ahmet çakır'ın "taçlı kral metin oktay" kitabından;
top beni bırakmadan..
"futbolu bırakmaya, bir ankara-istanbul yolculuğu sırada uçakta karar verdim. o gün ankara'da çeloviç ve gökmen'in golleriyle şekerspor'u 2-1 yenip şampiyon olmuştuk."
"artık benim de gol pabuçlarımın bağlarını çözmem gerekiyordu. en güzel zamanda, en güzel şampiyonlukta topa veda etmeye karar verdiğimi yanımdaki arkadaşlarıma söyledim. top beni bırakmadan ben topu bırakmalıydım.
"üstelik galatasaray şampiyon olmuş, ben de gol kralı. bundan güzel bir jübile armağanı olabilir mi? bir defa izmirspor'da, 10 defa da galatasaray'da şampiyonluk görmüşüm. galatasaray'ın şampiyonluklan; 2 defa istanbul profesyonel ligi, 2 defa milli lig, 4 defa türkiye kupası ve 2 defa da cumhurbaşkanlığı şampiyonlukları...
(...)
"başkan selahaddin beyazıt'ın imzasını taşıyan bir bildiriyle galatasaray kulübü, futbolu bırakacağımı kamuoyuna duyurmuştu. bu bildiri 'metin futbolu bırakıyor' başlığı altında bütün gazetelere sekiz sütuna manşet olmuştu. hala kimse futbolu bırakacağıma inanmıyor du. ama duyuru, benim duygulanım açık açık sergiliyordu. galatasaray kulübünün bildirisi şöyleydi:
"sevgili sevpli galatasaraylılar ve sporseverler;"
"profesyonel futbol şubemiz takım kaptanı metin oktay, futbolu bırakmaya karar vermiş ve bu kararını yönetim kurulu'na bildirmiştir. bu konuda kesin kararlı olduğunu bildiren metin oktay'ın bu talebi, yönetim kurulumuzca kabul edilmiştir."
"ancak metin oktay'a bu müstesna yeri kazandıran hususlar, sadece futbolculuk vasıfları ve virtiözlüğü değildir. metin oktay bu nitelikleri yanında, efendiliği, arkadaşlık ve takım anlayışı, alçakgönüllülüğü, disiplinli ve düzgün yaşayışı ve renklerine bağlı tam bir centilmen olarak kendini göstermiştir. özellikle bu son vasıflan açısından metin oktay, galatasaraylılık ruhunun yıllardır süregelen ve süregelecek olan canlı bir sembolü olmuştur. kendisini çevreleyen sevgi çemberinin nedeni budur."
"metin oktay gibi efsaneleşen bir futbolcumuzun futbolu bırakmasından duyduğumuz elem ve üzüntü elbette ki sonsuzdur. sadece galatasaray topluluğunun değil, bütün sporseverlerin duygularımızı paylaşacağından eminiz."
"bu elem ve üzüntülerimizi hafifleten tek şey, metin oktay'ın daha uzun yıllar galatasaray'a ve türk futboluna yararlı olacağı ve hizmet edeceğidir. metin oktay'la galatasaray ve türk sporu çözülmez bağlarla bağlıdır.
"galatasaray kulübü bu güzide evladına kendisine yakışır bir jübile düzenleyecektir. bütün galatasaraylılar ve sporsever halkımızı metin oktay'ın jübilesine ve bu sezon oynayacağı son maçlarına davet eder, bu müstesna ve örnek sporcumuza şimdiye kadar yaptığı hizmetler için, sizlerin ve kamuoyunun huzurunda sevgi ve şükranlarımızı sunarız."
evet, türk futbolunda bir dönem kapanmaktadır. kral artık bundan sonra ancak futbol tarihimizde yer alacaktır. doğrusu pek kolay alınabilecek bir karar değildir ama kendisinin de söylediği gibi bundan uygun zaman da az bulunur.
sarı kırmızılı takım bir yandan şampiyonluğa yürümektedir, bütün maçlarda oynayan metin oktay da futbolunun ikinci baharında gibidir. 14 mayıs'taki göztepe maçı öncesinde hem takımının şampiyon hem de kendisinin kral olmasını çok istediğini, bu şekilde bırakmanın kendisini çok mutlu edeceğini söyler.
bundan sonraki maçlarda galatasaray, renkdaşı göztepe'yi 2-0 yener, deplasmanda mersin idmanyurdu ile golsüz berabere kalır ve son maçta da şekerspor'u 2-0 yenerek mutlu sona ulaşır. metin oktay da fevzi zemzem'le gol krallığını paylaşmıştır ama göztepeli golcü tacı seve seve ona bırakacağını birkaç kez belirtmiştir.
metin oktay'ın jübilesinin şanına yakışır biçimde geçmesi için hazırlıklar hızla tamamlanmış ve 23 ağustos 1969 akşamı inönü stadında fenerbahçe ile yapılacak maç heyecanla beklenir olmuştur.
ancak ortada bir sorun vardır. o da metin oktay ile baba gündüz arasındaki tatsızlığın bir türlü ortadan kaldırılamamış olmasıdır. onu jübilesine davet edip etmeyeceği merak edilen konulardan biridir. kral, iki gün kala kılıçi davet eder ama o gelmez.
baba gündüz'ün ona kırgınlığının sadece jübile sırasında değil çok daha sonrasında bile sürdüğü bilinir. galatasaray tarihi araştırmacısı melih şabanoğlu bunu şöyle anlatır: "(...) oğlu bildiği metin oktay'la, henüz 21 yaşında kaptanlığı verdiği turgay seren çok kırdılar baba'yı. onlar yüzünden aynlmak zorunda kaldı galatasaray'dan. çünkü metin oktay ve turgay seren, baba tarafından kadro dışı bırakıldıklarında galatasaray taraftarını gündüz kılıç'ın üzerine hücum ettirdiler. nitekim baba 1976 yılına kadar metin oktay'la tek kelime konuşmadı. 1969'daki jübilesine de gitmemişti zaten. 1976'da metin oktay onu hürriyet'te ziyaret etti. baba buna çok sevindi elbette.
"ben yine de baba'nın hem metin oktay'a, hem de turgay şeren'e biraz kırgın öldüğünü düşünüyorum."
muhteşem jübile
yoğun hazırlıklar arasında böylesi kırgınlıkların verdiği yorgunluklar içinde jübile günü gelir. metin oktay'ın bu süreçte yaşadığı ilginç olaylardan biri cumhurbaşkanı cevdet sunay'ın da jübileye davet edilmiş olmasıdır. sunay, kral'ı kabul edip davetiyesini alır ve kendisine iltifatlarda bulunur. kral'ın cumhurbaşkanı tarafından uğurlanışı basında geniş biçimde yer alır.
23 ağustos 1969 gecesi .tarihi dolmabahçe stadı unutulmaz gecelerden bir yaşar. galatasaray'la fenerbahçe arasındaki jübile maçı türk futbol tarihine yazılacak ayrıntılarla doludur.
özellikle bu karşılaşmada bir süre metin oktay'ın fenerbahçe, sarı lacivertli takımın kaptanı can bartu'nun da galatasaray forması giymesi yıllarca konuşulacak bir olay olmuştur. sonraki yıllarda konuyla ilgili olarak değişik bilgiler ortaya çıkmışsa da dönemin fenerbahçe kulübü yöneticilerinden eşref aydın'ın böyle bir öneri getirdiği bilgisi ağırlık kazanmıştır.
metin oktay jübile maçında fenerbahçe ile oynamak istediğini sarı - lacivertli yönetime bildirdiğinde onlar da böyle bir koşul öne sürer. kral, 'onur duyarım' diye kabul eder ve maçta da bu gerçekleştirilir.
hakem hakkı çaktırma'nın yönettiği karşılaşma 1-1 berabere biter. goller 63.dakikada ogün altıparmak, 70.dakikada ergün acuner imzalıdır. takımlar sahada şu kadrolarıyla yer almıştır: galatasaray: nihat akbay - ali, ergün - muzaffer, talat özkarslı, turan - mehmet oğuz, ayhan elmastaşoğlu, gökmen özdenak, metin oktay (feridun), uğur köken
metin oktay karşılaşmanın 52. dakikasında yerini feridun'a bırakır ve statta tur atar. taraftarların olağanüstü sevgi gösterileri karşısında kral'm gözyaşlarını tutamadığı gözlenir.
izmir'de göztepe'ye 1-0 yenildiği maçla ikinci jübilesini de yapar. bu karşılaşma için göztepe kulübünün herhangi bir maddi talepte bulunmayışı ilginç bir noktadır. kuşkusuz ki bu, metin oktay'a duyulan büyük saygı ve sevginin sonucudur.
göztepe takımında izmirspor, altay ve altınordu takımlarından birer oyuncu yer alır. böylece metin oktay bütün izmir tarafından uğurlanmış olur. kral karşılaşmanın 50. dakikasında yerini çeloviç'e bırakarak aktif futbolculuk yaşantısını noktalamış olur. göztepe'ye maçı kazandıran gol 57. dakikada ertan'dan gelir.
izmir'deki jübilede ilginç bir olay yaşanmıştır. 18 yaşındaki göztepeli bir futbolcu metin'i çok iyi marke eder ve maçı göztepe 1-0 alır. özer adlı bu genç koşarak metin'in yanına gelir ve "ben sizin hayranınızım metin abi, bir fotoğraf çekilsek lütfen" der. metin ise "hayır, maçın kahramanı sensin. ben seninle fotoğraf çektirmek istiyorum asıl" diyerek isteğini yerine getirir.
metin oktay'ın yaşamı boyunca para-pul hesaplarıyla hemen hiç işinin olmadığı çeşitli nedenlerle defalarca vurgulanmıştır. bu, elbette ki doğru bir değerlendirmedir. onu yakından tanıyan kişiler, ölçüsüz cömertliğini her zaman dile getirmişlerdir.
o günlerde metin oktay'la ilgili olarak gazetelerde yer alan çeşitli haber, röportaj, yorum ve değerlendirmelerden birinde futboldan en çok parayı kazanan oyuncunun kendisi olduğu yolunda bir haber vardır. taçsız kral 17 yılda 3 milyon 200 bin lira kazanmıştır. bunun bugünkü parayla ne kadar ettiğini hesaplayabilmek için epeyce çalışmak gerekiyor ama o çaptaki bir yıldız için pek büyük bir para olduğunun söylenemeyeceği açıktır.
aslında metin oktay'ın jübilesinin 3 büyük kentte yapılması kararlaştırmıştır. ancak başkent'teki maç teknik direktör kaloperoviç'in isteği üzerine iptal edilir. yugoslav hoca hem lig hem avrupa şampiyon kulüpler kupası maçları nedeniyle takımın yorgun olduğunu belirterek bu maçtan vazgeçilmesini ister, metin oktay da kabul eder.
metin oktay'ın futbolculuk yaşantısının bu şekilde kapanmasının ardından yaşanan en ilginç ve önemli olay, onun eylül'de kaloperoviç'in yardımcısı olarak galatasaray teknik heyetine dahil olması ve sonrasında yeniden futbola dönmesinin istenmesidir. tartışmalara yol açan bu durumla ilgili gelişmeler 1970'in ilk ayında hızlanmış ve yine aynı şekilde noktalanmıştır.
inanılmaz gol kısırlığı
hemen şunu söylemeliyiz ki bu, galatasaray yönetimi ya da teknik heyetinin gereksiz bir zorlaması şeklinde ortaya çıkmış bir durum değildir. metin oktay'ın ayrılmasından sonra sarı kırmızılı takım öylesine inanılmaz bir gol kısırlığı yaşamıştı ki bunun tarihte bir başka örneğine rastlamak mümkün değildi.
cim bom koca bir sezon boyunca sadece 27 gol atabilmişti. yani maç başına 1 gol bile değil. kabul etmek gerekir ki bu iyi bir metin oktay'm tek başına atabileceği gol sayışıydı. takımın golcülerinin sezon sonundaki sayılan da şaka gibiydi: gökmen özdenak (6), mehmet özgül (4), turan dogangün (4), ayhan elmastaşoğlu (3).
üstelik kral'm oynaması istenen dönemde elbette ki durum daha da kötüydü. 7 aralık 1969'da fenerbahçe'yi 1-0 yenerek derin bir soluk alan sarı kırmızılı takım, sonrasında ne gol atabilen ne de maç kazanabilen bir ekip durumundadır.
deplasmandaki bursaspor ve göztepe maçlarıyla içerdeki altay maçları kaybedilmiştir. arak şampiyonluk çoktan hayal olurken sonrasında galatasaray daha büyük kayıplar ve buna bağlı sıkıntılar yaşayacaktır. o kadar ki 2010-2011 sezonunda yaşanan felaket sırasında 'daha önce böyle bir şey ne zaman olmuştu' diye bakıldığında, sarı kırmızılı takımın 10 yenilgiye uğradığı 1969-70 sezonu gündeme gelmiştir.
yani galatasaray metin oktay'ı mumla değil ali sami yen stadının ışıklarıyla aramaktadır!
öte yandan, onun gibi bir efsanenin, futboldan böyle şanına yakışır biçimde de olsa kopmasının zorluğunu bugün bile anlayabiliriz.
kral, şimdi yardımcı antrenör olarak idmanlarda yer almakta, özellikle kalecileri çalıştırırken attığı şutlarla hala herkesi etkilemektedir.
menacer turgan ece 1970'in ilk günlerinde bu konuda yönetimi de ikna eder ve metin oktay'ın ligde değilse bile avrupa maçlarında oynaması gibi bir formül bulunmaya çalışılır. bütün bunlar birer söylenti olarak da kalmaz, gazetelerde haber olarak yer alır.
'bir kral palyaço olamaz!'
açıkçası kral'ın da gönlü yok denemez. zaten gol kralı olarak kapattığı bir sezonun ardından hala oynayacak durumda oluşunu anlamak zor değildir. ayrıca henüz 34 yaşının içindedir. bütün bunların ötesinde, yeni görevinde futbolculuk günlerinin keyfini bulabilmek pek mümkün görünmemektedir. sayılarının, biraz da onun sayesinde milyonlara çıktığı taraftarların sevgisinden biraz uzak kalmış olmanın şaşkınlığı içindedir metin oktay.
bütün bunlar onun futbola dönmeye, en azından avrupa kupalarındaki maçlarda oynamaya sıcak bakmasına yol açar. kral'ın yeniden sarı kırmızılı forma ile seyirci önüne çıkması ve gollerine kaldığı yerden devamı an meselesi gibidir.
işte o günlerde spor yazarı necmi tanyolaç'ın bir yazısı bomba gibi patlayacaktır. tanyolaç'ın, metin oktay'ın futbola döndürülmesi yolundaki bütün girişimleri darmadağın eden "bir kral palyaço olamaz!" başlıklı yazısı şöyledir: "dün sabah şişliden karaköy'e gelen dolmuşta iki müşteri konuşuyordu... biri yanındakine "aaa", dedi, "habere bak. metin tekrar futbola başlayacakmış!" beriki, arkadaşının elindeki gazeteye göz atarak cevap verdi, 'palavradır, inanmam! metin yapamaz bunu, onca gürültü patırtı, tantanalı jübilelerden sonra sahaya dönerse ayıp eder!..'
"ben otomobilin önünde oturuyordum. arkadakiler konuşmaya devam ediyorlardı. şoför de girdi lafa ve metin oktay'ın hayatı boyunca tiksindiği para konusunda tabanca patlatırcasına sokuluverdi: 'ister misin, metin sahaya çıkınca halk, jübilede verdiğimiz parayı geri isteriz, diye bağırsın!'
"başka bir dolmuşta, otobüste, vapurda ve dükkanlarda bahse girerim ki metin'in futbola dönüşü ile ilgili haberler konuşulmuştur. galatasaray taraftarları, "ohh, metin bir gelsin, bizim takım kurtulur!" mu demişlerdir? dolmuş yolcuları gibi düşünenler azınlıkta mı kalmış, yoksa çoğunluğu mu teşkil etmişlerdir? henüz bilmiyoruz ama, olay metin oktay'ın kişiliğini sarsacak, halk oyunda onu küçük düşürecek bir istikamete doğru sürüklenmeye bağlamıştır.
1969 yılında doğan heves
"metin oktay'ı yeni yılın ilk haftasında spor sahifelerinin manşetine çıkaran "futbola döndürme" hevesine basında ilk defa tercüman ayna tutmuştur. ağustosun 12'sinde metin oktay jübilesine hazırlanırken, futbola devam etmesini isteyenlere 'olmaz böyle şey, komik olurum, şöhretimi yıkarım' demişti. haber haberdi ve tercüman, metin'den sonra teknik yöneticilerin görüşünü de sormuştur. 14 ağustos tarihli tercüman spor sahifesinde çıkan haberde 'metin çağrıya hayır dedi' başlığı altında bugün onu sahaya çıkarmak istediği iddia edilen antrenör kaloperoviç'in de şu demecini yayınlamıştık: 'oktay'ın yeri teknik direktörlüktür!' aynı gün galatasaray'ın teknik yöneticilerinden turgan ece ve fazıl köknar da, metin'in futbola dönüşü için yapılan baskıdan kurtulması gerektiğini hatırlatıyoruz ve şöyle diyorlardı: metin'in futbolu bırakması konusunda kimsenin tesiri olmamıştır. metin jübilesine hazırlanmaktadır, bu devir meselesidir.'
waterford'a karşı oynatılmak isteniyor
"metin oktay, biri istanbul'da diğeri izmir'de düzenlenen iki muhteşem jübile ile futbol hayatını kapamış, 15 yıl kendisine 'kral... kral' diye bağıranlara veda etmişti... bitmişti, metin oktay'ın futbolcüluğu, adı, artık galatasaraylı büyük metin'di... o ara galatasaray şampiyon kulüpler turnuvasına hazırlanırken, yönetim kurulunun haberi dışında bir oldu-bitti ile teknik direktörlüğe getirildi.
hataların başlangıcı idi bu ısmarlama teknik direktörlük. kimse tenkid etmedi. çünkü metin çok seviliyordu. bir ağabey olarak galatasaray'a yararlı olacağı düşüncesi yaygındı. sanıldı ki: galatasaray, o gelir gelmez şampiyonluğu, ya da ligin en iyi yerini vurup sarı-kırmızılı takımı oraya oturtacak. oysa hazırlık maçlarında sarı-kırmızılı takım hiç de ümit vermiyordu. 13 eylül günü galatasaray idmanında sahada birbiri arkasına şut atan metin oktay için yönetici turgan ece şöyle dedi: 'ben olsam metin'i waterford'a karşı oynatırım.'
o günden bu yana metin, kendisinin de açıkladığı gibi gerek taraftarlardan gerekse bazı üyelerden bu yolda sözler duydu, 'dön" diyorlardı metin'e "dön!'
krallıktan palyaçoluğa hayır
"galatasaray'ın lig şampiyonluğundan sonra omuzlarda giden metin oktay'ın şimdi tekrar futbola dönmesi için adeta bir oyun sahneye konulmaktadır. metin, 'efkar-ı umumiye isterse dönerim' gibi ucuz bir kahramanlık sloganı altında galatasaray'ı kurtarma masalına doğru itilmektedir. tahtlarını, taçlarını ve servetlerini kaybettikten sonra lüks otellerin helalarında yeni devir beylerinin eline kolonya döküp, havlu veren düşük kontları hatırlıyor insan gayrı ihtiyari, metin oktay bu mudur?
biz metin oktay'ın halktan aldığı yürekler dolusu sevgi zenginliğini ruletteki numaralarına yatırmasına karşıyız. galatasaray'ı legia maçında atacağı bir golle yarı finale çıkaracağı ihtimali olsa dahi... başarıya ulaşma ve eski metin olma özlemi kursağında kaldığı gün halk bir kralın palyaço kılığına girmiş olmasına ağlaya ağlaya gülecektir. 'mavi melek' filminde gençliğine ayak uyduramadığı için palyaço olmayı göze alan yaşlı kolej öğretmeni gibi..."
bu yazı sadece metin oktay'ı değil ilgili herkesi derdinden etkilemiş ve kral'ın futbola dönme konusu kesin olarak kapanmıştır.
yazıyla ilgili görüşü sorulduğunda metin oktay da tanyolaç'ın haklı olduğunu belirterek futbola dönme düşüncesinden kesin olarak vazgeçtiğini açıklamıştır.
tanyolaç'ın bu yazısı zaman içinde türk spor basınının efsane olaylarından biri olacaktır.