göğüsünde ay - yıldızlı kokart taşıyan bir şampiyon. mithatpaşa sahasının üzerinden silindir gibi geçti... yerde, macaristan şampiyonları vardı. sonuç: ezildiler...
o, bir aralık üç kişinin arasından sıyrılırken topu vücudu ile yer indirip pamuk yığınına giren tabanca mermisi gibi ağlara gönderen metin adlı çocuğu daha önce tanır mıydım? yoksa, «o» ben miydim?
o, sakatlanıp gidinceye kadar ortalığı darmadağın eden bahri adlı kasırgayı başka yerde görmüş müydüm? yoksa «o» ben miydim?
o, eski türk ustalarının ifte su vererek kol kuvvetiyle döve döve pişirip pekiştirdikleri palalaı andıran talât'ı, sonra ahmet'i, nustafa'yı...
diğerlerini görmüşlüğüm, tanımışlığım, bilmişliğim var mı? yoksa «onlar» siz miydiniz?
şimdi, bu çouckların heps birbirine karışıyor hayalimde. kim kimdi, kim ne yaptı?
maçın bitmesinden yarım saat geçmiş ve yazıyı yazıyorum. şu anda bildiğim tek şey şu: ay - yıldızlı şampiyonlar, macaristan şampiyonunun üzerinden silindir gibi geçtiler.
heyecan, sevinç, gülümsemeden kahkahaya yüksel bir rahatlık, sonra neşelerin en büyüğünü, «zafer neşesini» yaşarken elmacık kemiklerinden omuz başlarına doğru bir sızıldama ve göz pınarlarından süzülen birkaç damla yaş...
birbuçuk saati böyle geçirdik. başka şey bilmiyorum.