memet zencirkıran'ın "beşinci şampiyon bursaspor" kitabından;
31 ocak 1974 tarihinde yapılan bursaspor kongresi sonrasında, başkanlığa da selahattin kaya seçilir.
sezon başında bursaspor'un gönüllerde iz bırakan kadrosu artık tamamen tasfiye edilmiş ve takımda gençleştirme operasyonu yapılmıştır. bursaspor'un altyapısından yetişerek a milli takıma yükselen ilk futbolcusu olan kemal batmaz, o dönemdeki gençleştirme operasyonunu değerlendiriyor: "mesut-ersel'ler zamanında takım altı, yedi sene aynı on birle oynuyordu. çıkacak ve girecek oyuncular bile belliydi. o nesil gittiği zaman birden bire yeni bir on bir bulmak ve takım oluşturmak kolay değil. o yüzden takımların bir iskeletinin olması lazım. iskeleti olmayan takıma genç oyuncu kazandıracağım derken, seyirci baskısı nedeniyle genç oyuncuları kaybetmek daha büyük olasılıktır. o dönem takıma alınan gençlerin çoğu mecbur kalınarak alınan gençlerdi ve birçoğu kalıcı da olamamıştır. bir de transfer yapma imkânı günümüzdeki gibi değildi. o zamanlar kulüp gelirleri yöneticilere bağımlıydı. para yoktu. o yüzden de iyi transferler yapmak zordu, iyi futbolcuları zaten kulüpleri çok zor ve çok yüksek transfer hedefleri karşılığında bırakıyordu. bu futbolcular genelde üç büyüklere gidiyordu. yöneticiler de mecburiyet karşısında gençlere yöneliyoruz sloganını kullanıyordu..."
1970li ve 1980'li yıllarda bursaspor'da sıklıkla gündeme gelen gençleştirme operasyonlarının başarıya ulaşmasında, özellikle çok önemli iki boyut gözardı edilir. bir gençleştirme operasyonunun başarıya ulaşması için takımda, tecrübeli futbolculardan oluşan bir omurganın olması büyük önem taşıyordu. ikinci olarak da genç futbolcuları eğitebilecek, yönlendirebilecek ve disiplini de sağlayabilecek tecrübeli bir teknik adamın varlığı, gençleştirme operasyonunun başarıya ulaşmasında öne çıkıyordu.
1970'li yılların başında bursaspor'un efsane kadrosunun dağıtılması sonrasında gerçekleştirilen gençleştirme operasyonunda, bu iki eksikliği de görmek mümkündür. takımın başına getirilen türk futbolunun efsane futbolcusu metin oktay -teknik adamlıkta oldukça tecrübesizdir ve futbolu yeni bırakmıştır- kendisine yapılan protestolar sonrasında istifa edince, takımı birkaç hafta hasan bora çalıştırmış, sonrasında ise takımın başına mustafa ertan getirilmiştir. kötü gidişin devam etmesi üzerine bursaspor küme düşme potasına yaklaşır. bu dönemde mustafa ertan'ın sözleri bîr teknik adamın futbolcular üzerindeki otoritesinin zayıflığını çok net olarak ortaya koymaktadır "altay önünde oynadığımız futboldan sonra aldığımız 1 puanı kazanç saymalıyız. futbolcular takımlarının kazanması için değil, kendilerim göstermek için oynuyorlar. ancak kabiliyet ve kapasiteleri yeterli olmadığı için ferdi hareketleri hep başarısızlıkla neticeleniyor. maçtan önce söylediklerimin onda birim dahi sahada göremiyoruz. bu durumda sahaya girip arkalarından itecek değiliz. saha kenarından 'sen taç at' diye bağırıyorum, adam merasimle gelip taç atıyor 'ileri kaç' diye bağırıyorum inadına geri geri gidiyor. bursaspor, futbolcularına gerek maddi, gerekse manevi yönden en iyi imkânları vermektedir. prim de versek, ceza da versek onlar için hiçbir şey değişmeyecek. ne gibi tedbir alacağımızı da şaşırdık. bundan sonrasını futbolcuların vicdanına bırakryorum." bu sözler bir teknik adamın, futbolcu karşısındaki çaresizliğim de dile getiren sözlerdir. ertan'ın sözlerine benzer şekilde futbolcuya dayalı sistemi deştiren demeçlere kaloperoviç'te ve metin oktay'da da rastlıyoruz.