mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
belediyeler futbola el atıyor
1980 sonrası türkiye'de futbol dünyasında yaşanan gelişmelerden bir diğeri de belediyelerin bu alana girmesiydi. belediyelerin ilçe ya da bölgelerindeki takıma maddi destek vermeleriyle ortaya çıkan bu gelişmenin bir başka yansıması da belediye başkanlarının doğrudan kulüp başkanlığı görevim üstlenmeleriydi. gerçi 1980 öncesinde de özellikle anadolu kentlerinde ekonomik zorluk yaşayan veya idari anlamda sahipsiz kalan kulüplere belediye başkanları destek olurlardı. ancak o dönemde kaynaklan kıt ve kısıtlı olan belediyelerin bu konuda bütünlüklü bir politikası yoktu. hâlbuki 1980 sonrasında yapılan yeni yasal düzenlemeler ve sağlanan maddi imkânlar sonucunda belediyelerin gelirleri 1980 öncesi döneme göre çok artmıştı. 1984 yılında anap'ın yerel seçimlerde de büyük bir zafer kazanması ve ülke çapında yerel iktidarı alması, belediyelerin futbola girmelerini hızlandıracaktı. bu, siyasetin futbola müdahalesinde yeni yol ve yöntemler ortaya çıkması demekti.
bu gelişmenin önünü açan, 1984-85 sezonunda üçüncü lig'in tekrar kurulması olmuştu. futbolu ülke geneline yayma amacım taşıyan bu kararla lig organizasyonuna dahil edilenlerin tamamına yakını elinde hiçbir kaynağı olmayan kulüplerdi, işte bu noktada para ve yetki olarak çok güçlenen belediye başkanları devreye girecekti. belediyelerin spora destek olarak halka hizmet götürmeleri diye takdim edilen bu himaye, siyasal yapıların futbol kulüpleri üzerinde maddi ve manevi etkinlik kurmasına fırsat verecekti.
yeni kurulan üçüncü ligle birlikte birçok il ve ilçede belediye başkanları, beldelerindeki takımların başına başkan olarak geçtiler. anadolu kulüplerinin yanı sıra istanbul ve ankara'nın varoşlarındak. pek çok ilçenin takımında da durum aynıydı. kimi belediyeler de doğrudan kendi takımlarını kurma yoluna gitmişlerdi. adı doğrudan belediyespor olan takımların yanında, belediyenin müdahalesini bir milat olarak ima eden yeni afyonspor, yeni salihlispor gibi adlar da mevcuttu.
seksenli yılların sonlannda, belediyeler tarafından desteklenen bu kulüpleri iki ayrı kategoride toplamak mümkündü. birinci kategoridekiler eski semt takımları olup, belediye tarafından finanse edilen ve aynı zamanda belediye başkanı tarafından yönetilen kulüplerdi. bu kulüpler, tüzel kişilikleri itibarıyla belediyeden bağımsızdılar. bir de doğrudan belediye tarafından kurulmuş veya adlan değiştirilerek yeniden yapılandırılmış olup, doğrudan doğruya belediyenin yönetiminde olan kulüpler vardı. bunlar büyük çoğunlukla belediye bünyesinde oluşturulmuş şirketlerden birine bağlı (spor a.ş. gibi) kulüplerdi.
birinci grupta yer alıp da belirli bir basan çizgisini yakalayanlar daha çok istanbul'un ilçe belediyeleri tarafından desteklenen kulüpler oldular. doksanlı yılların başında belediye başkanlarının yönetimindeki sarıyer, zeytinburnu ve bakırköy kulüpleri birinci lig'e kadar yükselmeyi başarmışlar, arkalarındaki bu maddi ve siyasal destek var oldukça ligde tutunabilmişlerdi. ancak desteğin kesilmesiyle gerilemişler, hatta bakırköy 2007 yılında amatör küme'ye kadar düşmüştü. doğrudan belediyeye ait takımlardan belirli bir basan düzeyini yakalayanlar da yine istanbul ve ankara'dan çıkmıştı. bu modelin şüphesiz ki en başarılı örneği, seksenli yıllardaki belediye başkanlığı esnasında siyasette yıldızı parlayan melih gökçek'in destek verdiği keçiörengücü takımıydı. yılların hacettepe'sine "el konup" adı değiştirilerek yaratılan bu takım, seksenli yılların sonunda ikinci lig'e çıkmış hatta birinci lig'in kapısını zorlamıştı. ancak melih gökçek'in keçiören belediye başkanlığına tekrar seçilememesi keçiörengücü'nün daha ileriye gitmesini engellemişti. gökçek, 1990'larda ankara büyükşehir belediye başkanı olunca daha sonra birinci lig'e yükselmeyi başaran ankaraspor projesini devreye sokacaktı.
belediyelerin desteklediği bu takımların üst liglere tırmanması, yeni sorunların gündeme gelmesine sebep olacaktı. bunların başında da "resmi" amacı, yöresindeki halka spora yönelik hizmet sunmak olan belediyelerin, bu amaca yabancılaşmaları geliyordu. profesyonelliğin kaçınılmaz sonucu olarak dışandan oyuncu transfer eden ve kaynaklarım kitle sporuna değil elit sporculara ayıran bu kulüpler için belde halkının seyirci olmaktan öte bir işlevi yoktu. belde sakinleri ise, zaten büyük çoğunlukla büyük kulüplerin taraftarı oldukla-n için yöre takımlarına olsa olsa yarım destek veriyorlardı. seyircileri olmayan bu "yapay" takımlar böylece gitgide antipatik oluyorlardı.
ancak kulüplerin belediye bünyesindeki bir şirket dahilinde yapılandırılması, ciddi bir rant kapısının açılmasına engel tenkil etmemekteydi. belediye kulüplerine otoparklardan, otogar ve belediyelere ait çay bahçeleri gibi tesislerin işletmelerinden önemli gelirler aktarılmaktaydı. kamu hizmeti mantığı açısından yerindeliği ve meşruluğu yanında, futbol takımlarını desteklemek ve geliştirmek maksadıyla aktarılan bu gelirlerin belediye bünyesindeki şirketler üzerinden yürütülmesi, bu paraların futbol takımı için mi yoksa başka amaçlarla mı kullanılmakta olduğu sorularını da gündeme getirmekteydi.
belediye başkanlarının bizzat kulüp başkanlığını üstlendikleri bu model, 2004 yılında yapılan yasal değişiklikle sona erdi. ancak bu tarihten sonra da belediyelerin destekledikleri kulüplerle artık kurumsallaşmış ilişkileri, yeni biçimler altında devam edecekti. bu kulüplerin başına bu kez de başkan yerine ya belediyeye ait şirketlerden birisinin müdürü ya da belediye meclis üyelerinden birisi emanetçi sıfatıyla geçecekti ekonomik ve idari mekanizma işlemeye devam ediyordu. zaten belediye başkanları çoğunlukla "onursal başkanlık" gibi bir rolü üstlenerek kulüplerinin yanında olduklarını göstermekten geri durmayacaklardı.
seksenli yıllarda belediyelerin yanı sıra kimi kamu kuruluşları ile büyük kamu iktisadi teşekkülleri de (kit) futbola yatırım yaptılar. muhtemelen yörelerindeki belediyelere göre daha fazla etkinliğe ve maddi imkâna sahip olmaları, bu kurum ve kuruluşları futbola el atmaya itmişti. trakya birlik edirnespor, soma linyitspor, seydişehir alûminyumspor gibi takımlar liglerde boy göstermeye başladılar. ancak bu takımlar, hem bu işe belediyeler ölçüsünde kaynak aktaramamaları hem de idari meseleler nedeniyle başarılı olamayarak, bir müddet sonra da futbol sahalarından çekilmek zorunda kaldılar.
bunların yanı sıra belediyeler, kentlerinin veya yörelerinin köklü ve iddialı takımlarına güçlü maddi destek sağlamaya da yöneldiler. örneğin türk futbolunun önemli kulüplerinden bursaspor'un tekrar birinci lig'e çıkması için geliri kulübe ait olmak üzere belediye öncülüğünde mağazalar açıldı, bazı otopark gelirleri kulübe aktarıldı, otogar işletmesi ve teleferik işletmesinden kulübe pay verildi, organize sanayi bölgesinde kulübe arazi tahsisi yapıldı. valilik de devreye girerek bursalı iş adamlarının kulübün borçlarını ödemesi için kampanyalardüzenledi. benzer girişimler son yıllarda futbolda ciddi atılımlar yapan kayseri ve gaziantep başta olmak üzere anadolu'nun pek çok ilinde de yürütüldü.
bu çalışma yayına hazırlanırken profesyonel liglerde belediyespor adını taşıyan takımların sayısı otuza yakındı ve bu sayının artmaya devam edecek gibi görünüyordu. bunların yanı sıra doğrudan belediyeye ait olmasa da, siyasal çevreler tarafından maddi ve manevi anlamda desteklenen kasımpaşa gibi bir semt takımının büyük bir hızla üçüncü lig'den süperlig'e kadar yükselmesi ilgi çekici bir örnektir. futbolun getirdiği rant, ayrıca kulüp yöneticiliğinin sağladığı itibar, siyasetçilerin futbol kulüplerini "himaye" etmesinin bir modele dönüşerek kalıcı hale gelmesine yol açmıştı. bu himaye büyük kentlerdeki kulüpler gibi geniş imkânlara sahip olmayan anadolu kulüpleri tarafından doğal, hatta zorunlu kabul ediliyor. ancak bu kabul ve yerleşikleşmeye rağmen, söz konusu modele yönelik, haksız rekabete sebebiyet verdiği ve futbol dünyasının giderek siyasal çevrelerin güdümüne mahkûm olacağı yönündeki eleştiriler dillendirilmeye devam ediyor.