bu yazı teknik direktörün vazifesinden istifasından önce kaleme alınmıştır.
hani böyle «bana ters geliyor» diye bir deyim vardır. şu f.c. zürich de bize ters geldi vesselam. zürich'te oynadığımız maçı düşünüyorum da taş çatlasa bizim için en fena netice (2-0) mağlûbiyet olabilirdi, öyle oldu... buradaki maçımızı düşünüyorum da alacağımız en kötü netice (2-0) veya (2-1) galibiyet olurdu ve fiyle oldu... diyeceksiniz ki «ters geldi» diye yuvarlak bir tâbirle işin içinden sıyrılmağa çalışmak üzerinde «teknik» etiketi olan kimselere hiç de yakışmaz. haklısınız. öyleyse biraz da sıfatımıza uyacak, yakışık alacak şekilde konuşmalıyım...
istanbul'daki maçta oynadığımız futbolu çokları, hattâ kimse beğenmedi diyebilirim. çünkü herkesin gözlediği iyi futbol değil de üçüncü, dördüncü bir goldü. onlar atılamayınca da oynanan futbol yavan oldu, demode oldu. hatalı oldu.. halbuki umamiyle aynı oyunla on santim, yirmi santim otuz santim ve metre farklarıyla hasım beyaz direklerin dışından geçen bir sürü toplarımız karşı kaleye girebilseydiler futbolumuz şahane olacaktı o da başka...
hem buradaki maçın psikolojik zorluğunu da pek hesaba katan yok. hiç gol yemeden en aşağı üç gol atmağa mecbur olduğumuz bir maçta futbolcunun ürkek, telâşlı, bütün oyun süresince heyecanlı olmamasına imkân var mı? ancak spor yapmamışlar, böyle handikaplı büyük yarışlara katılmamışlar «canım oyunculara hiç tembih etmediniz mi? neydi o telâşları neydi o heyecanları» diyebilirler koskoca frençvaroş da peşte'de aynı ruh haleti içinde kıvranıp durmuştu karşımızda. aradaki farkı bir an evvel kapatayım diye hemencecik rakip kale önünde olmak için karşı müdafaayı çözecek gerekli ölçü, şuur içinde akın yapmak sükuneti içinde olamamışlardı bir türlü... biraz da şöyle düşünelim. eğer bizlik maçı istanbulda oynayıp (2-0) kazansaydık ve zürich'e gidip (2-0) yenilseydik kimbilir ne yanıp yakılırdık. oysaki hepiniz gözlerinizle gördünüz ki zürich'liler maçtan sonra sevinçten oynaya oynaya ayrıldılar sahadan.. onlar da mahalle lakımı değil ki zaman zaman ingiltere, fransa gibi milletlere futbollarıyla kafa tutmuş, kafası bizden dinç, midesi bizden tok, içi bizden rahat, görgüsü bizden çok bir milletin şampiyonu...
yazınını başında «ters geldi adamlar bize» demiştim. bu terslikte daha çok onları hiç mühimsemediğimizden, böyle görmediğimizden doğdu ya her neyse... amma artık ister istemez onlara çok ehemmiyet vermek zorundayız. ve iki defa sıçrayan çekirgeyi bu sefer yakalamayı pek istiyoruz.