halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
7 temmuz 1974 münih'in olimpiyat stadı'ndayız. tribünlerde 77 bin seyirci var. ama, televizyonları başında, milyonlar seyrediyor bu büyük finali... ve. türk sporseverleri de... genç meslektaşım tansu polatkan'la birlikte, mikrofon başındayız. yerinde izlediğim 5'inci dünya kupası finali... mikrofon başında anlattığım 3 üncü final oluyor. ve televizyonda naklettiğim ilk dünya kupası finalim.
ingiliz hakem john taylor'un düdüğü oyunu başlatırken, takımlar şöyle:
oyun penaltıyla ve golle başladı. daha, 2'nci dakika dolmadan, cruyff topla ceza alanına dalmış ve vogts'un sert müdahalesiyle kendini yerde bulmuştu. tipik bir penaltıydı bu. ingiliz hakem de vermekte tereddüt etmedi. neeskens geldi topun başına.. bu kupa'da cruyff'tan sonra en çok beğenilen hollandalıydı neeskens. toplara sert vurmasıyla tanınmıştı ve öyle vurdu.. gol: hollanda: 1 - federal almanya: 0.
almanya kendi evinde kupayı alamayacak mıydı? oysa, nasıl 1966'da ingilizler daha ilk günden "kupa bizim" demişlerse. burada da hergün evsahibinin" sloganını duyuyorduk. öte yandan "dünya kupası finallerinde ilk gol çoğu kez uğursuz gelir" diyen bir inanç da vardı. kaç dünya kupası'nda öyle olmuştu. ilk golü atan takım, sonunda yenilmişti. ancak, dört yıl önce meksika'da brezilyalılar bu inancı yıkmış, hem ilk golü atmış, hem de kupayı almışlardu. şimdi bakalım hangisi tekrarlanacaktı bugün?
almanlar, yedikleri golle birlikte hızlandılar bir penaltıya, beraberlik golüne kadar ulaştı bu hız... bu kez düşürülen, hölzenbein'di penaltı yine tartışılmazdı. ingiliz hakem taylor'un iki önemli kararı da onaylanacak doğruluktaydı. breitner geldi topa vurmak için.. almanlar'ın büyük futbolcusu.. öyle bir vurdu ki, kaleci jongbloed'e topu ağlardan çıkarmaktan başka iş kalmamıştı.
1-1'lik durum uzun süre devam ediyor, herkes, ilk yarının böyle kapanacağını beklerken.. bonhoftan başlayan atak, bir kupa değerindeki gole kadar gitti. hollanda kalesi önünde topu yakalayan gerd müller, önce vuramadı kaçırdı. sonra da dışarıya gönderiyormuş gibi hafif vurdu. oysa, akıllı, isabetli bir vuruştu. ve almanya'nın maçı 2-1 kazanmasını sağlayacak olan golü yaratıyordu bu vuruş... tribünlerde alman seyirciler havalara sıçrıyordu. hollandalılar ise, topun o nazlı nazlı gidişi sırasında bir tek savunma adamının uzanıp da topa dokunamamış olmasına şaşıyordu, üzülüyordu.
ikinci yarıda karşılıklı çabalar 2-1'lik durumu değiştiremeyecekti. sadece sertleşmişti oyun. ingiliz hakem faul üstüne faul çalıyordu. maç boyunca tam 33 faul olmuştu 23'ünü yapan hollandalılardı. maçtan önce beckenbauer'in mi, yoksa cruyff'un mu daha büyük olduğu tartışılıyordu. maçta ise, tartışmadan vazgeçiliyordu. çünkü, ikisi de büyüktü. maçın yıldızları, beckenbauer ve cruyff'tu. ne var ki cruyff'un şahane futbolunu alkışladığım kadar, bazı gereksiz davranışlarına, şımarıklık gibi görünen hareketlerine de kötü puan verdiğimi belirtmek isterim. cruyff için her zaman bu vargıya sahip oldum. çok büyük futbolcu.. ama. efendilik, centilmenlik açısından hiçbir zaman bir pele değil, bir eusebio değil, bir beckenbauer değil, daha birçok kişi değil... hemen her maçında sarı kart gören, her düdükte hakeme doğru protesto hareketleri yapan, maruz kaldığı her sertlikte rakibiyle ağız dalaşına giren, hatta itişmeye kalkışan, cruyff'tu hep... o çaptaki bir yıldıza yakışmayan davranışlardı bunlar... ne bileyim, sevenleri gücenmesin ama . pele, eusebio, didi, fontaine. beckenbauer ve o büyüklükteki büyüklerin yanında, bazı şımarık davranışlarıyla çruyff, harika futbol oynayan bir mahalle çocuğu izlenimini bırakıyor. futbolun tahtına çıksa da..
evet, 1974'de de 1966'daki gibi "evsahibi" ulaştı "mutlu son"a... ancak, maç akşamı sabaha kadar bira fıçılarını deviren almanlar, şarkılar söyleyerek münih sokaklarında dolaşırken, alman milli takımı onuruna verilen ziyafette, hava hiç de öyle tatlı değildi. bazı ünlü alman futbolcuları, eşlerine kaba davranıldığı gerekçesiyle olay çıkarıyor, ziyafette başlayan bu olay daha sonra büyüyordu. bövlece, alman milli takımı dünya şampiyonu olduğu akşam darılmaya başlıyordu.
1954... 1974... tam 20 yıl aralıkla almanların iki şampiyonluğunu görmüştüm.