imran ayata'nın takımdan ayrı düz koşu kitabında yer alan "plotonik bir aşk - almanya'da galatasaraylı olmak" başlıklı yazısından;
17 mayıs 2000'de giga popescu galatasaray'ın dördüncü penaltısını david seaman'ın kalesine tıktığında, büyüklük cinnetinin doruğunda olduğum anlardan bile tasavvur edemediğim şey gerçekleşmişti: bizimkiler kupayı kaldırdı. franfurt'un beyoğlu barlarını andıran telis'nde insanlar birbirlerinin kollarına atlıyor, 30'lu yaşlarındak adamlar sevnçten ağlıyordu. maç sırasında futbolcun ayrıntısına pek takılmadıklarını söyleyen, ama buna karşılık life-style ile ilgili engin bilgileri sayesinde hakan şükür veya arif erdem hakkında şaşırtıcı ayrıntılar bilen genç kadınlar, pek az zaman böylesine rengarenk olmuş bir bodrum barında mutluluktan uçarak sarı-kırmızı bayraklar sallıyorlardı. trt-int'te maçın naklen yayınından hemen sonra, sanki ısmarlanmış gibi, bir şekilde sembolik bir tesadüfle, ebediyyen 70'lerin müzisyeni edip akbayram'ın "bekle bizi istanbul" klibi çalmaya başladı. bu şarkı bir anda yeni bir bağlamda anlam kazandı: bardakiler özlemle ekrana baktılar, onlar da bu teri dökmüş, bu zahmeti çekmiş ve şimdi istanbul şenlikleriyle onları bekliyormuş gibi. "lan inanmıyorum bizimkiler kupayı aldı" ve bunun gibi şaşkınlık sözlerinin yanı sıra, "en büyük türkiye" sloganları duyuldu. bunlar çok sürmedi, çünkü solcu galatasaray taraftarları derhal müdahale ettiler, başarının kendi kulüplerine ait olduğunu ve milliyetçi ayaklarla bir alakası olmadığını duyurdular bağıra çağıra. çoğu ilgilenmedi bu konuşulanlarla; telis'te politik tartışmlarla ilke olarak pek yer yoktur. edebiyattan bahsedene anında "entel" damgasını vururlar. canlı müzik dinlerken konuşması hoş olan şeyler başkadır: pop ve life-style, iş, para, eğlence, muhabbet. ama 17 mayıs'ta piyanist-şantör ismail abi sabahın erken saatlerine kadar tuşlara vur ha vurdu. defalarca tempo tuttu. "bir iki üç dört... cimbom şampiyon", müşteriler masaların üstünde dans etti. olağandışı havaya rağmen melankoli altedilir gibi değildi; "burasını istanbul'a çevirdik, dışarısı almanya..."
dışardakiler başka bir perdeden çalıyordu: orada galatasaray bayraklarının yanında türk bayrakları ve bozkurt simgeleri sallanıyordu -belki de türkiye'dekinden daha fazla oranda.- almanya'daki ırkçılık bağlamını, politik örgütlenmeyle durumsal güç gösterisi karışımını hesaba katsa bile, bazı uzmanların iddia ettiği gibi bir normalleşmenin görülmediği gözden kaçmamalı bu ortamda: kazansınlar, insanlar alışır, aşırı davranışlar, milliyetçi gösteriler biter, azalır gibi tezlerden almanya'da çok uzağız.
galatasaray'ın o yıl uefa ve süper kupa'yı kazanması ve türk milli takımının euro2000'de çeyrek finale yükselmesine sadece türkiyeliler sevinmedi. galatasaray arsenal'i yendiğinde almanya'nın mannheim şehrinde küçümsenmeyecek sayıda alman da galibiyeti sahiplendi. çünkü galatasaraylı ümit davala mannheim'da yetişmiş, futbol oynamıştı. "bu koç bizim" duygusu ve hemşeri mantığıyla alman futbolseverleri de bağırığ çağırıştılar sokaklarda.