eskişehirspor kurucusu olması için ısrar edilen aziz bolel, bu kadar ısrara rağmen kabul etmediği kuruculuğa sonunda nasıl ikna olmuştu, kendisinden dinleyelim:
"9 mayıs 1965 tarihinde yapılan milli maçta bulgar takımına 4-1 gibi farklı bir mağlubiyetimizi radyodan dinlemiştim. bir türk olarak çok heyecanlandım, çok üzüldüm... milli hislerim bana ancak yetenekli ve hırslı oyuncuların milli takıma dahil edilmesiyle başarının yakalanabileceğini söylüyordu. eskişehirdeki nice futbolcunun kendisini ispatlayıp milli takımlar düzeyine ulaşması için her şeyden önce bu şehrin bir takımı olmalıydı. herkes bu işin maddi külfetini görüp sorumluluk almaktan kaçınıyordu. ama ben eskişehirli olmasam da, futboldan zerre kadar anlamasam da ekmeğini yiyip bir yerlere geldiğim bu şehrin takımı için harekete geçmmeliydim. yani, sözün özü beni olumlu bir harekete yönlendiren olay, ülkemizin takımının aldığı acı mağlubiyettir. eğer herkes benim gibi durumdan vazife çıkarsa idi, milli takımın her yenilgisinden sonra türkiye'de futbol biraz daha gelişirdi. bu düşüncelerle kurulması için çaba harcadığımız eskişehirspor'umuza kısa sürede bizim ve ona gönül verenlerin yüzünü güldürmüştür."
not: orjinal anıda maçın 15 mayısta ve ankara'da oynandığı yazılıydı ama aynı zamanda bulgaristanla oynadığımız tek maç bu maç olduğundan bu maçı kastettiğini düşündüm.
6 mayıs'ta dunav ile maç var. romen basını "türkler çok tesirsiz kaldı" diyor
necmi tanyolaç bükreş'ten bildiriyor
dünya kupası elemesinde romanya'ya 3-0 yenilen milli takımımız, biri temsili, öteki milli iki maç yapmak üzere bugün bulgaristan'a gidecektir.
sabah saat 8’de bükreş’ten ayrılacak kafilemiz, öğleden sonra rusçuk'ta olacak ve temsili maçını fi mayıs perşembe günü bu şehirde dunav takımıyla oynayacaktır.
dunav karsısına istanbul karması şeklinde çıkacak takımımızda. pazar günkü maçta yer almayan yedi elemanın (ali, özcan, ercan, doğan, ogün, şenol, halûk! oynaması beklenmekte dir. pazar günü bulgaristan milli maçına çıkarılacak tertip de, bu temsili maçtan sonra belli olacaktır.
istanbul - rusçuk karmaları bugün saat 17.30'da 35 bin kişilik rusçuk stadında karşılaşacaktır.
bulgar federasyonundan constantin dinov'un yöneteceği maça taraflar şu tertiplerle çıkacaktır: istanbul karman: ali - özcan, numan - mustafa, ercan, doğan - yaşar, ogün, ayhan, nevzat, halûk.
rusçuk karması, bulgar liginde onuncu durumdaki danuv takımı elamanlarından kuruludur.
oyun sırasında kaleci ve iki oyuncu değiştirilebilecektir.
maça ilgi büyüktür.
metin sakat
milli takım kafilemisi dün rusçuk'ta bir gezinti yapmış, sonra da valiyi ziyaret etmiştir. rusçuk valisi, bu arada türkleri övmüş, takdir dolu sözler sarfetmiştir.
cezalandırılan üç futbolcu (iki yılmaz ve şenol), mecburiyet olmadıkça bugün ve pazar günü oynatılmayacaktır. ancak başka kaleci bulunmadığından, kaleci yılmaz yedek olarak çıkacaktır.
metin'in ayağındaki sakatlık ise artmaktadır. ayağı su toplamış bulunan metin, pazara kadar iyileşemediği takdirde, milli maçta şeref forvette yer alacaktır.
futbolcular sordu: "biz şimdi nereye bağlıyız?" cevap: "nato'ya ve cento'ya"
* 5 mayıs 1965. bugün istanbul’dan ayrılışımızın tam haftası... 7 gündür yollardayız. 7gündür memleketimizden uzaktayız. parmak hesabiyle dönüşümüze tam 7 gün kaldı. çocukların yüzlerine bakıyorum; neşesiz bir topluluk. bir yerde seyahat heyecanı ve zevki etkisini kaybediyor ve özlem başlıyor. biri çıksa da «görülen lüzum üzerine bulgaristandaki maçlardan vazgeçildi» dese, bayram olacak.
* «görülen lüzum üzerine» bir hayâl, daha doğrusu bir gizli arzudan ibaret. muhterem özyurt’u, «görülen lüzum üzerine» görevinden azletmişler. işte destek olan bu... sayın devlet bakanı öyle lüzum görmüş olacaklar... yurt dışında böyle bir haberi duymak. ne yalan söyliyeyim insanın içini burkuyor. hani yurt dışında gazetem adına bir işi takib ederken, işimden kovulduğumu haber almış gibi oldum...
millî takım kafilesi yurt dışında iken federasyonu düştüğünü hatırlamıyorum. garib bir durum ortaya çıktı. macaristan ihtilâlinde macar milli takımı yurt dışında idi. hatırlayacaksınız. geri dönem hleri puşkaşlari koçişler, o bütün şöhretler sahipsiz takım hüviyetiyle avrupada güney amerikada bir cambazhane kumpanyası gibi turneye çıkmışlardı çaresizlikten. benzetmek gibi olmasın ama, bizim milli takım da şimdi hazır bulgaristan’a kadar gelmişken, şöyle avrupaya kadar uzansa, italya'ya, almanya'ya, fransa’ya ve ya isviçre’ye kadar uzansa ve kendi hesabına maçlar yapsa?...
* bu sabah tuna nehrinde vapurla gezinti yaparken, futbolcular kendi aralarında şöyle konuşuyorlardı: «biz şimdi kime, nereye bağlıyız?». bir ses yükseldi: «nato’ya ve cento’ya...»
* azilden sz açmışken, üç futbolcunun da azline değinmek lâzım. idareciler bir gece kulübüne gidip otele geç döndükleri için üç futbolcuyu azlettiler. üçü de kafile ile yiyor, içiyor, gediyor, antrenmana çıkıyor, fakat oynatılmıyorlar. lâf aramızda şenol daha bükreş'te iken azledilmişti ya, neyse. fevkalâde bir hal olmazsa üçü de oynatılmayacak. şenol ve sağaçık yılmaz’ın yerine adam koyarsın olur biter. fakat kaleci için öyle değil. ali, allah saklasın sakatlanırsa ne olacak? hemen söyliyelim ne olacağını. antrenör cihat arman soyunup kaleye geçecek... o da sakatlanırsa.... üzülmeyin, üzülmeyin bir kalecimiz daha var yedekte: istanbulsporun eski kalecisi saim kaur...
* menecer puppo sandro salam meraklısı... adamcağız bükreş’te aramış, taramış, binbir zahmetten sonra 1.5 kilo salam almış. rusçuk'a gelince, otelin garsonlarından birini bulup, «şunu frijidere koyun» demiş ve garsonlar «frejiler frejiler» diye söylenerek gitmiş. hikâyenin sonu: sabah kahvaltıda herkesin önünde puppo'nun salamları ince ince kesilmiş durmuyor mu?.. meğer «frejiler», bulgar lisanındı, «ince ince kesmek» anlamım taşırmış. gitti puppo'nun salamları sonunda... bizim hikâyemiz de salam hikâyesinden başka hikâye değil zaten...
istanbul karması dün, rusçuk karması ile 2-2 berabere kalmıştır.
takımımız rusçuk karması karşısında 4-2-4'ü iyi tatbik etmişse de yan hakemin azizliğine kurban gitmiştir. 8 ve 13 üncü dakikalarda sahanın en iyisi «yaşar» ın attığı iki golle takımımız 2-0 galip duruma geçtikten sonra 18. dakikada yordanov ilk bulgar golünü kaydetmiştir. 39. dakikada numan’m göğsüne çarpan bir topun ele değdiğini iddia eden yan hakem, penaltıdan ikinci golü yememize sebep olmuş ve maç bu şekilde 2-2 bitmiştir.
yarın bulgaristan'a karşı çıkacak onbirimiz belli oldu
necmi tanyolaç sofya'dan bildiriyor
yarın bulgaristan ila istanbul'daki 0-0'lık maçın revanşını oynayacak milli takımımızın tertibi dün belli olmuştur.
buna göre takımımız maça şu onbirle başlayacaktır: ali - şükrü, doğan - şeref, naci, mustafa - ogün, yaşar, metin, nevzat, halûk.
ancak istanbul - rusçuk maçında burnuna dirsek gelen ogün'ün sakatlığı geçmediği takdirde, forvet hattında değişiklik yapılacak ve yaşar sağaçık, ayhan da sağiç oynayacaktır.
dün bulgar federasyonunun güzel bir jesti, futbolcularımızın rusçuk'tan sofya'ya rahat gelmelerini sağlamıştır. özel bir jet uçağıyla sofya'ya gelen takımımız, bugün maçın oynanacağı slavya stadında bir antrenman yapacaktır. sofya'da hava yağmurludur.
herkes aynı şeyi tekrarlıyor. «iyi futbol oynuyorsunuz, gol atamıyorsunuz»
alman'lardan romen'lere italyan'lardan, bulgar’lara kadar geniş bir çevre içersinde kiminle maç yapmışsak, o çevrenin otoritelerinden bunu dinledik.
stoyan ormanciev de aynı görüşle karşımıza çıktı. ormanciev, türk futbolünü dış dünyada en iyi tanıyan yabancı bir futbol adamıdır. tâ 1954'teki dünya kupasından bugüne kadar hemen hemen bütün ekiplerimizi seyretmiş, (a) millilerimizi, ümitlerimizi, juniörlerimizi ve kulüptakımlarımızı... öncelikle oyun tekniğimizde bir gelişme olduğunu kabul ediyor. ormanciev'e göre milli lig türk futboluna anadolu ve ege'nin kabiliyetlerini kazandırmış ve bu spor dalı sadece istanbul'un tanıdığı bir konu olmaktan çıkmıştır. ormanciev sözünü şöyle bitirdi: «- tekniğiniz iyi, enerjiniz fevkalâde. bu iki temel unsuru birleştirip sahada işler hale getirecek bir metoda ihtiyacınız var.»
sonra, bulgar'lar nasıl çalışıyor, nasıl hazırlanıyor ve futbolcularım nasıl yetiştiriyor ve dünyadaki yenilikleri nasıl kendi bünyelerine uygun hale getiriyorlar? bunları teker teker anlattı. konuşmanın sonunda şunu bir kere daha anladık ki, bizde milli takım çalışmaları uzun süreli programlara ve düzene bağlı olmadan yapılmaktadır.
kısacası, bir çalışma ve uygulama devri başlamıştır. ancak bu yeterli değildir. yeteri kadar eleman da bulunmamaktadır. bilhassa hücumda zorlayıcı, vurucu ve iş bitirici eleman sıkıntısı çekilmektedir.
* * *
türk milli takımının en zayıf taraflarından birinin bu olduğunu artık söylemeye lüzum yok. bugün istenilen tipin tek akla gelen ismi metin oktay'dır. ama metin, iki sene evvelki golcülüğünü galatasaray’da ne kadar sayıcı olursa olsun, millî takımda gösterememektedir. çünkü oyundaki rolü değişmiştir. ikinci adam olarak akla fenerbahçeli şenol gelmektedir. o da 4-2-4 içersinde daha çok akın hazırlayıcılıkla görevlendirilmiş ve beşiktaş’ta bir sezonda 30 gol atan santrfor hüviyetini kaybetmiştir. bu ikilinin arasına büyük isim olarak girecek bir üçüncüsü şu anda böyle bir kadroda mevcut değildir. o halde ne yapacağız? arayacağız, arayacağız. yoksa yetiştireceğiz ve sonunda bugünkü yaşar gibi birkaç tane daha yaşar bulacağız...
portekiz maçından bu yana forvet hattımızda başarı notunu düşürmeyen iki üç futbolcudan biri oldu yaşar. can'ı bu kritiğe dahil etmiyoruz. gençlik, güçlülük, iyi niyet ve sorumluluk... işte kısaca yaşar. rusçuk karmasına attığı iki gol, kolay atılacak cinsten değildi. açıkçası bu çocuk üzerinde durmakta fayda var. ama bir açık olarak, bir iç oyuncusu olarak daha çok. ayhan, açık konuşalım ümitlerimizi kırmakta adeta inadediyor. ankara'da da, bükreş'te de birşey gösteremedi. biraz son temsili maçta ortaya çıktı o kadar. sağaçık yılmaz için de aynı sözleri tekrarlayabiliriz. ve nevzat? önemli bir görevi vardı nevzat’ın romanya maçında. fizik kondisyonu yerinde olsa çökmeyecekti. hazır değildi. kolay harcanacak oyuncu değildir, bizden söylemesi.
müdafaamızda «azarlanmayacak» futbolcuların başında naci geliyor. basının tavsiyesi üzerine milli takıma çağırılan naci, bükreş maçının yıkılmaz adamıydı. şükrü, numan’dan bir gömlek iyiydi. iki yan haf mustafa ve şeref de portekiz maçındaki başarıya gölge düşürdüler.
sonuç: evvelâ takım tertibindeki isabetsiziikden, sonra forvette şut kısırlığından ve nihayet dermansızlıktan bükreş'te yenildik. her zaman tartışabiliriz. bükreş’teki takımda şenol'a mutlaka ihtiyaç vardı.
rusçuk karması karşısında elde edilen beraberlik otomatik olarak bir değer taşımıyor. bu bir moral, bir deneme maçıydı nihayet. bulgaristan liginde 10. durumda bulunan bir takıma istenildiği kadar bir şehrin forması giydirilsin, o takım bizim temsili takımla berabere kalacak kuvvette değildir. başarı bizde değil, onlara alt.
* * *
yarın bulgaristan’la oynuyoruz. sezonun son maçı. yine söylüyoruz, problem geride değil ileridedir, ümitli miyiz? bence hayır. beraberlik haberini alabilirseniz, «millî takım çok yaşa» diye bağırabilirsiniz... selâmlar.
karşılıklı yapılan anlaşmaya göre maç sırasında kaleci hariç, iki futbolcu değiştirilecektir. görüldüğü gibi bulgar takımının iskeletini lokomotif ve levski’nin formda oyuncuları teşkil etmektedir.
bulgar yöneticilerinden ormanciev, bu maçın 0-0 lık müsabakanın revanşı olduğunu açıklamıştır. takımımızın romanya ile yaptığı maçı televizyonda seyrettiklerini belirterek, herşeye rağmen iyi futbol oynayarak neticeyi lehlerine çevirmeye çalışacaklarını söylemişlerdir.
kaille başkanı saim kaur, «bu bizim son millî maç. orhan şeref apak federasyonuna iyi bir netice ile takımı teslim etmeye çalışacağız» demiştir.
menecer sandro puppo da bir italyan gazetecisi ve türk basın mensupları ile yaptığı konuşmada, takımımızın artık dış sahalarda başabaş iyi bir futbol oynadığını açıklamış, «arzumuz bu iyi oyunumuzu gollerle süslemektir. biraz daha sabırlı olmak ve tahammül göstermek lâzımdır. geldiğimizden beri bir eser ortaya koymağa çalıştık. romanya’ya 3-0 şanssızlığımızdan yenildik» demiştir.
maçı radyo veriyor
türkiye - bulgaristan millî maçını saat 17.30’dan itibaren türkiye radyoları naklen vereceklerdir. müsabakayı ankara radyosu spikerlerinden kemal deniz anlatacaktır.
* doğrusu bulgar’lar bizim millî takımın rahatlığını bizim yetkililerden daha fazla düşündüler. kafilemizi rusçuktan, sofya’ya özel bir jet uçağı ile göndermeleri, uzun otobüs yolculuklarının sıkıntısını hayli unutturdu.
* 90 kişilik jetin pistsiz, rusçuk hava alanından kalkışı enteresandı. ama, ondan daha enteresanı o civardaki bir ilkokul öğrencilerinin meydanda bulunuşları idi. bulgaristan’daki türk çocuklarından kurulu bu öğrenci topluluğu türk öğretmenleri tarafından hava alanına getirilmişti. küçük türk’ler hem bir jet uçağını ilk defa yakından görmüş oldular, hem de türk milli takımını...
* sofya bizi yağmurla karşıladı. ancak sofya’da, ayhan’ı karşılayan sürpriz daha büyüktü. bulgarintanda turnede bulunan altay takımı da sofya'da olduğundan elmastaşoğlu kardeşler gurbette buluşuverdiler. galatasaray'lı ayhan ile altaylı, nail ve ayfer için sofya buluşma şehri oldu.
* sofya'ya geldiğimizde bir başka tatlı sürpriz, hemen herkesin altay takımının başarısından bahsetmesiydi. hele, izmir siyah - beyazlılarının spartakla berabere kalmayı başarmasına bulgar’lar çok önem veriyordu. ( http://www.macanilari.com...d=196419659922&aid=198942) kısaca altay, bulgaristan'da türk futbollü adına iyi bir propoganda kaynağı yaratmıştı.
* aslında altay'ın seyahati biraz garip başlamış. antrenörleri vahap özaltay sınırdan geri dönünce bu görev, altay’ın sevimli idarecisi mazhar zorlu'ya düşmüş. çocuklar, zorlu'nun mükemmel antrenörlüğünü övüyor, «biz yalnız iyi idareci bilirdik. meğer iyi bir antrenörmüş de» diyorlar.
* kaleci yılmaz cezalı olduğu için milli maçta yedek kaleci problemi konuşulurken, altay kalecisi varol, «ben hazırım» dedi. «nasılsa buradayım.»
* türk gazetecilerinin kafilenin kaldığı otelde yer bulamayışı üzerine, spor yazarlarının en yaşlısı protestoya kalktı, «otobüste yatarım» dedi. ama, bulunan yeni otele ilk koşan da ondan başkası olmadı.
* bulgarlar, sofya’ya 20 kilometre uzakta kamptalar. yalnız antrenman için sofya'ya iniyorlar. bunun dışında bulgar milli takımını gören olmuyor. ancak, ünlü futbol adamları ormanciev, sık sık yanımızda. doğrusu ormanciev’in ilgisi takdire değer, üstelik bizim çocukların moralini bozacak gibi de konuşmuyor. sorularımızla sıkıştırınca «gayemiz iyi futbol göstermek, sizinkilerin de burada daha iyi oynayacağına inanıyorum» demekle yetiniyor.
gene bir günde iki mağlûbiyet... fakat bu defa 5 gol
bulgarlara da yenildik: 4-1
2. yarıda metin'in golü ile coşan takımımızın ümidini debarski kırdı
necmi tanyolaç sofya'dan bildiriyor
romanya mağlûbiyetinin moral çöküntüsü içinde bulunan a milli takımımız dün slavya stadında bulgarlarla istanbul'da 0-0 berabere kaldığı maçın revanşını 4-1 kaybetmiştir.
hemen ilâve edelim ki, milli takımımız ilk devrede çıkardığı oyunla farklı mağlûbiyeti haketmiş, fakat ikinci yarıda rakiplerimizi 35 dakika âdeta bir fırtınaya tutmuştur. eğer bu arada metin’in 47. dakikada sahalarda ender görülen golüne 56. dakikada çok kolay pozisyonda topu kapan halûk da bir golle yardımcı olsaydı bu farklı netice doğmayacak ve maçın kaderi belki de lehimize dönüverecekti. maalesef halûk'un beceriksizliği burada talihsizliğimiz olmuş ve kendi takımlarım ıslıklayan bulgar'lar, daha sonra deborski'nin attığı üçüncü ve dördüncü gollerle farklı neticeye ulaşmışlardır.
sabun köpüğü gibi
ilk devre 5-10 dakikalık gayretli oyunumuz ve sonradan sahadan bir sabun köpüğü gibi kayboluşumuza kaleci ali, doğan, mustafa, ogün, yaşar, haluk hattâ hattâ metin sebep olmuştur. metin’i yıldız bareminde üçe çıkartan tek sebep ikinci yarıda kuvvet şurubu içmiş gibi birden canlanması, takımı idare etmesi ve forveti sürüklemesidir.
iki açıkları ile atağa geçen ve kalemizi hallaç pamuğu gibi atan bulgar'lar 9. dakikada sağhaflarının ayağından bir gol kazanmışlardır. milli takımımıza teslim bayrağını çektiren bu gol, gaganelov’un pasına dalan penev'in şimşek gibi şutundan doğmuştur. top ali'nin göğsüne çarparak geriye gelmiş ali ikinci hamleyi yapmağa hazırlanırken naci müdahalede bulunmak istemiş ve bu arada ali ile naci'nin tereddüdünden faydalanan penev topu filelerimize göndermiştir. daha sonra üstünlüğünü devam ettiren bulgar'lar 24. dakikada debarski'nin ayağından ikinci golü de kaydetmiştir. bu golde top naci'nin ayağına çarpmış ve ali'yi kontrpiyede bırakmıştır.
ne idüğü belirsiz bir şekilde gayesiz, maksatsız ve bir takım şuuru içinde değil kendi bildiğine her biri ayrı telden hava çalarak oynayan ay-yıldızlı onbirimiz bu devre içinde bir tek defa bulgar kalesini ziyaret edebilmiştir. onda da romanya ve istanbul karması maçların da fevkalâde başarı gösteren yaşar'ın attığı şut avutla neticelenmiştir.
metin’in şahane kafa golü
ikinci devreye takımımız ilk 46 dakika ile mukayese edilmeyecek şekilde hızlı bir tempo ile girmiştir. duran, hareketsiz kalan ve mücadele gücü gösteremeyen futbolcularımız kuvvet şurubu içmiş gibi birden dipdiri kesilmişler ve sahanın hemen her tarafını doldurarak rakiplerimizi hallaç pamuğu gibi atmağa başlamışlardır. bu beklenmedik kasırga karşısında bulgar takımı bocalamış hele sağaçık yerinden ogün’ün 47. dakikada avut çizgisine kadar götürerek ortaladığı topa metin'in havada yay gibi gerilerek vurduğu o muhteşem kafa ve topun filelere takılışı bulgar milli takımını iliklerine kadar titretmiştir. kaleci deianov topun filelere bir fişek sürati ile takılışına ancak seyirci kalabilmiştir.
bulgarlar yeniden acılıyor
işte bundan sonra talih, milli takımımıza büsbütün sırtını çevirmiştir. 70. dakikada debarski 25 metreden kaleci ali'yi avlamış ve patlattığı sert şutu adeta bir lâmba gibi üst köşeden ağlara asmıştır. bu gol büsbütün ümidimizi kırmıştır. yine isteksiz hal, yine durgunluk ve yine çaresizlik içinde bocalayış. 83. dakikada ise bir silindir sürati ile sağa sola kaçan ve defansımızı ezen debarski, ali'nin hatasından dördüncü golü de kaydetmiştir. bu saman alevi gibi ani parlayış ve sönüş içinde takımımız normal bir çizgi çizmemiş, ya fevkâladelik göstermiş yahut da acz içine düşmüştür. bizce ay-yıldızlı onbir bu haketmediği neticeye yine de fizik noksanlığından mahkûm olmuştur.
işte böylece balkan turnesini bitirdik. üç maç, iki mağlûbiyet bir beraberlik... yedi gol yedik.. üç gol attık. temsili maçı saymazsak milli maçlardaki bilançomuza matematik görünüşü ile iç açıcı denemez.
sofya’da, her şey tersine gitti. bükreş'de iyi başlamıştık, kötü bitirdik. sofya’da kötü başlayıp, iyi bitirdik. eğri oturup doğru konuşalım; hiç de ayıplanacak bir tarafı yoktu mağlûbiyetin. hele o ikinci yarıdaki 20-25 dakikalık başarımız... bu yanda, bulgar'lara âdeta nefes aldırmayan takım, ilk yarıdaki silik, silik ne kelime sahadan kaybolan takım değildi. her şey değişmişti. kaleciden, solaçığa kadar. metin’li forvetimiz, bulgar müdafaası önünde zorlayıcı bir tempo ile oynuyordu. evet, her şey değişmişti şimdi. 25 bin seyirci adeta paniğe uğrayan bulgar takımını ıslıklıyor, protesto ediyor ve bu gürültü arasında metin mustafa’dan ogün'e, ogün'den bulgar kalesine ortalanan topa dimitrov ve penev'le birlikte sıçrıyordu. kalenin tam arkasında idim.. gördüğüm şu oldu: metin gole hazırlanıyordu. altın kafalarından birini daha gösterdi bulgar'lara, kaleci deianov, delikanlımızın kafasından çıkan bu mermiyi ancak ağların dibine saplandıktan sonra görebilecekti. gol bir ümit ışığı idi. oyun değişmişti. bulgar’lar bir türlü kendilerine gelemiyor ve biz daha üstün oynuyorduk. halûk, 56. dakikada, boş bulgar kalesine ayağındaki fırsatı gönderiverse maç 2-2 olacak ve biz «işte hakkımız olan beraberliği aldık» diyebilecektik. ama oyun bir kere daha değişecekti.
70. dakikada, solaçıktan çok bir santrfor gibi defansımıza saldıran debarski, uzaktan savurduğu şutla bulgar takımım kurtaracaktı. bu, öylesine sert, öylesine kahredici bir darbeydi ki... metin'in attığı golden sonra asparuchov’la, kot-kov’u oyundan çıkaran ve iki yeni oyuncu alan rakiplerimizi üçüncü gol, halkın ıslıklarından da kurtarmıştı.
sonuç: bulgar'lar maçın ilk devresindeki gibi müthiş bir sür'atle ve bütün fiziki ağırlıkları ile tekrar yüklenmeğe başladılar. bu ağırlığa bizim defans dayanamazdı tabii... dördüncüyü de yedik. ali, sağiçin bu şutunu şâhâne bir çıkışla yumrukladı. hatâlarını ve heyecanını affettiriyor demiştik. ikinci bir hareket yapmasına imkân kalmamıştı. yumrukladığı top artık ali'nin değildi. şerefin ve şükrü’nün işi idi bunu uzaklaştırmak. günün başarılı ve şanslı oyuncusu solaçık yakından dokunuverdi.
maç, iki gerçeği ortaya çıkardı. bulgar'ların bizden üstün olan tarafı, en iyi şekilde ve fazla sayıda şut atmaları idi. biz kaleye kadar olan bölge içinde zaman zaman onlardan iyiydik. fakat, onlar gibi darbe indirici değildik. biz de bulgar'lar gibi şut atabilseydik, sonuç bu olmazdı.
15 günlük seyahatin sonunda söyleyeceğimiz son söz, dış sahalarda artık müsbet bir tesir bırakmağa başladığımızdır. elbet de galibiyet isteriz. netice elbette ki, gönlümüzde yatan arslandır. fakat bunu istemek için sadece bir 90 dakika kâfi gelmemektedir. başarı için kabiliyetli olmak kâfi değil. yine söylüyoruz; mesele 90 dakikanın ötesinde ve fark; futbolu idare eden kafamızda ve anlayıştadır.
ikinci devre başarılı bir oyun çıkaran, buna mukabil debarski’nin attığı gollerle 4-1 mağlûp olan millî takımımızın futbolcuları slavya stadını üzgün bir şekilde terketmişlerdir.
milli takım kaptanı metin, «halûk o golü atsaydı en azından bir beraberlik alacaktık, bana makabil debarski iki gol atarak bütün ümidimizi kırdı» demiştir.
maçın yugoslav hakemi botiç de türk takımının topu yere indirdiği zaman başarılı olduğunu söylemiştir. bulgar takımının antrenörü vitlacyl ise, metini çok beğendiğini açıklamış ve sözlerine şunları eklemiştir: «türk takımı bilhassa ikinci yanda gösterdiği fevkalâde oyunla bize eksik olan tarananınızı hatırlattı. gayemiz, 16 haziranda israil'le yapacağımız dünya kupası maçına hazırlıktır. türk takımı eskiden şöhretli futbolculardan kurulu idi. şimdi ise, tamamen gençlere yer verilmiş.
açıkça söyleyeyim ki, türkleri ali sami yen’deki kadrodan daha zayıf buldum. bir tek metin vardı bu kadro içinde büyük futbolcu olarak.»
kaur "görevimiz sona erdi" dedi. bulgar gazeteleri kendi takımlarını tenkid ediyor. en beğenilen türk futbolcuları: metin, şeref, mustafa ve şükrü
millî futbol takımımız yurda dönmüştür. kafileyi hududa kadar bulgar federasyonu azaları ile basın mensuplan uğurlamışlardır.
kafile başkanı şaim kaur da «şu anda vazifemiz sona erdi. futbol federasyona başkanı orhan şeref âpak'a seyahat ve hâdiseye ismi karışan üç futbolcu hakkında rapor vereceğim» şeklinde konuşmuştur.
sandro puppo, orhan şeref apakla görüşecek misiniz? şeklinde sorulan bir suali, «tabii» diyerek cevaplandırmıştır.
dün sabahki bulgar gazeteleri kendi takımlarını tenkid eder şekilde yazılar yazmışlardır.
günlük neroden sport gazetesi, «kötü oyun iyi netice» başlıklı yazısında, 4-1 farkın fazla olduğunu, bulgar takımının iyi oynamadığını belirtmiştir. gazete «metinin golü için uzun yıllar unutamayacağımız güzellikte bir goldü» tâbirini kullanmış, «eğer türker metinin golünden sonra biraz toparlansalardı, netice herhalde bu olmazdı.» şeklinde yazmışlardır. gazete ayrıca, «metin, şeref, şükrü ve mustafanın» türk takımının en iyileri olduğunu bildirmiştir.
coşkun özarı: a millî takım antrenörlüğüne getiriliyor
sandro puppo: mukavelesinin feshedilmesi pek yakın
apak: "bir süre millî maç yapmayacağız!"
futbol federasyonu başkanı, beraber çalışacağı heyeti 20 mayısta seçecek
ankara, özel
orhan şeref apak, henüz federasyon heyetini kurmamış olmakla beraber, yeni federasyonun teknik kademelerinde büyük değişiklikler yapılacağı söylenmektedir.
bu arada menecer sandro puppo’nun mukavelesinin feshedileceği, cihat arman'ın yerine «a» milli takım antrenörlüğüne, coşkun özarı'nın getirileceği ısrarla ifade edilmektedir.
apak ise, heyeti henüz teşkil etmediğini, bu bakımdan teknik kademelerde herhangi bir değişikliğin de federasyonun tam kuruluşundan sonra düşünüleceğini belirtmektedir. bununla beraber yeni başkan'ın, selâhattin torkal ile hüseyin saygun’a antrenörlük görevi vereceği, cihat arman'ı ise istanbul ümitlerinin başına getireceği söylenmektedir.
orhan şeref apak bugün istanbul'a gidecek ve yarın kulüp idarecileri, bâzı basın mensupları ile görüşecek ve heyetine alacağı üyeler için isim isteyecektir. orhan şeref apak'a bugüne kadar tavsiye edilen idareciler arasında faruk ılgaz, reşit bayburt, eşfak aykaç, dr. cihat abaoğlu, dr. burhanettin türker, selâhattin almay, hüseyin arık, aydın saraçoğlu, faruk talû bulunmaktadır.
federasyon heyetini 20 mayıs'ta açıklayacağını belirten orhan şeref apak, milli maçlar konusunda da şöyle demiştir: «mecbur kalmadıkça uzun bir süre milli maç almayacağız. çok kesif bir çalışma devresine girmiş bulunuyoruz. futbolumuzda revizyon yapacağız.»
"türk futbolunun kalknması için plânın tatbiki lâzımdır. şu anda millî takımdan başarı beklemek hayal olur"
sandro puppo konuştu
bükreş ve sofya bozgunundan sonra menecer diyor ki:
ben ne büyük adamım ne de allah!
futbol federasyonuna girecek üyeleri resbit etmek üzere o. ş. apak şehrimizde
milli takım meneceri sandro puppo, millî takımımızın romanya ve bulgaristan maçları ve geçmiş günlere nazaran ne durumda bulunduğu ile ilgili olarak: «ben allah değilim. büyük adam da değilim. sadece yapacağı işi başarmaya gayret eden bir şahısım» demiştir.
menecer sandro puppo milli takımın durumunu şöyle izah etmiştir: «türk millî takımını senelerdir tanırım. bir kriz geçirdiğini önce izah etmiş ve kalkınması için bir plân hazırlamıştım. plânın tatbiki ve başarısı zaman işidir. bu plânın gerçekleşmesi için gerekli zaman henüz geçmemiştir. ben, futbol federasyonuna temmuz ayına kadar mukavele ile bağlıyım. o güne kadar da görevim başında kalacağım. bir kere daha tekrarlıyayım. türk milli takımından şu anda parlak netice beklemek, doğru değildir. herşeyden önce plân ve zamana ihtiyaç vardır.»
sandro, milli takım ve futbolcuları hakkında görüşünü açıklamaya yetkili bulunmadığını, federasyonun bu hakkı saim kaur’a verdiğini sözlerine ilâve etmiştir.
apak «kül halinde hatâ işlendi» dedi
futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak, «kül halinde bir hatâ işlenmiştir. bugünkü başarısızlığı tek bir kişiye yüklemek doğru olmaz» demiştir.
bir soru üzerine sandro puppo'nun durumuna temas eden apak, «durumuna inceleyeceğiz. bütün hüsnüniyetine rağmen, yetersiz görürsek, elbette beraber çslısamayız» şeklinde konuşmuş ve sandro'nun, ispanya, çekoslovakya, isviçre'yi yendiğimiz maçlarda antrenör olduğunu belirterek. «bakalım, o zamandan bu zamana sandro’da değişildik var mı, çalışma gücü nasıldır, bunları inceleyeceğiz. dostluk, arkadaşlık başka, iş başka şey» demiştir.
kendisine gösterilen itimada lâyık bir federasyon kuracağını açıklayan apak, herkesin fikrini alacağını söylemiştir. orhan şeref apak, yarın bir basın toplantısı yapacaktır.
daha üç, dört sene evveline kadar milli takıma seçilmele türk futbolcusunun en büyük, en tatlı rüyası idi. bu mertebeye yükselenleri herkes can ve gönülden tebrik eder, onlar da bunu zevkle beklerlerdi. aksi olarak da o hizaya gelip de seçilememek veya kadrodan ihraç edilmek ise türk futbolcusu için en ağır, en acı bir kâbustur.
bu duruma düşenleri ise herkes teselliye koşar ve onlar bunu da beklerlerdi... fakat bugün inanın, milli takıma çağrılma şerefine ulaşmışların bâzıları kendilerini tebrike koştuğunuzda tuhaf bir umursamazlık içinde şöylesine sıkıveriyorlar elinizi... çağrılmayan veya kadrodan çıkarılan bâzıları ise sanki yeniden dünyaya gelmiş bir memnuniyet gösterisi içinde teselliye koşmanıza fırsat bile vermiyorlar... milli takım kamplarına, antrenmanlarına, hattâ cazip tarafı olmayan seyahatlara ne ayaklarını sürüyerek gidenler var... geçenlerde genç, kıymetli, maçlarını ümitle izlediğimiz bir futbol yıldığımızın kendisine ümit takımına çağrıldığının müjdesini veren ve kampta bulunma saatini tebliğ eden arkadaşına: «sen beni hiç görmemiş ol. kim gidecek oraya?» deyip ortadan çabucak kaybolduğunu anlattılar da hayretler içinde kaldım.
nerede o milli takıma seçildiğini duyunca heyecandan, sevinçten nefesi kesilen, şerefli ayyıldızlı formasıyla boy boy resimler çektirip gururla evinin duvarlarına çivileyen türk futbolcusu.. bu tehlikeli, korkunç umursamazlık nedendir? işte bu (neden)in sebebini araştırıp bulmak ve hemen yoketmek çok önemlidir bence... inanır mısınız, ben hâlâ, bu yaşımda bâzı geceler rüyalarımda kendimi milli takımda oynuyormuşum, goller atıyormuşum görürüm de sevinçten göklere uçarım âdeta. rüyam bitince de bayağı bayağı üzülürüm...
milli takımda oynamak sevincini, arzusunu duymayanlara, milli formaya dört elle sarılmayanlara, bu büyük şerefi umursamayanlara kim olurlarsa olsunlar asla ayyıldızımızı teslim etmemeliyiz bence.. fakat asıl milli kadroları seçme işini ayağa düşüren, işin haşmetini bozacak kadar «bugün gel, yarın git» haline sokanları da unutmamak lâzım tabii...