maldini, rivera, altafini, radice, sani ve ötesi...
milan'ın tığ gibi şöhretleri, çamuru yadırgamadan çalışırken sani sakatlandı. seyirciler, "inter, inter çok yaşa!" diye bağırdı
necmi tanyolaç
...birer, ikişer sahaya çıkıyorlardı... siyah eşofmanları, kırmızı - siyah renkli ponponlu yün takkeleri ile hepsi birbirine benziyordu. birini, diğerinden ayırmayan bir «örnek» tarafları daha vardı: fiziki yapıları.
tay gibi kıvrak ve çevik, ceylân kadar hareketli 14 delikanlıyı bir araya getirebilmlşler... milan'ın borsadaki değerini yükselten meziyetlerinden biri de bu olsa gerek..
çıkış tünelinin başında, idmana koşan futbol yıldızlarını yakından tanımaya çalışıyoruz .. işte kaptan maldini... uzun boylu, zeki bakışlı, sırım gibi bir futbolcu... futbolcu olmasa maldini, mutlaka film artisti olurdu. yakışıklı mı, yakışıklı. amansız takipçi, sert stilli radice fazla gülmüyor... trapattoni, pelagalli ile şakalaşarak yürüyor... şampiyon kadronun gençlerinden trebbi de diğerleri gibi sempatik... barison ciddi... pivatellli.. pivatelli ile göz göre geliyoruz. 1956 yılından bir aşinalığımız var bu tecrübeli futbolcuyla, bari'de ordu takımımızın italya'ya 1-0 yenildiği maçta golü attıktan sonra topu kaleci turgay'ın yüzüne fırlatan sinirli santrfor.. sakin görünmeye çalışıyor... işte italyan futbolunun altın çocuğu, hakikaten çocuk yüzlü rivera... bu ürkek haline bakanlar onu kafile nin peşine takılıp, istanbul'a gelen bir milan hayranı zannedebililerdi... ve dünya futbolunun büyük santrforlarından brezilya'lı jose altafini... . brezilya'da doğmuş tatlı bir sarışın adam.. saçlarının öne düşen yerleri açık kızıla çalıyor... çilli yüzlü... sahaların fırtına golcüsü için verilecek hüküm: yakışıklı, sevimli, nazik ve münis. mahçup bir tavırla sulu kardan batağa dönen sahaya ilerleyişini görseniz. «italya'da rakip defansları yıkıp, geçen altafini, bu kalem efendisi mi?» derdiniz... kaleci ghezzi ise, hava soğuk olduğu için sahada yok. başka bir yabancı daha: brezilyalı dino sani... saçları dökülmüş... uzaktan yaşlı, yakından çok genç bir görünümü var..»
tur, tur, tur...
milan'ın antrenör rocco'nun idaresindeki idmanı uzun ve sür'atli turlarla başladı... tribünlerde -biraz sonra çeşitli münasebetsizlikler yapacak gruo da dahil- haylü kalabalık bir meraklı kitlesi göze çarpıyor... bekliyoruz: milan'ın uzun turları ne zaman bitecek? bitmiyor. birbiri arkasına belki 20 tur... rocco, futbolcuları yabancı sahaya koşuşlarla alıştırıyor... bir idareci sahanın kenarında tedbirler alıp, milan'ın seçtiği çalışma yerine kimseyi sokmamaya dikkat edyor... milanlılar kültür fizik yapıyorlar... eçşitli hareketler... antrenör bülent eken'le bir kenarda misafirlerin çalışmasını takip ediyoruz. eken, «şimdi, tekrar tur atmaya başlayacaklar» diyor. «böyle hazırlanırlar maçlara... bugünkü gördüğünüz, normal antrenmanlarına nazaran biraz hafifi...»
...ve sahanın ortasındaki adam
milan'ın idmanı uzayıp, giderken bir adam sahanın ortasında kendisine sorulan suallere cevap vermeye çalışıyordu: milan'ın teknik direktörü giuseppe viani, «saha mı» diyor, «pek fena sayılmaz» gözünü, yine öbür tarafta çalışan futbolcularından ayırmıyor. uzun boylu, iri görünüşlü viani, milan'ın diktatörü... otoriter ve sert bir adam... bu anda viani'nin sahayı terkeden bir futbolcuya doğru seğrettiğini görüyoruz. sani sakatlanmıştır... viani, yanındaki bir italyan gazetecisine «david'i venezia'da, sani'yi mithatpaşa'da bıraktık» diyor...
şüt atan 3 futbolcu
milan'ın çalışması, topa dokunmadan bir saate yakın devam etti. nihayet, rocco'nun talimatıyla sahada 4 futbolcu kaldı: bunlar, yedek kaleci liberalato, altafini, mora ve barison'du.
kaleci kalesine geçti, başladılar şut atmaya. altafini, rocco'nun ara paslarına yetişiyor, fakat şutlarında isabet kaydedemiyordu. şöhretli futbolcunun bir moral krizi içinde bulunduğu anlaşılıyordu. rocco bir aralık çıkışacak oldu. altafini fısıldar gibi konuşuyor; «ahh, affedersiniz...» mora ise grubun en iyi atıcısıydı. sağ ve sol ayağından çıkan şutların çoğu fileleri buluyordu...
viva l'inter...
dışarıdan seyirciler için zevkli bir idmandı bu. kapalı tribünün bir yerinde toplaman italyan lisesi talebeleri milan'lılara, idmanın sonuna kadar «viva l'inter» (yaşa inter) diye bağırdılar. talebeler inter taraftarıydılar ve milan'ın maçı kaybetmesini istiyorlardı. bu işin şaka kaldırır tarafıydı. ama, bir ara tribüne çıkan tek seçici fabbri'ye, «fabbri, fabbri çok yaşa» şeklinde tezahürat yapan taşkın meraklıların milanlılara her seferinde «yuuh!» çekmelerinin «taraftarlıkla ilgisini» anlayamadık!...
milan, bizim çok büyük bir avantaj saydığımız dünkü bataklaşmış sahada çok rahat çalıştı... italya sahaları ile bizim saha arasında bu mevsimde büyük bir fark görememişlerdi. nitekim, idmandan sonra yaptığımız küçük bir anket şu sonucu verdi: «saha zannettiğimiz kadar kötü değil.»
altafini'nin cevabı ise hayli ilgi çekiciydi: «saha avantajı mı... pekiyi, bu sahada yalnız biz mi oyanayacağız?...»