halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
valladolid şehrine gittiğimde, bindiğim taksi beni kaçırıyor sandım. çünkü şehirden çıkmıştık. evler apartmanlar, dükkanlar, binalar bitmişti. gidiyor, gidiyor, gidiyorduk. gittik. gittik, sonunda dağ başına geldik. ve o dağın yanında birden dev bir stad yükseldi. gerçekten görkemli bir spor tesisiydi bu. çöl ortasında açan çiçek gibiydi.
bu güzelim staddaki dünya kupası maçı ise, bir futbol karşılaşmasından çok, acemi bir tiyatro gösterisi oldu. valladolid'deki bu naklen yayınımı da, maç spikerliği notlarıma değil sahne sunuculuklarıma eklemeliydim.
fransa ile kuveyt karşı karşıyaydı. fransızlar finallerin en iyi futbol oynayan ekiplerindendi. hele michel platini... hele genghini... hele bossis. hele hele ufacık tefecik ama futbolu çok büyük giresse. fransa takımı kuveyt karşısında bu yıldızlarıyla sahaya hakim olmuş, golleri sıralamaya da başlamıştı. ilk gol enfesti. genghini, serbest atışta topu ağlara adeta yapıştırmıştı. sonra platini, 27'nci yaş günü için kendi kendisine hediye veriyordu, ikinci golle... devre böyle bitmişti. maçın ikinci 45 dakikasına da golle girmişti fransızlar. üçüncü gol, six'dendi. fransa bir gol rekoruna gidiyor gibiydi. fakat hayır! kuveyt'liler birden silkiniyor, atağa kalkıyorlardı. bu şahlanma, gol getirmişti kuveyt'e... al boulushi durumu 3-1 yapmıştı. sonra?...
ufacık tefecik giresse, şahane futbolunu sürdürüyordu. işte yine harika bir ataktan sonra takımının dördüncü golünü çıkarmıştı giresse... sovyet hakem miroslav santrayı gösterdiğinde, fransa 4-1 öne geçmişti. fakat o da ne? bütün kuveytli futbolcular hakeme koştular, etrafını sardılar. gole itiraz ediyorlardı. daha önce yedikleri üç golde sesi çıkmayan kuveytliler, dördüncü golde kıyamet koparıyorlardı. birden saha kenarına koştu kuveytli futbolcular... tribüne doğru baktılar. bizim tv yayın yerinin biraz önü şeref tribünüydü. çok yakındım, iyi görüyordum. orada kuveyt futbol federasyonu başkanı şeyh ahmet oturuyordu. şeyh ayağa kalkmış, eliyle oyuncularına bir işaret yapıyordu. bu işaret üzerine, kuveyt futbolcuları sahayı terke başladı. saha komiseri koştu. hakem o yana yöneldi. kuveytli şeyh'in tribünden kapıya doğru yürüdüğünü gördük bu anda... kızgın kızgın gitti. sonra bir baktık ki, sahaya inmiş. çocukluğumuzda "şeyh ahmet" diye bir film görmüştüm. şeyh ahmet yakışıklı, üstelik gözüpek bir atlıydı. atına atladığı gibi gelir, eşkıyaların kaçırdığı kızı kurtarırdı. şimdi de ispanya'nın bir köşesinde, dağ başındaki stadda kuveytli şeyh ahmet, takımını kurtarmak için sahaya geliyordu. şeyh ahmet'le sovyet hakem, isveçli yardımcıları, saha komiseri, daha bir sürü yetkili uzun uzun tartıştılar, konuştular. sonuçta, herkes kenara çekildi ve hakem atış için topu kuveyt kalecisine verdi. yani? yani'si az önce saydığı golü şimdi saymıyordu sovyet hakem... işte o zaman da olayın yönü değişti. bir anda fransız teknik direktörü hidalgo sahaya fırladı. tutmak isteyen ispanyol polislerini hışımla itti. girdi sahaya... doğru hakeme koştu. yine tartışmalar... şeyh ahmet baskın çıkmıştı. hakem golü saymadı ve oyun 3-1'den devam etti. ne var ki, fransızlar o hırsla hemen kuveyt kalesine iniyor, bu kez kimsenin "hayır" diyemeyeceği dördüncü golü atıyorlardı. bossis'in golüyle durum yine 4-1 olmuştu. bu, maçın da sonucuydu.
fakat ne dersiniz, oyundaki onca olaya karşın, hakem 90'ıncı dakikanın bittiğini ilân ettiğinde, fransız ve kuveyt futbolcuları centilmence forma değiştirdi, birbirinin ellerini sıktılar.
kuveyt federasyon başkanı şeyh ahmet, ertesi gün bir basın toplantısı düzenleyecek ve dünya basınında kocaman harflerle yer alan şu müthiş ifşaatı yapacaktı: "mafia, fifa'nın yanında hiç kalır..."
fifa, önce gol deyip, sonra cayan sovyet hakemi görevden aldı, dünya kupası'nda bir daha maç yönetmeyeceğini açıkladı. ayrıca kuveyt federasyonu'na 25 bin isviçre frangı ceza veren fifa, şeyh ahmet'in de maçlara girmesini engelledi. çünkü kuveyt takımının oyunu terke kalkışmasının, şeyh'in işareti sonucu olduğu görüşüne varılmıştı. kuveytliler, önce kimi peçeli, kimi başörtülü, kimi başı açık ama değişik giysileriyle ilgi uyandırmış, tribünleri renklendirmişlerdi. sonra da bu olayla kendilerinden çokça bahsettirdiler.