24 saat içerisinde f. bahçe'yi iki defa 2-1 yenen sarı - kırmızılılar çok üstündü
şampiyonların m. paşa'daki son şeref turu da şahâne oldu
necmi tanyolaç
bir gün, çok uzak da olsa, bir gün, yaşadığım bu unutulmaz geceyi, yaşamayanlara da anlatmak isterdim...
bir arzu veya ümit deyiniz isterseniz. ama, o çok uzaktaki günlerden birinde, futbol topunun çizdiği küçücük dünyamın ve gazetecilik hatıralarımın, merak duyulabilecek bir tarafını, bir dost çıkar da öğrenmek isterse: inanın, sıcak bir haziran sonu gecesi 30 bin insanla birlikte yaşadığım şu en büyük geceyi anlatacağım.
üç öldürücü fianlde iki kupa kazanan, şampiyonluğa lâyık kulüpleri için kafalarını, en kahredici darbelerin altına sokuverenlerin maçlarını anlatacağım.
çifte şampiyonlukla biten zorlu futbol savaşının sahnelerini anlatacağım. bitek, ruh ve irade kuvvetinin böylesine perçinlenişini, bu kuvvetin yarattığı şampiyonluk dekorunu, bu dekoru bahtsız fenerbahçe ve beşiktaş taraftarlarının müthiş bir gıpta ile seyredişini 11 sarı - kırmızılı futbolcunun birbirlerini kucaklayışlarını... ve, ve, şampiyonlar şampiyonu takımın kaptanının, tarihe geçecek ve mutlaka unutulmayacak efendiliğini kupalardan birini göğsüne bastırıken ağlayan suat'ın, ağlayan bir başka adamla -futbolde saçlarını ağırtmış gündüz kılıç'ın- bütün dargınlıkları bir anda bitiveren kenetlenişini... kısacası... 1963'ün büyük şampiyonu galatasaray'ın hikayesini anlatacağım . anlatabilirsem tabii...
çünkü bu maçı, bu maçın sonunu ve sahalarımızın alışık olmadığı şampiyonluk turunu anlatabilmek de zordu, o heyecan gecesinde...
maratonun ikinci yarısı
maratonun ikinci ve en son sözün söyleneceği ikinci yarısına galatasaray dimdik başlamış, fenerbahçenin lefterli kadrosu sarı - lacivertli tribünleri ayağa kaldırmıştı. fenerbahçe'nin finale kadar gelebilmesi bile büyük başarı sayılabilecek bu takımında, lefter bir şeyler yapabilecek tek adam kabul ediliyordu, anlaşılan...
lefterli fenerbahçe 2-1 geride olduğu final mücadelesinin hedef atışına kötü başlamış sayılmazdı.
lefter iki gol kaçırıyor...
lefter, lefter, lefter... herkes, «halkın adamını» gözlüyordu tam 6. dakika oynanırken. kupanın kaderini - belki de - değiştirebilecek fırsat düştü lefter'in önüne. ihtiyar kurt, avni'nin pasına girecek, altı pastan patlatacak, ne var ki: kaleci lerin şu andaki en iyisi turgay bir çelik yay gibi, köşeye uzanıp, gollük topu kornere çıkartacaktı.
aradan bir saniye geçiyor, geçmiyor, lefter, aynı yerden ikinci bir şutla fenerbahçenin talihini zorluyordu. bu iki şuttan biri girse ve fenerbahçe beraberlik gölündeki talihsizliğe uğramasa, küçük dünyamızın unutulmaz, gecesi olmazdı belki de... oynanan futboldü, oynayanlar da fenerbahçe - galatasaray.
iki büyük fırsat kaçıran fenerbahçe durmuştu. bu durgunluk ve şaşkınlık anında, avusturyalı hakemin avusturya liginin herhangi bir maçında - nerede kaldı ki final havası - vermeye katiyen cesaret edemiyeceği bir penaltı oldu. bahrinin kafasıyla direkten dönen top kasıtsız bir şekilde avninin koluna çarptı. itirazlar oalcaktı, tabii. hakem dinlemiyordu. çaktı penaltıyı metin. fazla gerilmedi bu defa. ali biraz kaideleri ihlal ederek fırladı ve gol kralının penaltı atışını önledi. çıktı, mıktı ama ali'nin kurtarışı büyük hadiseydi bu maç için...
garip bir netice yarattı penaltı. fenerbahçe sinirlenmiş, dağılmış oyunun başındaki gücünü gösteremez olmuştu. boş sahaları iyi dolduran şerefi suatle marke eden ve uğurla akın sıralayan galatasaray, oyunu döndürüyordu.
kupa yeniden başlıyor...
bu maçın şampiyonluk sahneleri hariç, en bomba hadisesi fenerbahçenin kazandığı penaltıydı. rakibinin baskısından kurtulduğu bir anda sarı - lacivertli takıma kupada beklemediği şansı getiren hadisenin iki ucu vardı: lefter ve kadri. lefter girmiş, şutunu çekmiş, kadri daha evvelce çalım sevdası ile oyandığı bu futbolcuyu ceza sahası içinde düşürmüşyü. bahse girilir ki, hakemliği çok zayıf avusturyalı hakem, lefterin şutunu çektikten sonra verdiği bu ucuz penaltıyı da kendi memleketinde verse o nazik avusturya seyircilerinden bir araba dayak yerdi. fenerbahçeliler 44. dakikadaki bu penaltıyı çok güç attılar. şeref lefter'e geldi «sen at» diye... lefter, başını salladı, olmaz makamında. bir aralık selim'e ve avni'ye düşecek oldu bu iş. nihayet lefter, kararını verdi. atacaktı penaltıyı. attı da. turgay da, kaideleri ihlâl ederek ileriye çıktı. top ellerinin üzerinden, filelere çarptı, orada kaldı...
fenerbahçe çöküyor
ikinci yarı futbolde fizik kuvvetinin önemini bir ders halinde önümüze seriverdi. fenerbahçe, çöküyor ve artık lefter'in de kurtaramayacağı hale düşüyorduç ileride kaybolan ferhad, çılgın gibi takımına çalışan şeref ve ihtiyar kurt lefter, sahadan silinen bu takımı ayağa kaldıramayacaklardı. bir de üstüne, talihsiz bir gol gelince...
golün hikayesi şuydu: sol tarafta uğur hızla pozisyon arıyor, bir düdük sesi duyuluyor, hakem de garip bir tereddüt geçirerek, oyunu durdurmakla, durdurmamak arasında bocalıyor ve duran fenerbahçe defansının önünde yükselen topu bahri kafayla filelere indiriyordu. işte, bu golle fenerbahçe, bütün ümidini sahada bırakacaktı nihayet, finallerin en şık golüne sıra geliyordu. tam 71. dakikada soldan uğurun ortasında, topun >yere indiği anda mustafa'nın çok uzaktan patlattığı şut bir mermiye benzetilebilirdi. bu şutla, bu golle, maç bitiverdi.
oyunun geri kalan zamanında galatasaray senenin en iyi futbolunu koydu sahanın ortasına. suat'ıyla, uğuruyla, ahmediyle, talat ve mustafasıyla, kısacası bütünüyle. galatasaraylıların sahada bir işi daha kalıyordu şimdi. şeref turu kucaklaştılar, öpüştüler ve bağırdılar. «re re re, ra ra ra, galatasaray, galatasaray, cim, bom, bom.»