türkiye'de sivil toplum ve milliyetçilik kitabında yer alan, tanıl bora'nın "türkiye'de futbol ve milliyetçilik" başlıklı yazısından;
(...)
uluslararası maçlar, türkiye'yi/türkleri dışlamaya çalıştığı düşünülerek hınç duyulan avrupa'ya karşı intikam, cezalandırma vesileleri olarak algılanırken, öte yandan "avrupa düzeyinde" başarılı olmak, avrupa takımlarıyla başedebilmek en yüksek başarı ölçüsü sayılmaktadır - yani hınçla beraber "avrupa"ya bağlılık ve hayranlık da kendini göstermektedir. yazılı ve sözlü futbol söyleminin birçok yerleşik kalıbı, avrupa-merkezlidir: en güzel gollere "avrupai gol" denir, yıldız futbolculara lâkap olarak avrupalı starların adları seçilir ("scifo mehmet", "van basten hakan" - fakat bu eğilim zayıfllamaktadır). tribünlerdeki futbol sohbetlerinde ve futbolseverlerin maç seyrine refakat eden sözlü yorumlarında, avrupa futbolu daima kıyas çerçevesi olarak fonda durur. galatasaray'ın 1990'larda avrupa kupalarında gösterdiği başarılardan ve cazibeli bir 'spectacle' olarak şampiyonlar ligi'nin kurulmasından sonra, avrupa kupalarına katılmak ve orada başarılı olmak, kulüp takımlarının 'esas' hedefi olarak algılanmaya başlamıştır. örneğin beşiktaş kulübünde, avrupa'da başarılı olamamak, yurtiçi başarıların telafi edemediği bir eksiklik olarak yaklaşık 10 yıldır ciddi hoşnutsuzluklara ve yönetime karşı tepkilere yol açmaktadır. galatasaraylı taraftarların avrupa şampiyonlar ligi'ne katıldıktan sonra tribünlere astıkları "siz hâlâ annenizin liginde mi oynuyorsunuz?" pankartındaki 'yerli/millî' ligi küçümseyen alay, diğer takımların taraftarlarında elbette tepkiye yol açsa da, genel futbolsever kitlesinde belirli düzeyde onay gören bir tutumdur.
1993'te galatasaray'ın ingiltere'de manchester united'i eleyerek şampiyonlar ligi'ne katılması, türk futbol ortamında avrupa'yla ilgili küçümsenmeyecek bir özgüven artışını beraberinde getirdi: "avrupai futbol"a duyulan eziklik ve garezle de yüklü hayranlık, "avrupa'ya gösterme" meydan okumasına transfer edildi: "artık biz onlardan değil onlar bizden korksun" (fotomaç, 28.9.1996). yine galatasaray'ın bir başarısı üzerine atılan "doğuştan avrupalı" (fotomaç, 18.10.1996) manşeti, anahtar değerindedir: bu meydan okumanın, "düşman"ı altetmeye değil, onunla bir ve eşit olmaya yöneldiğini gösterir. (burada, türk milliyetçiliğinin kurucu kuşağından, hatip hamdullah suphi tanrıöver'in "türk inkılâbında [ve bağımsızlık savaşında] avrupa mağlup olmuş, avrupalılık muzaffer olmuştur" 22 formülünün bir tekrarını görebilir miyiz?] türk futbolundaki gelişmenin takdir edilmesi, türk takımlarının tanınması ve beğenilmesi, kısacası "avrupa türkiye'yi konuşuyor" 'bilgisi', millî gururu okşayıcı bir bilgidir. diyebiliriz ki futbolda avrupa-odaklılık, batı'yla ilişkilerin bir on yıl öncesine göre çok daha tartışmalı hale geldiği türkiye'de, hâlâ "avrupa" idealizasyonunun en canlı olduğu alandır; sağlam bir ilerilik-gerilik ölçütüdür. yine şaka yollu söyleyebiliriz ki, uefa, herhalde türkiye'de terkedilmesi en zor düşünülecek avrupa kurumu olsa gerek!