fatih uraz'ın "adamın abdalı kaleci olur" kitabından;
kafasına direk düşen kaleci
insanın en hoş meziyetlerinden biri kendi kendisiyle dalga ge-çebilmesidir. şair ne güzel demiş, "kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz" diye... ancak burada can alıcı bir noktayı unutmamak lazım, gerçeğine sadık kalarak yapılan oyunculuk gösterilerine şapka çıkanrken uyduruk hikâyelere prim vermek de pek akıl kan iş değil.
internette sporseverlerin itibar ettiği sayfalann bazısında şu soru sorulur sıklıkla: neden ingiltere'ye karşı alınan milli hezimetlerde yaşar'm adı sürekli anılırken fatih'in esamisi okunmaz? sorunun cevabı karmaşık gibi görünse de değildir aslında. evet, birisi gayri ciddi olmakla iştigal ederken diğeri değildir, bu kadar basit!
televizyondan canlı yayımlanan bir programda yaşar aniden bana dönerek "hatırlıyor musun? ingiltere maçı esnasında seninle aynı odada kaldık" dediğinde şaşırmış ve kendisine "hayır, öyle bir şey hatırlamıyorum" demiştim. çünkü ben o odada rahmetli kayhan kaynak'la birlikte kalmıştım. bu karşılıktan sonra, onun işi iyice pişkinliğe vurarak "ama nasıl olur? ben eski eşime bunu soracağım" demesini nasıl yorumlayacağımı bilememiştim. eşi ingiltere'ye gelmediğine ve kafilenin kaldığı oteli görmediğine göre neden ona sorma gereğini duyacaktı halen anlayabilmiş değilim.
aslında onunla bir kere aynı odada kaldığım doğrudur, o da ingiltere'de değil; izmir'deki efes oteli'nde... o sırada yugoslavya maçı için kampta bulunuyorduk. hazırlık için yapılan idmanların birinde, üst kale direği; artık nasıl olduysa aniden yaşar'ın kafasına düştü ve şaka bir yana yaşar ölümden döndü. çünkü o kale direği portatifti ve dökme demirden yapılmıştı. artık hafızası o olaydan sonra mı zayıfladı yoksa hep mi öyleydi orasını bilemem! lakin kafatasının sağlam olduğu tecrübeyle sabittir.
sağlam olan tarafı sadece kafatası değil yaşar'ın, hakkını teslim etmek gereken bir yanı daha var. mesela yerli futbolcularımızın kabusu olan ingiltere maçlan öncesinde aniden hastalanan ya da sakatlanan nice anlı şanlı kaleciye rağmen yaşar asla görevden kaçmamıştır. cesur ve gözü pek bir oyuncu gibi masada kalmayı bilmiş ve görev beklemiştir. ingiltere maçlarından aylarca önce birçok teknik direktörün "eğer o maçta kalecim oynatılır da hezimet yaşanırsa, bizim takımın ligdeki konumu ne olur?" diye beyanat vermesinden sonra varın gerisini hesap edin artık! böyle zamanlarda cesaret göstermek gerçekten kolay değildir.
ancak orada burada anlattığı asılsız olayları, verdiği tuhaf misalleri, milyonlarca seyirci önünde programı sunan spikerin kendisini 'kova!' diye takdimini sineye çekmesini, komiklik yapacağım diye mesleğin saygınlığını zedelemesini anlayışla karşılamak mümkün değil. mizaha eyvallah; ne var ki yerini ve zamanını bilmek, dozajını ayarlamak kaydıyla. milli maçlar ciddiyet gerektirir zira kimi zaman sonuçlar bu ülkede yaşayan insanların haleti ruhiyesini etkiliyor.