...sonra 205 bin kişilik final maçı gelecek, aynı dramı daha büyük boyutta bu kez brezilyalılar yaşayacaktı.
maç daha oynanmadan kazanılmıştı brezilya için. onlar şimdiden dünyanın şampiyonudur ve bu “son oyun” sadece formalitedir.
doksan dakika sonunda “maracana şoku” adıyla tarihe geçecek olan bu en kalabalık seyircili maçta çok sert oynayan brezilya, bir ara 1-0’lık üstünlüğünün keyfini uruguaylı schiaffinio’nun beraberliğine kadar yaşayacaktır.
bitime yedi dakika vardır. o minik uruguay, iki olimpiyat, bir de dünya şampiyonu olmuş çetin cevizdir. ilk golün pasörü ve sertlikten hiç yılmayan ghiggia bir ver-kaçtan (o günkü adıyla senin-benim oyunu) sonra, kanatta brezilyalı savuma adamı bigode’ye basar çalımı ve topu ileri vurur, hemen peşine de düşer.
kaleci barbosa ilk goldeki gibi schiaffinio’nun yine kaçtığını görmüş, onu da kollayarak kalesinden topu kesmek için hareketlenmiştir. usta topçu ghiggia başını kaldırdırır, pası atmadan önce.
“aman tanrım!..” gördüğü, yakın direkle barbosa’nın arasındaki kocaman bir boşluktur.
vuruşunu, falsolu, tam oraya yapar. pas yerine.
barbosa kazık yediğini anlamış ve hemen atmıştır kendini topa. falsolu top, barbosa’nın ellerini yalamış ve filelere gidivermiştir.
sessizlik.
sonra duyulan sadece 11 uruguaylının sevinç çığlıkları.
barbosa, ölümüne kadar lanetlenmiştir.
“maracana şoku” işte böyle yaşanmıştır, gözyaşları ve kalp krizleriyle ve de müziksiz sambasız. kupa, güney amerika’da kalmıştır sonuçta.
o gecenin geç saatlerinde santos’da gününü kupa, ayakkabı boyacılığı, çaput top arasında geçiren on yaşında küçük bir siyahi çocuk, dökük evlerinin en kenar köşesinde ağlamaklı büzülmüş eski bir topçu olan babasını teselli edecektir: “üzülme... ben o kupayı geri alacağım onlardan.”