türkiye'de sivil toplum ve milliyetçilik kitabında yer alan, tanıl bora'nın "türkiye'de futbol ve milliyetçilik" başlıklı yazısından;
(...)
1950'lerde ve esas itibarıyla 1960'larda, türk milliyetçiliğinin faşizan ve muhafazakâr bir renge bürünmesi, diğer yandan yayılmacı (pan-türkist) bir karakter kazanmasa bile dışa dönük ilgilerinin yoğunlaşması, futboldaki uluslararası karşılaşmalara bakışa da yansır. 1950'lerden itibaren şovenist kampanyalara -örneğin rum azınlığa karşı linç seferberliğine- neden olan kıbrıs ihtilâfı, futbol alanında da bir türk-yunan çatışmasını yerleşikleştirir. 1967-68'de basının "kıbrıs'ın hıncı" misyonunun gölgesine soktuğu aek atina-fenerbahçe maçı, bu tırmanmanın doruğudur. (o tarihlerden itibaren uefa'nın türk takımları ile yunan takımlarının kuralarda eşleşmemesine 'özen gösterdiği' bilinmektedir.) futbolun bu gibi kampanyalarda rol üstlenmesi, kuşkusuz türkiye'nin "kitle toplumu" özellikleri kazanmasıyla, tribünlerin 'nezih' eğlence yerleri olmaktan çıkıp "güruh"un (mob) boygösterdiği "arena"lara dönüşmeye ve futbol ortamının pop kültür mekanizmalarıyla mitoslaştırılıp 'fanatize' edilmeye başlamasıyla da alâkalıdır.