türkiye'de sivil toplum ve milliyetçilik kitabında yer alan, tanıl bora'nın "türkiye'de futbol ve milliyetçilik" başlıklı yazısından;
3- "avrupa avrupa duy sesimizi!" - garezle hayranlık arasında "avrupa maçları"
avrupa ülkeleriyle yapılan millî maçlar ve kulüp takımlarının avrupa kupalarındaki müsabakaları, türk millî kimliğinin kuruluşundaki (ve sürekli yeniden-kuruluşunda) 'avrupa karmaşası'nı (kompleks) anlamak için çok elverişli bir analiz nesnesidir. 'avrupa karmaşası'nı, atatürk'ün ünlü "muasır medeniyet seviyesine erişme" şiarının simgelediği batıcı modernizm idealleri ile türkiye'nin tarihsel ve kültürel özgünlüğüne ilişkin tasavvurlar arasındaki gerilim ortaya çıkartır.16 bu gerilim, bizzat batıcı-yerlici/millîci kutupsallığı tarafından yeniden üretilir. bir uçta, türk milliyetçiliğinin modernist-laisist resmî kolu, batı'yı 'öykünme' düzeyinde benimsediği evrelerde bile, uygarlık yeteneğini türklüğe özgüleyen arayışlar içindedir. diğer uçta, milliyetçi-muhafazakâr milliyetçilik, en batı-karşıtı versiyonlarında bile, modern-batılı 'format'ın içinden düşünür. zenginlik ve gelişme ideali olarak avrupa'ya hayranlık ile, sinsi bir kültürel ve politik hasım olarak avrupa'ya garez (ressentiment) arasındaki gitgel, gündelik-popüler milliyetçi zihniyet evrenine de hakimdir.
avrupa'yla futbol "karşılaşmalarına" yüklenen anlamda özellikle bu gitgel aşikârdır. herşeyden önce, bu karşılaşmalara olağanüstü yüksek önem verilir. kulüp takımları avrupa takımlarıyla yaptıkları maçlarda millî takımla -bu da demektir ki milletin kendisiyle- eşdeğer algılanırlar ("türkiye için vur trabzonum", fotomaç, 19.10.1995), bütün rakip takımlar da "avrupa" ortak paydasına indirgenir; böylece her maç bir türkiye-avrupa karşılaşması olarak temsil edilir. askeri rejimin avrupa platformlarından dışlanmaya tepki gösterdiği ve avrupa ülkelerini türkiye'ye karşı eylemler yapan ermeni asala örgütünü himaye etmekle suçladığı 1980'li yıllar; ardından avrupa'nın bütün türk hükümetleri tarafından bu kez pkk'yı himaye etmekle ve "çift standartlı" bir insan hakları anlayışını türkiye üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmakla suçlandığı 1990'lı yıllar, avrupa'nın bir düşman figürü olarak resmedilişi istikrar kazanmıştır. "gûya müttefik" olan avrupa ülkeleri, 1. dünya savaşı'ndan sonra osmanlı türkiye'sini dominyonvari kantonlara bölen sevrés anlaşmasını hortlatmaya dönük (kaynağında haçlılara kadar uzanan ezelî bir türk ve islâm husumetinin yattığı) "sinsi" bir düşmanlık güttükleri, bir fikr-i sabit olarak işlenmiştir. bu düşman figürasyonunun futbol ortamına 'sansürsüz' yansıdığını görürüz. avrupa'ya karşı biriktirilen garezin sembolik dışavurumunda, futbol karşılaşmaları, bilhassa futbol medyası aracılığıyla, 'vazgeçilmez' bir rol oynar. en vulger milliyetçi karalamalar, futbol medyasıyla ve tribünlerde dile getirilir; maç, "avrupa"ya ve "avrupalı"ya birinci tekil şahıstan küfür etme fırsatı sağlar.
hibe ettiği askeri malzemenin güneydoğu'da kürtlere karşı kullanıldığından şikayet ederek türkiye'ye askeri yardımı askıya alan almanya'yla ilişkilerin hayli gergin olduğu bir zamanda oynanan galatasaray-eintracht frankfurt maçında (1992 ) yapılan tezahürat, 'diplomatik' düzeyde söylenemeyenin 'erkekçe' dışavurulması, tam anlamıyla bir 'içini dökme' edimidir: "almanya-pkk omuz omuza / türkiye koysun iki domuza!"
1992-98 döneminde futbol medyasıyla ilgili yapılan bir tarama çalışması, zaten lügatin temel unsurları olan savaş, şiddet ve cinsel şiddet içeren/çağrıştıran sözcüklerine özellikle türk takımlarının avrupa takımlarıyla karşılaşmalarında 'abartılı' bir şekilde başvurulduğunu ortaya koyuyor. maç günü çıkan gazetelerde, "takımlarımız"dan beklentiler, "vurma", "bombalama", "ezme", "dağıtma", "gömme", "tokat atma", "şişleme", "gebertme", "boğma", "imha", "parçalama", "oyma", "koyma" gibi fiillerle dışavurulmaktadır. "yedin mi türk lokumunu hırbo ingiliz" (fanatik, 5.11.1993) gibi basbayağı hakaretâmiz ifadeler, bu söylemde normaldir. türklük sık sık (özsel/essentiell) bir güç ve üstünlük âmili olarak öne sürülür: "türksün bugün ezer geçersin" (fotomaç, 27.10.1992), "güçlüler ama türk değiller" (fotomaç, 2.10.1992), "türk gibi oynayın" (fotomaç, 24.4.1995), "eleyeceksiniz çünkü türksünüz" (fotomaç, 22.8.1995). maç, avrupa'ya bir meydan okumadır; en sevilen manşet formülü, bir savaş narasıdır: "titre avrupa" (fotomaç, 16.9.1997), "selam dur avrupalı türkiyemiz geliyor" (fotomaç, 8.9.1994), "savulun türkler geliyor!" (fanatik 11.6.1996), "savul avrupalı türkler geliyor" (fotomaç, 31.1.1995), "titre avrupa aylaklandık" (fotomaç, 12.11.1993), "haydi türkiyem yolla füzelerini" (fotomaç, 14.2.1995). tribünlerde yaklaşık 10 yıldır coşkuyla seslendirilen bir slogan, aynı meydan okumayı ve 'avrupa'ya sefer' havasını yansıtır - yanısıra, 'kaypak', 'yoz', 'ahlâksız' batı'yı/avrupa'yı homoseksüelleştirerek: "avrupa avrupa duy sesimizi / işte bu türklerin [ya da fenerbahçe/galatasaray] ayak sesleri / avrupa [ya da frankfurt/manchester vb.] ibnesi kolla kendini".
türk milliyetçiliği, bir beka kaygısı ve tehdit algısıyla sarmalandığı, bu kaygı ve algı zihniyet dünyasına damgasını vurduğu için, komplocu bakışa da yatkındır. "türkün türkten başka dostu yoktur" vecizesi ve bütün dünyanın gücünü ve erdemini 'çekemediği' "türk"e düşman olduğu fantazisi, milletin mağdur/kurban olarak yüceltildiği ânlarda kendiliğinden devreye girer. bu motiflerin futbol ortamındaki izlerini 70'li yıllardan itibaren görebiliriz. özellikle hakemler, başarısızlıkların sırtına yıkılacağı günah keçileri olarak, "türke düşman dünya"yı cisimleştirirler. televizyon ve radyodan maç anlatan spikerlerin türk takımlarının hakkını yiyen hakemlerle ilgili karalamaları, eleştirel futbolsever çevrelerinin vazgeçilmez mizah malzemesidir. hakemlerle ilgili önyargılar, biraz da türk futbolunun uluslararasılaşma performansındaki gelişmeye bağlı olarak, gerilemekle beraber varlığını korumaktadır. 27 mart 1999'daki moldova maçı öncesinde milli takım sorumlularının, "almanya ve alman sponsorların maça avusturyalı hakem tezgahladıkları" ihbarında bulunmaları, bu konudaki teyakkuzun örneğidir (hürriyet, 18.3.1999). 2-0 türkiye'nin galibiyetiyle biten o maçın revanşında, 8 eylül'de moldova'da 1-1 berabere kalınan maçtan sonra da aynı motif kullanılmış, "almanya ve işbirlikçisi şerefsizler" rakip takımı 'fişeklemekle' suçlanmıştır (fotomaç, 9.9.1999). 15 eylül'deki hertha berlin-galatasaray maçının berlin takımını kollamakla suçlanan isviçreli -"alman asılı isviçreli"!- hakemiyle ilgili de komplo teorileri kurulmuştur. (star gazetesi bu hakeme almanca küfrederek "saukerl" spotunu kullandı!)