tanıl bora'nın "karhanede romantizm: futbol yazıları" adlı kitabında bulunan "yaşlı kurtlar... ve bülent korkmaz'a saygı" başlıklı yazısından;
türkiye'de bu nadir tür ('yerinden' ayrılmayan ihtiyar kurt) içinde bülent korkmaz'ın özel bir yeri var. bülent korkmaz, 2005 yazında 37 yaşındaydı ve hala müthiş bir iştahla futbol oynamak istiyordu. jübile tekliflerini işitmeyeyim diye, yöneticilerin telefonlarına çıkmadığını yazıyorlardı basında! tam saha dergisinin haziran 2005 sayısında yayımlanan söyleşisinde, fiziken gayet iyi durumda olduğunu söylüyordu. güngörmüşlerin genç oyunculara aktaracağı tecrübe, yerini başka hiçbir şeyin tutmayacağı bir değerdi ona göre. milan'ın hala arada sırada costacurta'yı oynatmasından, belli ki aklı ve gönlü kamaşarak bahsediyordu.
2001-02 sezonunun ardından kendisiyle yapılan bir söyleşide, avrupa'dan aldığı tekliflerden bahsederken, tercihinin ingiltere olduğunu söylemişti bülent korkmaz: "çünkü ada futbolu benim karakterime çok uygun." hakikaten de öyle! premiership'te oynarken izlemek isterdik bülent korkmaz'ı. ingiliz spikerin "what a wonderful tackle!" diye ünletmesini, tribünlerdekilerin onun ikili mücadelelere dalışını huşu içinde "yeaaah" çığlıklarıyla kursamalarını görmek istersik. kim bilir, belki de 38 yaşında, blackburn'de...
40'larını, 30'larını ve 20'lerini süren galatasaraylılar için, ancak babalarından dinlemiş olabilecekleri kadar mitolojik bir figür, bülent korkmaz. her şeyden evvel, 12 yaşından beri galatasaray forması taşıyor. fatih-edirnekapı'nın arsalarından gelip, galatasaray futbol takımlarının her kademesinde oynadı: 21 yaş altı, amatör, 3. lig... zaman zaman da aynı hafta içinde bunların birkaçını birden. 19 yaşında, derwall-denizli döneminde a takımı formasını giydi. 1980'lerden 1990'lara, galatasaray'ın "avrupa takımı" olmaya gidişinin bütün duraklarında oradaydı. sarı-kırmızılı forma artık ikinci derisi sayılır. sanki mümince bir devamlılık, bir adanmışlık.
oyundaki adanmışlığıyla da bir mitoloji figürü, bülent korkmaz. kendi resmi internet sitesinde de işleniyor, çoğaltılıyor bu mitoloji: "o doğuştan cengaver: o doğuştan cesur." diye tanıtılıyor. anne babası onu "cesur" adıyla kaydettirmek istemişler zaten, nufus memuru "bülent" adıyla kaydetmeyi uygun bulmuş. (biliyorsunuz yurdumuzda çoçuğun adı nüfus memurunun iki dudağının arasındadır!) bülent, memleketin "tekmeye kafa uzatan futbolcu" menkıbelerine çoktan sabit kalemle yazılmış bir isim. (sevin okyay sever bu "sabit kalem" mecazını ona özendim!) türkiye'de "mücahit futbolcu" ikonolojisini, kanlar içinde sargılı başıyla "mehmetçik" basri dirimli'nin fotoğrafı temsil ederdi, şu binyıl dönümüne kadar. 17 mayıs 2000'de kopenhag'da oynanan uefa kupası finalinden beri, yeni ikon, sarılı kol ve yüzündeki derin acıyla, bülent korkmaz'ın fotoğrafıdır. eli belinde durakalması, gevşemesi, hırsını yitirmesi, pes etmesi tasavvur edilmeyecek bir futbolcu, o. oynadığı takımın taraftarları için, tam aşık olunacak futbolcu. üstelik nesli tükenen türden bir taraftar-futbolcu. söyleşilerinden, futbol kamuoyunun sair kısımlarını kaale almadığı, sadece taraftarlarını ve camiasını gözettiği izlenimini alıyorsunuz.