tanıl bora'nın "karhanede romantizm: futbol yazıları" adlı kitabında bulunan "karda kıyamette futbol" başlıklı yazısından;
latin amerikan azaplarının çoşkun yazarı eduardo galeano'nun, ömrü boyunca gördüğü futbol umurunu anlattığı kitabın adı neydi? gölgede ve güneşte futbol... iyi güzel de, bir de karda kışta futbol var! memlekette son yılların en ağır kışlarından biri hüküm sürüyor ve klişe ne diyor?: "futbol da kötü hava koşullarından olumsuz yönde etkileniyor."
bu kadar mı, iki kere iki dört mü? doğrusu ben o kadar emin değilim. (bu yazıyı yazmam için ilham veren ahmet çiğdem hocam da emin değil.) elbette pırıl pırıl -ama mümkünse hafifçe serin- bir bahar havasında, drenajı düzgün yapılmış zeminde, çimleri verevine biçilmiş "halı gibi" sahada oynanan maçın nefasetine doyum olmaz. "tam maç havası" diye ona derler. ama erbabı için, hakiki futolsever için, "maç havası" ondan ibaret değildir! her hava maç havasıdır, futbolun karda kışta, yağmurda çamurda ayrı bir zevki vardır ve futbolu sair sporlardan bambaşka kılan biraz da budur.
kemal can arkadaşım "futbol meşakkat sporudur" der ki o da doğrudur. çok açık: futbolun kendine mahsus bir ağır saha estetiği vardır. kömür tozuyla "tespit edilmiş" saha çizgileri, kırmızı top... kar körlüğüne karşı gözünün altına sürme çekmiş, eldiven ya da şort altına külotlu çorap giymiş, soğukta devlet kapısında sıra bekleyen garibanlar gibi ezik büzük, başlama düdüğüne intizar eden oyuncular... forması ve saçı başı çamura bulanmış emek kahramanları...
birçok dramatik maçı efsanevi kılan, biraz da fondaki yağmur-çamur değil midir? 1974 dünya kupası'nda o harika polonya'nın penaltı kaçırarak almanya'ya yenildiği maç, kovadan boşalırcasına yağan yağmurdan bağımısz hatırlanabilir mi?