mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
endüstriyel futbol gerçeği
futbol 1980'lerin ikinci yarısına kadar "gösteri" özelliğini koruyordu. doksanlı yılların başında ise "iş" (business) kavramı futbola çok ciddi biçimde dahil oldu. o güne değin "show" olarak varlığını sürdüren futbol artık "show-businessna ve başlı başına bir sektöre dönüşmüş bulunmaktaydı. bu niteliksel değişim, kendi ekonomisini oluşturmakta gecikmeyecekti. yeni futbol ekonomisi olarak adlandırılan bu süreç, yeni tüketim kalıplan ve mali değerleriyle birlikte taraftarın müşteriye dönüşmesinin yolunu açacaktı. futbol kulüpleri bu yeni sürecin kaçınılmaz bir sonucu olarak şirketlere dönüşecek, borsaya kote olacak, sermayelerinin en azından bir kısmını halka arz ederek yapısal bir dönüşüm geçireceklerdi. kulüpler, aynı zamanda popülaritelerine ve elde ettikleri başarının maddi ve manevi getirişine göre markalaşmaya başlayacaklardı. endüstrileşme sürecinde, başlıca üç alanda köklü değişiklikler yaşanıyordu: seyirci profili, gelir kaynaklarının yapısı ve tüketici davranış kalıpları. finansal analiz sonuçlarını yansıtan raporlarda, bir futbol kulübü artık renkleri, tarihsel başarılan ya da efsaneleşmiş oyuncuları ile değerlendirilir olmaktan çıkmıştı. değerlendirme arak o takımın marka değeri ile ölçülür hale gelmiş, o da; gelir, kârlılık, takımın popülaritesi ve taraftar kitlesi ile takımın kendi pazarında rakiplerine oranla sahip olduğu risk katsayısına göre belirlenmeye başlamıştı.
endüstriyel futbolun hâkimiyet sürecinin seksenli yularda işin içine büyük sermayenin daha fazla girmesiyle başladığı düşünülebilir. milat olarak ise bosman kararimn uygulamaya girdiği aralık 1995 alınabilir. bu tarihî karara giden yol, belçikalı futbolcu jean-marc bosman'm 1990 haziranında kulübü fc liege'den fransa'nın dunquerque takımına transfer olmak istemesi ama kulübünün yüksek bonservis bedeli talep etmesi sonrasında bu transferin çıkmaza girerek, sorunun bosman tarafından lüksemburg yüksek mahkemesi'ne götürulmesiyle açılmıştı. mahkemenin 1995 yılında kulübü ile sözleşmesi biten futbolcunun istediği kulüple özgürce sözleşme yapabileceği hükmünü vermesi, futboldaki liberal devrimin de başlangıç noktası olmuştu. küreselleşen futbol endüstrisi, futbol işgücünün serbest dolaşımının önündeki en önemli engeli böylece kaldırmış oluyordu. sermayenin serbest dolaşımı ve kar transferi, bu kararın ardından artık futbol piyasası için de geçerlilik kazanmıştı. böylece kısa zamanda seyyar bir oyuncu tipi ortaya çıkacaktı. bosman kararı ilk bakışta futbol emekçilerinin hakkını araması niteliğinde görünse de, o güne kadar nispeten eşitlikçi olan futbol dünyasında "büyüklerin" önünün açılması anlamına da geliyordu.
bosman kararı, bazı ülkeleri futbolcu ihraç eden ülkeler konumuna getirmişti, başka bazı ülkeler ise ithalatçı konumundaydılar. maddi açıdan güçlü kulüplerin "agresif" bir transfer politikası izlemesi, sonuçta küçüklerin iyi oyuncularını bedelsiz kaybedip güçlünün daha güçlü olmasına yol açıyordu. güçlüler şampiyonlar ligi gibi üst düzey organizasyonlarla ayrıcalıklarını pekiştiriyorlardı.
bu arada televizyon yayıncılığının doksanlardan itibaren geçirdiği teknolojik aşamalarla ortaya çıkan kablolu ve dijital yayıncılık endüstriyel futbol devrimini bambaşka bir boyuta taşıyacaktı. işin içine çok büyük sermayeye sahip küresel medya kuruluşlarının girmesi ve bunların futbol organizasyonlarının yayın haklarını almaları, söz konusu değişimin bir başka önemli aşamasını oluşturuyordu. dünya kupası ya da avrupa kupası gibi küresel organizasyonlar, bu yayıncılık bağlamında kitlesel bir medya eğlencesine dönüşeceklerdi. kablolu ve şifreli yayıncılığın gelişmesinin doğal sonucu da, futbolun altgelir grubunun sporu olmaktan çıkarak yavaş yavaş orta ve üst gelir gruplarının eğlencesine dönüşmesiydi. bu süreç, stat mimarisinden, o statlarda inşa edilen lüks localara, sezonluk satılan kombine biletlere ve taraftarlık ile ilgili her nesnenin ticarileşerek satılabilir meta haline dönüşmesine değin pek çok yeni gelişmeye yol açacaktı.
bu gelişmeler, küresel kapitalist sistem ile bütünleşme sürecine girmiş olan türkiye'ye de yansımakta gecikmeyecek; ancak yine kendisine özgü koşullar altında gerçekleşecekti. doksanlı yıllarda galatasaray'ın şampiyonlar ligi'ne girmesiyle birlikte, önce statlara uefa kriterleri -gelebildiği ölçüde- getirilecek, ardından mevcut statların bu tarz organizasyonlar için yeterli olmadığı gerçeğinden hareketle hem maddi getiri sağlayacak hem de prestij sağlayacak statların inşa edilmesi yoluna gidilecekti. bu noktada kimi kulüpler fenerbahçe örneğinde olduğu gibi kendilerine özgü yöntemlerle modern statlar inşa ederken, kimileri de beşiktaş örneğinde olduğugibi kullanım hakkına sahip olduğu statları birtakım revizyonlara tabi tutarak günün koşullarına uyarlama yoluna gidecekti, galatasaray ise stat konusunda proje bazında en erken hareket eden kulüp olmakla birlikte gerekli finansmanı sağlayamadığı için devletle işbirliği yollarını arayacaktı.
bu süreçte kulüpler için en önemli gelir kaynağını televizyon gelirleri oluşturuyordu. televizyon yayın hakları için oldukça çekişmeli bir pazarlık sonucu oluşturulan havuz sistemi, kulüplere sağlam bir gelir kaynağının kapısını açıyordu. bu gelir pastasının bölüşümünde üç büyük istanbullu ile trabzonspor'a belirgin bir ayrıcalık tanınmıştı. bunun yanı sıra sponsorluk ve reklam anlaşmalarından sağlanan gelirler ve merchandising gelirleri de eklendiğinde kulüpler geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak bir gelire kavuşuyorlardı.
endüstriyel futbol gerçeğine hazırlıksız adım atan türkiye'de bu sürecin yıkıcı sonuçlan da olacaktı. istanbul kulüpleri ile anadolu kulüpleri arasındaki uçurum, doksanlı yıllardan itibaren belki de bir daha kapanması mümkün olmayacak şekilde derinleşiyordu. bir dönem yetiştirdikleri oyuncuları yüksek transfer bedelleriyle istanbul kulüplerine satarak ayakta kalmaya çalışan anadolu kulüpleri için hem bosman kararı'yla hem de ekonomik krizler nedeniyle bu imkandan artık çok daha az yararlanabiliyordu. istanbullu kulüplerin şampiyonlar ligi'ne katılarak elde ettikleri gelirler de uçurumu derinleştiriyordu.
bu ekonomik gelişmeye rağmen üç büyük kulübün endüstriyel futbolun gereği olan profesyonel yönetim anlayışına kavuşamamaları madalyonun öbür yüzündeki başlıca sorunlardan biriydi. yine başta galatasaray olmak üzere avrupa piyasasında söz sahibi olmanın maddi-manevi gerililerinden yararlanmak isteyen üç büyük kulüp, borçlanma yolunu tercih edecekti. düşünülen projeleri hayata geçirecek yeterli ve düzenli gelir kalemlerim oluşturmadan harcama kalemlerinin kısa vadede başarılı olmak adına artırılması, çok daha büyük finansal problemler doğuracaktı.
futbol-siyaset ilişkileri, özellikle kulüplerin endüstriyel futbola kulüplerin ayak uydurmadaki yetersizliklerine paralel olarak yeni bir asamaya geçecekti. bu yetersizlik, türk kulüplerinin avrupa arenasında rekabet edebilecek finansmanı yaratamamasıyla, olan kaynakların da verimli kullanılamamasıyla ilintiliydi.
özellikle 2000'li yıllara uluslararası alanda en başarılı kulüp konumunda giren galatasaray, bu durumun en tipik örneğiydi. dünya kulübü olma iddiasıyla yola çıkan galatasaray'ın elde ettiği büyük başarılara süreklilik kazandıramamasındaki en büyük etken, sportif başarının endüstrileşmesini iyi idare edememesi olmuştu. bu aksama, bulunduğu konumu korumak için galatasaray'ı öz kaynak yerine dışarıdan kaynak kullanmaya mecbur etmişti. bu durum, üst düzey başarıların gelmemesi üzerine kulübü kısır döngüye sokacak ve borçlanarak iş yapma anlayışı geçici olmaktan çıkarak zamanla genel ekonomik politikaya dönüşecek ve galatasaray'ı darboğaza sürükleyecekti.
özellikle büyük kulüplerin endüstriyel futbol ortamına uyum sağlayarak bir dünya kulübü olma amacıyla giriştikleri bu çabaların beklenen sonuçları vermemesi, bir müddet sonra kulüplerin tüm önemli icraatlarında devletin ya da siyasetin desteğini aramalarına yol açacaktı. biriken vergi borçlarının affedilmesi ya da ertelenmesi için girişimlerde bulunulacak, stat veya spor tesisi yapımı için bedava arazi istenecek, statların yapımının devlet kaynaklarından finanse edilmesinin yollan aranacak veya inşa edilen statların imar durumlarının yasalara uygunluğunun göz ardı edilmesi sağlanacak, borç arayışlarında siyasi şahsiyetlerin aracılığına başvurulacaktı. kimi kulüp başkanlarının taleplerini iletmek için siyasal partilerin grup toplantılarına katılmaları ya da genelkurmay başkanıyla birlikte şeref tribününde maç seyrederek kamuoyuna "mesaj vermeleri" normal addediliyordu.
kulüplerin, bu tutumu siyasetin futbola müdahale için bir kim koşulların oluşmasını beklemesine gerek bırakma futbol dünyası bizzat kendisi siyasetin müdahalesine talipti.