* ne yalan söyleyeyim işin «üçüncü maç»'a kalmasına ben şahsen memnunum. bu sayede futbolcu kardeşlerimi, anavatandan bana gene mithatpaşa havasını getirmiş olarak, bir kere daha karşımda gördüm. üstelik galatasaray'da yabancım sayılmaz. giydiğim formadır. ama, onlar beni bir garipsediler hava alanında. önce üzüldüm. hatta alındım. fakat çok geçmeden meselenin esasını anladım. çocuklar uçakta sarhoş olmuşlardı. yooo, içkiden filân sanmayın! kokudan.. buradaki vatandaşlara istanbuldaki yakınlarından gönderilen pastırma, sucuk, lakerda ve emsali, uçağı öylesine kokutmuş ki. çocuklar roma'ya indiklerinde beni bile zor tanıdılar. bir rivayete göre de, hava yolları tazminat isteyecekmiş. çünkü uçağın içindeki koku bir türlü çıkmıyormuş.
* sucuklar, pastırmalar, lakerdalar yüzünden bilhassa kadrinin hâli bir alemdi. kolları, elleri, göğsü, ceplerş, hep peynir, turşu, pastırma, sucuk doluydu. zavallı kadri, tam sucukları tutmağa çalışırken pastırmaları düşürüyor, pastırmaları zaptederken lakerdalar kayıyordu... kadri, bunların yanısıra bir de çiçek taşıyordu elinde.. zürich antrenörü maurer'e getirmiş. şöyle bir baktım: cenaze çiçeği..
* kadri, dedim de... kafilenin bülbülü gene... yolda atina'da durmuşlar. ve bir de bakmışlar ki, kadri kayıp... aramışlar, taramışlar, yok... ilerken biri «çaktım, demiş. kadri aek kulübüyle transfer konuşması yapmağa gitti.» kadri çıkagelmiş bu sırada... «aek kulübünde miydin?» diye sormuşlar. kadri omuzlarını kaldırmış: «yooo... lefter istanbulda belediye meclisi üyesi olduğuna göre, ben de atina belediyesinden adaylığımı koymağa gitmiştim.»
* metin çok ciddi indi uçaktan, «görülecek hesabı varmış» burada... turgay ise çok düşünceliydi. hattâ sıkıntılı, üzgün görünüyordu. önce «baba» günduz'ün yokluğundan mı, dedim kendi kendime? sonra söyledi: italya'da türk parasının biraz düştüğünü öğrenmiş...
* talât maşallah sıkı çocuk... öyle bir hazırlanıyor ki maça... ilk oturuşta getirdikleri et suyuna bir yudumda bitirdi, ikincisini istedi. baktı ki gene ufacık fincanla geliyor. ekmeğe vurdu kuvveti... ve tam 750 gram ekmek yedi. galatasaray bütçesini ayarlamanın hakikaten zor olduğuna inandım.
* galatasaraylılar maçın berabere bitmesi ihtimalini düşündüler. tabii o zaman kura çekilmesi lazım. hemen «franko»'yu hatırladılar. hani, 1954'de roma'da ispanya ile berabere kaldığımızda kur'a ile bizi dünya kupasına sokan küçük yavru... galatasaraylılar derhal aramağa giriştiler ve buldular da «franko»yu... ama franko özür diledi. «ben evlendim. iki çocuk babasıyım, bu yaşta kur'a filân çekmem ayıp olur. onun için oğullarım mario ile rudolfo'yu yollarım. merak etmeyin, gene sizi kazandırırlar.» dedi.
* italyan gazetecileri, bizim çocukların peşini bırakmıyor ve boyuna soruyorlar: «netice ne olacak?» galatasaraylı futbolcular «kazanacağız», dediler. «muhakkak kazanmalıyız.» ve bir italyan gazetecisinin «niçin?» sorusuna da şöyle cevaplandırdılar: «kazanmamız şart... çünkü yılbaşı yaklaşıyor. para lazım hepimize...»
* şaka bir yana, galatasaraylılar azimli ve ümitli.. ben de. eh işte elimden geldiği kadar onlara yardımcı olmağa çalışıyorum. eğer kazanırlarsa, «taktiği ben verdim» diyeceğim de. şimdiden bilin...