1987 haziranı, ankara 19 mayıs stadı'nda cumhurbaşkanlığı kupası maçı var: gençlerbirliği-galatasaray... karşılaşmayı sayın cumhurbaşkanımız da izliyor ama bir süre izliyor. sahadaki sert futbolun kabarttığı sinirleri, tribünlerdeki "çirkin tezahürat"la köpürme aşamasına geliyor ve evren paşa kızıp gidiyor.
ertesi gün, spor sayfalarında gürültü kıyamet. vay canına! sayın cumhurbaşkanımızı bile kaçırdılar ha, terbiyesizler. olur mu böyle şey, o yüce insanın yanında küfürlü tezahürat yapılır mı? olayın yarattığı derin üzüntüyle kendilerini tutamayıp kötü tezahüratta bulunan spor yazarları bile çıkıyor. g.s. yazısında "kına yakın" başlığını atarken, a.s.a., her zamanki gibi ateşli: "hay ben böyle sporun içine!" yeni gündem, disiplin nasıl sağlanabileceği konusunda kafa yorup öneriler getiriyor: "devlet erkanının izleyeceği maçlar önceden, tıpkı 19 mayıs törenleri veya teftişlerde olduğu gibi, bir kez prova mahiyetinde oynatılmalı, eğer yetkililerce izlenebilecek cinsten bir karşılaşma yapılabiliyorsa, o zaman asıl maç yapılmalıdır. (hatta ne versen kabul eden fedakar milletimiz bu ilk maçı seyretmekle yetinir, sonraki temiz karşılaşmada çirkin tezahürata tevessül edecek seyirci güruhu da olmaz.)" yalnızca sabah gazetesi "ne vardı maçı terkedecek?" sorusunu soruyor.
gerçekten ne vardı maçı terkedecek? gerilimli, küfürü bol bir toplumun insanları, maç heyecanıyla, günlük dillerini tezahüratlara yansıtmışlardı, o kadar. böyle sahnelere hiçbir stad yabancı değildi. mesela 1967 mart'ında oynanan ankara 1. amatör küme finalinde, küfürlü tezahürat dakikalar boyunca süren bir düello halini almış, daha sonra yumruklar tekmeler konuşmuş, bazı taraftarların ağzı burnu dağılmıştı. maç, jandarmagücü-havagücü maçıydı. kavga edenler de erler değil, subaylar, astsubaylardı... o yıl türkiye amatör şampiyonluğunu, ne ankara havagücü aldı, ne ankara jandarmagücü. finalde düzce gençlik'e üstünlük sağlayan izmir denizgücü şampiyon oldu. hangi final mi? bahriyelilerin tribünden söktükleri tahta parçalarını düzcelilerin üzerine yağdırdıkları final.
ordu deyimiyle, "asker kişiler"in bile kendilerini kaptırdıkları bir gerilimin en hafif yansıması, sivil tribünlerde görülünce niçin o kadar kızmıştı ki evren paşa? niçin kızmışsa kızmıştı işte, futbola bir kez daha küsmüştü. eksikliği çok hissedildiği için, kulüp yöneticileri, polisler ve spor yazarları araya girdiler. paşa'yı ertesi sezonun başında oynanacak fenerbahçe-beşiktaş tsyd kupası maçına davet ettiler. garanti veriyorlardı, en ufak bir çirkin söz duyulmayacaktı. paşa, daveti kabul etti.
"ayağa kalkmak yasak. bak ayağa kalkanı atarım dışarı haa! ulan gelirsem dağıtırım, otursana. şunu al, şu yeşilliyi, yürü lan yürü, pat küt! açmayın lan ağzınızı açmayın!" polisler ayakta, seyirciler oturuyor. bağırmak yasak, heyecanlanmak yasak. "araya sivil oturtmuşlar" söylentileri kulaktan kulağa yayılıyor. sonuçta, doksan dakika boyunca bir kaç cılız "fener" ya da "bastır kartal" tezahüratı duyuluyor, o kadar. ama evren paşa bu kez maçı son saniyesine kadar izliyor. fenerbahçe de son dakika golüyle galip gelince keyfine diyecek yok. bu maç, daha sonra bazı kalemlerin ucunda "altın dönem"liğe tayin edilecek: "mehmet ağar'ın, istanbul emniyet müdür muavini'yken tribünleri kısacak bir sürede muma çevirdiğini görmüştük."