artun ünsal'ın "tribün cemaatinin öfkesi: ticarileşen türkiye futbolunda şiddet" kitabından;
milli takımlar ve avrupa kulüpleriyle maçlar babında...
arada zaman zaman inişli çıkışlı bir grafik çizse de, türkiye'de ya da yurtdışında kulüplerin ve milli takımın rakipleriyle yaptıkları maçlar, ülkemizdeki liglere göre genellikle biraz daha sakin geçiyor. bunda elbet, uefa'nın kuralları ve sahasında taşkınlık ve şiddet hareketleri görülen ulusal takım ve kulüplere uyguladığı cezaların da önemli bir payı olsa gerek. ne var ki, uefa'nın son yıllardaki cezai icraatında, türkiye'nin gerek milli takım gerekse kulüpler bazında "ceza rekortmenleri" arasında yer aldığı da bir gerçek. uefa'ca verilen disiplin ve ceza raporları sonucu, milli takımlar arasında türkiye 200 bin isviçre frangı ile yunanistan ve italya'nın önünde birinci sırada yer alıyordu. kulüpler açısından ise beşiktaş 158 bin frank'la dördüncü, galatasaray ise 147 bin frankla beşinci sıradaydı.
seyirci taşkınlığımızın faturasını böyle de ödüyoruz. ancak, şampiyonlar ligi ve uefa kupalan maçlarının daha gergin bir ortamda oynandığı da gerçektir. söz konusu gerilimin özellikle, bir tür şiddet beklentisi, başka bir deyişle şiddet psikozundan da kaynaklandığı söylenebilir. şöyle bir geçmiş yıllara bakalım: örneğin, pkk lideri abdullah öcalan'a italyan makamlarının sığınma hakkı tanımasının ardından türkiye'nin yaptığı iade talebinin sonuç vermemesi üzerine, ankara ile roma arasındaki gerginlik futbola da sıçrayacaktı, italyan basını tarafından da pompalanan juventus takımı oyuncuları, istanbul'da 2 aralık 1998'de oynayacakları şampiyonlar ligi maçının "güvenliklerinin tehlikede olduğu" bahanesiyle tarafsız bir ülkede oynanmasını istediler. uefa bu tuzağa düşmedi, maçın istanbul'da oynanacağını yineledi. juventus yetkilileri uefa'nın bu kararına saygılı olacaklarını açıklamak zorunda kalırken bile, istanbul'da can güvenliklerinden endişe edeceklerini belirtmekten kendilerini alamayacaklardı. korkulan maç bir haftalık ertelemeyle oynandı. yaklaşık 15 bin kişilik güvenlik gücü seferber edilirken, ne stadda ne de çevresinde en ufak bir olay çıktı. ne var ki, günübirlik istanbul'a gelen italyan kafilesinin gerek havaalanından kente varış ve dönüşünde, gerekse stadda ve çevresinde emniyet güçlerinim aldığı abartılı önlemleri görenlerin istanbul'un çok tehlikeli bir kent olduğu duygusunu yaşamamaları da olanaksızdı.
bu olağanüstü durumu bir kenara bırakırsak, kentlerde konuk yabancı taraftar gruplarıyla çıkan olayların bilançosu da pek önemli sayılamazdı. ancak, 5 nisan 2002'de istanbul'da oynanan galatasaray-leeds united uefa kupası maçının bir gece öncesinde, korkunç bir cinayet işlendi. taksim'de dolaşan türk ve ingiliz taraftarlar arasında çıkan kavgada iki le-eds'linin aldıkları bıçak yaralan sonucu yaşamlanm yitirmesi, gerek türkiye'de gerekse ingiltere'de büyük bir infiale yol açacaktı. belli bir galatasaray taraftar grubu üyesi olmadığı öne sürülen84 saldırganlar tutuklandı, yargılandı ve biri mayıs 2002'de 15 yıl hapis cezasına çarptırldı.
ertesi günkü maçta, stadda herhangi bir üzücü olay yaşanmadı. ne var ki, leeds uefa'ya başvurarak ingiltere'de ki rövanş karşılaşmasına "güvenlik gerekçesiyle" türk izleyici gelmemesini istedi. bu maç da beraberlikle sonuçlandı ve galatasaray finale yükseldi. ingiliz holiganların türk takımlarına karşı sistematik bir biçimde "kan davası" gütmeleri de böyle başlıyordu.86 mayıs 2000'de uefa kupası finalinde kopenhag'da bir başka ingiliz takımı arsenal'le yapılacak maçın öncesinde bu kente gelen galatasaray taraftarları kentin merkezinde ingiliz holiganların saldırılarına uğrayacaklar, dahası dayak yiyeceklerdi.