erhan önal’ın golü, suçlar ve ırkçılık remzi tanlı
türkiye – galler maçı
yıl 1979. kasım ayının 21’i. türkiye – galler avrupa şampiyonası 1980 grup eleme maçı. kıbrıslı arkadaşlarımla izmir atatürk stadyumu’nda saatler önce yerimizi aldık. kırmızı – beyazız. küçükten kalma bir alışkanlık maça yine yastığımla gitmiştim. erhan önal golü attığında tribündeki seyircilerle oluşturduğumuz sevinç yumağı muhteşemdi. kendimize geldiğimizde oturduğumuz yeri bulamamış, yastığımı da kaybetmiştim.
dostluk
o dönemde anadolu’nun dört bir bucağından gelen üniversite arkadaşlarımla geçirdiğimiz güzel günler unutulmazdı. en son 2006’da izmir, 2008’de antalya ve 29 ekim – 1 kasım 2010 tarihlerinde de benim ev sahipliğimde kıbrıs’ta buluştuk. aradan 30 yıl geçti ve halen dostluğumuz sürüyor.
anadolu
babam bir anadolu aşığıdır. ilerleyen yaşına rağmen karış karış anadolu’yu gezmiş, gözlemlerini de her zaman benimle paylaşmaktan büyük bir keyif almıştır.
çeralan köyü
1975’te anadolu’dan kuzey kıbrısa nüfus aktarımı yapıldığında, alayköy’e adana’nın saimbeyli ilçesinin çeralan köyünden yüzlerce insan gelip yerleşmişti. babam “bu insanlar bizim kardeşlerimizdir” dedi. iş verdiği bir çeralanlı’nın, bir kaç yıl sonra oğlu kanser hastası olmuştu. ben de ankara’da ameliyat olup geleli henüz bir ayı bulmamıştı. acil kana ihtiyacı vardı çocuğun. hastahaneye gittim. beni oldukça zayıf gören hemşirenin karşı çıkmasına rağmen tahlil yaptırdıktan sonra kanımı verdim.
***
bu sütünlar bana kendimi anlatmam için verilmedi. ancak hayatımın bu kesitlerini aktarmanın, yazının teması açısından gerekli olduğunu düşündüm.
bu çizmiş olduğum karakter aslında sadece beni değil, kıbrıslı türklerin çoğunluğunu anlatmaktadır.
daralan çember
kıbrıs türk basınında aşağıdaki haber başlıkları neredeyse hergün görülmektedir.
“girne’de 6 yaşında kız çocuğuna tecavüz edildi.” 26 nisan 2011 tarihli bir haberin başlığı bu.
“iskele boğazında kalan ingilizler hem soyuldu hem de demir çubukla dövüldü” 27 nisan 2011 tarihli bir haberin içeriği de bu.
kıbrıs türkleri yıllarca bu olaylara muhataptır ve ciddi oranda mağduriyetyaşamaktadırlar. kıbrıs türkleri’nin yaşam biçimleri ile hiç de uyumlu değil bu yaşananlar. pencereleri açık yatan, dükkanını açık bırakıp öğlen uykusuna giden kültürel davranış biçiminden suçlulara karşı her türlü güvenlik önlemini almak durumunda kalan bir topluma geçilmiştir.
yazım, sadece kuzey kıbrıs’ta sürekli artan suçlar üzerine odaklıdır.
kültürel farklılıklar veya yerli - göçmen çelişkisi ayırımcılık hatta ırkçılık yaratabilir. ancak kıbrıslı türklerin büyük çoğunluğunun günlük hayatta ve kamusal alanda türkiyelilere yönelik ayırımcı ve ırkçı davranmadığını biliyoruz.
kuzey kıbrıs’ta önemli bir sorun yaşanıyor. ona vurgu yapıyorum.
yaşanan, yaygın hırsızlık, soygun, katillik ve ırza geçme vd.dir.
tüm bu suçlar, ciddi oranda bir korku yaratmıştır. bu durum karşısında kıbrıs türk toplumu ne yazık ki büyük oranda çaresizdir.
ırkçı olamayız
kıbrıs türkleri’nin bu olayların sebebi olan politikalara karşı durmayı (sayın tufan erhürman’ın 24 nisan 2011 tarihli yenidüzenin gaile ekinde yayınladığı yazısında belirttiği gibi) “kültürel ırkçılık”la ilişkilendirmek ne derece doğrudur? yazarın bütün kıbrıslı türkleri kapsayan “biz” kelimesini isabetli kullanmadığına inanıyorum.
kıbrıs türkleri’nin geliştirdiği (cılız) tepkinin sosyolojik ve anlaşılabilir gerekçeleri vardır.
1974’ten günümüze kıbrıs türkleri ile türkiyelilerin ilişkileri incelenirse görülür ki kıbrıs türk toplumu’nun bugünkü tepkisi, tc’nin politikalarından (nüfus ve diğer) kaynaklanmış ve yavaş bir ivme ile bugünkü duruma gelmiştir.
hal böyle iken, hümanist bir duruşla olsa bile, süreci yokmuş gibi varsayarak mağduriyeti yaşayanı suçlu konumuna itme, kanaatimce özele takılma ve sosyolojik düşünme biçiminin es geçilmesinden kaynaklanmaktadır.
yoksa yazarın tahlilini, siyasal angajmanlara bağlamanın doğru olmadığını düşünüyorum.
toplumlar arasındaki uzaklaşmanın ve tepkilerin hatta “kültürel ırkçılığa” yönelen bazı davranışların var olduğu gerçektir. hatta oluşan bu tepkiler ileride önemli sorunlar yaratabileceği de. ancak bunun var oluş nedenlerini ortaya koymaz ve sadece bütünün bir parçasının alarak ele alır ve kıbrıs türk toplumu genellemesini de yaparsanız yanıltıcı olursunuz.
ırkçılıktan ya da kıbrıslı türklerin ırkçı bir süreci yönlendirdiğini mi söylüyoruz? bu toplum, kuzey kıbrıs coğrafyasında hangi toplumsal süreci yönlendirebiliyor ki?
pasaportla giriş uygulamasının (veya kontrollü geçiş) başlatılması ve kaçak olarak adada bulunanları göndermek için bir irade ortaya koyma imkanı olmayan bir toplumdur söz konusu olan.
sonuç olarak bütün bu olanlar karşısında, altı çizilmesi gereken bir konu da kıbrıs türk toplumu’nun tepkisi değil tepkisizliğidir.
sadece “suçlar” bağlamında yaşanan realiteyi, siyasal ve sosyolojik tahlillerden uzak, birleşmiş milletler kararları’na ve cenevre konvansiyonları’na atıfta bulunmadan en sade şekliyle ve kısaca aktarmaya çalıştım.
türkiye’nin kıbrıs’ta uyguladığı nüfus politikalarının bir sonucu olan bu sorunun (suçlar) minimize edilmesinin elzem olduğunu düşünmekteyim.
anektod
çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar.