yazık! g. saray zürich'i yendi, fakat eleyemedi 2-0
son söz: üçüncü maç!
sarı-kırmızılıların galibiyetini metin iki penaltı golü ile sağladı. 11 aralıkta yapılacak üçüncü karşılaşmanın yeri henüz belli değil
kahraman bapçum
sert oynadılar... faullü oynadılar... defansif oynadılar.. ama neden inkar etmeli: futbol oynadılar isviçre şampiyonları...
bize gelince. bastırarak oynadık. iki fark yaparak bitirdik maçı... ama gören allah için söylesin: iyi mi oynadık?
maçın ilk onbeş dakikasında rakibi sarhoş edercesine, kahredercesine saldırdı galatasaray. sahanın her tarafında ver kaçlarla bir ağ örecek vücut vücuda her mücadeleyi kazanarak saldırdı... daha ikinci dakikada bahri'nin sağdan kaçıp metin'e verdiği topu. metin ters taraftan dönerek kale ağzını açtıktan sonra ortaya sızan ibrahim'e yuvar lamıştı... ki, ibrahim 5-6 metrede ve kaleyi boş buluyordu o anda... gel gör ki, bu topu tutup avuta attı... g. saray ince ve dikkatli bir hesapla olmasa bile hırsla saldırıyordu hala... nitekim taç çizgisinden biraz içeride ve ortalarda bir pas alan uğur olduğu yerde durmuş, donmuş, böylece karşısındaki beki ekarte etmiş tekrar sıyrılıp kaçmıştı. sokuldu ve patlattı şutunu. top kalecinin kucağında kalıyor, fakat hakem, uğur topa vururken leimgruber'in elle müdahalesini penaltı ile cezalandırıyordu. ve metin yumuşak tahtaya giren seri bir çivi mıhladı içeriye penaltıyı...
bundan dört dakika sonra bir korner atışında açılan topu iyi takip eden candemir, yirmi metreden temiz bir vole çıkarttı. kaleci - böyle şeyleri yapmasına ihtimal verdirmeyen acaip vücut yapısına rağmen - adeta uçarak bloke etti.
kaçan fırsatlar
ve g. saray bu onbeş dakikayı böyle rakibini yoğurur gibi götürdü. ama dikkati çeken bir başka şey vardı. sarı - kırmızılılarda: kaleci takıma ve seyirciye - yıllardır alıştırmış olduğu - güveni vermiyordu. takım bir gol atmış, birkaç da fırsat kaçırmıştı bu ilk onbeş dakikada ama kendi kalecileri de oldukça tehlikeli hatalar yapmıştu. bunların en tehlikelisi de 19 uncu dakikada seyrettik: gerilerden şandellenen topa turgay çıkmıştı. hâkim olamadı ve von burg çaktı kafayı. üst direkten dönen topu turgay tâkip bile edemiyor...
eveet sonra... sonra anladık kş, gc. zürich takımı çok kolay bir lokma değildir. sonra anladık ki galatasaray da bugün başladığı gibi bitirmeyecek maçı...
isviçreliler futbolda defansın bütün inceliklerini biliyor, defansa sertliği beceriyor, gerilerden en akıllı sıyrılışlarla şuurlu top açmayı en iyi şekilde yapıyor ve futbolda defansın daha çok rakip sahada oynamakla başarılacağını unutmuyorlardı.
her şeye rağmen bir maç bitecekti burada... 43 dakika kalmıştı ve galatsaray'ın iki gole ihtiyacı vardı. bu iki golü de yapacaklardı şüphesiz. devre arasında tribün böyle düşünüyordu. tabii ikinci devrenin daha beşinci dakikasında cereyan edecek olaylar asla kimse aklına getirmemişti. metin soldan sıyrılıp ceza sahası içine girerken leimgruber'le çarpışarak düşmüş, ileri kaçan topa brodmann koşarak hakim olmuştu. avut çizgisi yakınında topu aldı. döndü. yerde yatan metin'e doğru ilerledi. sonra birdenbire olduğu yere oturup iki bacağı arasına aldığı topu iki eliyle kaldırıp yere vurdu. isviçre'nin milli futbolcusu bir cinnet nöbetinde miydi, neydi? sonradan tahmin edildi ki metinin düşmesi anında hakemin faul verdiği sanmıştır. ve merin fc zürich ağlarına yeni bir penaltıyla bir kere daha mıhladı topu...
tribün rahatlayacaktı bu sürpriz golle... artık bir şey bitmişti. zürich için... fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. bir tanınmış futbol adamının dediği gibi «futbolda defans oyun için de zaman çalmaktır» garabete bakın ki, mütemadiyen top tutan, her an oyunu ve karşı takımı dağıtmak gerekirken her oyunu ve rakibi aynı noktaya toplayan adamlar g. saray forveti idi... hele bu forvetin arasına rakip hesabına zaman çalan bir mustafa da girince...
sert oynadılar... faullü oynadılar.. defansif oynadılar... bastırarak oynadık... iki gol attık. ama gören allah için söylesin. kim istediği ve düşündüğü gibi bir futbol oynayabildi.