g. saray'lılar, bytom-katowice yolunda neşe içinde şarkı söylüyorlardı: "bir bahar akşamı"
necmi tanyolaç viyana'dan yazıyor
silezya stadyomunun bulunduğu yer bytom'la katowiçe'nin ortası...
maç bitmiş, sinirler düzelmiş... galatasaray kafilesi ile birlikte otobüsle katowiçe'ye dönüyoruz. onlar bir trenle viyana'ya geçecekler. bizim rotamız ise varşova...
gündüz kılıç'la yanyana oturuyoruz. o da, futbolcular ve diğer kafile mensupları gibi neşeli «haydi bir şarkı söyleyelim seninle» diyor.. ne söyleyeceğiz, daha doğrusu nasıl söyleyeceğiz? kimde ses kaldı ki!.. «bir bahaaar akşa mııı?...» başladık şarkıya ve bitirdik... gündüz kılıç şarkıyı daha başında kesmişti. hızla ayağa kalktı. yüzünü futbolculara çevirdi. «bu maçla kalemizi büyük bir gayretle koruyan takım kaptanımız turgay için 3 defa...»
futbolcular bir yürekten bağırdılar «sagol, sağol, sağol!»
bir an yanlış bir düşünceye kapılmıştım. kendi kendime konuşuyorum «niçin galatasaray değil de turgay... bu büyük neticeye, bu çeyrek finale yüksleiş, bence birkaç kişinin değil, galatasaray'ın eseri.»
menecerin sesi, beni bu düşünceden ayırdı... kılıç, turgay için söylediklerini bütün futbolcular için tekrarlıyordu.. candemir, suat, ergun, ahmet, kadri, tarık, talât, metin, mustafa ve uğur'un isimleri şerefine bir ağızdan, bir yürekten arka arkaya «sağol, sağol, sağol.» lar çıktı. kılıç hatırşinas adamdı... bu defa, yedek futbolculara sıra gelmişti.. bahri'si, bülend'i, ahmet'i, erol'u, ibrahim'i, ilhan'ı...
sahada oynamak veya oynamamak... hepsi galatasaraylıydı, hepsi bizim di... onların da erişilen bu yerde yerleri vardı.
sonra... eksik olmasınlar futbolcu kardeşlerimiz... bizi de hatırladılar. «kalemleriyle bizi kuvvetlen diren muharrir ve muhabir arkadaşların şerefine 3 defa» diyerek çorbada tuzumuz olduğunu ifâde etmeye çalıştılar...
otobüsümüz gidiyordu.. yarıda kalan şarkıya devam edebilirdik... «bir bahar akşamı rastladım sana...»
bu notlar maçın sonrasına ait.. 100 bin kişilik silezya stadında 10 bin seyirci, tahmin edersiniz ki, «cim karnında nokta» gibi kalıverdi. ancak seyircinin azlığı veya çokluğu bizi fazlasiyle ilgilendirmiyordu. futbolcusuyla, idarecisiyle, civar memleketlerden gelen sefaret mensupları da dahil, toplasanız 50 kişi etmezdik...
galatasaray - bytom maçını kalenin arkasından seyrediyorum. meğer ne kadar güç işmiş bu. yerim, kedi kaleci szmkowiakın tam arkası... elimde de makineler var.
fotoğraf çekmeye çalışıyorum. bytom'lu futbolcular bizimkilerden daha heyecanlı görünüyorlar... ilk dakika dolarken metin, uğur'dan aldığı topla patlatıverdi şutunu... szymkowiak, istanbuldaki gibi işe başladı ve toparladı bunu... arkadaşlarına bağırıyor... kıvır, kıvır, yerinde duramıyor. uzun lafın kısası, ilk 15 dakikadaki ilk hızımızı kesen bytom, 20. dakikada solaçık jozswiak'ın golüyle 1-0 öne geçiverdi. benim o anda gördüğüm şu: szymkowiak golle beraber havada 3 parende yaptı... adamlar nasıl hırslıydı izahı güç. mamafih galatasaray henüz «büyük maç» ı vermiş değildi.. allah için iyi müdafaa yapıyor. tarık'la, metin arada bir bastırı bastırıveriyorlardı... şöyle böyle, defansta oynayan galatasaray iki mühim gol fırsatı yakaladı ilk devrede... nihayet bu rakip sahada oynanan kupa maçı... elbette akıllı olmak lazım...
biraz da hakem... doğu almanyadan bytom'a kadar zahmet eden koller, belki iyi insan olabilir. ama, bu meziyetleri, iyi bir hakem olabilmesi için kâfi değildi... çok harcadı galatasaray'ı... sert giriyorlardı topa rakiplerimiz ve sesini çıkartmıyordu hakemimiz... hele ilk devrenin ortasında metin'e ve mustafaya karşı kalçadan çıkan tabanlara «es» geçmesi...
her neyse, maçın oynandığı memleket polonya olunca, doğu alamanyalı hakemden daha iyisini beklemek hata olurdu...
hadise ise böyle bir «sükunuttan» doğdu... talat'la, metin'e fena giryorlardı... nasıl oldu anlayamadık, saha karışıverdi. polisler duruma müdahale ediyor... kimin kime vurduğu belli değil... neyse arbede kısa sürdü de... yoksa hadise pekala galatasarayın zararına bitebilirdi. dedik ya, hakem fırsat arıyordu. maçı «tatil ettim» dese... gelin de itiraz edin bakalım....
bir mühim nokta... galatasaray iyi takım, hoş takım... galatasaraylı idareciler iyi adamlar, bilgili adamlar, kültürlü adamlar... ama galatasaray futbolcusundan idaresine kadar sinirli bir câmia... bu kusur futbolü olan bir takım, bir kulüp için aleyhte bir not... bizden hatırlatması...
***
ikinci devre başladı.. şimdi galatasaray kalesinin arkasındayım. turgay, yaratıyor. çok tehlikeli bir iki topa mâni oldu ki.. girse bir mazallah her şey biterdi. önümde galatasaray defansı... bytom bastırıyor... hepsi iyi, hepsi gününde çocukların... candemir ölesiye giriyor rakiplerinin arasına.. suat ve kadri fevkalâde emin hareketlerle rakip takımın tazyikini hafifletiyorlar. büyük ahmet mükemmel... ya ergun? daha düne kadar sakatlığına çare aranılan bu çocuk neden milli takımda değil? hırslı, arzulu ve bilgili... bir de mustafası var hu demirden defansın. ve ilerisi... o tarafın da bir metin'i var.... talât heyecanlı. uğur tutuk. tarık tamamen serbest sayılmaz. solhafı marke etmek vazifesi de onda. bu yüzden rahat değil, bildiğimiz kaçışları gösteremiyor...
***
kale arkası, futbolde apayrı bir dünya... gündüz kılıç, coşkun özarı kalenin arkasında habire moral veriyorlar çocuklara... kılıç turgay'ı yaptığı plonjondan sonra tebrik ediyor, «aferin sana... az kaldı, az kaldı». coşkun saati soran kadri'ye bağırıyor, «5 numara koooş, koş. kadri kooş». ve turgay kurtarışlarına devam ediyor.. vakit geçmiyor bir türlü.. bytom hala dört farkla olmazsa üçüncü maç ümidinin peşinde. hakem bir ofsayt yuttu. santrfor iki metreden topu auta atmasa her şey bir yana «çanakkale düşerdi.» maç bitiyor, kale arkasında sigaralar arka arkaya yanıyor... yüzler gergin ve sapsarı... gözler saatlerde... durum hâlâ 1-0... ya sahanın içindekilerin hali..? çocuklar son enerjilerini dağıtıyorlar. «ölecekler, fakat vermeyecekler»... gündüz kılıç 88. dakikada turgaya bağırıyor, «turgay, 2 dakikamız var, ağır ağır... istersen atışını öbür köşeden yap»... suat atışı takip ediyor. mustafa biçiliyor. turgay'dan canhıraş bir feryad hiç kendinde değil bizim delikanlı «ah refere ah, sen de regere misin be.. ?»
ohh... bitti.. sahaya nasıl girdik, bilmiyorum, herkes birbirine sarılmış öpüşüyor ağlaşıyor... candemirle göz göze geliverdik «tamam değil mi ağabey»
...ve galatasaray avrupa şampiyon kulüpler turnuasının çeyrek finaline giriverdi böylece...
***
istanbul'da oynanan galatasaray -bytom maçından sonra şöyle demiştim «bu iş burada bilmedi. sonuna yaklaştı.»
galatasaray'ın başarısı tebrik edilmeye, alkışlanmaya lâyıktır. nasıl alkışanamazlar ki... türk futbolunun bir temsilcisi olarak bir hayali de gerçekleştirdiler. avrupa şampiyon kulüpler kupasında çeyrek final, bizim için düne kadar demirden, çelikten bir perdeydi, galatasaray işte bu barajı yıktı... bir bakıma kendi futbol dünyamızdan çıktık, ses duvarını aştık...
galatasaray avrupanın sekiz takımı arısına girdi. benfica'lar, reims'ler, milan'lar ve anderlecht'ler arasında bir türk takımı ..