanın ayağına çarpan top ağlara doğru yükseldi. maçın ndan sonrası için yukarıdaki iki satırdan başka söylenecek hiç bir şey yoktu: sarı kırmızı formalılar maç bitsin diye bekliyorlar, diğerleri de didinip duruyorlardı.