apoel'in bir maçında taraftarları nazi bayrağı açmıştı.
kıbrıs futbolunun tarihi, ada'nın siyasi tarihiyle sıkı bir paralellik gösteriyor
raid over moscow (moskova baskını) 80'lerin en popüler bilgisayar oyunlarından birisiydi. hangardaki uçağı kaldırıp (ki oynayanlar hatırlar, niyeyse oyunun en zor tarafı buydu!) moskova'nın kalbine dek ulaşmanız ve nükleer reaktörleri bombalayarak dünyayı kurtarmanız gerekiyordu. soğuk savaş'ın halen hüküm sürdüğü yıllarda üretilmiş, bir nevi propaganda oyunuydu. raid over moscow'un commodore 64 kasetlerine yüklendiği günlerde, 22 ekim 1986'da, trt ekranlarında bir futbol karşılaşmasının naklen yayını vardı. aslında oynanmayacağı herkes tarafından bilinen bir maçtı bu. inönü stadı'nın kapıları açılmış, taraftarlar tribündeki yerlerini almıştı. beşiktaş sahaya çıktı. hakem üçlüsü de. sahanın bir tarafına dizildi futbolcular, diğer taraf boştu. hakem saatine baktı, prosedür gereği beklenmesi gereken birkaç dakikayı bekledi ve düdüğünü çaldı. maç başlamadan bitmişti ve skor tabelasına göre beşiktaş hükmen 3-0 galipti. seyirciye gidildi, selam verildi, alkış alındı. bir naklen yayın böylece sona ermişti.
anavatan sembolleri
1986-87 sezonunda şampiyon kulüpler kupası'nda beşiktaş'ın ikinci turdaki rakibi güney kıbrıs'ın apoel takımıydı. ilk maç istanbul'daydı ve
apoel can güvenliği olmadığı gerekçesiyle maça gelmemişti. ertesi günkü gazetelerden bir tanesi "ve gelmediler, keşke gelselerdi" diyordu. aslında turu kimin geçeceği o yıllarda maç oynanmadan, daha kura çekimi esnasında belli olmuştu. ilk maç neredeyse o takım turu geçecekti. kurada ilk maç lefkoşa olarak çıksaydı bu defa da beşiktaş maça çıkmayacaktı muhtemelen. ve yaklaşık 20 yıl sonra trabzonspor, lefkoşa gsp stadı'nda anorthosis'in rakibiydi.
maç sonrası kıbrıs gazetelerine yansıyan bilgilere göre tribünlerde kıbrıs cumhuriyeti bayrağı pek göze çarpmazken ortalık yunanistan bayrağından geçilmiyordu. kuzey'den maçı izlemeye gelen kıbrıslı türklerin bulunduğu tribündeyse türkiye bayrağı açılıyordu. tabii yoğun protesto ıslıkları altında. rum taraftarlar yunan milli marşını söylediğinde türklerin tribününden ise 10. yıl marşı yükseliyordu.
iki rakip tribünün "anavatanlarının" sembollerine sarılması bunca yıllık çatışmanın kaynağının altını bir kez daha çizmiş oldu. 1960'da ortak cumhuriyet kurulduğunda bir türk ressam tarafından tasarlanmıştı kıbrıs cumhuriyeti bayrağı. 1963'te çatışmalar sebebiyle ayrılma başlayana kadar ve 1974'te ada'nın ortasına sınır çizildikten sonra da iki tarafın o bayraktan ziyade sahip çıktıkları iki başka bayrak vardı hep. türkiye ve yunanistan bayrakları. tıpkı maçta olduğu gibi. kuzey'in rum tarafının herhangi bir takımıyla boy ölçüşebilecek bir kulübü de yoktu, o yüzden türkiye'den gelen trabzonspor'un başarısıyla sevinebilirlerdi ancak. oysa beraber yaşanan yıllarda durum biraz daha farklıydı.
sağ ve sol
kıbrıs'ta futbol 1920'lerde ingiliz idaresinin de teşvikiyle türk ve rum okullarında başlamıştı. 1930'larla birlikte komünist hareket ada'da güçlenirken ingiliz yönetiminin bunun karşısına bir şey çıkarması gerekiyordu: etnik milliyetçilik. rumların kurduğu futbol takımları her şehirde ideolojik kamplaşmanın göstergesiydi. apoel ve anorthosis, enosis yanlısı sağcıların takımlarıydı. türkler de ise lefkoşa'da kurulan türk eğitim kulübü solcular tarafından desteklenirken, doğan türk birliği limasol'da sağcılar tarafından kurulmuştu. yine aynı şehirde türk ocağı, liman işçileri sendikasının desteğini arkasına alan sol görüşlü bir takımdı.
1946 yılındaysa kuruluş felsefesindeki geleneği bugüne dek sürdüren bir başka takım lefkoşa'da kurulduğunu açıklayacaktı. yeşil beyaz renkleriyle omonia. apoel ve anorthosis kadrosunda sadece elen kökenlere yer veren iki takımken, omonia komünist akel partisinin desteğiyle türk, rum ve ermeni oyunculardan oluşan karışık bir kadro kurmayı hedefleyen kulüp oluyordu.
50'li yıllar soğuk savaş'ın başlangıcıyla tüm dünyada antikomünist avı başlatırken kıbrıs da bundan nasibini alacaktı. eoka'cıların hakimiyetindeki apoel ve anorthosis kadrosundaki futbolculara "komünist herhangi bir faaliyete katılmayacaklarına dair" kağıt imzalatıyordu. enosis yanlısı eoka'ya karşı taksim'i hedefleyen türk mukavemet teşkilatı da bir gece türk ocağı'nın kulüp binasını basacaktı. o yıllarda akel'e bağlı peo adlı sendikada rumlarla birlikte örgütlenen türk işçilere de sendikadan ayrılma çağrısı yapılıyordu. dönemin gazetelerinde kıbrıslı türklerin sendikadan bireysel olarak istifa ettiklerini kamuoyuna açıkladıkları ilanlar yayınlanıyordu. ayrılmayanların başına gelen "nahoş hadiseler" de kulaktan kulağa yayılıyordu.
bu arada hedefte başkaları da vardı. daha fazla para kazandıkları için rum takımlarında top koşturan türk futbolcular... 50'li yıllardan itibaren türk tarafı tüm ağırlığını "hükümet takımı" olarak anılan çetinkaya'ya vermişti. çetinkaya, 50'lerde rum takımlarına karşı birbiri ardına "zaferler" kazanıyor, iyi oyuncular da bu takımın formasını giymeye bir şekilde zorlanıyorlardı. 1958 yılında makarios'un türk takımlarını kop'tan (kıbrıs futbol federasyonu) çıkarmasıyla iki taraf da kendi aralarında maç yapar olacaklardı. rum takımında oynamayı tercih edenlerinse önlerinde tek bir yol kalmıştı: gerek rum gerekse türk milliyetçilerinin gazabını çekmemek için takma rum isimleriyle sahaya çıkmak. ancak 70'lere doğru tehditlere daha fazla dayanamadıkları için rum takımlarında sahaya çıkan türk futbolcu sayısı bir elin parmağını bile bulmaz olmuştu.
taksim
1963'te toplumlararası çatışmalar yeniden patlak verdiğinde rum tarafından atılan ilk havan mermisi çetinkaya'nın kulüp binasını hedef alıyordu. iki toplumu birbirinden ayıran yeşil hat'tın tam üzerindeki kulüp binasının hemen yanındaki sahanın adıysa taksim stadı'ydı. 1974 yılında ada ikiye bölündüğünde taksim stadı da kendisini boylamasına kesen sınır çizgisiyle ironik bir şekilde "taksim"in sembolü gibi duracaktı onca sene. ikiye ayrılan türk ve rumlar uzun yıllar futbol maçı yapmak bir yana telefon görüşmesi bile yapamayacaklardı.
2002 yılında kıbrıs'ta büyük yaygara koparan bir futbol hadisesi gerçekleşti. binatlı kulübünün "kıbrıs'ın beckham"ı olarak tanınan, sabri selden gizlice rum tarafına geçmiş ve futbol hayatına bundan böyle anorthosis takımında sürdüreceğini açıklamıştı. transfer tam oldu denirken küçük bir pürüz çıktı ortaya. selden'in annesi 1974 sonrası ada'ya göç edenlerdendi. anorthosis'in sağ görüşlü taraftarları bunu öğrendiklerinde öyle bir tepki gösterdiler ki, kulüp yönetimi geri adım atarak trasferi iptal etmek zorunda kaldı.
daha iyi bir yaşam bulma umuduyla güney'e geçen genç futbolcu geriye dönerse yargılanacaktı. imdada, yakın bir geçmişte esrarengiz bir cinayete kurban giden bankacı elmas güzelyurtlu yetişti. güzelyurtlu, everestbank adlı bankası battıktan sonra güney'e kaçmış bir işadamıydı ve iddialara göre anorthosis'in tarnsferden vazgeçmesi üzerine aek takımıyla anlaşan futbolcunun transferinde başından itibaren rol oynamıştı.
anorthosis ve aek kulüplerinin başkanları selden'i "futbolculuğundan ziyade türk tarafındaki yönetimin kötülüğünü dünyaya göstermek için transfer ettiklerini" açıkça söyleyeceklerdi. kuzey'de ise farklı bir hava vardı. sağ gazetelere göre selden bir vatan hainiyken, sol yayınlar kendisini destekleyen manşetler attılar. sonunda selden, kuzey'e geri döndü. çünkü cumhurbaşkanı rauf denktaş, hakkında hiçbir kanuni işlem yapılmayacağı taahhüdünde bulunarak genç oyuncuyu geri çağırmıştı. selden'in rum takımında oynamadan geriye gelmesi denktaş ve sağ kesim için bir zafer olarak algılanacaktı.
rivayete göre ingilizler ada'dan çekilme kararı aldıklarında sömürge yönetimi yetkililerinden bir tanesi "burası zaten futbol oynamak için çok küçüktü, top sürekli denize kaçıyordu" diye espri yapmıştı. "dar alanda kısa paslaşmalar" (yön: serdar akar) adlı filmin sloganıydı; "hayat futbola fena halde benzer". hayat futbola benzer mi, bilinmez, ama kıbrıs'ta futbol fena halde ada'nın tarihine benziyor. sadece kıbrıs futbolunun tarihi bile bunca senelik kıbrıs sorunun bu noktaya nasıl geldiğini özetleyen ipuçlarıyla dolu. "oyun"u izlemesini bilenler için...