halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
mexico city'ye ayak bastıktan sonra, türkiye büyükelçiliği'nde görevli hüseyin erkme ağabeyimiz. "aman çocuklar" dedi, "dikkat edin... burası çok yüksek bir ülkedir insanı çarpar. tansiyonunuz altüst olur. yatağa düşersiniz. iki üç gün gıdanıza dikkat edin sonra sokakta adres soranlara, bir şey ister gibi yanaşanlara da dikkatli olun. ilaçlı pamuk koklatıp bayıltırlar ve soyarlar."
hüseyin erkmen. eski milli güreşcilerimizdendi. daha sonra da güreş milli takımımızın antrenörlüğünü yapmıştı. bize gerçekten bir ağabey yakınlığıyla ilgi gösteriyordu. meksika'da kalabalık bir türk basın topluluğuyduk. necmi tanyolaç, metin oktay ve mehmet biber'le dördümüz "tercüman" ekibiydik. ben ayrıca türkiye radyoları'na telefonla günlük kısa özetler veriyordum. doğan koloğlu, togay bayatlı, gündüz kılıç, çetin özcan, hüseyin kırcalı, tahsin öztin, orhan aldinç, çetin özcan da meksika'da dünya kupası'nı birlikte izlediğimiz spor yazarı arkadaşlarımızda antrenör sabri kiraz ve fenerbahçeli yönetici eşref aydın da bizimle birlikteydi.
meksika zenginlikle fakirliğin, milyonerlikle sefaletin yanyana, hatta koyun koyuna yaşadığı orta amerika ülkelerinden biriydi. ne var ki, dünya kupası, ya da kendi deyimleriyle "meksika 70" onlara tüm sıkıntıları unutturmuştu sanki. evde ses çıkaran ne varsa, tabak, çatal, bıçak, bardak, alıyorlar, sokaklara fırlıyorlar ve onları birbirine vurup ses çıkararak, heyecanla bağırıyorlardı. "mehiko brazil... mehiko brazil"di çoğu kez sloganları... meksika ile birlikte brezilya'nın da başarısını istiyorlardı. otomobiller de bu gece geçitlerine katılıyordu. arabaların altı üstü içi dışı her yanı insanla doluydu. trafik filan durmuştu. hele maç akşamları. . organizasyon pekâlâ iyi sayılırdı. meksika pembesi giysileriyle hostesler ve erkek görevliler, ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorlardı.
henüz televizyonun deneme döneminde olduğumuz için radyo yayınlarıyla yetinecektik. fakat o konuda da herhangi bir girişim yapılmamıştı. işte beni aradıklarında günlük özetleri ve ilginç notları içeren bir konuşma sunuyordum telefonla... tabii büyük saat farkı nedeniyle bu yayınların bir kısmı, güncelliğini yitirdikten sonra, duyuluyordu. bu arada guadalajara'daki brezilya-ingiltere maçının radyodan naklen yayını için hazırlıkların tamamlandığını bildirdiler. ben de sevindim. kendi hazırlıklarımı yaptım. guadalajara, mexico city'den hayli uzak bir şehirdi. uçakla gittik. fakat şehirde tüm oteller doluydu. allahtan bazı aileler evlerini pansiyon olarak kiralıyordu. biz de böyle bir ev bulduk. ispanyolcadan başka dil bilmeyen evsahiplerimiz çok cana yakın insanlardı. sabah pişirip kahvaltı soframıza koydukları kocaman bifteklere filan para istemediler. "yabancı konuğa ikram" olduğunu söylediler. nasıl mı söylediler? bir yandan sözlükle ispanyolcayı sökmeye başlamıştık. bir de 'türk turistler" diye merakla mahalleden koşup gelen. ingilizce bilen komşularımız vardı guadalajara'da... bir ara baktık: metin yok. çıkmış, sokakta mahallenin çocuklarıyla çift kaie futbol oynuyor. tabii metin'in çalımarına, vuruşlarına hayran kalmışlar. bir samimiyet ki, sormayın!..
guadaiajara'daki maç gerçekten harika oldu. brezilya'da, ingiltere de güçlerini sonuna kadar harcadılar. üstelik karşılaşma, avrupa'ya televizyon naklen yayınları hesaplandığı için saat 12'de. evet tam öğle sıcağında oynandığı halde... jairzinho'nun şahane golüyle brezilya, ingiltere'yi 1-0 yenince meksika'da yer yerinden oynadı. koca ülke uyumadı sabaha kadar. guadalajara'da otomobiller her yanı insan dolu şehirde dolaştı, durdu. tabii klaksonlar çalarak... ve herkes ne bulduysa onları birbirine vurup ses çıkararak...
guadalajara'daki bu brezilya-ingiltere karşılaşması, spikerlik yaşantımda özene bezene anlattığım maçlardandı. oyunun da, golün de hakkını vermiştim. durup dururken kendimi övüyor muyum? ne yapayım, mecburum. çünkü o maçımı dinlemediniz. siz değil, hiç kimse dinlemedi. oysa ben anlattım anlatmasına... bir gün sonra öğrenmiştim acı gerçeği... meksika ile amerika birleşik devletleri arasında, bir teknik anlaşmazlık nedeniyle hattı kesmişler ankara "hat hazır" demiş, ben konuşmaya başlamıştım. fakat sonrasında? anlayacağınız, 45'er dakikadan iki devre, 90 dakika... 15 dakika da iki yarının arası... etti 105... maç sonunda da 5 dakika... yuvarlak hesap, 110 dakika... tam 110 dakika boşu boşuna konuşmuştum. kendi kendime anlatmıştım maçı. ya da yüksek sesle seyretmiştim.