farklı galibiyetle 2. tur şansını arantileyen g. saray, ferençvaroş'u yıktı: 4-0
fevkalâde bir oyun çıkaran sarı - kırmızılıların bahri, metin (2) ve tarık kaydetti
necmi tanyolaç
halk şairlerinin gerçekle, düş arası dedikleri şey buydu galiba... veya, bir hayâl âlemine düşmüştüm farkına varmadan. hâdise, yaşadığımız bir hikayeden, yaşayacağımız bir hikâyeye sürüklüyordu hepimizi...
peşte'nin 100.000 kişilik nep stadyomundaydım... 11 sarı - kırmızı formalı delikanlının sahanın ortasında kucaklaştığını görüyordum. bağırmak istiyordum. belki de, belki de haykırmak. nep stadyumunun ışıklı skor levhasındaki saat, maçın bittiği yerde duruyordu... maçı kaybetmişler miydi, yoksa beraberlikle mi bitirmişlerdi?. toparlayamıyordum neticeyi... bildiğim tek şey, sevinç gösterileri arasında birbirini kucaklayan 11 sarı - kırmızılı formalının ferençvaroşu eleyip, bu büyük turnuada bir tur daha yükseğe çıktıklarıydı... bu sevinç, bu heyecan, bu kucaklaşma ondandı...
sonra... belki 50, belki de 60 bin macar seyirci önünde son selâmlarını çaktılar. sağol... sağol... sağol...
sonra... idarecisiyle, futbolcusu ve antrenörü ve gazetecisiyle bir kere daha kenetlendiler. bu saha, son çeyrek asrın en büyük futbolcularının oynadığı sahaydı. puşkas'ların, czibor'ların, bozsik'lerin, koçsis'lerin ve onlardan daha gençleri. albert'lerin, fenyveşi'lerin futbol oynadıkları sahaydı... en güzeli, bu sahada 90 yıllık büyük ferençvaroşu, istanbul'da kazandıkları ve böyle bir turnuada bir daha karşılaşayamayacağı ağır skorun ağırlığı altında ezilmiş, bırakıp, gidiyorlardı...
...beni, gerçekle, düş arasında bir şey dedikleri hisle mithatpaşa'dan 100 binlerce kilometre ötelere kadar götüren de aslında dün gece elde edilen müthiş neticeydi. bu, ferençvaroş gibi orta avrupa futbolunda artık firma haline gelmiş bir rakibe karşı kazanılmış en büyük futbol zaferiydi ve zafer sevinci hepimizindi...
kaçırılan fırsatlar kaçı bulursa bulsun, galatasaray mithatpaşa'da yarattığı bu 4-0'dan sonra nep stadyumunda teslim olmayacaktı. ben böyle düşünüyordum, binlerce seyirci böyle düşünüyordu. gerçekten de. aksine razı olmaya gönlümüz razı olmayacaktı...
neticelerin en güzeli...
halbuki, maçın başında tereddütler içerisindeki defansı ve çalışmayan hücum hattı ile galatasaray çoğumuza, böylesine inanılmaz bir galibiyetin müjdesini verecek halde değildi. ancak, bu saha bizimdi ve biz sahada dursak da, durmasak da büyük maçlar kazanan bir futbol memleketinin çocuklarıydık...
maç böyle başladı. ferençvaroş temkinli ve dikkatli haliyle işi ciddiye alıyor ve müdafaasının tutumuyla bir beraberliğe hazırlanıyordu. 19 defa macaristan şampiyonluğunu kazanmış, golcü ferençvaroş'un, rakip sahadaki bu davranışını ayıplamamak lâzımdı.
maçın ilk hareketli ânını metin yarattı. düzgün pasa, doğru dürüst girseydi, diyorduk metin için... onu, bahri'nin kaleciyi zorlayan bir atağı takip ediyordu. ama, kaçan büyük fırsatların en mühimini 17. dakikada ayhan'ın pasını boş kale önünde göklere diken metin isimlendiriyordu.
galatasaray bastırdı, bastırdı. ferençvaroş kale önünde kilitleniyor arada bir iki açığın geriye yardıma koştuğuna şahit oluyorduk. tâ ki, 27. dakikaya kadar. kaleciyle her defasında ölesiye uğraşan bahri, tarık'ın uzattığı topu önüne düşürdü. kaleciyi yerinden oynattı ve alkışlanacak bir vuruşla filelere bırakıverdi. bu gol, şimdilik bir galibiyetin müjdecisiydi. hiçbirimiz, işin sondaki pozisyona gireceğini kestiremezdik. bu tek kale futbolu arasında bir değil, beş gol kaçıran sarı - kırmızılılar devre biterken 10 kişi kalacaklardı. bahri, şarjlarından bizar ettiği kaleci aczel'in haince çıkışıyla yerle bir olacak ve ikinci devre oyuna girdikten sonra, ilk devredeki canlılığını gösteremeyecekti. zira, ağır derecede sakatlanmıştı ve oyuna devam edişi, ancak bir fedakârlıkla izah edilebilirdi. ve 40. dakikada da talât, bahri'nin hıncını albert'ten aldı. ikinci defa sahaya getirilen sedye, albert'i bir daha geri getirmemek üzere götürürken, tatsızlıktan üzülmemeye imkân yoktu tabii...
ikinci yarı, yıldırım gollerin zamanı oldu. galatasaray, sahada kaybolan rakibini kale önüne sıkıştırmış eziyordu kısaca...
50. dk: metin, kadri'nin pasını önüne düşürdü. üç kişi arasından kurtuldu ve sol şutunu patlattı. topun ağların ortasından kalenin tavanına doğru yıldırım hızıyla gittiğini görmüştük. metin buydu, bu golü atan adamdı...
62. dk: tarık, bahri'nin pasını ceza sahası önünde yakaladı ve kaçtı. önünde yakaladı ve çarpıştı. ikisi de düştüler. tarık ayağa kalkarken, uzanıverdi topa ayağını: 3-0
...ve 84. dakikada ayhan'ın ceza sahası içinde düşürülüşünü metin penaltıdan çok sert bir şutla cezalandıracaktı: 4-0
rakip kaleci şahâneydi... doğru ayhan kaçırdı. metin kullanamadı, tarık yetişemedi... doğru, kaçanlar atılanların iki misliydi. o da doğru. ne var ki, skor unutulacak gibi değildi ve ferençvaroş'u, bu fırtınadan 4 golle kurtarabildiği için şanslı kabul etmemiz dahauygun düşecekti.
...evet, mithatpaşa'dan çıkarken bir başka alemde yaşıorduk. nep stadının ortasında kucaklaşan 11 sarı - kırmızılı formalı delikanlı, bir zamanlar puşkaş'ın arkadaşlarına alkış tutan macar seyircilerini, son defa selâmladılar: sağol... sağol... sağol...